Yine yol görünüyor ve yeni dehlizlerde kaybolmak gerekiyor. Öğrendim ki kuş bakışı bakmak, kuş gibi bakmak değilmiş hayata... Yargılar bitti, infaz vakti! Ellerimde görünmeyen kelepçeler, ayaklarımda ruhsal pranga! Çok deli değil aslında geçmiş. Sadece cümlelerimdi onu mükemmelleştiren...
Bir sabaha karşıydı, tam hatırlayamıyorum... Aynadaki enkaza bakmıştım ve kan damladı hislerimden. Mutluluğun sonsuza dek terkettiği en geri gelmeyen cinsinden... Bu sefer farklıydı!
Her gideni yolcu etmesini bilmediğimden olsa gerek ne itebildim, ne de tutabildim zamanı... Koşturup peşinden ayrılıkların sonsuz kaçışlara sığındım. Şimdi gözlerim bağlı ve artık yargılar bitti, infaz vakti!
Dar ağacı kılığında üçgen bir obje değil yaşam! Bazı hataları erken yaptığımdan olsa gerek, çok olgun kıldı beni bu metanet! Anladım ki giden hayatı geri getirebilecek bir ilaç yokmuş! Dünkü güneşle bugünkü çamaşırlar kurutulmuyormuş...
Yazık! Geç anladım... Hayatın yaşamaktan ve ölmekten başka dokusu yokmuş. Yargılar bitti, infaz vakti!!!
alıntı
11 Ekim, 2009
Hani unutmak bir mumun ömrü kadardı
Hani unutmak bir mumun ömrü kadardı.Kaç mum eridi gözlerimin önünde hayalini eritemedi hiçbiri.
Hani imkansızlıklar ellerimizde tükenirdi.Kaç imkansız tükendi avuçlarımda bir sen kalakaldın parmak uçlarımda tek imkansızım.
Hani uçurumlara merdivenler yapardık kenetleyip ellerimizi.Sensizlik mi uçurum yaşamak mı uçurum seni sensiz bir başıma.
Dokunmakla mı yaşanırdı anılar.Kıyamadıgım tenine dokunmayalı kaç asır geçti halbuki peki neden yaşamaktan usanmadı anıların.
Kelimelerin karışıyor beynimin kıvrımlarına.Sen başka tenlerde erirken ben senin kokunda tükeniyorum.Gitmek kolaydı sen gitmeyi seçerken ben hiç gidemeyen olmuştum halbuki.Kendime bile itiraf edemediğim sevgini yaşamayı seçen olmuştum.
Tek yanlışın tüm dogrularımı sildiği yerdeyim.Senle başladıgım ve bir daha hiç ayrılamadıgım yerdeyim.Sense benden sonra tükettiğin kimbilir kaçıncı sevdanda.
Eski bir fotografın yakılmış kısmıyım belki de artık.Ama o sonsuz sevgiyi sonsuz kılan parçayım.Sense puzzlemın kayıp parçası.
Hani yeniden severdi insan.Denemedim zannetme.Seni silmek için tutundum bir başkasının avuçlarına,beni yabancı ellere nasıl bıraktıgını hiç kabullenemeden.
Belki de bir aldatmacanın başrol oyuncusu olarak,kalbimin kapılarını kapatıp yüreğimi susturarak.
Sana yazılmadı bu satırlar üstüne alınma.Bu satırlar yüreğimin sessiz konuşması sadece.Dillenmeden aglaması.Sesini hiç duyuramadan tekrar susması belki de.
Kaç yıl geçti oysa sen umarsızca gideli.Hani görmeden sevemezdi insan.Oysa yüzündeki tüm çizgiler ezberimde dururken kalbimden nasıl silinir suretin.
İşte yine sensizlik kokan bir gecenin demindeyim.Sen gideli güneş dogdumu sahi.Denizin yosun kokusu yayıldı mı yine.Martı çıglıkları sardı mı gökyüzünü ya da gökyüzü aynı mavi mi.Sen gideli gece buralarda.Gökyüzü hep siyah.Deniz yosun kokmuyor.Dalga sesleri bile sustu.Yagmurlar yagar bazen gözlerime.Sen gittin gideli mevsim hep kış.Buzdan bir yatak seriliyor ayaklarımın bastıgı yerlerde.
Hani ben hiç gülmekten vazgeçmezdim.Şimdi neden sahte gülücükler var yanak kıvrımlarımda.Neden ıslatıyor yagmur damlaları birer çig olup yanaklarımı.En sevdiğim mevsim bahardı şimdi anlıyorum baharım da sen.Papatyaların üzerine serilip gökyüzünün mavisini seyretmek gibi hala seni düşünmek.Gelincik tarlasına yol almak gibi hayalinde yaşamak.Galatadan İstanbul u seyretmek gibi fotografında uykulu gözlerim, yastıgıma sıgınıp sana uyumak.
Söyle savurabilirmiyim kalbimden seni ötelere.Ya da kaç uzak alır götürür seni benden.Kaç asır unutturur sevdanı.
Hani unutmak bir mumun ömrü kadardı?Kaç mum eritmeli daha?Yüreğime akıtmadan sevgini ya da kaç mum sığdırmalı hayatıma seni unutmak için?
alıntı
Hani imkansızlıklar ellerimizde tükenirdi.Kaç imkansız tükendi avuçlarımda bir sen kalakaldın parmak uçlarımda tek imkansızım.
Hani uçurumlara merdivenler yapardık kenetleyip ellerimizi.Sensizlik mi uçurum yaşamak mı uçurum seni sensiz bir başıma.
Dokunmakla mı yaşanırdı anılar.Kıyamadıgım tenine dokunmayalı kaç asır geçti halbuki peki neden yaşamaktan usanmadı anıların.
Kelimelerin karışıyor beynimin kıvrımlarına.Sen başka tenlerde erirken ben senin kokunda tükeniyorum.Gitmek kolaydı sen gitmeyi seçerken ben hiç gidemeyen olmuştum halbuki.Kendime bile itiraf edemediğim sevgini yaşamayı seçen olmuştum.
Tek yanlışın tüm dogrularımı sildiği yerdeyim.Senle başladıgım ve bir daha hiç ayrılamadıgım yerdeyim.Sense benden sonra tükettiğin kimbilir kaçıncı sevdanda.
Eski bir fotografın yakılmış kısmıyım belki de artık.Ama o sonsuz sevgiyi sonsuz kılan parçayım.Sense puzzlemın kayıp parçası.
Hani yeniden severdi insan.Denemedim zannetme.Seni silmek için tutundum bir başkasının avuçlarına,beni yabancı ellere nasıl bıraktıgını hiç kabullenemeden.
Belki de bir aldatmacanın başrol oyuncusu olarak,kalbimin kapılarını kapatıp yüreğimi susturarak.
Sana yazılmadı bu satırlar üstüne alınma.Bu satırlar yüreğimin sessiz konuşması sadece.Dillenmeden aglaması.Sesini hiç duyuramadan tekrar susması belki de.
Kaç yıl geçti oysa sen umarsızca gideli.Hani görmeden sevemezdi insan.Oysa yüzündeki tüm çizgiler ezberimde dururken kalbimden nasıl silinir suretin.
İşte yine sensizlik kokan bir gecenin demindeyim.Sen gideli güneş dogdumu sahi.Denizin yosun kokusu yayıldı mı yine.Martı çıglıkları sardı mı gökyüzünü ya da gökyüzü aynı mavi mi.Sen gideli gece buralarda.Gökyüzü hep siyah.Deniz yosun kokmuyor.Dalga sesleri bile sustu.Yagmurlar yagar bazen gözlerime.Sen gittin gideli mevsim hep kış.Buzdan bir yatak seriliyor ayaklarımın bastıgı yerlerde.
Hani ben hiç gülmekten vazgeçmezdim.Şimdi neden sahte gülücükler var yanak kıvrımlarımda.Neden ıslatıyor yagmur damlaları birer çig olup yanaklarımı.En sevdiğim mevsim bahardı şimdi anlıyorum baharım da sen.Papatyaların üzerine serilip gökyüzünün mavisini seyretmek gibi hala seni düşünmek.Gelincik tarlasına yol almak gibi hayalinde yaşamak.Galatadan İstanbul u seyretmek gibi fotografında uykulu gözlerim, yastıgıma sıgınıp sana uyumak.
Söyle savurabilirmiyim kalbimden seni ötelere.Ya da kaç uzak alır götürür seni benden.Kaç asır unutturur sevdanı.
Hani unutmak bir mumun ömrü kadardı?Kaç mum eritmeli daha?Yüreğime akıtmadan sevgini ya da kaç mum sığdırmalı hayatıma seni unutmak için?
alıntı
Sus İndi Gecelerime..
Sus İndi Gecelerime..pustum
Susma Sevgili..
Beni uçurumlarda ağlıyor bulmuşken
Susma!..
Alevle yakılmış kelimelerinin biri bitmeden,
Diğeri saplasın ciğerlerime..
Her kelimen ayrı bir hançer acısı versin yüreğime..
Yüreğinde yara bağlamasın çıplak öfkelerin,
İçinde kalmasın en gariz küfürlerin..
İşte bedenim burda,
Dilinin ucunda ne varsa say sayabildiğin kadar....
Boynumu yalnızlığın ayak ucuna bükmüşken,
Beni " bende " bu kadar zayıf yakalamışken,
Ez, ezebildiğin kadar..
Öfkelerini kus avuçlarıma..
Ölüm fermanlarını sun yaralı canıma..
Kendim düşmüşken uçurumlara,
Kendi yarınlarımı kendim hançerlemişken,
Bir de sen vur, vurabildiğin kadar...
Tek bir kelime etmeden vur boynumu..
Hayatında biriktirdiğin öfkelerin hesabını..
Fütursuzca benden kes sevgili!..
Mahşere kalmasın hesabın..
Hançeri al, gözlerime sun..
Giderken son hediyen olsun kanlı hançerin..
Vur vurabildiğin kadar Sevgili!..
Hakkın varsa eğer hesabın mahşere kalsın sevgili!..
Yok kalmasın diyorsan;
Bana gelen yolu,
Ve yüreğimin adresini biliyorsun..
Öfkelerini beline kuşanıp çık karşıma!.
Doğrulttuğun namluya,
Yüreğimi usulca sürmezsem namerdim.
Susma Sevgili..
Beni uçurumlarda ağlıyor bulmuşken
Susma!..
Alevle yakılmış kelimelerinin biri bitmeden,
Diğeri saplasın ciğerlerime..
Her kelimen ayrı bir hançer acısı versin yüreğime..
Yüreğinde yara bağlamasın çıplak öfkelerin,
İçinde kalmasın en gariz küfürlerin..
İşte bedenim burda,
Dilinin ucunda ne varsa say sayabildiğin kadar....
Boynumu yalnızlığın ayak ucuna bükmüşken,
Beni " bende " bu kadar zayıf yakalamışken,
Ez, ezebildiğin kadar..
Öfkelerini kus avuçlarıma..
Ölüm fermanlarını sun yaralı canıma..
Kendim düşmüşken uçurumlara,
Kendi yarınlarımı kendim hançerlemişken,
Bir de sen vur, vurabildiğin kadar...
Tek bir kelime etmeden vur boynumu..
Hayatında biriktirdiğin öfkelerin hesabını..
Fütursuzca benden kes sevgili!..
Mahşere kalmasın hesabın..
Hançeri al, gözlerime sun..
Giderken son hediyen olsun kanlı hançerin..
Vur vurabildiğin kadar Sevgili!..
Hakkın varsa eğer hesabın mahşere kalsın sevgili!..
Yok kalmasın diyorsan;
Bana gelen yolu,
Ve yüreğimin adresini biliyorsun..
Öfkelerini beline kuşanıp çık karşıma!.
Doğrulttuğun namluya,
Yüreğimi usulca sürmezsem namerdim.
Yaralarıma Tuz Bas
Yaralarıma Tuz Bas Dua Çiçeğim
Gidişinden aylar sonra cevap hakkımı kullanıyorum dua çiceğim..---
Gidişin bir Kasım günüydü. Beyaz karların şehrimi istilasında öğrendim gidişini..Gittin, sevginde bir bahar göremeden çekip gittin..Ben bu satırları yazarken kim bilir sen gerçeğin aynasında yarınlara dair düşler kurmaktasın..Ben ise yalnızlığa inat kırdığın yüreğimden kalan son parçalarıyla birşeyler karalıyorum işte.Sakın üzerine alınma bu satırları. Toprağa gömülmüş bu ayrılığı kaldırıp yeniden filizlendirmek değil niyetim. Bu satırları sen okuyasın diye değil , gidişinden sonra içimde biriken bir avuç fırtınayı fakir satırlarımda yakmak istediğimdendir sevgili. Gidişin hala gözlerimin önünde. Son oynunu oynamak üzere sahneye cıkmış figüran gibi yalnızlığın suflelerini okuyup gittin...
Gittin. Yüreğinde baharları beklerken rüzgarı koynuna alarak gittin..Sessizce gittin, kör uçurumlara saldım düşlerimin kırık kovalari. Hani bir zamanlar yüreğine umut taşıyan kırık kovalarım var ya.. İşte o kırık kovalarla sensizliğin kör saatlerinde hep gidişinin öfkeleri taşıdım yüreğime. Her kovada sensizlik yağdı üzerime. Her kovada cayır cayır yandı düşlerim..Ama hep sustum.. Sahipsiz çığlıkları yükledim yamalı heybeme..Azık diye bildiğim gülüşleri aradım durdum yalnızlığın güneş görmeyen köşelerinde..Yollara koyuldum, pusulasız halimle. Seni aradım, tek bir kelime etmeni bekledim.." Hoşcakal " kelimesinin dudaklarından yüreğime hançer gibi inmesi bekledim..
Gittin, tek bir kelime etmeden. Anılarımızı kibritsiz yakarak gitmiştin. Gittin oysa ben yüreğime nice yalanlar söyledim bir gün dönecek diye..Pembe yalanlarla avuttum kendimi. Yalanlarla avutmasam kendimi; ayrılığın soğuk teriyle korkusuzca yüreğime dayacaktim kör kurşunları..Oysa ben ölmeyi değil; senin uzaklarda ama bana bir nefes kadar yakın olan varlığında yaşlanmayı istiyordum.Pembe yalanlarımdan düşler kurup gelmeni bekledim sevgili..Sakın yanlış anlama sevgili ; benden önce kurduğun hayatı ellerinle yıkıp ikimizin mavi düş tarlasına geleceğine dair düşler değil kurduklarım. Bir gün dönüp " Gidiyorum, Hoşcakal " kelimelerinden ibaret kuru cümleyi alnımın yazgısına yapıştırıp son kez ait olduğun yalnızlığa dönmene dair yalanlar, düşler büyüttüm yüreğimin soğuk köşelerinde..
Gittin, "dua çiceğim" bildiğim yüreğinden " yüreğime" bir veda sözcüğünü esirgeyip gittin. Hani dönülmez sözler vermiştik birbirimize. Şimdi yeminleri tutmayan tek benmişim gibi tüm tövbelerin adaklarını acılarla ben ödüyorum; sen değil !Hani aynı gözle ağlayıp aynı yürekle gülümseyecektik biz. Hani sarı denizlerin üzerinde " vuslata" kulaç atacaktık seninle..Öğretmenliğe başladığın okul yolunda ayakların yorulmasın diye sırtını sana seren bu yüreğe çok mu gördün bir veda kelimesini..Çok mu gördün bunu sevgili ? Nefesim diye övündüğün bu sevdayı bir ayrılık cümlesiyle bitirememek niye sevgili ? Suskunluğun elbisesini çıkar üzerinden..Susma sevgili.. Tek bir kelimenle ölmeye hazır yüreğime tek bir söz söyle hadi..Kurşunları kelimelere ilmekleyip, son infazını boynuma geçir sevgili....
Biliyor musun gidişinden aylar sonra bile içimde kanıyor gidişinin sessizliği..Gidişinin tek kelimeye bile sığdırılamayan ezikliği hala sırtımda kambur. Yüreğim hala kırgın, gözlerim hala ıslak. Hala böğrümde suskunluğun bıçaksı dişleri. Üzerime giyindiğim elbiseden göremediğin irinleşmiş yalnızlığın duruyor göğsümde..Belki de senden kalan tek şey bu.. İrinleşmiş yalnızlığın.. !
Ayazlara gebe kalmış yüreğimle konuşacak o kadar cümlelerim var ki..Şimdiye kadar hep sen üzülmeyesin diye dudağımı büküp kelimelerimi ezdim dilimin ucunda. Ayrılık kelimelerini erteleyip bir gün tekrardan gelip gidişinin son kelimesini edeceksin diye bekledim durdum. Beklerken seni, sabır zırhını giyindim üzerime. Sustum, bir dağ gibi. Kurudum bir yaprağın sonbahardaki ölümü gibi. Yavaş yavaş ve içten içe...Ölmeyi bekleyen bir çınar ağacının solgun yapraklarını görüp köklerini bedeninden koparması gibi bende yüreğimden düşlerimi kopardım. Acıta acıta ve yavaş yavaş...Oysa öfkelere bürünüp kilit vurduğum dudaklarıma gidişin acısını anlatsam fırtınalar kopacaktı mavi denizlerimde. Belini kırıp yalnızlığın gölgesinde oturan yaralarıma bir dokunsam denize kavuşmaya hasret bir göl gibi avuç avuç kanayacaktı yüreğim. Damarlarımdan taşacaktı ayrılığın zehiri.. Biliyorum, beni ezip taşacaktı. Bentler kuracak olsam da yıkılacaktı önündekiler teker teker. Keşke bendeki sessizliği , yüreğimdeki ezikliği görüp son kez gelsen.. Toprağa gömülmüş aşkı tekrar filizlendirmek için değil; köklerinde yanan öfkeleri susturmak icin gelsen..Son kez ölümü dudaklarıma değdirip keşke kangren yaralarıma tuz diye gidişinin közlerini bassan sevgili..
" Dokuz aylık acının,
Son doğum sancılarıydı yüzümde gizlediğim.
Kangren olmuş yanlızlığın,
Son satırlarıydı alnıma çizdiğim.
Artık toprak olmuştur sevdan,
Bir sayfa değildi üzerine kapanan;
Vefasız sevdanın ölüm fermanıydı
Tozlu raflara kalkan......"
Gidişinden aylar sonra cevap hakkımı kullanıyorum dua çiceğim..---
Gidişin bir Kasım günüydü. Beyaz karların şehrimi istilasında öğrendim gidişini..Gittin, sevginde bir bahar göremeden çekip gittin..Ben bu satırları yazarken kim bilir sen gerçeğin aynasında yarınlara dair düşler kurmaktasın..Ben ise yalnızlığa inat kırdığın yüreğimden kalan son parçalarıyla birşeyler karalıyorum işte.Sakın üzerine alınma bu satırları. Toprağa gömülmüş bu ayrılığı kaldırıp yeniden filizlendirmek değil niyetim. Bu satırları sen okuyasın diye değil , gidişinden sonra içimde biriken bir avuç fırtınayı fakir satırlarımda yakmak istediğimdendir sevgili. Gidişin hala gözlerimin önünde. Son oynunu oynamak üzere sahneye cıkmış figüran gibi yalnızlığın suflelerini okuyup gittin...
Gittin. Yüreğinde baharları beklerken rüzgarı koynuna alarak gittin..Sessizce gittin, kör uçurumlara saldım düşlerimin kırık kovalari. Hani bir zamanlar yüreğine umut taşıyan kırık kovalarım var ya.. İşte o kırık kovalarla sensizliğin kör saatlerinde hep gidişinin öfkeleri taşıdım yüreğime. Her kovada sensizlik yağdı üzerime. Her kovada cayır cayır yandı düşlerim..Ama hep sustum.. Sahipsiz çığlıkları yükledim yamalı heybeme..Azık diye bildiğim gülüşleri aradım durdum yalnızlığın güneş görmeyen köşelerinde..Yollara koyuldum, pusulasız halimle. Seni aradım, tek bir kelime etmeni bekledim.." Hoşcakal " kelimesinin dudaklarından yüreğime hançer gibi inmesi bekledim..
Gittin, tek bir kelime etmeden. Anılarımızı kibritsiz yakarak gitmiştin. Gittin oysa ben yüreğime nice yalanlar söyledim bir gün dönecek diye..Pembe yalanlarla avuttum kendimi. Yalanlarla avutmasam kendimi; ayrılığın soğuk teriyle korkusuzca yüreğime dayacaktim kör kurşunları..Oysa ben ölmeyi değil; senin uzaklarda ama bana bir nefes kadar yakın olan varlığında yaşlanmayı istiyordum.Pembe yalanlarımdan düşler kurup gelmeni bekledim sevgili..Sakın yanlış anlama sevgili ; benden önce kurduğun hayatı ellerinle yıkıp ikimizin mavi düş tarlasına geleceğine dair düşler değil kurduklarım. Bir gün dönüp " Gidiyorum, Hoşcakal " kelimelerinden ibaret kuru cümleyi alnımın yazgısına yapıştırıp son kez ait olduğun yalnızlığa dönmene dair yalanlar, düşler büyüttüm yüreğimin soğuk köşelerinde..
Gittin, "dua çiceğim" bildiğim yüreğinden " yüreğime" bir veda sözcüğünü esirgeyip gittin. Hani dönülmez sözler vermiştik birbirimize. Şimdi yeminleri tutmayan tek benmişim gibi tüm tövbelerin adaklarını acılarla ben ödüyorum; sen değil !Hani aynı gözle ağlayıp aynı yürekle gülümseyecektik biz. Hani sarı denizlerin üzerinde " vuslata" kulaç atacaktık seninle..Öğretmenliğe başladığın okul yolunda ayakların yorulmasın diye sırtını sana seren bu yüreğe çok mu gördün bir veda kelimesini..Çok mu gördün bunu sevgili ? Nefesim diye övündüğün bu sevdayı bir ayrılık cümlesiyle bitirememek niye sevgili ? Suskunluğun elbisesini çıkar üzerinden..Susma sevgili.. Tek bir kelimenle ölmeye hazır yüreğime tek bir söz söyle hadi..Kurşunları kelimelere ilmekleyip, son infazını boynuma geçir sevgili....
Biliyor musun gidişinden aylar sonra bile içimde kanıyor gidişinin sessizliği..Gidişinin tek kelimeye bile sığdırılamayan ezikliği hala sırtımda kambur. Yüreğim hala kırgın, gözlerim hala ıslak. Hala böğrümde suskunluğun bıçaksı dişleri. Üzerime giyindiğim elbiseden göremediğin irinleşmiş yalnızlığın duruyor göğsümde..Belki de senden kalan tek şey bu.. İrinleşmiş yalnızlığın.. !
Ayazlara gebe kalmış yüreğimle konuşacak o kadar cümlelerim var ki..Şimdiye kadar hep sen üzülmeyesin diye dudağımı büküp kelimelerimi ezdim dilimin ucunda. Ayrılık kelimelerini erteleyip bir gün tekrardan gelip gidişinin son kelimesini edeceksin diye bekledim durdum. Beklerken seni, sabır zırhını giyindim üzerime. Sustum, bir dağ gibi. Kurudum bir yaprağın sonbahardaki ölümü gibi. Yavaş yavaş ve içten içe...Ölmeyi bekleyen bir çınar ağacının solgun yapraklarını görüp köklerini bedeninden koparması gibi bende yüreğimden düşlerimi kopardım. Acıta acıta ve yavaş yavaş...Oysa öfkelere bürünüp kilit vurduğum dudaklarıma gidişin acısını anlatsam fırtınalar kopacaktı mavi denizlerimde. Belini kırıp yalnızlığın gölgesinde oturan yaralarıma bir dokunsam denize kavuşmaya hasret bir göl gibi avuç avuç kanayacaktı yüreğim. Damarlarımdan taşacaktı ayrılığın zehiri.. Biliyorum, beni ezip taşacaktı. Bentler kuracak olsam da yıkılacaktı önündekiler teker teker. Keşke bendeki sessizliği , yüreğimdeki ezikliği görüp son kez gelsen.. Toprağa gömülmüş aşkı tekrar filizlendirmek için değil; köklerinde yanan öfkeleri susturmak icin gelsen..Son kez ölümü dudaklarıma değdirip keşke kangren yaralarıma tuz diye gidişinin közlerini bassan sevgili..
" Dokuz aylık acının,
Son doğum sancılarıydı yüzümde gizlediğim.
Kangren olmuş yanlızlığın,
Son satırlarıydı alnıma çizdiğim.
Artık toprak olmuştur sevdan,
Bir sayfa değildi üzerine kapanan;
Vefasız sevdanın ölüm fermanıydı
Tozlu raflara kalkan......"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)