Ayrılığı Sen İstedin
neyse arka plandaki neden
îtiraz etmeme ve direnmeme rağmen,
ayrılığı sen istedin! ..
hem de geciktirmeksizin...hemen! ..
yalvarmalarımı dinlemedin! ..
Giderken bomboş gözlerle baktın,
hiçbir şey demedin! ..
düşündüğünü sanmıyorum...
arkanda ne bıraktın?
içimi...evet içimi;
bir daha unutamayacağım şekilde yaktın! ..
ve gözlerimi...
kan çanağı yapana dek ağlattın! ..
arkan sıra bakmamı bile istemedin...
söylesene! ..
Allah aşkına îtiraf etsene! ..
sen bunu niçin, nasıl yaptın?
Kalakaldım öylesine
yıkık vîrâne;
dolaştım durdum günlerce deli...dîvâne
o günden sonra her şeyim gitti ters,
yaşamaya çalıştım,
tabii yaşamak denilirse! ?
seni beklemeye ve
seni düşünmeye ayırarak bütün vaktimi,
bozmadan akdimi!
Merak etme,
düşünme hiç;
nasılım ve nerdeyim ben?
Ne zaman gelirsen gel,
bıraktığın yerdeyim ben! ..
ABDULKADIR KARAMAN
Öykünün içine koyunca tüm acılar katlanılabilir hale geliyor* Demiş birileri.
Ben de acılarımı öykülerin içine koymayı denedim.
Sayfalarca yazdım bana bıraktığın acıları, yine de katlanamadım sensizliğe.
Yokluğunun acısı bilindik acılardan değil çünkü.
Yazdıkça azalacak, paylaştıkça yok olacak bir acı değil. Zamanla geçecek bir yara hiç değil. İnsanın içini buran, yüreğini acıtan, hayatını solduran bir acı sensizlik. Sensizlik hayatı bomboş hale getiren bir sessizlik.
Yazmasam çıldıracaktım**biliyordum,
fakat yazdıkça da ağırlaşıyor içimde sancıların.
Sensizliğin çıldırtan sessizliğine ilaç olmuyor hiç bir şey.
Ne yazmak, ne yazmamak, ne ağlamak ne de kendini kandırmak,
yaşamaya çalışmak sahte bir mutluluğu.
Yoksun işte tek gerçek bu.
Gidişinin acı gerçeği; ne şekilde söylersen söyle, ne şekilde yazarsan yaz; Terk etmek işte.
Terk ettin beni, beni ve içimdeki kırılgan sevgiyi. Fırtınalardan korumaya çalıştığım narin gelinciği. Paramparça ettin camdan yüreğimi. Şimdi kalbime ne zaman dokunsam elimde aşkının kesikleri...
Terk ettin işte, ömrümce doyamam dediğin gözlerimin yeşilini.
Yerle bir ettin, hiç bir şeye değişmem dediğin sevgimin değerini.
Terk ettin beni.
İşte gidişinin yazmakla tükenmeyen gerçekliği.
Gecenin giz dolu sessizliğinde
kalem oynatıyorum yine
sana yazasım geldi...
Adın iki hece
gözlerin bilinmez gece
her hayat mı böyle bilmece?
çıldırtıyor beni sonu gelmeyen yalnızlıklar
geri dönemediğin yollar
söylemediğin sözler..
Hayat hep ters mi akar bana doğru?
ya insanlar hep sana mı benzer?
EYY hayat...!
nerde adaletin
nerde mükemmelliyetçiliğin?
iki yaş akan göze merhametin?
yalan olsa da sevişlerin?
güneş beni görmeden doğar oldu
nerde ısıtan yüreğin?
İsyanlardayım..
ruhumu parçalıyor yokluğu
canım yanıyor
can onu istiyor..
her gecenin sabahında
mezarlar kazıyorum kendime
toprak da kabul etmez ya beni
İsyanlardayım...
Şimdi sen kaparsın ona giden tüm yolları
susturursun ona susamış dudakları
sağır edersin kulakları
koymazsın elinden geleni ardına...
Seven yüreğe acımadan basıp geçersin
tanırım seni..
Şimdi dinle hayat!!!
vursanda prangalar gönlüme
yaralı kalbi susturamazsın..
Sen sen hayat olsan ne yazar
KeLimeLer BuLur Gideni Giden CiG Süt EmmemiSSe Döner Geri...
OZNUR DICLE OZ
Cezası hasret-i müebbet olsa da
Bir aşk-ı isyandır bu…
Nihayete erdi yürekten kaleme kalemden sayfaya düşen kan…
Ben inandım!
Sen de inan!
Renksiz kokusuz duygusuz ve uykusuz bir sabahı karşıladım az önce.
Puslu perdeleri açarken, renkli umut bilyelerim düştü elimden.
Her bilye düştüğü yerde kırıldı, her kırktan bir umutsuzluk yayıldı…
Bitti…
Özlemek bitti
Beklemek bitti
Ağlamak bitti
Güldüm mü?
Asla!
Gülemeyecek kadar onurlu
Gözyaşlarımı nefretin siyahına boyamayacak kadar derin yaşadım hasreti.
Tıpkı varlığında sevdanı yaşadığım gibi…
Sildim;
Görünen her yerden
Yetişebildiğim her yerden adını
Sildim;
Seni rahatsız eden, bana seni bekleten her şeyi…
Gözlerimden hayalini
Gözyaşımdan resmini
Künyemden ismini
Yüreğim mi?
Oraya dokunamadım
Sen en çok orada güçlüydün sevgili
Gene orada yendin beni…
Yenildim…
Seni beklemeye ve anladım
Bunca hasret bir vuslata bedel değilmiş…
Anladım da!
Anladığımı anlatamadım.
Beklemekten vazgeçtim sevgili
Tarih “beni en çok umursamadığın zamandı”
Saat “Gözyaşıma güldüğün andı”
Ve vuslatın takvimi “o anda yandı”
Zaten sen de inan diyordun ya
Mahşeri bir ihtilalle olsa da
Yüreğim öldüğüne inandı
Mutlu musun şimdi?
IHSAN TURHAN
Bakışlarımdan çıktığından beri
Üç mevsim yer değiştirdi gönlümde...
Önce sarardım yokluğunda
Sonra üşüdüm
Şimdi içimdeki buzullar
Eriyor günden güne...
Ama hala,
Hiçbir şey olmamış gibi şiirlerdesin...
Bıktım gecelerce seni okumaktan!
Bir şarkı çalıyor, dilimdesin...
Derken kadehlerde...
Söyle, ne zaman çekip gideceksin ufkumdan?
Haydi yad ol.....
Gecemde kaybol....
Ben seni arayayım mevsimler boyu,
Sen illaki,
Yok ol...
Hiç gözükme,
Bak böyle daha güzel her şey.
Düşüyorsun kağıtlara yine de....
Ve sevilesi bir yokluğun var
Ne olur sevdiğim, bir an bile dönme....
OKAN SAVCI
Kar tanelerini eriyordu dudaklarında, seni alıp çıkardıgımda kirletilmiş sevdalardan.Kar beyazın masumiyetiydi ben yanıbaşında melekler kadar masum yürek.Fırtınalar atlatıp, teknene sıgınmış gibiydim kollarında.Gözlerindeki sıcaklıga vurulmuştu yüreğim.Benzer parçalar bulup hayatlarımızdan, kenetlemeye çalışır gibiydik kalbimizi.İçim ürkek,biraz da kırgınlıktan savunmasız kalmış kalbimle sıgınıverdim senin sevgi kokan kollarına.Parmak uçların sevda kokardı bilirmisin.Hayata yeniden başlamış gibi çocuklaşırdı kalbim yanında.Sen de çocuk olurdun,kıyamaz öperdim seni yeniden.Hiç doyamazdım seni öpmelere.Çocuklugunu yaşamamış bir kalbin çocukça aşkıydın sen.
Birkaç aya sıgmazdı benim kalbimdeki aşk.Gidişini görmüştü gözlerim bana ilk geldiğinde.Yüreğimden sesler geldi “gidecek” dedi bir yanım.Bazen sitemler çıkardı dudaklarımdan “gitme” dercesine.Sen gitmemeye yeminler ederdin peşi sıra.Sevdiğine dair ettiğin yeminler gibi..
Hayat tekrarlardan ibaretti,ayrılıklar tekrarlanırdı sürekli çevremde.Ben daha bir kenetlerdim yüreğimden taşan sevdanı ruhuma.Gidenle gitmezmiş oysa kenetli ruhlar.Sen gidince ögrendim.Oysa kalpten parçalar koparmış gidene kenetli kalan ve asla geri alınamayan.Her ayrılıkta eksildi yüreğim ama en büyük,en degerli parçam senle gitti.Gitmeyen sevdansa yapıştı kaldı açık yaralarıma.Koparmaya çalıştıkça kabuklarını yaralanmış yüreğimin, kanlar damlar hala ruhumun derinliklerine.Ruhum karanlık, senden gittin gideli.Tek bir adak mumu yanar içimde bir daha sevebilmek adına.
“O” sen değilsin artık ayyüzlüm.Senin kirletemeyecegin bir aşk umudu tüter kandillerimde.Sana dairlerden arınmış bir aşk..İçine senin gözlerini katmayacagım,anılarımızı sıkıştırmayacagım,senli düşlerden arınmış,seni unutmayı başarabildiğim bir aşk..
Unutmak yıllara sıgmazmış oysa.Dalmayı düşlediğim her aşk sen kokar oldu.Senin kokunun oldugu,senin sıcaklıgının oldugu her sevgiden el çekti yüreğim.Sana değil artık konuşmalarım,aşk fısıltılarım. Tutsan ellerimi yine kavrar mı avuçlarım ellerini yine.Yine sıcak bakar mı sanki gözlerim.Ya da bakmayı başabilir mi yine gözlerim aynı sevgiyle.
Sen sus yine…Sus bitanem….
Sen gelme yine.. Gelme melek yüzlüm…
Sen dönme çıktıgın yoldan geri….
Bir melek kaydı gözlerimden…Benim melek olduguna inanmak istediğim aslında hiç olmamış bir melek…
Bir düş gördüm.Düşlerde yaşanır bir aşk yarattım…Düş bitti, gözlerim gerçege uyandı..
Bir aşk çizdim, senaryosu bana ait.Parçalandı düşüp gözlerimden..Ben yapbozlarda kayboldum…
Şimdi bir umut yanar gözlerimde seni unutmaya dair gerçek aşkı yaşayabilmeye dair…
Dönüp arkamı giderim sandım, arkamı döndüm, gidemedim.
Durup kendime baktım; bir de üstelik gördüğümden utandım.
Kendimce yürüdüm yolumda, yaşanınca biter sandım, oysa bilirdim ki her kaldırım taşında sen vardın, izlerine basamadım.
Oturdum yosun kokan kayalara, orda bile hala senin kokun vardı…
Bu şehirden bana acılar kaldı
Şarap sundum aya ben ayrılık tattım
Seyyah oldum şu alemde öyküler yazdım
Oturup anlattım kendi halimce
Seyyah oldum şu alemde türküler yaktım
Oturup söyledim kendi halimce
Bir dal tutum, tutunamadığım o dalda bile sen vardın.
Kokladığım çiçekte, dokunduğum tende, aldığım her nefeste sen, uzanamadığım uzakta, sol yanımda yine sen.
Biliyorum ki sendin aslında; o ağaç gölgesinde beni koruyan yada bu deli yağmur sendin beni ıslatan, sırılsıklam…
Gözlerinden mektup ellerinden su
Bekledim durdum ben ne zor yolmuş bu
Seyyah oldum sözüm bildim gizlendim içime
Çığlık oldu gözlerim kendimi vurdum
Seyyah oldum şu alemde niceler gördüm
Anladım ki insan kalbine yolcu
Kapandım içime nicedir, içimde sen varsın diye.
Yüzümdeki gülümseyişin adı sensin, gözlerimden akan yaşların adı sen.
Kahkahalarımda gizlisin, ve akıyorsun ağladığımda gözlerimden gizlice ; damla damla anlasana…
Bana aşk lazım
Aşkta ateş ararım
Kapanmış kapılardan geçtim
Yanmayan bedenlerden güzelim ben yolumu sildim
Dünyanın hali
Çeker giderim
Yalnızlık yolcusu gönlüm
Bir garip seyyahım ama kendime göçerim
Gözlerime bak ve dinle; Bir yağmur damlasıydım, yüreğine düştüm. Ne olur beni de götür yanında, fark etmez nereye döküldüğün..
Güünümüz insanı aşka aşık, aşığa değil… Aşkların kısa dönem askerlik gibi kısa sürmesinin nedeni herhalde bu.
Zaplanan aşıklar dönemi bu dönem! Kanaldan kanala geçer gibi aşıktan aşığa geçiliyor. Peki bu neden böyle oluyor? Çünkü insan insana sevgisiz, insan insana tahammülsüz, insan insan için fedakarlık duygusunu yitirmiş, insan insana kendini adamaktan kaçıyor.
Oysa fedakarlık, adanmışlık varsa vardır aşk. Fedakarlığın, adanmışlığın yaşamadığı yerde yaşamaz aşk. Ne yazık ki uğruna kendini adadığı ne bir ideali var günümüz insanının…
Ne de uğruna kendini adadığı bir aşkı…
Nerde ideali, aşkı uğruna her şeyden vazgeçen dünün insanı…
Nerde hiçbir şey için hiçbir şeyden vazgeçmeyen bu günün insanı…
Bu günün insanı aşkta köşe dönmeci. Emek harcamadan yaşamak istediği gibi, emek harcamadan aşk yaşamak istiyor. Sevmeden sevilmek, vermeden almak istiyor. Hiç değilse bir koyup üç almak istiyor. Bir koyup üç alamadı mı ilişki bitiyor. İlişkiler çıkar menfaat üzerine kurulu.
Elektriklenmeler kısa devre. Bir günlük elektriklenmeler, bir gecelik sevişmeler aşk sanılıyor.
Sevgili bayanlar baylar, aşka ayıp oluyor….!
Umarsızca geçen vaktim meğer ne çok değerliymiş…
Değerini bilemediğim zaman dilimlerinde,
paha biçilmez anlar yaşanılmış meğer.
İnsan bir gece vakti bunca kalabalıkta böyle
yalnız hissedince anlayabiliyor,
yalnızlığının boyutunu.
Ve ne kadar kalabalık olursa olsun çevresi,
hep yalnız kalacağını biliyor bir yarısı, yani yarası bir başka kentteyken…
Yarasını sarmak bir yana,
görememekmiş en büyük acısı insanın.
Kanayan bir yara değil gerçekte her daim devam edecek olan…
Kanamayan, bilinmeyen,
görünmeyen ve içini bir haşere misali milim milim kemiren bir illetmiş meğer yara…
Şimdi ne kadar yazarsam yazayım, sen bana gelmeyeceksin bilirim.
“Ben” yine “ben” im işte yapacak hiç bir şey yok.
Yazabildiğim sürece acımı dindiriyorum ve bu yazı işte o yüzden hiç bitmesin istiyorum.
Yazdıkça aklımda canlanan hayaline bir kez daha aşık oluyorum. “Bir daha olmaz”
dediğim çok şeyi içimde bir volkan gibi patlatıyorum. Sana dair
ne varsa önce üzerindeki örtüleri kaldırıyorum, tozunu siliyorum ve
paslı sandıklardan çıkarıyorum yavaş yavaş…
Yüzleşmek zorunda olduğum “gerçek” bir şeyse eğer
anlıyorum ki tek “gerçek” “sen” oluyorsun.
Şimdi ne zaman içinde “sen” geçen cümleler kursam,
boynumu eğiyorum. Gözlerin karşımda değiller biliyorum, ama bakamıyorum…
Bir gün bu yazıları okuyacaksın elbet,
ve işte filmleştirmek istemem ama, belki ben çok uzaklarda olacağım,
eğer çok uzaklardaysam şunu bil ki, aslında hep senin yanındayım.
Ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım, yuvarlak bir dünya işte ya,
sana yakınlaşıyorum en nihayetinde. Birileri hala bir denizde bir geminin önce dumanını,
sonra bacasını, sonra gövdesini görmeyi beklerken,
ben çıkıveriyorum önce acılarım, sonra gözyaşlarım ve sonra bir
“sen” olarak. Ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım, yeryüzünün kanunlarına karşı çıkamıyorum işte,
yine sana dönüyorum.
Uzaklaştığım uzaklıklar sana erişirken, yakınlaştığım uzaklıklar,
uzaklaştığım yakınlıklar, uzaklaşamadığım yakınlıklar,
yakınlaşamadığım uzaklıklar hep aynı yere geliyor; sana…
Dünya ne kadar dönerse dönsün, güneşten kurtulamıyor.
Her günün ertesi akşamlar, her akşamın ertesi dünler birbirini kovalıyor sürekli.
Anladım ki, bende yerçekimsel bir kuvvetin etkisinde,
sençekimsel bir hayatta sadece sana dair yaşıyorum.
İnsan bazen en uzağındayken anlıyor, sevdiğinin kıymetini.
İki nokta arasındaki en kısa yol bir doğruyken, ben hep yanlışları tercih ettim biliyorum.
Tercihler belki bana ait değildi, belki çok kavrayamadım kavramları, ama işte en nihayetinde,
sen bir ucundasın dünyanın, ben diğer ucunda.
Ve biliyorum ki artık bizim aramızdaki en kısa yol bir doğru; “Seni seviyorum”…
Karanlıklar hiç bu kadar kararmamıştı…
Yalnızlıklar hiç bu kadar yalnız, sensizlikler hiç bu kadar sensiz,
gözyaşları hiç bu kadar ıslak, acılar hiç bu kadar sancılı,
ben hiç bu kadar bensiz olmamıştım…
Nerdesin..?
Özledim işte seni…
Şimdi ağlamak istiyorum,
Bilmem ağlamak nasıl olur,
Ama özlemeyi bana sor…
Bir hançeri bağrıma basmak gibi,
Her gece koynumda bir yılan,
Gözlerimde bir alevle yatıyorum.
Beynimde karıncalanmış,
Sana ait anıları anıyorum.
Özledim işte diyebiliyorum…
Aklımdaki dua gibi,
Her gece seni okuyorum…
Sadece bunu söyleyip susmak isterdim… Ebediyyen susmak.
Çünkü canım acıyor… Konuştukça, arzuladıkça, özledikçe, en kötüsü yaşadıkça canım acıyor.
Ruhumu yaktıktan sonra, şimdi de damarlarımda dolaşan sensizliğin etimi yakan acısını mı?
O acıyı uyutsun diye sığındığım, ama sevgini orada da hep ama hep kaybettiğim soğuk rüyalarımı mı?
Odamın tavanındaki yoksulluğumu ve kimsesizliğimi harç yapıp içine doldurduğum o derin,
o sonsuz çatlakların altında, sen diye her gece koynuna girdiğim o zamansız ölümlerimi mi?
Şimdi burada değilsin. Ama beni duyabiliyorsun, biliyorum. Kapat gözlerini
benim için ve dinle n’olur. Çünkü bunu sana ancak bir kez söylemeye cesaretim var.
Seni ait olduğun çevre için değil, bana ait olman için değil, karşılığında
beni sevmeniz için değil.
Sadece sen olduğun için sevdiğimi söyleyebilseydim..
Ne zaman sevgine acıksam kendi kalbimi yedim.
Kendi etimi.. Aşkımı.. Ruhumu yedim
“YÜREĞİMİN EN SAKLI YERİNDE YALNIZCA SENİN ELİN DOLAŞMIŞTI”
Seni yollarca, şehirlerce uzağından sevdim.
Seni kelimelerce, şiirlerce yakınından sevdim.
Seni, dünya üzerinde sanki ilk kez benim için kalemi eline alıp yazdığın
mektuplarca sevdim.
Seni umutsuzca, beklentisizce, hayallerce sevdim uzağından.
Zamanla kırgınlık kimlik değiştirdi ve vazgeçiş oldu benim için.
Unutmanın en ağırı unutamadan unutmaktır.
Seni sonsuza kadar kaybetmek, kimlik değiştirdi ve unutmak oldu benim için…
Anlamadın mı artık, varlığım sana acı vermek için değil,
sadece seni sevebilmek için yaşadım ben..
Hala seninle geçireceğim anların telaşıyla, tüketir gibi yaşıyorum sensiz geçen günlerimi..
Seninle geçen zaman bir daha tekrarı mümkün olmayan, doğaçlama bir melodi gibi benim için.
Sanki birlikte yazılmış kaderimizin sayılı dakikalarından an çalıyorum.
Öyle birikmişsin ki içimde..
Seni yaşamakla tüketmem, seni sıradanlaştırmam mümkün değil.
İçime çektikçe çoğalıyorsun sevgili…
“Sevgilim, beni bensiz bırakma olur mu?
Çünkü sen nereye gidersen git, ben oradayım. Benim başka gidecek bir yerim yok.
Benim senden başka gerçeğim yok.
Sende yaşıyorum ben sadece.
Senin kalbinin topraklarında yaşıyorum ben. Beni bensiz bırakma olur mu?
Artık sensizliği umursamıyor muyum nedir?
Geceleri hala aklıma geliyorsun ama ne hayallerimde nede rüyalarım da istemiyorum artık seni…
Seni hatırlatan her anı, her şarkı, beraber gidilen her köşe başı bana boş ve manasız geliyor….
Kimdi bunlara her baktığında ağlayan?
Yüreğinin kanamasından nefes alamayan… ben mi?
Ara sıra senden haberler geliyor, gözlerime bakarak anlatıyorlar.
Acımı görmek için, bundan zevk almak için…. Onlara bakıyorum…
anlattıkları sana deli gibi aşık olan bana değil ki… kime anlatıyorlar seni?
Ben seninle vardım, ben sende kayboldum, ben sende yok oldum….
yerime gelen seninle ilgilenmiyor ki…. Ufak da olsa bir ipucu arıyorlar gözlerimin içinde….
Ama artık bulamazlar…. Kim seni sevdiyse o senin gidişinle öldü….
Yeni birisiyim artık ben… hiç bir şey acıtmıyor canımı…
Seninle birlikte duygularım da gitti benim.
Gözümden bir damla yaş akmıyor, kanayan bir yüreğim yok artık…
Bunun için mi girdin hayatıma….
Benden yeni bir ben yaratmak için mi?
Eski ben bu dünyaya dayanamayacak kadar mı zavallıydı ki bir an önce yok edilmesi gerekiyordu?
Görevin bu hayata devamımı sağlamak mıydı?
Görevin beni yüreksiz bırakmak mıydı?
Umarım başarının zaferini yudum yudum içiyorsundur…
Umarım aldığın yüreğimi tepe tepe kullanıyorsundur… nasıl olsa o hep senindi…
Yarattığın yeni ben’in artık ne sana ne bir yüreğe ihtiyacı var…. Tebrik ederim…
Gidiyorum…
Ne kadar avunulur ki hayallerle? Hayalinle… Yoksun
işte,gitmişsin,tüketmiş, tükenmişsin…
Ne demem gerek bilmiyorum.
Ne dememi bekliyorsan onu say, onu söyle, onu dinle kendinden…
Artık kandıramıyorum kendimi, kendime yalan söylemek olmuyor artık,inanmıyor çocuk yanım,”üşüdüm” diyor ha bire
(Bilirsin kolay değil alışmak ve bilirsin farklıydı senin iklimin, sıcacıktı…)
Biliyor musun kirlenmeye başladı içimdeki çocuk, artık saf değil,
artık inatçı, artık hoyrat, hırpalamaya başladı beni ve sorgulamaya…
Büyüyor o çocuk ve dinlemiyor artık beni.
Önceden yaralarından tutardım,acırdı yaraları ve susardı …
Şimdi nasır bağlamış yaraları, acımıyor.
O yüzden galiba beni dinlememesi…
Ne yapacağım?
Bilmiyorum doğrusu, ne yapılır ki?
Kanarım bir süre , sen benim her dem kanamaya müsait olduğumu da bilirsin, hani sızar ya inceden ince…
Bir taş bağlayacağım yüreğine içimdeki çocuğun (öyle karar verdim) ve atacağım yokluğundan aşağı,öldüreceğim…
artık ateş böcekleri ile kandıramıyorum yıldız diye (keşke yıldızlarını bıraksaydın gecelerimde.
İkimiz, buluşmuştuk bir yerinde zamanın.
Sen çekip gittin,ben kaldım yangınlar ortasında…
Şimdi yığıyorum ne hayâlim varsa ateşe atıyorum…
Ve bende gidiyorum sahipsiz kalsın
zaman.
Evet
Gidiyorum
İçimdeki cam kırığı suskunluğunu bırakıp avucuna…
Hoş kal, Hoşça kal…
Tüm güneyin sıcaklarını getirsen, ısıtabilir misin ki içimi…
Ben bu gece gene sana üşüyorum…
Gençken yaşamımızda her şey maviydi değil mi?
Hep oyunlardaki gibi olacak sandık yaşam…
Kırıldık artık kırılan yerine konmuyor…
Yaralar kapanır sanırdık…
Bir sabah anında unutulur her şey…
Ben neden hala aynı ateşle yanıyorum ki sana…
Yüreğime gizledim seni ve tüm isyanlarımı…
Biliyorum bu sefer de duyamayacaksın çığlıklarımı!
Ben gene bildiğin üzere gene sessiz bir haykırıştayım…
İçimde eski bir his var aşk… Unutmaya çalışıyorum seni…
Bir ara nasıl da tutkuyla sevdiğimi..
Beni sevdiğin yalanına inanmak istiyorum…
Sana da söylediğim gibi:
"Güneş her gün biraz daha parlak doğarmış."
Seni hayata bağlamak için nasıl da damarlarına kadar işlemeye çalışmıştım bu sözü…
Şimdileri, beni hayata bağlayan seni arıyorum…
Sevgimde bencil olmadığımı bilirsin…
Beni gene sevme, bu beni yaralamaz…
Sen mutlu ol, bu bana yeter…
Ama ne olur arada yaşadığını bilmeme izin ver…
Kabuslarıma izin verme…
Ve şunu da unutma ki: Büyük bir aşkla bağlandığım sen;
her zaman benim en iyi dostum olarak kalacaksın…
Göz yaşın daha yüreğine inmeden ben yanında olacağım…
Çünkü yüreğimde gizlisin sen… Hissetmeme imkan yok acıyan yanını…
İçinde sakladığın o çocuğu benimle paylaştığın için sağol…
İyi ki tüm yaralamalarına rağmen, hayatıma girmişssin…
"Güneşin ufka değdiği yer
Oraya git ama yine gel
Döneceksin diye söz ver!
Böylesi hepsinden güzel,,
Git özlet kendini yine gel..."
Öyle ulaşılmaz ki uzaklığın!
Bir hevesle yola çıkıp koşar adımlarla devam edince vuslata doğru,elini uzatsan tutabilicekmişsin gibi gelse de...
Kocaman okyanusların bitmek bilmeyen sınırsızlığı kadar uzun sana çıkan tüm yollar...
Durmalı öyleyse! Beklemeli! Umutla,hevesle beklemeli ....
Gittiğin yer uzak..Uzaklığın ulaşılmaz..
Ve işte o ulaşılmazlığın...Vazgeçilmez!!
Dursam öyleyse..Beklesem..
Umutla hevesle beklesem...Döner misin!
Bir söz çıksa dudaklarından...
özlesem..özlesem..Daha çok daha da çok özlesem..
Gelir misin...
"Dinle uzaktan.çalan şarkı hicazdan,,
Yaktık seninle biz bir yangını yeni baştan!
Dinle uzaktan,küllerin arasından,
Madem herşey biter,yine başlar yeni baştan.."
Geldiğinde yine sen mi olursun yanımdaki....
Uzaktan gelenler,hani çok uzun zaman görmeyipte yanında olanlar hep bir parça değişmiş gelir ya bekleyene!
Burnumda tütmene neden olan bu özlem değiştirmiş midir bendeki seni!
Yine yeniden tutuşmaya başlayan bir alev harlar mı aniden...
İçin için yanıp dumanları tüterek,küllerinin arasında soğumak değil midir kader..
Yeniden başlasada bir avuç sudur bitimleri..
Bir söz çıksa dudaklarından..
Tutuşsam..Yansam..Sonra tekrar soğusam..
Yine başlar mısın yeni baştan...
"Bana ne olur ellerini ver,
Gideceksin ama yine gel...
Döneceksin diye söz ver..."
Verdiğin sözler çınlarken kulaklarımda,
Bir zamanlar hayatımın gerçekleri ilan ettiğim herşey
'aslında hepimiz birer yalandık' diye konuşurlarken büyük harflerle zihnimde...
Korkuyorum!
İçimdeki bu derin korku geçene kadar,benliğimi saran tü bu karabasanlardan kurtulana kadar,tutar mısın ellerimden..
Ellerini verir misin sanki hala benimlermiş gibi!
Bir söz çıksa dudaklarından...
Aldansam...İnansam..Sonra korksam ama çok korksam..
Gideceksen bile yine gelir misin...
Gelsende aslında sen bu kadar beklemeye değer misin!!!
Korktum bu savastan, kactim kalbine saklandim, en guvenli yer sandim...
özür dilerim sevgilim!
o kalbin ihanet yuvasi oldugunu farkedemedim, kendi cehennemimde yanip kavrulurken, serinligin pesinde sigindigim yerden, gercek sanip gordugum ruyalardan uyandirdigin icin;
Tesekkur ederim sevgilim!
Hic gormedin degilmi, hic hissetmedin beni, sevdam oyle usuldu, öyle derindiki, hic bilmedin, belki de bilmeyi hic istemedin, bu yuzden hep mutsuz son yazdi romanlarimin sonunda...
Asik oldugum kente bile dusman kesildim,kacisim bu yuzden o sehirden, kacarken almadim bavuluma aski, ama yinede pesimden suruklemisim...
keske hic yasanmamis olsaydin, kacak sevdalarimin pususu olmasaydi yuregin, sen de son bulmasaydi umutlarim, korkmasaydim baska kalpler siginmaktan, kacmasaydim baska sevdalardan...
Simdi tum tumcelerim uc noktayla bitiyor...sonu yokmus gibi davraniyorum, bitmemis gibi, koyamiyorum noktalari, korkuyorum... her defasinda yeniden cumleye baslamak belki de asil korkum, hic yeni cumlem yok henuz... ve gozlerin, civilenmis her satirima, her harfime, öyle belirgin ki izleri, bakmaya korkuyorum, okumaya cesaretim yok...
Cik git artik ruyalarimdan, yikma kentlerimi daha fazla, gerilla savaslarina gucum yok, tek siginagim savastigim cepheyken, GIT nolur!...Harabeyim artik, GIT.....
Teslim olmak ölumdur, GIT !
Ansızın ayrı düştük aynı uçurumdan,
Aynı zamanda, ayrı noktalara.
Şaşkındık...
Şaşkınlığımıza gülmekten yola çıkıp,
Ağlamaklara vardığımız ve hıçkırıklarımızla yorduğumuz
O geceyi hiç unutamadım ben.
Yani tümüyle bir uçuruma feda etmedim seni yar.
Kaldın yine bende biraz
O en kocaman "Sen" yanlarınla,
Ve en çok o geceye döktüğün gözyaşlarınla.
Bilsen ne çok sorguladım kendimi "Hala mı?..." diye.
İyi niyetimden değil inan,
Unutamadığımdan unutamadım seni.
İki taraflı başkalaşmalarda,
En başkalaşan olduğum için belki de unutamadım seni.
Haklıydın, en çok bendim artık sence olmayan.
Sence ben, bence sen değildik artık yar,
"En çok"ların ne önemi var?
Biz gideli çok oldu, üzme kendini.
Gönüllerimizde sevdamızın çürümüş artıkları
Tümüyle yok olma çabası içerisindeyken,
Ve yüreklerimiz
Var oluşlarının en yorgun dönemlerinde
Usul usul demleniyor,... hayır düğümleniyorken...
Yorma kendini "çoktan bitmiş"ler için,
Üzme kendini yar.
Bir adamın bal tatlısı gözlerine
Ne kadar yakışırsa sel gibi yaşlar,
İşte o kadar yakıştı sana aşk için ağlamaklar.
İÇİMDEN ATAMAM" dediklerinden kurtulabilmek adına,
Yüzünü yol yol eriten,
İçimi delik deşik eden,
Yüreğimin en yaralı köşelerine düşen,
Kezzap formüllü yaşlar akıttın gözlerinden.
İlk kez o gün tümden yitirdiğimiz o en kara sevdamız,...
O en derin yaramız ve en çaresiz yanlarımız,...
Ardınca el salladığımız aşkımız için,
Gözümüz aydın yar!Beni yaz bir kenara.
İlk kez adımladığın ve bir daha asla uğramayacağın
Hayal mayal bir şehrin,
İl sınırındaki şehir tabelasının nüfus hanesine.
Sıradan bir taşa tebeşir kılığı giydirerek...
Silerek...
Gerçeklere yalan anlamlar yükleyerek...
Yaz beni yar.
Beni yaz bir kenara.
Hayatın tek kenarlarına,
Sevdanın en geometrik yanlarına,
Siyah kılıklı koyu gri tüm duvarlara.
Aşkın;
"İmkansızdı" başlığının yakışabileceği neresi varsa,
Oraya yaz beni yar.
Yaz işte. bir yerlere yaz beni.
Kaybetmemiş olmak adına,
Aradığında bulamayacağından emin olduğun
Hayatın en kuytu çıkmazlarına,
En derin girdaplarına,
En karanlık köşelerine yaz beni.
Yaz beni.
Beni yaz bir kenara yar.
Bana yazık!... Sana yazık!... ortaDa Dönen sevgiye yazık!...
Kalbe yazık!... Senin kalbine benim kalbime
Bu sevgi Anlaşılan zincirleme
Sen beni ben onu ne olacak bu işin sonu.
Bu Dünyanın işleyişi bu aDaleti bu
Sevgiye karşılık yok bu işin kanunu
isyan etsem olmuyor sussam olmuyor
SuskunlugumDa bir haykırış oluyor.
Haykırmak istiyorum Kurala kanuna
isyanım var benim bu sevgi oyununa
NeDen sevilmez Seven anlamam
Bir son vermeli artık bu acı sonlara.
Bir sevDimi insan veriyor ruhunu
Sevmeyince sevilen ölüyor ruhu
İnsan olan benmiyim yoksa omu
Ben sevebiliyorsam neDen sevmiyor o
Bu bir oyunsa eğer roller ne
Bu oyunDa bu kaDar acı neye
Oyunlar verir zevk verir eğlence
Bu oyun yaşamsa bu oyunDa yokum.
Bu oyunDa acı çeken bana yazık!...
Bu oyunDa acı çeken sevenlerime yazık!...
Ben seviyorum onu sevenlerime buDur sebebim
Sebebsiz beni sevmeyen o yürege yazık!....
İmam bakır Ercanlar(BiNDALLI)
Elimde kalem senli birşeyler yazmak isterken,
hani küçüklüğümüzde defter kenarlarına yaptığımız süsler vardır ya,
onlarla dolduruyorum kağıdın her yanını...
" SEN BİR YERLERDE BEN BİR ŞEHİRDE AKŞAM OLUNCA BENİ HATIRLA!..."
Seninle konuşur gibi konuşmak istiyorum kağıtla...
Ama olmuyor cümlelerim kenar süslerinin arasında asılı kalıyor!...
Aklımdan deli fikirler geçiyor, sonra kendi düşüncelerime oturup kendim gülüyorum, yok olmaz diye...
O en sevdiğim resmini açıyorum, bakıyor, bakıyor, sonra susuyorum!!!...
Ben senin resimlerini değil ki, ruhunu özlüyorum, bunu bal gibi biliyorum!...
Cümlelerini, paragraflarını, onlara kattığın manayı seviyorum, bunu ben bal gibi biliyorum ama kimbilir sen bilmiyorsun?...
Aklıma yolculuklar geliyor, yolun sana varacağını bildiğimden iptal ediyorum tüm biletleri...
Korkuyorum, geldiğim de, seni gördüğüm de, içimdeki seni bulamıyacağımdan çok korkuyorum İNAN!...
Yokluğun da, içimde büyüyen sen, sana benziyor mu, kestiremediğimden çok korkuyorum!!!...
Bir kartalın ki kadar keskin bakışların, bakıyor mu başkalarına?...
Düşüncesi bile kanımı donduruyor, iliklerime kadar üşüyorum, O AN!!!...
Seni düşünmeye başlayınca, hani derler ya,
kelimenin tam anlamıyla çin işkencesi yapıyorum kendime, olabileceklerin en acısını düşünerek!...
Sonra durup düşünüp içime düşürdüğüm yangınlara, yine kendim su serpiyorum...
Hayalinle, hasretimin sınırlarını ölçüyorum!!!
Öyle bir an gelecek ki, hasretimin sınırı bulunduğum şehrin sınırlarını aşacak,
yolculukları göze alıp sana koşacağım!!!
Sonu, hayalimdeki seni kaybetmek bile olsa göze alacağım bunu!!!
Göze alacağım!....
bir aşk mevsiminde öldürülmüştüm
geri dönmedi katilim cinayet yerine
dönüyorum sardunya zamanlarıma
ilkyaz çiçekleri kokularını salsın
belki unutulmuştur adım,
tozlu çekmecelerde saklanan sevda mektuplarında
ya da yürek dağlayan bir şarkının dalga kıran ritminde
olsun...yine de dönüyorum,
kadınlığımın ağrıyan uyluklarında barınan düş tomurcuklarına
aldandığım mavileri geri alsın Ege
dualarla yıkadım ruhumu
ve arındım soytarı vedalardan....dönüyorum
geç oldu ama anladım....kimse giderken götürmüyor sevgileri yanında
yanılgılarımı yüzüme vurmayın,
içimdeki çocuğun masal saatine denk geldi aşk
anladım dedim ya....daha fazla yormayın
şarkılar kadar sevmiştim....ama bitti
ciddiyetini yitiren vaatler utansın,
ben utanmıyorum öznesi tutku olan sevi*melerimden
yürüyüp geçtiğim yollar bir zahmet karşılasın beni
vedalar vesikamdır artık....dönüyorum