03 Nisan, 2008

Duvarıma asılı boy boy afiş karanlığım, yatılı misafirim olmuş kırgınlığım ve sana bir bedel borcum varken uykuya geçilmiyor...

Süslü sevda sözcüklerinde değildi aşk, o üç harfin izdüşümüydü yüreğimizdeki. Çünkü büyük tufanlardan sonra herşey kendinden ibaret kalır. Bir meltem rüzgarına bile yenik düştün sen. Gözümde büyüttüğüm aşkın ardına seni öyle bir sakladım ki, sen kendini aşktan kudretli sandın.Ama aşktı asıl kudretli olan

Nasılsa her döndüğünde açılacaktı kapı.Aşkımın büyüklüğüne o kadar güvendin ki, asıl varlığını yani beni üzmekte hiç zorlanmadın. Her gidişinde dilenmedim, diledim. Hayalleri ve umudu böyle insafsız harcamamanı, beni acıtmamanı diledim. Sen boynumu büküp, anlamlı suskunluğumu acizlik sandın; oysa ben aşkımın yüceliğinden çıkarmıyordum sesimi...
Çok kez üzdün beni, hiçe saydın onurumu... İstersen artık dönme. Ardında bıraktığın saklı bir düş yok artık. Gözkapaklarına bir kez daha yenilmezlik bayrağını çek ve sakla yaralarını. Git ve bir daha dönme. Bırak bu sefer yarım kalalım ve hevesimiz kursağımızda ölelim. Daha fazla gururu ayaklar altına alma, bırak adın ne kadar temiz anılabilecekse o kadar temiz anayım.

Kaç bahar rüyam oldun, sensizlikte kaç volta attım, saymadım. Kolay bulunmayacak bir sevda sundum sana, bozuk para gibi harcadın. Sevdamı daha da eksiltmeden önce git ve bir daha dönme. Bir buselik hatırın kalsın acı kahvemde, bir bedel, bir terkediliş borcum olsun...

Üç beş hatıra işte, birkaç düş, aklına mıh gibi saplanmış bir isim ve bir telefon numarası. Sil hepsini, sil gitsin.

Sende git, bu yıkık hikaye bitsin. Senin için hiç zor olmadı, bu sefer benim için de zor değil. Ben gidiyorum, sende git ve istersen dönme...
Dağda mülteci, ovada ırgat, şehirde köle olurdum. Yeter ki beni benimce sevdiğini bilseydim...

Ben gidiyorum, sende git. Bir bedel, bir terkediliş borcum olsun. Yüreğimden yüreğine yok bile sitemim. Bence artık sende herkes gibisin...

Şimdi git!.. İstersen dönme artık !..
Yokluğunda uzun uzun yazmaya başladım.
Pencerenin önünde saatlerce oturup, gelip gidenlere daldığım zamanlar oluyor.
Gidişini unutamıyorum. İçimdeki boşluğun iliklerime geçişine seyirci olup, izliyorum.
Her şeyden, herkesten uzaklaşan kopuk bir ruha yataklık ediyorum.
Eskiden de severdim yalnız olmayı, ama şimdi, daha bir hoşuma gidiyor bir başına kalmak,
yaşamak. En iyi kendime ifade ediyorum kendimi. ..

Kendi filmimi yazıp, yönetiyorum. Tek kişilik bu oyunda sensizliği ve yalnızlığımı anlatıyorum.
Bir rüyanın içinde uyanır gibiyim. Gerçek hangisi, ben nerdeyim çözemiyorum.
Sen de yoksun...

İçimdeki boşluğun derinleştiği gündü gidişin. Gitme diyebilmeyi her şeyden çok istedim.
Ama, söyleyemedim. Küçük hayallerim vardı büyük umutlara gebe kalan.
Düzgün, koca adamdın sen, bense hiç büyümek istemeyen bir çocuk.

Aslında senin gidişinle değişti her şey… Yokluğunu kaldıramayacak kadar büyüdüğümü fark ettim.
Oysa büyük olmak can yakıcı duygulardı benim için.

Bundan iyice emin oldum. Kuşkusuz artık gelmeyeceksin biliyorum.
Kalabalık, en tenha köşelerde yakalıyor şimdilerde beni.
Sensizlik darbe üstüne darbe indirirken, gelişigüzel duygulara demir atıyorum.
Düşüncelerimi karıştırıyorum. Karışıyorum. Hep aynı duygular etrafımda dönüyor.
Alışkın bir eda içinde yere çivileniyor ayaklarım. Kaçmak istiyorum.
Kaçamıyorum...

Yalnızlık benden kalabalığa bulaşıyor. Kendimi bırakıp, duygularımı salıveriyorum sokağa.
Her yer gözlerim değdikçe grileşiyor. Sensizliğe tahammül gücüm gün ve gün zorluyor düşüncelerimi.
Çıkıp gittiğin anı düşlüyorum tam orta yerinde evimin.
Kapıya dokunamıyorum. Sadece sen varsın orada, bakamıyorum.
Gidişine ortaklık eden kapım yalnızca yokluğuna açılıyor...

Aramıza kapıdan başka her şey giriyor. Zaman giriyor, ayrılık, özlem bir de sensizlik.
Kalan son gücümü çıktığın kapıyı kapatmak için kullanıyorum.
Sessizliğin içinde buluyorum artık seni. Ruhumdaki tüm duyguları boşaltıyorum kapının arka yerine. Bıraktığın yerdeyim hala. Her gün gidişini yeniden izliyorum.
Üzerimde ince yorgunluğun, yüreğimde külçe ağırlığınla duruyorum....

Yokluğuna alışamadım. Ancak, bu şekilde yaşamaya çalışıyorum...
Bakma öyle sessiz umutsuz durduğuma
Sevdamın
adı umut aslında
Ben sadece düşünmekten çok yorgunum
Ayrılığa ve
sessizliğine sebep neden vermeyişini
Sevdamın hatırına bile elveda
demeden
gidişini
Düşünmekten biçareyim...
Aylar oldu ben hep aynı
sahneyi
seyrediyorum.
Yaşamadığım yaşamadığımız
O ayrılık sahnesini
Yaşatmadığın o onurlu ayrılık sahnesini
Nasıl güzel
başlamıştık oysa
Sorsalar cesaretin en büyüğü vardı bizde
Ama
başaramadık
Başlangıcı gibi onurla sonlandıramadık
Ben ayrılık
kelimesini duymaktan çekinen
Sense ayrılığı söylemeye cesaret edemeyen
Sonunu bildiğimiz bir yolu beraber yürüme çabamızdı bu aşk
Oysa elimi
tut demiştin
Bırakmayacağına o kadar emindin ki
Seninle beraber
unuttum
sildim o yolun sonunu
Belki aydınlığa çıkar dedim
Belkisi
bile yoktu
emindim...
Şimdi yanıldık demek ne zor
Ağrına gidiyor
insanın
Sen
benimleyken de habersiz kaldın sevgimden
Paylaşamadık
paylaşmak adına ne
varda sonuna kadar.
Çaba sarf etmedik belki de...
Ya sen suçlusun ya ben
ne fark eder
İmkânsızlıkların karnından
sancıyla doğan o tertemiz o masum
aşk
Bitti işte
Bu kadar ucuzmuş
demek
Bu kadar anlamsızmış senin
için
Bilirsin ölüm kadar acıdır
ayrılık
Ama ben ayrılığında aramadım hiç
seni
Keşkeler dolanmadı
dilimde
Parfüm kokularında kokunu aşındırmadım
hiç
Kalabalık bir
caddede sana benziyor diye kimsenin ardından koşmadım
Ağlamak kardeşi olmadı
sevdamın
İnanmazsın belki ama ayrılığına hiç
ağlamadım.
Oysa her
anımda zaten sen vardın
Şimdi soruyorum sana;
Ben böylesine dopdoluyken
senle
Söyle sen gittiğini mi sandın?
Sevdam bitmeden ayrılık girmez
Benim gönül kapımdan anlamadın
Yoksa sen gittiğini mi sandın???

Blog Arşivi