28 Nisan, 2008





Aynı Zamanlarda Sevemedik _

Ben varım derken sana, ben buradayım, seviyorum seni, anlasana derken, sen başka yerlerdeydin. Başka zamanlardaydın. Başka hayatlardaydın. Yanımdaymış gibi, canımdaymış gibi duruyor, ama asla orada olmuyordun. Farkındaydım ama değilmişim gibi yapıyordum. Zaman gibi yaparak geçiyordu. Sen benimleymişsin gibi yapıyordun. Ben sana inanıyormuş gibi. Ne sen benimleydin. Ne de ben buna inanıyordum. İnandığım tek şey vardı; Bir gün gerçek olacaktık.

Hep bekledim. Benimle olacağın günü bekledim. Davrandığın gibi olacağın günü bekledim. Beklerken tükendim. Fark etmedim.

Sonra sen de değiştin. Bana geldin.Bense çoktan gitmiştim. Fark etmedin.

Ben varmışım gibi yaşamaya başladın bu kez de. Biz varmışız gibi. Oysa biz seninle aynı zamanlarda aynı yerde hiç olamadık. Oysa biz seninle aynı zamanda hiç olamadık. Oysa biz seninle hiç biz olamadık.


Ellerimi ellerinden çektiğimde şaşırdın önce. Sonra biliyorum dedin. Gideceğimi biliyordun. Kimi sevsem gidiyor dedin gözlerini kaçırmaya çalışarak. İşte bu yüzden biz olamadık hiç diye düşündüm ben de. Ne zaman sevmek gerekse ya sen kaçtın, ya gözlerini kaçırdın benden. Kimi sevsen gidiyor muydu gerçekten, yoksa sen gidenleri mi seviyordun. Artık seni sevmeyeceğimi düşündüm. İçim acıdı.

Bana mutluluk veren tek şeyi, seni sevmeyi bırakmak, aynı zamanda bana en çok acı veren şeyi de bırakmaktı. İkisini de bıraktım.

Seni Seviyordum dedin. Ben de seviyordum dedim ben de.



Kördügüm günlerin, zifiri kara gecelerin içinden sesleniyorum sana..

Kirinti anilarla avunmaya çalisan bir yüregin biriktirdigi yorgun cümlelerin azat fermani bu.. Duyar misin bilmem! Telâffuzu da çetin, telafisi de..

Dinle..

Agir bir yüke talip olmakti seni sevmek. Koca dünya içinde soguk,boguk,daracik bir hücreye razi olmak.Koparip atmak tüm iplerini hayatin ve dibi olmayan bir kuyuya son sürat yuvarlanmak, her seyi hiçe sayarak, bir hiç olmaya namzet olarak..

Duyuyordum, seslenen sendin o kuyudan, yillardir.."Gel" diyen sendin bana. Sendin, o tüm kaçislarin bittigi yer. Sendin tüm rüyalarin esas oglani, hayallerin tek sermayesi. Tüm kiyaslamalarin galibi kiyas götürmez sevgili..

Evet sensin tutarsizca, hesapsizca sevilen. Sensin ugruna yürek feda edilen. Sensin yolunda takatsiz kalinan sevgili..

Duysan da duymasan da sensin bu mahcup cümlelerin sahibi..
Dedim ya,telâffuzu da zor telafisi de..
Duyar misin bilmem..?
Deger misin bilmem..?






Zoru başarınca insanlar neden elde ettiklerinden çabuk bıkıyor veya artık istedikleri şey onlar için manasız mı geliyor?

En acımasız eleştirmeniyim kendimin haksızlık ettiğimi bile bile…
Öyle olsaydı herkes, dünya daha yaşanılası olurdu belki de…
Bu acımasızlık bazen kamçı, bazen iyi de, kendime güvenimi yok ediyorum.
Yeteneklerimin üstüne gitmek yerine; küçümsüyorum.
Komplekslerimden soyunamıyorum ne yapsam, kabuklarını yoluyorum arada bir…

Bir de önyargılarımdan soyunabilsem…
Ki hoşgörümün pencereleri bu kadar açıkken…
İletişim denklemini çözüp, küreyi şeffaflaştırabilsem…

Türküm… Doğruyum… Kaderciyim…
Bu kefeni bir yırtabilsem…
Kader, çoğu kez yeni sürprizleriyle kutsarken alınlarımızdan öperek,
bazen de pranga oluveriyor akıntısına kapılıverince… Neden?

"Hayır! " diyebilmeyi ne çok isterdim…
Ya da tepki verebilmeyi umarsızca… Ah niye bu vicdan?
Bu iyiniyet? Bu dikkat?
Çok daha mutlu mu olurdum insanları -belki kırarak-reddedince bir hayırla?

Bir yaftayla dolaşıyoruz, kim takıyor bunları alınlarımıza?
Ne kadar büyüse de insan, ne kadar çabalasa kaçamıyor kafalardaki intibalardan…
Boşa bunca makyaj…

Ah! Ne olur atsak maskelerimizi?
Ama o zaman da ne kadar severiz acep birbirimizi?
Fitnelik, hırs, ihtiras ve kinimizi, göstersek bakabilir miyiz yüzlerimize?
Kazısak ne çıkar altın kaplamalı yalancı suretlerimizi?

Düşlediğim kadar insanım… İnsan olduğum kadar hatalı…
Hatalı olduğum kadar gerçeğin peşinde ve gerçekleri saklayacak kadar hain…
Olduğum gibi mi görünüyorum: HAYIR!
Ama göründüğüm kadar da değilim.
Duygusal olduğum kadar çıkarcı, çıkarcı olduğum kadar çıkmazdayım.

İnsanım; ne kadar saklasam da kötü yönlerimi…
Çirkinliklerimi görmeyi haketmediniz…
Belki mazeret değil bu ama, siz istediniz…
Karşımda alternatif "izmleriniz", ben de Polyannacılık oynadım farketmediniz.

Ne çok istedim çomak sokabilmeyi…
Şöyle ortasına kokuşmuş, yapışkan çarkın.
Ama ağzımı da mı bantladınız?
İtiraf ediyorum: BİR KORKAĞIM BEN!














Belki de oturup ağlayarak başlamalıyım değişmeye... Oturup ağlamalıyım halime.


Kırgın durduğuma bakma, aslında bende herşey aynı. Hüzünlere olan bu bağlılığım, eskiden kalma. Hüzünler biraz daha sanki bana benziyor.

"Hiç değişmeyeceksin" diyor bir dostum. Bu söz , tarifi imkansız bir mutluluk veriyor bana. Aslında yeni bir başlangıç için; yaşım ve rüzgar müsait. Ama gerekli dermanı dizlerimde ve yüreğimde bulamıyorum. Yokuşları çıkarken yaşıma yakışmayan bir daralma oluyor nefesimde. Bu darlıkta neyi değiştirebilirim ki? Yaşım daha küçük yüreğimden.

Ben aslında rüzgar olsam, hep doğudan eserdim.

Ben aslında, hayatın sayfalarına ölüme dair dipnotlar hiç düşmedim.

Ben aslında, bir gün kapımın umuttan yana çalınacağına emindim.

Ben aslında, hayat ile hayali hep birbirine karıştırırdım.

Ben aslında anladım, yaralarıma uzanacak ellerin çok uzak olduğunu.

Ben aslında anladım, cami avlusuna terkedilen kundaklık bir çocuktan bir farkım olmadığını.

Ben aslında anladım, hayatımın hep yamalardan ibaret olduğunu.

Ben aslında, cürmüm kadar yer yakardım.

.....

'Neyse' deyip toparlanmalıydım artık. Dökülen cümlelerimi, kırılan gençliğimi, darmadağın olan hayatımı onarmalıydım ve yeniden kalkabilmeliydim düştüğüm yerden. Bu kadar hassas olmanın vakti değildi artık. Küçük yaralarımla uğraşarak kaybedecek vaktim yoktu. Zira hayatın tutunacak dalları vardı. Asılmalıydım ben de zayıf kollarımla hayata; sabrı öğrenmeliydim. Sıkıca tutmalıydım bana uzanan elleri.

Değişmem zor aslında. Acılar hep aynı çünkü. Acılarım hep aynı...

Yine de değişmeliyim, ey rüzgarlı hüznüm. Ne tarafa eseceğin belli değil, biliyorum. Biliyorum, denizi özlemem de kar etmez. Kimbilir belki masal olsaydı yaşadıklarım, bir umut olurdu hep Kafdağı'nın ardında. Ama masal değil yaşadığım, biliyorum.
Belki de oturup ağlayarak başlamalıyım değişmeye... Oturup ağlamalıyım halime.

Belki tebessümlerimin bereketsizliği de terkeder beni böylece, kimbilir..



Aynı Zamanlarda Sevemedik _

Ben varım derken sana, ben buradayım, seviyorum seni, anlasana derken, sen başka yerlerdeydin. Başka zamanlardaydın. Başka hayatlardaydın. Yanımdaymış gibi, canımdaymış gibi duruyor, ama asla orada olmuyordun. Farkındaydım ama değilmişim gibi yapıyordum. Zaman gibi yaparak geçiyordu. Sen benimleymişsin gibi yapıyordun. Ben sana inanıyormuş gibi. Ne sen benimleydin. Ne de ben buna inanıyordum. İnandığım tek şey vardı; Bir gün gerçek olacaktık.

Hep bekledim. Benimle olacağın günü bekledim. Davrandığın gibi olacağın günü bekledim. Beklerken tükendim. Fark etmedim.

Sonra sen de değiştin. Bana geldin.Bense çoktan gitmiştim. Fark etmedin.

Ben varmışım gibi yaşamaya başladın bu kez de. Biz varmışız gibi. Oysa biz seninle aynı zamanlarda aynı yerde hiç olamadık. Oysa biz seninle aynı zamanda hiç olamadık. Oysa biz seninle hiç biz olamadık.


Ellerimi ellerinden çektiğimde şaşırdın önce. Sonra biliyorum dedin. Gideceğimi biliyordun. Kimi sevsem gidiyor dedin gözlerini kaçırmaya çalışarak. İşte bu yüzden biz olamadık hiç diye düşündüm ben de. Ne zaman sevmek gerekse ya sen kaçtın, ya gözlerini kaçırdın benden. Kimi sevsen gidiyor muydu gerçekten, yoksa sen gidenleri mi seviyordun. Artık seni sevmeyeceğimi düşündüm. İçim acıdı.

Bana mutluluk veren tek şeyi, seni sevmeyi bırakmak, aynı zamanda bana en çok acı veren şeyi de bırakmaktı. İkisini de bıraktım.

Seni Seviyordum dedin. Ben de seviyordum dedim ben de.








Kördügüm günlerin, zifiri kara gecelerin içinden sesleniyorum sana..

Kirinti anilarla avunmaya çalisan bir yüregin biriktirdigi yorgun cümlelerin azat fermani bu.. Duyar misin bilmem! Telâffuzu da çetin, telafisi de..

Dinle..

Agir bir yüke talip olmakti seni sevmek. Koca dünya içinde soguk,boguk,daracik bir hücreye razi olmak.Koparip atmak tüm iplerini hayatin ve dibi olmayan bir kuyuya son sürat yuvarlanmak, her seyi hiçe sayarak, bir hiç olmaya namzet olarak..

Duyuyordum, seslenen sendin o kuyudan, yillardir.."Gel" diyen sendin bana. Sendin, o tüm kaçislarin bittigi yer. Sendin tüm rüyalarin esas oglani, hayallerin tek sermayesi. Tüm kiyaslamalarin galibi kiyas götürmez sevgili..

Evet sensin tutarsizca, hesapsizca sevilen. Sensin ugruna yürek feda edilen. Sensin yolunda takatsiz kalinan sevgili..

Duysan da duymasan da sensin bu mahcup cümlelerin sahibi..
Dedim ya,telâffuzu da zor telafisi de..
Duyar misin bilmem..?
Deger misin bilmem..?





Belki de oturup ağlayarak başlamalıyım değişmeye... Oturup ağlamalıyım halime.


Kırgın durduğuma bakma, aslında bende herşey aynı. Hüzünlere olan bu bağlılığım, eskiden kalma. Hüzünler biraz daha sanki bana benziyor.

"Hiç değişmeyeceksin" diyor bir dostum. Bu söz , tarifi imkansız bir mutluluk veriyor bana. Aslında yeni bir başlangıç için; yaşım ve rüzgar müsait. Ama gerekli dermanı dizlerimde ve yüreğimde bulamıyorum. Yokuşları çıkarken yaşıma yakışmayan bir daralma oluyor nefesimde. Bu darlıkta neyi değiştirebilirim ki? Yaşım daha küçük yüreğimden.

Ben aslında rüzgar olsam, hep doğudan eserdim.

Ben aslında, hayatın sayfalarına ölüme dair dipnotlar hiç düşmedim.

Ben aslında, bir gün kapımın umuttan yana çalınacağına emindim.

Ben aslında, hayat ile hayali hep birbirine karıştırırdım.

Ben aslında anladım, yaralarıma uzanacak ellerin çok uzak olduğunu.

Ben aslında anladım, cami avlusuna terkedilen kundaklık bir çocuktan bir farkım olmadığını.

Ben aslında anladım, hayatımın hep yamalardan ibaret olduğunu.

Ben aslında, cürmüm kadar yer yakardım.

.....

'Neyse' deyip toparlanmalıydım artık. Dökülen cümlelerimi, kırılan gençliğimi, darmadağın olan hayatımı onarmalıydım ve yeniden kalkabilmeliydim düştüğüm yerden. Bu kadar hassas olmanın vakti değildi artık. Küçük yaralarımla uğraşarak kaybedecek vaktim yoktu. Zira hayatın tutunacak dalları vardı. Asılmalıydım ben de zayıf kollarımla hayata; sabrı öğrenmeliydim. Sıkıca tutmalıydım bana uzanan elleri.

Değişmem zor aslında. Acılar hep aynı çünkü. Acılarım hep aynı...

Yine de değişmeliyim, ey rüzgarlı hüznüm. Ne tarafa eseceğin belli değil, biliyorum. Biliyorum, denizi özlemem de kar etmez. Kimbilir belki masal olsaydı yaşadıklarım, bir umut olurdu hep Kafdağı'nın ardında. Ama masal değil yaşadığım, biliyorum.
Belki de oturup ağlayarak başlamalıyım değişmeye... Oturup ağlamalıyım halime.

Belki tebessümlerimin bereketsizliği de terkeder beni böylece, kimbilir..




Zoru başarınca insanlar neden elde ettiklerinden çabuk bıkıyor veya artık istedikleri şey onlar için manasız mı geliyor?

En acımasız eleştirmeniyim kendimin haksızlık ettiğimi bile bile…
Öyle olsaydı herkes, dünya daha yaşanılası olurdu belki de…
Bu acımasızlık bazen kamçı, bazen iyi de, kendime güvenimi yok ediyorum.
Yeteneklerimin üstüne gitmek yerine; küçümsüyorum.
Komplekslerimden soyunamıyorum ne yapsam, kabuklarını yoluyorum arada bir…

Bir de önyargılarımdan soyunabilsem…
Ki hoşgörümün pencereleri bu kadar açıkken…
İletişim denklemini çözüp, küreyi şeffaflaştırabilsem…

Türküm… Doğruyum… Kaderciyim…
Bu kefeni bir yırtabilsem…
Kader, çoğu kez yeni sürprizleriyle kutsarken alınlarımızdan öperek,
bazen de pranga oluveriyor akıntısına kapılıverince… Neden?

"Hayır! " diyebilmeyi ne çok isterdim…
Ya da tepki verebilmeyi umarsızca… Ah niye bu vicdan?
Bu iyiniyet? Bu dikkat?
Çok daha mutlu mu olurdum insanları -belki kırarak-reddedince bir hayırla?

Bir yaftayla dolaşıyoruz, kim takıyor bunları alınlarımıza?
Ne kadar büyüse de insan, ne kadar çabalasa kaçamıyor kafalardaki intibalardan…
Boşa bunca makyaj…

Ah! Ne olur atsak maskelerimizi?
Ama o zaman da ne kadar severiz acep birbirimizi?
Fitnelik, hırs, ihtiras ve kinimizi, göstersek bakabilir miyiz yüzlerimize?
Kazısak ne çıkar altın kaplamalı yalancı suretlerimizi?

Düşlediğim kadar insanım… İnsan olduğum kadar hatalı…
Hatalı olduğum kadar gerçeğin peşinde ve gerçekleri saklayacak kadar hain…
Olduğum gibi mi görünüyorum: HAYIR!
Ama göründüğüm kadar da değilim.
Duygusal olduğum kadar çıkarcı, çıkarcı olduğum kadar çıkmazdayım.

İnsanım; ne kadar saklasam da kötü yönlerimi…
Çirkinliklerimi görmeyi haketmediniz…
Belki mazeret değil bu ama, siz istediniz…
Karşımda alternatif "izmleriniz", ben de Polyannacılık oynadım farketmediniz.

Ne çok istedim çomak sokabilmeyi…
Şöyle ortasına kokuşmuş, yapışkan çarkın.
Ama ağzımı da mı bantladınız?
İtiraf ediyorum: BİR KORKAĞIM BEN!



işim acele, çekil yolumdan..


Bütün cazibenle, haşmetinle, nefsime hoş gelen güzelliğinle karşıma geçmiş, beni kendine çağırıyorsun. “Bana gel, bana bak, beni sev” diyorsun. Halbuki, ben ruhlar âleminden yola çıkmış,senin bağrına inmiş, oradan da bir süre oyalandıktan sonra ebed tarafına doğru gidecek olan bir yolcuyum.Sen ise, yolumun üzerindeki bir konaklama yerisin. Bir misafirhanesin. Ama insanları oyalamak için o kadar çok çeşitli ve çok güzel oyuncakların var ki, gafil kalpler bunların gerçek ve ebedi olduğunu düşünerek bütün sevgilerini seni sevmek için kullanıyorlar. Yolculuğun diğer etaplarını unutup, senin yanında ebedi kalacaklarmış gibi yaşıyorlar. Sen de sahte bir sevgi ile onları bağrına basıyorsun...

Geçici güzelliklerinle insanlari kandırdığını bilen feraset sahibi insanlar sana “Yalan Dünya” demişler. Geçici olduğun için de, “Fani Dünya” diyenler olmuş. Gerçekten de sen de benim gibi fânisin. Yaşın milyarlara varsa da, bir gün gelecek senin de ömrün tükenecek. Seni ısıtan güneş tavanında nurlu bir kandil gibi parlayan ay ve etrafinda ışıldayan diğer yıldızlar ve güneşlerle birlikte birgün sen de yok olacaksın.Yani de benim gibi fânisin. Halbu ki benim Üstâdim, “ faniyim, fani olani istemem” diyor. Öyleyse, ben de seni istemiyorum. Ben, bütün duygularımın ebediyen tatmin olacağı ebedi bir âleme yönelmişim.Sahte sevgililerle beni oyalamaya, yolumdan eylemeye çalışma.Ey dünya, çekil yolumdan

Ne insanlar geldi geçti üzerinden. Firavunları bağrında barındırdın. Senin haşmetli cazibene kapılarak kendilerini tek hâkim güç zannettiler. Gökyüzüne merdiven dayayıp ilâhlik iddiasında bulundular. Ama bir sineğe mağlup olarak göçüp gittiler.

Ne sultanlar geldi geçti üzerinden. Kendilerini saltanatın cazibesine kaptırıp, misafir olduklarını unuttular. Saltanatlarının ebediyyen devam edeceğini zannettiler. Ama görüldü ki, ne sultanlar ölümsüz, ne de saltanatları edebî imis

Askerlerinin çokluğuna, hazinelerinin zenginliğine, topraklarının genişliğine bakarak, “Acaba bu devlet yıkılır mı?” diye soranlar olduğu gibi “ bu dünya bir padisaha çok, iki padisaha az gelir” diyenler de oldu. Ama onlar da sonunda bir mezarlık paylarına razı olup göçüp gittiler. Geride türkülere ve ağıtlara yansıyan hüzünlü ezgiler bıraktılar. Benim gibi bir âcizin ise, geride bırakacağı hiçbir şeyi bulunmuyor. Aczimden başka sermayem yoktur.

Ey dünya, ömür sermayem, çok az, yapmam gereken lüzumlu işler ise pek çoktur. Bana faydası olmayan, uzun yolculugumda işime yaramayacak olan ve bana ayakbağı olmaktan baska bir işe yaramayan meşguliyetlerle beni oyalama.

işim acele, çekil yolumdan..





Yaralarımızı Eşeleme Artık..GİTT !

Geçmişi geçmişte bırakmak gerek sevgili...Kimseye bu şansı tanımıyorlar galiba.Mesela sen hala öğrenemedin.Elveda demeden çıkıp her kapıdan canın isteyince dönemezsin.Kendini bir paket umut gibi gösterip tekrar tekrar beni üzemezsin...

Zaman geçiyor...İnan ki boşluklar dolmasa bile kapanıyor zamanla.İnsanın psikolojisi de biyolojisi gibi.Bir yara varsa üstü kapanıyor...Unutuyorum,unutturuyor hayat!

Evet zor oldu...Sana aşık olduğuma inandığım günlerde önce seni tanımam hayalkırıklığıydı.Ve sonra ansızın çekip gidişin...Tekrar tekrar söylüyorum en çok da bir elvedayı çok görüşün yıkmıştı beni.Şimdi gelmiş benim merhabasızlığımdan yakınıyorsun.Ne biçim adamsın sen ya...Yine de ben verdim selamımı büyüklük ben de kalsın...Kin bile tutmuyorum.Nefret bile büyütmeyeceğim sana dair...

Sadece benden aşk bekleme artık...Beni seni sevmeye ikna edip çekip gidersin yine biliyorum...Ve ben başka baharlar bekliyorum artık içinde senin olmadığın sabahlar,akşamlar...Çünkü beni hakeden sen değilmişsin...Hatırladığım her anı anımsatıyor bunu bana...Aşk acı verir kabul ama maşuk acı vermemeli...Büyütme kendini,küçültme de!
Yarınımda yer yok sana...Acıtma kendini de beni de...Girmeye zorladığın tüm kapılardan uzaklaş...Bir elveda,hoşçakal bile istemiyorum,öğrendim senin tarzını...
Hadi arkanı dön ve çek git...Beni bana bırak...Yalnızlık bana senden az acı veriyor...

Ben şimdi kendi savaşlarımı sürdüreceğim...Kendi kendime yenilmeden bu aşk denen şeyi ötelere iteceğim...biraz huzur.Öğrendim ki herkes aşk talep edebiliyor ama kimse huzur veremiyor...İçime dönüyorum.Kendimi kendime adıyorum artık...Kimseye yer bırakmadan dolduracağım boşluklarımı...bu sabah erkenden geçmişle arama kalın duvarlar örüyorum...

Beni bana bırak ve git...
Sen de mutlu ol,ben de...
Yaralarımızı eşeleme artık..GİTTT!




Blog Arşivi