Gelmedi..
Hem gidenin geldiği nerede görülmüş ki?
Bilmiyor, hiç bilmiyor..
Zaten hiçbir zaman benim olmamıştı, yine olmasın !
Akıl almaz bir biçimde huzurluyum..
Görmüyorum ayıplarımı, hatalarımı !
Ben zaten hep böyle bencildim..
Dünya sadece benim etrafımda dönmüyor görmem lazım !
Uyanmam lazım bu gafletten..
Çok üşüyorum, bu yokluk duygusu yiyip bitiriyor beni..
İliklerime işlemiş, her zerrem O'na yanıyor ama bilmiyor..
Olsun bilmesin, gelmesin, yetmesin ama yitmesin !
Aptallık bu !!
Ahh bir gelse..
Aklım yerinde değil. Madde yeterince doyurdu, maneviyattan yoksunum.. Bu saatten sonra tatmin olmam biliyorum.. Meğer ne eksikmişim.. Güçlü (gibi) duran bedenimin içi ne kadar aciz, ne kadar çaresizmiş..
Bunu da bilmesin!
Bana zorunluluktan değil gönülden gelsin..
Ama sevsin !
Hep sevsin, tek sevsin, büyük sevsin ki içimin cehenneminden haberi olsun..
Niye yazıyorum ki bunları ?
Gitti giden geçmiş ola..
Sus yüreğim sus !
Duymasın kimse acizliğini !
Sana yakışan güçlü olmak.. Zaten hep sana yakışanı yapmadın mı sen (ben de sana) ?
İstediğini değil yakışanı !
Yandın ama yaptın çünkü mecbur bırakıldın..
Hem biz böyle büyü(tül)medik mi seninle?
''Bize yakışanı yapın'' demedi mi büyüklerimiz ?
Ee nedir bu halin ?
Bize güçlü olmak yakışıyor yüreğim yeter üzüldüğümüz.. Hadi sus ve kaldır başını, kaldır ki ayakta durabileyim !
Destek ol bana yüreğim senden başka kimsem yok bunu sen de biliyorsun..
Sen de yarı yolda bırakma beni.. Bedenim de kaldırmaz artık bu kadarını..
Ömrümün son demidir o vakit..
Hadi kalk yüreğim gidelim...
(Yine amaçsızca, yine öylesine..
Bilsin diye değil sevsin diye..)
03 Mart, 2009
02 Mart, 2009
Ne yaşaması kolay oldu bu aşkın
Ne de bitmesi
Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak....
Sen giderken
gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin
Bir de beklemek ölüm gibi gelir insana böyle zamanlarda.
Aslında ölüm fikride garip değildir artık sana.
Rüzgara karşı alıp yelkenleri açılma vaktin gelmiştir denize.
Bilirsin ki ne fırtınalar ne deli dalgalar beklemektedir seni.
Korkarsın terk edemezsin limanı bir köşesine sığınırsın.
Kabullenmesen de artık aşk bitmiştir
İşte son budur...
İçin hep hüzün doludur bir türlü kabullenemezsin bittiğini.
Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum demesini beklersin.
O sözler hiç çıkmayacak o dudaklardan bilirsin.
Yinede umudun yeşildir
İşte hayal budur...
Gururlusundur istenmediğin yerde durmazsın.
An olur ki ne olur bitmesin dersin.
Bu sözlerin dudaklarından nasıl çıktığına kendin bile inanamazsın.
Oysa o yüzüne bakıp sadece gülümser
İşte acı budur...
Ondaki sıcaklığı kimsede bulamayacağını düşünürsün.
Kimse onun gibi gülemez onun gibi konuşamaz dersin.
Ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin.
Kahredip başını eğersin önüne.
İşte hüzün budur...
Nefes alamaz hale gelirsin daralır için.
Bir kaç saatlik derin bir uykuya hasretsindir.
Bilirsin ki gözlerini kapasan da terk etmeyecektir hayali.
Atarsın gecenin kollarına kendini
İşte huzur budur...
Ondan geri dönerse diye ölemezsin bile
İşte sabır budur...
Hayat devam ediyordur ama her şey yarımdır hep bir yanın eksik.
Yüreğin eskisi gibi atmayacaktır başka aşklarsa seni kandırmayacaktır.
O başkalarıyla mutlu bir hayatı yaşıyor olsa da yine de sevginden vazgeçemezsin.
İste aşk budur...
Çok az şey saklamışım yaşamımda;
ne bir fotoğraf var ilk aşklardan
ne bir mektup,
dostlardan beş on tane;
şunları yazmış Stockholm'den
Demir Özlü 1983'te :
"rahmetli Çiğiltepe'nin oğlunu gördüm
geçenlerde Helsinki'de,
sürüyorum geçmişin izlerini"
Hangi izlerin peşinden gittim ben
içimde bir mahşer beklentisi ?
Çok az şey biriktirmişim yaşamımda ;
hiçbir andaç yok babamdan,
verdigi mineli çakmağı
unutmuşum bir Amerikan Bar'da ;
ah umursamaz gençlik!
Sımsıkı tutsaydım şimdi
avucum ısınır mıydı acaba ?
Yığınla not var ama masamın gözlerinde :
şöyle "Üç Kör" başlıklısı: -Homeros,
Milton, Borges-. İçgörü üzerine bir şiir
yazacaktım belki de. İşte bir başkası :
"Yolculuk" : -Odysseia, Moby Dick,
Karanlığın Yüreği-
Belli : Çıkış ve Varis ya da
Baslangıç ve Son takılmış kafama.
Demek ki yetişemiyor insan
ne yapsa kendi tasarısına.
Kitaplardaki kenar notlarında kalacak
benim ardımda bıraktığım iz,
anonim bir kimlik olacağım ;
bir sahaf dükkânında yıllar sonra
satılmış kitaplarımı karıştıran okur
bilemeyecek
satırların altını benim çizdiğimi,
geçmişe ve geleceğe karışa karışa.
İthaf sayfalarını da yırtmalıyım yavaş yavaş;
yığınla düş kırıklığı, yanılış;
yüzünü görmediklerim var,
yazdıklarını sevmediklerim.
Küskün ölenler oldu bana,
kimlere küskün öleceğim
ben acaba?
Artık kabullenmişliğin yorgun havasını çalıyorum şimdi..senden bana kalan ezgiler,dinlediklerim hep seni hatırlatıyor banaVurgun yemiş satırlarım son yıkıntıların altında çırpınırken..kac kez okudum sayısını bende bilmiyorumo mutlu günlerde yazılanlarıhepsi ezberimde şimdi yokluğundayokluğunda onlar bana yoldaş arkadaş onlar avuntum
Ben derinden bir türkü tutturmuşum akıp giden zamana..
hani o ençok senin sevdiğinsaatlerce dinlediğin dinlediğim
bana hep seni anlatanHislerim yanıyor!..yokluğunda körelmiş hislerim,kalemim kırık tanımaz senden başka bir hecene zaman kalemi alsam elime adın oluyor yazdığım ilk hece sen oluyorsun seni yazıyorum
Dumanını çekiyorum içime efkar sigarasıdır diye..sensizliğin o içimi yakan parçalayanbeni yavaş yavaş ölüme götüren dumanını bu kara sevdamın bir hiç uğruna bitişinin verdiği sızıyı çekiyorum içime sensizliğinde
Ve ben artık,kaybetmişliğin ardından ağlayan çocukları elinden o çok sevdiği alınan çocukları oynuyorum.. Neydi bizi bu karanlığın girdabında rotasız bırakan.. hangi gururdu hangi sözdü hangi limandı sevdamızı elimizden alan Neydi hislerimizin dumanını savuran?..
sessiz bizi içten içe ateşsiz yakan Yok olmuşluğun keyifsizliğini mi sürmeliyim şimdilerde.. Yoksa senin yok oluşunun acısını mı sindirmeliyim
asla alışamayacak olsamda içime?.. Yoksun!.. Bir hayal kadar duman,
bir duman kadar bulanık hayalin.. Tutunacak gibi oluyor ümitlerim..
tutunduğum dallar elimde kalıyor birer birer Bir adım veriyorum sana karşı.. önümde gecilmez bir uçurum yokluğun tut tut tut ellerimden neolur ben düşüyorum Bulanıklığı da kalmıyor dumanının .. içime çekiyorum aldığım son nefes gibi Yoksun!.. işte az önce verdiğim nefes kadar anlıktı varlığın.. Az önce hayat verdin bana, ama şimdi; yoksun!.. alıyorsun elimden hayatımı bana kalan bir boşluk bir uçurum Karşımda bulanık dumanın, içimde hislerin alevi.. yakıyor beni derinden yanıyorum
Ve elimde kalemim.. Son demlerini döküyorum satırlara teslim olmuşluğun.. bak yine yine seni yazıyorum Son nağmelerini mırıldıyorum titrek dudaklarımdan.. dinlediğimiz ezgilerin Ve üşüyen ellerimle enkazını oluşturuyorum .. karaya oturan rotasız aşkın Ardında yıkıntısını bıraktığın satırların.. Sen, tutulan el kadar sıcak bir gerçekken sen aşk sen kara sevdamken Verilecek bir nefes kadar da gidicisin.. Tutsam içimde öldürecek, bıraksam uçup gideceksin.. yine beni terk edeceksin Sen, efkar sigaramdaki duman kadar hayal.. Enkazından kurtulamayacağım
sensiz yaşayamayacağım kadar Yıkıntı bıraktın ardında.. bir enkaz Bıraktın bana senden sonra Ve ben kabul ettim.. Yenildim, yok edildim..
Bir ruh kadar sessizim şimdi odalarda gezinen.. tek avuntum ara sıra beni yoklayan bak geldim işte seninleyim seninim artık gitmeyeceğim diyen hayalin Gözdeki fer kadar gidiciyim ben de.. gercekle hayali ayırt edemeyen Elveda hayallerin kahramanı, elveda aşkı dumanı.. Ve elveda yıkıntılarımın mimarı..
Yak!..
Yık!..
Estir dumanını!.. Gözlerimden feri de çek!.. Öyle git!.. Nasıl olsa gidişine
bağlamıştım ipimi.. Mezar taşıma da adını çiz, öyle git!
İçimin tenhalaştığı saatler...
Suçlarım ağladı bu gece...
Dilim battı içime...
Geçmedi geçmiş... Geldi çattı yine...
Susamazdım...
Özrü kabul edilmiyor kimsesizliğimin...
Kimse kendini üstlenmiyor bu masalda...
Oyunu ben bozmadım oysa, yalnızca düş kurdum çocukça...
Yine de...
Affedin, gözlerinden yaralanmış bu sızıyı...
Affedin, geçmişime asılmış bu sizi...
Kendi kalabalığından kaçan kentler gibiyim bu gece...
Zemheri bir yaşayış düşürmüşüm gözlerime...
Gerisini susuyorum...
Masallardan düşüyorum bu gece...
Bir martının gözlerinde üşüyorum...
Sonrası yok...
Biliyorum...
İstasyonlar ıslaktır...
Kentler çamurlu..
Sesler soluktur biraz, birazda yorgun...
Susmaksa çoğuldur...
"gitmek" derse biri; içim kanar...
Ve işte "gitmek" diyor ötelerden biri...
K/anıyorum...
"gitmek, çoğaltmıyor hiç bir masalı" diyorum... Susuyor...
"kalmak ölümü yaşatmıyor" diyorum... Gülümsüyor...
"gitmeliyim" diyorum... "kalmalısın" demiyor... !
"gitmek" diyor biri...
"gitmek; kalmanın en erdemli yoludur..."
İçim acıyor... !
Bir gün onunda değermiş yüzü düşlere...
Aynalarda ölüm...
Gülüşü kırılırmış gözbebeklerinde...
İşte o gün "gitmek" denen bitermiş...
Bir gün... Bir gün o güldüğünde, ölüm şehri terk edermiş...
O güldüğünde, masallar hep mutlu sonla bitermiş...
Gitmeliyim... Ağır yaralı ruhumu alıp yanıma, ölüm tehlikesi olan düşlere iz sürmeliyim...
Gitmeliyim... Sol yanımdan başlayıp şehri terk etmeliyim...
Gitmeliyim... Yüzüme düşmeden gülüşün, hüznümü yitirmeliyim...
İçimin sessizliğinde arındırıp gözlerimin derinliğini, kuytu köşelere astım kimsesizliğimi...
Şehrin karanlığından başladım kendimi içmeye...
Bir tutam huzurdu belki ölüm...
Bir tutam sevinç...
Adımı kininizle yıkadım... Aklar mı nefretiniz gülüşümü?
Hadi!
Bunca suskunluğunuzun üstüne, suçlarınızı yükleyin gözlerime...
Hadi!
Suçsuzluğumu susturun yine...
Hadi!
Düşsüzlüğümü ağlatın her gece...
Alın buda elma şekerim... Alın buda gülüşüm... Alın buda masalım...
Hepsi diyeti gözlerinize bakmamın...
Hepsi bedeli böylesine susmamın...
Kent soysuzuyum biliyorum...
Yine de...
Hiçbirinizden af dilemiyorum...
Varsınız...
Varsınız ve masalsınız...
Belki de en az bir masal kadar yalansınız...
Ve ben; böylesine yalanken bile, seviyorum sizi !!!
Harabe gülüşlerim vardı, masal diye okudunuz...
İlişmedim kimseye...
İçimde bir yangın vardı, sığındım gözlerinize...
Hepsi bu...
Suçsa masalsızlığım, kendim/sizliğim vebalse çoğulluğunuza, bir "sus" daha dayayın şakağıma...
Gözlerimi kapattığımda göremediğim her düşün katilisiniz siz...
Doğmayacak çocuklarımın yetimliği, ölmeyecek gençliğimin ecelisiniz..
Kırgın değilim kimseye...
Kırgın olmasında kimse...
Kırılacak kadar var olmadım ki sizde...
Hazırım ödemeye hüznümün suçunu, kesin kirpiklerimin boşluğunu...
Sökün içimi benden, bir "siz" damlar belki gözlerimden...
Neyin bedeli bu?
Kirpiğimin suçunu gülüşümle ödüyorum...
Alınmayın sakın size değil bu ıslaklığım...
Kirpiklerime şiir düştü ondan böyleyim...
Çok geçmez geçer bu kimsesizliğim...
Vebalinizi alır bir masal üstümden...
Öder hakkınızı ölüm üzülmeyin...
Yazık ki kırgın değilim...
Yazık ki yine kendime biriktim...
18 yaşındayken hayat adil olamıyor bazen...
Gülüşü sizinkiler kadar içten olamıyor...
18 yaşındayken hayat tebessüm bile etmiyor...
Bakmayın sitemime...
Bakmayın kinime...
Dedim ya...
Kırgın değilim size...
Sadece biriktim bir şiirin ilk harfinde...
Özrümün kabahatini affedin...
Kimsesizliğime verip yanılmışlığımı, yangınımı beni azad edin sesinizden...
Ki ben sessizdim...
Sessizim...
Neden değdi kirpiğim gülüşünüze?
İçimi yıkadım geldim işte...
Suçsuz değilim...
Suçlarım kaldı sizden arta...
Onu da çok görmeyin masalıma...
Kapat Bu Aşkin Oturumunu!
çevrim içiysen sokuluşlarında
ve titreşiyorsa duygularım
kabullenmekteyim seni yüreğime
kaydetmekteyim aşkını,
sık kullanılanlara
takıldıysa fare
ve kasıyorsa düşüncelerim
format atmalısın belleğime
ekle kaldırda eklemek yerine
sürekli kaldırıyorsan
yüzleşmelisin hatalarla
ve kaldırabilmeli kapasiten
dokundurmuyorsan
hayatının geri dönüşüm kutusuna
ve emin olmadan siliyorsan
kapatmalısın oturumu
ve çıkmalısın yüreğimden
Ayşegül Aslan
Gittiğini Unutmadım
O en büyük günahı saklama gözlerimden.
Gittiğini söyle bana; kaçtığını unutmadım!
Silip gözyaşlarını, başla da sözlerinden,
Attığını söyle bana; sattığını unutmadım!
Hayale çok aldandın bak dedikçe doğruna.
Dünyayı sele verdim yakıp yıktım uğruna.
Allah'ın yarattığı vicdansız her kuluna,
Koştuğunu söyle bana; taptığını unutmadım!
Böyle el olmak değil, kalmak vardı seninle.
Dalında tomurcuktum, olmak kaldı sevginle.
Eyyub görse korkardı, sen beni her derdinle,
Tuttuğunu söyle bana; yuttuğunu unutmadım!
Kaç kul anlardı seni, say da bak şu beşeri?
Kapımda kölem dedin, söz girmeden içeri.
Habil kabil'den çekti, bağrıma o hançeri,
Dürttüğünü söyle bana; soktuğunu unutmadım!
Hangi kahrı sayayım, çeksem gelmezki dile.
Gittiğin gün unuttun; yok endişen, ne çile.
Sırtım dünyaya dönük, çektiğim resmi bile,
Yırttığını söyle bana; yaktığını unutmadım!
Dönmeni çok bekledim, göz bağlıyken uzağa.
Elbet gelecek derdim, söz verirken dudağa.
Ne kadarda zulmetsen, ‘'aşkım'' derken toprağa,
Koyduğunu söyle bana; gömdüğünü unutmadım!
Sunduğunu söyle bana; öldüğümü unutmadım!
Ömer Faruk Yılmaz
Acıma Acıyorum
Ucu ucuna kaçırdım sevmeleri... İnsanlara can dediğimde bir canımın olmadığı geldi aklıma. Yeminlliyim ben,adımı bile kendimin koymadığım bir dünyada ne kadar ben olabilirim...? Hepimiz başkalarının hayatlarını yaşamıyor muyuz? İşte bu kez yaşamıyorum... Yeminliyim ben,yaşadığım sürece günah işleyeceğim...!
Geceye uzanmış titrek ellerim. Bu gece bütün yıldızları indirdim gökyüzünden. Dünyayı mahkum ettim karanlığa. Bu bir yas değil,bir intikam biçimidir...!
Kalabalıklar artırdı yalnızlığımı, sokaklarda fark ettim çiğnenmiş bir taş olduğumu. Gözlerim kan içti yıllarca,kan. Ellerim tutmadı bir daha insan elini. Düşlerime ayaz vurdu,ellerimi bağladı yapışkan, yarasa prangalar.S anmayın bu yaşamak,bu düpedüz ölme biçimidir...!
Ucu ucuna kaçırdım sevmeleri... İnsanlara can dediğimde bir canımın olmadığı geldi aklıma. Yeminlliyim ben,adımı bile kendimin koymadığım bir dünyada ne kadar ben olabilirim...? Hepimiz başkalarının hayatlarını yaşamıyor muyuz? İşte bu kez yaşamıyorum... Yeminliyim ben,yaşadığım sürece günah işleyeceğim...!
İnsanların yapışkan elleri tuttu yakamı. Fikirlere gebe yaşamımı aldılar elimden. Sanmayın ki bu bir hayat yaşanır yeniden.Bu bir dibe vurma biçimidir...!
Ağladım,anladım ki ağlamak anlamakmış... Bu kez çocuk olacağım tutmayın düşlerimden...
Bakın ne diyor çocuk yüreğim:
''Eğer yeniden gelseydim yeryüzüne,daha çok yalınayak yürürdüm sokaklarda,aksak denilen bir beyinle... Ali'nin ayağında diken,İbrahim'in elinde baltaolurdum. Muhammetle doğardım yeniden, İsa'nın onuruna çakılırdım çarmıha. Edison'un gerizekalı sanılan aklı çözerdi beni. İsyanımı Celali kıskanırdı, öfkemden Nietzsche kızarırdı. Severken insanla tabiat karışımı o garip yaratığı Şekspir ağlardı.
Eğer yeniden gelseydim yeryüzüne, Mozart'a ilham olurdu uçuk bakışlarım. Sonucu sıfır bulunan çok bilinmeyenli bir denklem olurdum. Ama hiçbir zaman Elif olmazdı adım. Şizofreni demezlerdi insanlar bedbinliğime... Böyle geç kalmazdım sevmelere...!
Mezar taşına çaktılar düşlerimi. Kör oldu gözlerim, duymaz oldu kulaklarım. Bir gün geldi bütün yeşiller,sarıya boyandı. Bir gün geldi kaybettim bendeki beni. Sonra insanları kaybettim, gülümsemeyi kaybettim,dünü kaybettim, yarını kaybettim, gökyüzünü kaybettim,yeryüzünü kaybettim. Dünyamı kaybettim,ahireti kaybettim. Adım yok,sanım yok, tanımlanacağım bir tarif yok. Bu kayıp şehri bulabilecek bir nefes yok....
Ağlamayı öğrendi artık gözlerim. Susmayı biliyor dilim. Büyüdüm, büyüdüm ve en sonunda unufak bir toz haline geldim. İçmeme bile gerek yok artık. Ben sokaklarda nara atan sarhoşlarla beraberim. Sazımda tek tel var,hep aynı sesi veriyor kulaklarıma...
Bütün şairleri öldürdüm,bütün yazarları... Artık kendim yazıp,kendim ağlıyorum. Roma'yı da ben yaktım, Viyana'yı da ben kuşattım. Ben öğrettim Cemşid'e şarap yapmasını. Kız Kulesi'ni ben inşaa ettirdim, acımı saklamak için...!
''Beni öldürmeyen şey,beni güçlendirir.'' dedi Nietzsche, beni dindirdi. Acını sev ve ondan korkma dedi bir ses,beni inandırdı. Onlar gül! dedi,ben kahkaha attım acılarıma. Sonra korktu benden boynunu eğen düşlerim ve büyüdüler. Sonra acıma,acımaya başladım. Ukala dedi insanlar buna. Aldırmadım...!
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, büyük acılarla koyun koyuna,büyük sularda boğulacaksın dedim. Acım korktu benden,ben güldüm ona... Heyyy,duyanınız var mı? Kulaklarınızı açın ve dinleyin: Acımı öldürdüm ben...! Çünkü artık yaşamıyordum...!
Elif Sezgin
Ölüm... Yılın en sıcak yaşandığı zamanlarda bile insanı titretmeye yeten ürpertilikte bir durum.Yalnız kaldığımızda soğuk kış gecelerinde sonbaharda dökülen yaprakları hepimiz düşünmüşüzdür annemizin babamızın kardeşimizin vs. öldüğünü bu defa kendi ölümümü düşündüm. Yokluğumda yakınlarımın ne yaptığını düşündüm.
Ölümün dünyada hiç birşeyi değiştirmediğini herşeyin aynı devam ettiğini gördüm.Meğer ne kadar sıradan biriymişim.
Sonra cenazemi düşündüm namazımı kıldıran imamın "rahmetliyi nasıl bilirdiniz ?" sorusuna bazıları burun kıvırarak iyi bilirdik diyorlar.
Sonra arkadaşlarımı düşündüm güldüğümüz şakalaştığımız arkadaşlarım beni unutmuştu.Sözde beni sevenler hatta benimde sevdiğinden emin olduğum arkadaşlarım sanki bunlar değildi.
Evdede bazı değişiklikler olmuş en çok sevdiğim dolabım ayakkabılarım yerinde yok.Oysa ne kadar özenle seçip almıştım onları...
Herkes kandi halinde herhalde yoğun hayat temposundan olsa gerek yoksa bu kadar kolay mı bir kalemde silip atabilir mi insan sevdiğini?
Annem sabır ve takva misali sessizce ağlıyor.
Tıpkı iki cihan serveri Efendimizin oğlunun cenazesinde ağladığı gibi. Sahabeler efendimizin ağladığını görünce siz de mi Ya Resullullah ?demişler. Efendimiz " Kalp hüzünlenir, göz yaşarır " cevabını vermiş.
Komşular Kuran-ı Kerim okuyor artık hiç kimse ağlamıyor yokluğum farkedilmiyor bile.Herkes kendi halinde.
Posta kutuma e-mailler birikmiş beni hiç tanımadığı halde sevdiğini söyleyen internet arkadaşlarımın ölümüden haberi bile yok.
Ve uğruna herşeyimi feda ettiğim sevdiğim bile çoktan UNutmuş beni...
Hayatlarında neredeyse bir sıkıntı olduğum bunca insanı memnun etmek için gösterdiğim çabaya bakınca ölümümün arkamda bıraktığım çok sevdiğim bir çok kişi için hiçde dayanılmaz olmadığımı anladım.
Ve silkinip kendime geldim.
İyiki ölümü düşündüm şimdi yeni kararlar verdim.
Hayata değeri kadar değer vereceğim.Gideceğimiz ahirete göre sevgilerimi ayarlayacağım.
Kişi sevdiği ile beraberdir."
Çok uzak yoldan,
Üstelik yayan,
Ve yetmezmiş gibi,
her adımda ağlayarak geldim...
Evinde misin?
Bekliyor musun üstelik?
Ya da istiyormusun?
Bunları bilmeden,
Üstelik düşünmeden geldim...
Onca yaşanmışlığı bir kenara itip,
Ve sayfalarca doldurduğum günlüğü
Bir kalemde silip,
Boş bir defter koydum heybeme de öyle geldim...
Yağmur yağıyor üstelik...
Islandım sırılsıklam...
Oysa, ben ıslaklığa alışığım.
Yüreğimden akan yaşları topladım avucuma,
Matarama koydum da geldim.
Susuzluğumda yolculuğumun
Onları içe içe geldim...
Bekliyorum kapında, ışıkların kapalı.
Alıştım karanlıkta yürümeğe,
Önümü görmeden bastığın her adımın
Beni bir uçurumdan aşağı atma korkusu ile geldim.
Son adımım, kapının eşiğinde.
Eşiğinin ötesinde ne var bilmeden geldim.
Bunca yırtılmış sayfadan sonra
Beklentim yok, hayat denilen kitaptan.
Anladım ki; hayatın sana sundukları
Sadece gösterdiği eli imiş.
Avucunu sımsıkı tutup arkasına sakladığı
O elini, açabilmekmiş mutluluk.
Sana verdikleri ile yetinmemekmiş,
İnadına arkasına sakladığı elinde görebilmekmiş
Mutluluğun sırrı...
Ben tüm yolculuğumda, gelirken sana
O elin hayali ile geldim.
Kapındayım...
Ben geldim...
Kurt gibi acıkmış yüreğim
Bir lokma sevgiye...
Tüm bedenim tükenmiş
İstesen de bir adım atamam...
Yıkıldım kapına yorgun.
Yıkıldım, kapını aç...
Ne olur zili çaldığımda
Bir adam bulacaksın eşikte
Yorgun,
Bitkin ve aç....
CAFER YILMAZ
içimde minik bir serçe, serçenin içinde göç katarları…
Yükünde bütün hüzzam şarkılar…
Sesinde çığdan büyük acı, acıdan büyük gözyaşı…
Sonunda ayrılık… Ellerimde koskocaman bir boşluk…
Gidende unutulmak korkusu, kalanda yine gözyaşı…
Demir, paslı bir kapı ya da çelik, çiçekli… Giden kapıyı çektikten sonra, hikâye gerisi… Ne kapının süsü, ne demirin pası… Ne de kapının paspası… Sadece kalanın gözyaşı… Ardında bıraktığı bin yıllık acı ve gidenin göstermediği gözyaşı…
Gözümde binlerce anlam… En çok hüzün barındıran… Gitmelerin “git” lerini okuyamasam, haykırsam sana yüreğimin “kal” larını… Beynimin “unut” larına sağır olsam ve yine yüreğim bağırsa beynimin kulaklarına bütün şiddetiyle usulca umutlarını… Umutların arasında “unut” ları unutsam… Yeni “sen”ler doğursam sana, yeni “ben”lerden… Yeniden “biz” olsak… Yahut ölsek hiç yaşamamış olsak…
içimde bir karanlık… Sesimde kararsızlıkla sana seslensem… Bir rüya olsa bu hiç uyanmasam, uyansam da hatırlamasam… Yol iz bilmem, bildiğim tek yol senin yolun olsa, kalkıp sana gelsem… Gel desen… Ah! Gel desen…
Silsem gözlerinden yüzümü… Yırtıp atsan yüzümdeki hüzünü… Ellerim üşüyor, beni sıcaklığına sar… Ve eski vedalardan, getir bana yeni merhabalar...
Ah! Yıldızlar kadar uzaksın… Uzakta bir yıldız olsam…
Yok olsam… Hiç olsam… Ben olmasam…
Bir Kişi Bin Karakter
İnsanlar. . . .
Sabah erken,kalkmakla başlar işi,
Ya Allah!Ya Bismillah!Haydi yap plan,
Bu gün yapılacaklar,hayli çok !
Bre dayan !
Öğleye doğru kalkmak,onun için,
En iyisi !
Bir işine,karışan yok ,
Her bir şey,dişine göresi ,
Yöresi,kendi yöresi,değilse de..
Tutturmuş dikişi . ,
Gider hem tersine,hem yüzüne,
Maksat yeyişi .
Yapılan Hal-İ icraatların . ,
Yoktur,geriye dönüşü .
Gönüller bir kuş ,
Hayat,kanat çırpışı .
Bir Sen Bir de Yine Sen
Başka şey bilmem, sana talibim
Senin için vurur, sana atar kalbim.
Teslimim aşkına, işte kapındayım
Azat istemem, sensin tek sahibim.
Aşk kazanı durmadan kaynar içimde
Şimdi alem-i dünyaya ayandır halim.
Senden esintiler dolmasa koynuma
Bir an uçamam, kırılır kanadım.
Yanında, yakınında olayım isterim
Hep dursun kutlu defterinde adım.
Talimin birini aksatsam bilmeden
Korkarım silinecek diye kaydım.
Defterine gövdemi basar, ölürdüm
Ey can şimdi yanında olsaydım.
Aylar oldu görmeli yüzünü,beklesemde nafile varmadı hala haberin.Biliyorum çoktan sildin beyninden,belki sorsalarda gelmem aklına,gece olup girince yatağına benim gibi üşümez bedenin.Bir bilsen bıraktıgın gunden beri yaz gelmedi buralara.ne kelebeğim var ağaçlarımda ne yeşil yapraklar.Güllerimde açmaz oldu.uğur böceklerımde yok artık seni dileyeceğim...işte ben böleyim,dermanım kalmadı ellerı mutlu görmeye..sen başkasının ben başkasının olduk bı.. tanem..bılırım sana zor gelmez benı ellerle gormek..ama bana zor gelıor senden baskasını sevebılme ıhtımalleri...ben sadece seni sevmeyi sevmiştim.bir tek seni hissetmeyi.bi aşkı başka bi aşk söndürür dediler sevgilim başaramadım.söndüremedim..içimde senin için yanan ateşi küle çeviremedim.uzaklarda oldugunu biliorum şimdi.kımbılır kımın yanı başında kapattın yine gözlerini,hangı bedende kokun kaldı yada hangı dıllerde aşkımların var.hangi gönülde can oldunda bu cananı unuttun...dön demeye dilim varmıyor artık ..dönsen ne fayda baska kollarda olduktan sonra.baska kokularla baska asklarla.yalan sevıslerle dönsen ne fayda..yakın oldugunu bılsem yetmezmı sandın var oldugunu bılerek yetınmelerı bılmezmısn hıc.ben var oldugunu bıldıgım ıcın rahatım bu kadar.bak aglamıorumda eskısı gıbı sadece dua edıyorum.çalmasın sahte asklar kapını.koskoca bır yılı pısmanlıklar içerisinde geçırme dıye dualar edıorum.şiirler yazamıorum adına.cümleler kuramıyorum senle ılgılı.ben degılsın ya artık elın oldun.sahıplenemıorum...yabancısın sımdı belkıde hıc tanımadım seni..çelme taktın yüreğime sensızlıge düşürdün beni bak dinmez oldu yaram eserinle övün mutlu ol..
Sensizim.. Üşüyorum!
Bu dinlediğim son şarkı bizim üstümüze söylenmiş. Kilit vurdum kalbime,
umutlarıma. Ne bundan böyle sevdaya dair bir şeyler beklenebilir yüreğimden ne
de nefret edebilirim birinden. Ben hamal değilim ki; hep kahrını taşıyım ömrün;
Alın atık üzerimden hayata dair ne varsa. Alın sevdaya dair acıları, paylaşın
aranızda...
Sen sanıyorsun ki, kolay geliyor gidişin bana.. Arkanı döndüğün ilk andan
gözlerim gülecek mi yeniden sanıyorsun? Söylesene! Sen ne sanıyorsun aşkı,
sevgiyi, söylesene! Kolay olan, kaçmaksa, yalansa, vazgeçişse; ben zor olanı
seçiyorum ve Seni Hala Seviyorum.
Sen öyle san, farzet ki her şey çok kolay... Gittiğini sandığın sen, giderken
bende kalanlarını, yani seni, yani aşkı, yani bizi alamayacaksın benden.... Geri
vermeyeceğim onları, benim onlar, bana ait.
Biliyor musun, acı olan asla gidişin değil.. Belki bir gün sevmeyi öğrendiğin de
yanında ben olmayacağım.. Bir sabah gözlerini yeni doğan güne açtığında başkası
olacak yatağında.. Benim içinse sadece "sen" var olacak baktığım her yerde... Ve
işte ilk defa o gün sebepsiz ağlayacağım, o gün yaan yağmur gizlemeyecek
gözyaşlarımı. Kim bilir belki de aynadaki hayalin ilk kez asacak suratını bana
ve o sabah sensiz ve üşümüş uyanacağım!
Her şeyin bir bedeli var biliyorum ve bende bu bedeli ödüyorum. Ödediğim bedel
sensizlik, yalnızlık, aşksızlık Oysa yüreğim her şeye rağmen mutlu olmanı
diliyor....
Seni bulduğum yerden başlıyorum yürümeye.. Seni düşünüyor ve gecenin ayazında
üşüyorum.. Veda bile etmeden gidişin geliyor aklıma, sadece susuyorum..
O güzel gözlerinden, sımsıcak gülüşünden ayrı
Ölümle eş anlamlı koca bir sene
Nasıl yaşadım bunca günü
Bakışlarından ayrı, hâlâ bilemiyorum...
Feryat etmek istiyorum böyle kadere
Sesimi duyurmak istiyorum sana
Ama nafile bunca çırpınış...
Bazen düşünüyorum da
Senin yerine ben ölseydim
Şimdi tek derdim seni beklemek olurdu
Fakat şu an özlem, kin ve nefret
Bütün bu duyguları bir arada yaşıyorum
İçtiğim içkideki her yudum,
Sokakta her rastladığım keş
Ve her beyaz gül seni hatırlatıyor..
Evet senin yüzünden içkiye de başladım
Bana gülümserken yaşattığın tatlı sarhoşluğu
Kadeh diplerinde bulmaya çabalıyorum
Seni güle benzetiyorum dokununca kırılacak
Ve seni herkese benzetmek istiyorum
Sadece yüzümde küçük bir gülümseme olsun umuduyla
Artık gülmüyorum, gülemiyorum
Sensizlik bir karabasan gibi çöktü üstüme
Daha fazla tahammül edemeyeceğim
Geleceğim...
BEKLE!!!
Bir yudum sen olsaydın dinerdi susuzluğum!
Gözlerim yıldız dökerdi kanlı yaşlar yerine.
Işık saçardı gülüşlerim. Böyle kırılmazdı kolum kanadım.
Sen olsaydın yanımda, dünya değiştirirdi rengini, maviye boyanırdı düşler ve dağıtmazdı beynimi o karamsar düşünceler.
Her şey daha farklı olurdu bilirim.
Hasret şarkıları dokunmazdı yüreğime, ağlamazdım yerli yersiz,canım acımazdı böyle çok...
Her gece bu yalnızlık
Alev alev yakar beni
Ve yokluğun her anımda
Yağmalar yüreğimi
Keşke, keşke sen olsaydın bir anlık... Bir kere dokunsaydım tenine, sarılsaydım sımsıkı,uyusaydım dizlerinde. Biterdi belki ölüm korkularım. Birlikte ağlar, birlikte ölürdük hiç olmazsa.
Bir görebilsen nasıl
Perişanım kahrımdan
Ölüm yok etmez beni
Yokluğun kadar inan!
Çok değil inan, bir yudum sen olsaydın dinerdi susuzluğum!
''SANA KANARIM''
Gözlerimin pas tuttuğu son duraktayım şimdi
Ne gecenin matemi
Ne de aramızda uzayan zaman
Hiç biri engel değil aşkıma
Bu nafile bekleyişlerde
Dal gibi kırılsa da umutlarım
Aşk kokan harfler dökülür yüreğimden
Ben yine satır satır sana kanarım...
Seni seviyorum diye
Gelişine kadar rötar yapmış hayatımı
Seninle yaşamaya hazırlanırken
Sana uzanan yollarımı kapaman niye?
Biliyorum haykırışlarım boşuna
Şahin pençesinde asılı serçe gibi
Nafile tüm çırpınışlarım
Boşuna sesleniyorum duymayacağını bile, bile
Seni beklemem nafile Gözlerinde zifir siyah bir perde
Alkış tutuyorsun alabildiğine
Şamdandaki mum gibi eriyip bitişime
Sen kulaklarını değil
Yüreğini tıkamışsın sana seslenişime Oysa ben
Tüm yokluğuna inat varlığını yaşatırken içimde
Gül pembesi çizgilerle resmini işliyorum
Karanfil moru gecelere
Şiirleri seninle yüklüyorum kanatırcasına
Dizeleri ağlatıyorum.
Seni işliyorum hecelere Tüm yaşayamadıklarıma inat
Seni yaşamak istememdi ütopyalarım
Tek sana adanmışlığımdı ölümüne
Tek senin doldurduğundu rüyalarım
Şimdi
Bir tutam gücüm kaldı en sona sakladığım
Bilmiyorum
Ansızın çıkıp gelecekmisin aniden
Bir avuç toprak olmadan sonunda
Sen diye kucakladığım. Bir gün
Anlayabilme ihtimalin var ya sevdiğimi
Düşüp gelme umudun var ya yüreğinin peşine
Yüreğin bende emanet biliyorsun
Ve ben
Yüreğin yüreğimde
Yüreğin ellerimde
Çok yakında
Çekip gideceğim yok oluşun koynuna
Beni düşürdün ya bu hale
Günahı boynuna.
Mustafa Şekerci
Kum Misali...
Suya bulanmış kum misali gönlüm.
Yokluğunun acısıyla yavaş yavaş dibe çöküyorum
Birden sen geliyorsun.
Sevdan coşup denizin dalgalarına karışıyor
Kum suya bulanıyor...
Sahiller sen kokuyor sanki...
Derken gidiyorsun...
Kayboluşunun ardından bir durgunluk
Ve...
Tekrar dibe çöküş...
Hiç üzülme! ..
Sen diğer bir dalgaya karışana dek,
Bu soğuk sahil seni bekler...
Denizin dalgası tükenmez...
Kum, talan olup sürüklenmeye mahkum.
Bense her terkedişinde,
Dibe çöken gönlümle; senin sevdanın sürgünüyüm
Genç yaşta geçip gidenlere,
Parça parça olur yüreğim...
Sadece bir merhaba edenlere,
Parça parça olur yüreğim...
Aslan gibi kayıp oluşlarına,
Parça parça olur yüreğim...
Birdenbire yok oluşlarına,
Parça parça olur yüreğim...
İster kader, ister asker!
Parça parça olur yüreğim...
Alınca genç yaşta, ne fark eder?
Parça parça olur yüreğim...
Bu dünya anlaşılmazken,
Seksen, doksan bile azken...
Genç yaşta gidenlere,
Parça parça olur yüreğim...
Kurşun Kalemle Yazmışsın Büyük Sevdanı Yüreğine !!
Sevdanı kurşun kalemle yazmışsın yüreğine,belli…büyük dediğin sevdan şimdi kalem
izleriyle dolu… silginin izleriyle dolu… sen sevdanda silgiye yer vermişsin… büyük sevdanı
kurşun kalemle yazmışsın yüreğine ! Kurşun kalemle…
Bu kadar basit miydi o silgiyikullanmak,silmek sevdanı,beni?
Basit miydi söylesene; bi adım uzaklaşınca unutmak…
Başka sevdalar yazmak yüreğine ? demek bu kadar büyüktü sevdan…
Biri varken başka birilerine kapıları açmak, büyük sevdanı silmek…
Ah sevgili Ah (!) Sen sevdanı yüreğine kurşun kalemle yazmışsın…
benim gönül kalemliğimde;
kurşun kaleme,silgiye,diğer kalemlere yer yok sevgili…
Sen gönlüme kazıldın,kazıdım seni… Yüreğimi kanata kanata,acıta acıta…!
Sense sadece kurşun kalemle yazmışsın o büyük sevdayı gönlüne…!
Büyük sevdanı gönlüne yazdığını söyleyerek gitmiştin sevgili; benden kilometrelerce uzağa !
Ararım demiştin, sorarım,sana mektuplar yazarım demiştin; yok,yok,yok sevgili… Ne
sesin,ne mektubun nede o büyük SEVDAN sevgili…hiçbirinden eser yok.. Anlaşılan sözlerini
de, sevdanı da, beni de bavulun içine koydun sevgili.. ve bavul yıllarca kapalı durdu.. Yok
sevgili yok, sen o büyük sevdayı Kurşun kalemle yazmışsın yüreğine.. Büyük sevdanı
yüreğine yazdığını söyleyerek Elveda,Hoşça kal demiştin… İnanmıştım ! Ne büyük sevdadan
eser var ne de verdiğin sözlerden ! hepsi silginin kurbanı olmuş…
Yüreğin bile !!! Bi defada
“sil baştan “ her şey…
ben olmayacaktım yüreğinde, ben olmayacaktım silginin bıraktığıizlerde…
Ah sevgili bu muydu Büyük Sevdan… Bu muydu yüreğine yazdığın Ben… ?
Kurşun kalemle yazılan bir sevda… ve hata bekleyen silgi…
Olamazdı be sevgili, bunlara
emanet edemezdin sevdanı…
… ve sessizlik,sensizlik kaplıyor evreni.. unutmuştun.. silinmişti her şey, format atılmıştı
yüreğine ! Ah sevgili (!) demekten alamıyorum kendimi..gitmiştin işte, büyük sevdanı kurşun
kalemle yazmıştın yüreğine ! Hatan gitmekti.. Hatan o kalemi kullanmaktı ! … ve silindi her
şey, büyük dediğin sevdan, anılar, fotoğraflar …ve ben ! Sevdanı kurşun kalemle yazmışsın
yüreğine belli.. Büyük dediğin sevdanın yerinde; kurşun kalemin izleri var.. Silgi izleri var…!
Anladım be sevgili ne kadar büyük sevdan olduğunu ! Kilometrelerce uzaklığa rağmen
unutmayışını, aradığını, seviyorum, özledim deyişini gördüm sevgili, gördüm…anladım
sevgili anladım ne kadar çok beni sev(me)diğini !! sana baktığımda sadece kurşun kalemin ve
silginin izlerini görüyorum; benden hariç, büyük sevdandan hariç ! Ah sevgili, gittiğin yerden
dönme bir daha,gelme… Anladım; kurşun kalemle yazmışsın yüreğine beni… Karakalem
alışması yapmışsın… Anladım tek taraflı yaşamışım; karşılıklı sandığım Sevdamı …!
Kurşun kalemle yazılmış sevda yüreğine,
Bende yıllar geçse de silinmeyecek derin izler senden kalan…
Sen vefasız,sen hayasız… Sen zavallı ! ;
Kurşun kalemle yazmışsın büyük sevdanı yüreğine…
Bi hatada “Sil Baştan Her şey “ !
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne...
Herşeye Rağmen Şanslı Biriyim Ben.!
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.
Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..
Hiç ağlamadığımdan değil; çok akıttım gözyaşımı içime.
Hiç kaybetmediğimden değil birini.Çok yandım ciğerimden.Baktığım her yere, sevdiklerimin yüzünü kazıdı hasret.
Yıldızlarla doluydu gökyüzüm; kapkara bir boşluk bıraktılar kayanlar. Bir daha asla dolduramadım.
Gidene soramadığımdan, kalanın ıstırabı daha çok sandım.
Hiç ihanete uğramadığımdan da değil; yarası her zaman taze, birkaç hançerle dolaştım durdum sırtımda; hem öfkelendim, hem anlamsız geldi kızmak.
Herkesten farklı değildi başımdan gelip geçenler.
Herkes kadar ağladım, herkes kadar yandım.
Acısız olmuyordu ki hayat!
Ağlamaktaydı bereket, yağmurda ıslanmadan yeşermiyordu ki toprak!
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.
Mutlu bir çocuktum ben!
Kalabalık bir ailenin sevgisiyle büyümüştüm. Bir sürü arkadaş, bir sürü oyun..kuyruğuna tutunmuştum kırmızı bir uçurtmanın.
Hayat hep veriyordu, alacağı günleri hiç düşünmemiştim.
Sancılıydı ilk gençlik!
Şimdiki hüzünlerimle, o zamanları karşılaştırdığımda, çocukluk deyip geçiyorum.
Ah, nerdesiniz 17’lik dertlerim!
On yedimde başlamıştı hayatla kavgam.
Artık sadece, tartışıyoruz.
Acıya alıştığımı söyleyemem hala; hele, nasır tuttuğunu kalbimin.
Unutmayı becerdiğimi de söyleyemem; asla unutamadım, kusurluydu hafızam; almayı biliyordu da silmeyi, asla!
İyi ki hatırlıyorum!
Yaşamımdan çıkanlara kızmıyorum; öğrettikleri her şey için minnettarım. Bir zamanlar, doyasıya güldüğümüz içindi uğurlarken akıttığım göz yaşlarım..Paylaştıklarımız kadar değerliydiler.
Paylaşamayacaklarımızın adıydı hasret!
İhanete de alışamadım elbette; ama, edenlere de eyvallah! Kir tutsa da kin tutmaz yüreğimiz. Az şey sayılmaz, utanmayı bilmeyenden öğrendiğim; sırf bu nedenle bile affedebilirim.
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne....
Şanslı biriyim ben!
Mükemmel bir anne-baba; harika kardeşlerimle; hem büyük, hem mutludur ailem!
Eski-yeni fark etmez; hem köklü, hem sınanmıştır dostluklarım!
Kolay yere gelmez sırtım; ne yaparsa yapsın, kolay vazgeçmem hayattan!
Kokladığım gülleri, teker teker solduracak biliyorum. Asla hazır olamayacağım acıya; ama, çekmeyi de öğrendim artık. Bütün duyularım açık, elimde suyum, yüreğimde umut, güllerimin yanındayım.
Az şey midir, biteceğini bildiğin bir hayatı son nefese kadar paylaşmaya hazır olmak.
Ve baş kaldırmak ölüme, sonsuza kadar, sevip hatırlayarak..
Zaman bir değirmen; keder girer, hüzün çıkar kapıdan..
Ben de toy girip, olgun çıktım içinden..
Bakmayın dertlenip içlenmeme; yağmur yağar, toprak kokarım; güneş açar, çiçek kokarım!
Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..
Sadece, Güneşli günlerde kalem oynatmaz yürek
Yorulmuşken kalbimin çıkmazlarındaki senli odolarla boğuşmaktan, hala sevdigimimi sanıyorsun !
Belki hala diye birşey yoktur sana göre sevmişsen seviyorsundur, artık sevmiyorum diye bir cümlen olmamıştır hiç,
Canımı yakarken her satırdan öte gölgeler oluşuyor yüzümde,Çizgilerim var benim sonsuz boşluga dalann yüzümün her bir yolu hüzün dalgarıyla sarılı,
Sevmemiştim seni sanma ,! Sevmiştim hemde çook...
İnan şu anda sevmiştim demek istemezdi gözlerim , Hep sevmeyi isterdi "
Denedim ,çok denedim senin yalan dolan sevgini örtüp temiz aşkımı sarıp sarmalamayı yüregine. Anla işte yapamadım... Saramadım iğrençliklerini azıcık sarılsam yüreğine karanlık çöküyordu sanki üzerime...
Seni sevmemin nedeni sendin
Nefretimin nedenide senden başkası olabilirmiydi ?
Çok büyük sevgilerin darbe almasıyla nefrete dönüşen hisler bir zindan hayatı sürer gibi kin kusar bütün yalanlara...
Afederdim belki
Affedilecek bir affın olsaydı!
Susarken her an sevgilere atmıştın beni çöllere,
Sen gittikten sonra herkese kötü gözlerle baktım herkesde bir acabam oldu... Belkilerim yükseldi göklere , kimseye inanamadım, güvenemedim...
Biliyormusun ben senden sonra hiç kimseyi çok sevemedim...Canıma katmak istemedim kimsenin canını!
Öyle bir öfkeyle sarmışsınki masumiyetimi ( Ne bir aşk barınıyor yüregimde Nede sarılmayı bekleyen bir yürek )
Hergün daha çok çıldırıyorum " Artık sen bile alçalmışken gözümde kimseler sevemez sanıyorum kimseyi,
Sahtelige bürünmüş bir hayat geçiyor gözümün önünden her haliyle sana benziyor işte o hayat...
Hala seni sevip sevmedigimimi soruyorsun!
Ben senden sonra kimseyi sevemedim,
Ben senden sonra seni nasıl seveyim ?
Acılarımın orta yerine kurduğun
Derme çatma düşlerine yazık olur
Git!
Çoktan beridir;
Dünlerimin ardı sıra gelen yarınlarımın,
Müptelası kara bulutların ısrarı.
O bulutlar ki bana sevdalı.
Bence git!
İncecik bir aşktan,
Olmadık mucizeler bekleme.
Düştüğün dehlizler
Kabusun olur,
Yazık olur.
Git!
Koptu kopacak avuntularıma,
Sallanan yarınlarımın altına,
Gazete kağıdı sıkıştırma çabaların öyle boş ki..
Alın yazım ağır gelir masalsı düşlerine,
Çocukluk etme,
Git!
Git;
Çünkü sen gelmeden çok önce
Tükendi bende her şey.
Son yarınımı da,
Önün sıra çıkan bir umutsuza verdim.
Köhne duraklarda,
Yanlış zamanlarda bir hiçim ben.
Umutlanma boşuna, tükenirsin..
Git!
“Düş Kaçkını”
İki Ayrı Diyarda İki Ayrı Dilden Söylenmiş Türkülerdik..Yanyana Gelsek Bozulurdu DüzenYıkılırdı Duvarlar...Şeffaf Olurdu Herşey Biz Tükenirdik Tüketmemek İçin Ansızın Doğan Sevdayı... Herkese Ket Vurup Sağlam Çıkacağız Derken Alırdık Tüm Kapanmaz Yaraları.. Sonra mı? Sonra Ne Sevda Kalırdı Gözlerimizde Ne Tutku Ne ŞiirlerAşk Hikayeleri...Bitirirlerdi Bizi Biz Başlarken..
Sen Bilmesende...Hatta Unuttuğumu Sansan da Alev Alev Bir Kor Hala Yüreğimde Yanan... Umursamaz Vurduymaz Olduğuma Bakma Anlamamazlıktan Gelmelerim Korkumdan.. Anlasana Korkuyorum... Bu Saatten Sonra Çözülmekten... Ele Vermekten Kendimi..Bir Akarsa Çağlayana Pınarlar Gibi Yüreğimde Kilitli Olan Sözler Sende Duramazsın Oralarda Koşar Gelirsin Belki Ve Ben Tutuyorum Hücrelerimde Yaşamak İstediklerimi. Çok Geç Artık Anlasana Baş Koymaya Bu Sevdaya..
Biter Demiştim..Göz Görmeyince Katlanır Gönül.. O da Unutur Elbet Belki Adımı Bile.. Gözlerimi Gülüşümü Unutur.. Gittiği Ülkeler Aşrı Memleketin Alışır Havasına Suyuna.. Olmadı Ne Sen Bir An Silindin Aklımdan Ne Gözlerin...Ne Sen Soğudun Benden Gittiğin Yerlerin Yerlerin Soğuğuyla Ne de Yüreğin.. Uzak Olmak İmkansız Olmak Dirilitir Derlerdi Ölen Bir Çiçeği Bile.. Söyle Sen Nerelerde Açıyorsunda Böyle Kokun Geliyor İşliyor Ciğerlerime... Neden Uzakları Yakın Ediyorsun Her Bana Sözlerinle Gelişinde...
Sus... Her Geçen Gün Anladığın Beynini Uğuldatanİçinden Konuşturan Bu İmkansızlıktan Vazgeç.. Her Gün Biraz Daha Uzaklaş Gelme.. Belki O Zaman Deli Zamanlarda İmkansız Zamankları Yaşayabilirdik..Ama Çektin Gittin Sen..Kaçtın..Şimdi Bedelini Ödüyorsun Yürek Sızınla.. Mutlu musun Diyorsun... Evet Mutluyum Diyorum..Huzurluyum.. Yüreğimi Paylaşan Biri Var Artık Yanımda Sana Kalacak Yanım Yok Artık.. Senin Gibi Bende Başka Hayatlara Açtım Yelkenim Ve Sen O Zaman Anladın Belki Değerimi Belki de Ancak Başkasının Oluınca Duyguların Feryat Etti..
Boşuna Ah Etme.. Efkarlanma Elalım.. Biz Bize de Kalsak Koymazlardı Bizi Bize..Kavuşmazdı Ellerimiz.. Zaten En Başından Bildiğinden Kaçmadınmı Uzak Diyarlara.. Biz Yine Kaldığımız Yerden Devam Edelim.. Hiçbirşey Olmamış Gibi.. Saklayalım Herşeyi Mazide.. İmkansızlıkların Koynundaydık.. Çıkmayalım İnimizden.. Bir Güzel Hatıra Olsun Adımız.. Sahip Olduğumuz Sevgilere Sarılıp Tesellli Bulalım Ve O Defteri Hiç Açmayalım.. Gidiyorsun Yolun Açık Olsun.. Bekleme Kal Diyemem...
Bu Yalnızlık İkimize Dört Duvar…
Tek bir hamle, gecenin kokusunu üzerime bırakıp kaçmaya yetti..
Oysa uyandığımda, virgülü olmayan anlamları kovalayacaktı düşlerim..
Son cümlem sana olsun,hoşçakal…
Burada değilim…
Aslından çok uzakta, fotoğrafın eskimiş kenar uçlarında ve kokusunu bilmediğim yatağının kırışmış, çarşafların birbirine karışmış yalnızlığındayım…
Bazen orada bazen burada, kim bilir hangi yolda?!
Üzerimde yüreğinin nadasa bırakılmış, tüm gereksiz elbiselerinden arınmış, soyun soysuzluğunla derilmiş aşk sözcükleri kazılı..
Taşıyorum..
İstanbul soyunurken yatak odalarının küfürlü duvarlarında, gözlerime yansıyan yalnızca kaybedilmiş bir şiir..
Birazdan ahşap düşlerin koynuna gireceğim, biliyorum sen uyuyor olacaksın ellerinden yavaşça süzülürken bana verdiklerin..
Kısa ama geçici bir ürperiş yaşayacak, tırnaklarımın ucundan koca bir geçmişin usulca düşüşünü görecek, ve artık düşenleri tutmayacağım …
Senden,
daima kapalı duran perdelerinin aralığından,
uykuya her vakit davetkâr yastığının baş ucundan,
fark ettirmeden sıyrılacağım…
Bu gece, düşük seyirde adımlar..
Bu gece, duman dolu odanın duvarları…
Uyuyamıyorum…
Gölgenden düşür gözlerimi, kalemimde saklı kalsın adımlarım.. Geceye bin küfür döksem, yine de sususzluğu eksilmez ruhumun…
Kendimi çok yalnız hissettim..İlk defa…
Taştı…
Masa altından dokunuyordu ellerin yabancı düşlerin kadınsı dürtülerine.. Koşuyordun durmaksızın.. Baktıkça kayboluyordu tüm o anlar, anlarımız.. Alkol hep mi kendinden geçirir terk edilmişliği…? Yükselen kahkahalar geceye bırakılmış davetin kapağını hep mi aralar..?
Ya sen, hep mi böyle dağınıksındır bir yaşamın sevişmeleri kurumamış ıslaklığından kaçarken?
Taştı…
Hiç bir şey hissetmedim.. Öylesine bağları kopmuştu ki saçlarımda bıraktığın düşlerinin, nafileydi bir sabaha uyanmak… Yeniden, yeniden…
Öyle ya unutacaktın!!!
Kimse farkında değildi.. Kısa bir aralık bulmuş ve bulduğum o aralıktan sana kaçmıştım.. Sen ile sana arasındaki uçurumun hiç kimse farkında değil hala, biliyorum… Belki de tarifsiz bir haz saklı cümlelerimde.. Gülümsüyorum ya noktalama işaretlerinin serseriliğinde, sanırım burada da fısıldadığım mesajları kimse anlamayacak..
Bir tek sen bilirsin, o yalnızlığı; hani ilkti, sana söylenmişti..
Bekledim, eğer uyumamışsan ve eğer yanımda olmayı seçeceksen gelecektin.. Biraz daha masanın küllerini temizleyebilecek sabrım vardı..Zaten yapacak başka bir seçeneğim de yoktu..Oysa:
Kalkıp gidebilirdim..
Karanlık sokaklara ayak uçlarımı sertçe sürtebilirdim…
Bir başka güne devreden isyanımı soğuk rüzgarın yüzüne tükürebilirdim..
Boşverebilirdim…
Ama ben tüm çığlıklarımın olası bir patlamayla raydan çıkabileceğini göze alıp sana uzanacağım anı, sigara ve alkol komasında tutunmaya çalışanların gözlerine utançla bakarak bekledim…
Geldin…
Sana ait söz dizimleriyle… :
" Görecesiz bir yalnızlık bu ikimize, dört duvar…"
Öyle ya, görecesiz bir yalnızlık bu…
Sadece "sana" ve "bana"Bizden başkası bilmiyor…
Zaman-sızıma,
Sana mektup yazmak nerden aklıma geldi bilmiyorum. sanırım hüzünlü insanlara özendim.
öyle afili bir şey bekleme benden. giriş gelişme sonuç olmayacak tıpkı sen ve ben gibi bir bütün olamayacak.
Gönül yazımı bilirsin düzensizdir, birazda okunaksız. Anlatacaklarım var. Sadece dinle....
Sessizliğini dinledim uzun bir süre. Düşündüm taşındım çözümünü bulamadım.
Özlemek neden bu kadar yorar insanı? “özlem” isminin eyleme dönüşme çabasından mı?
“Düş” ün, “düşünmek” kadar büyümek özentisinden mi beynimin içindeki tüm hayallerin çocukluktan vazgeçip başımın etini yemesi?
Ne zaman lafın bir ucu sana çıksa sonuna gelemeden heba oluyor gülümseyişlerim.
Yorgunum…
Şu saatlerde sıcak çekildi kapı eşiğine. Senin rüzgarların var sen kokan.
Zaman öldürüyorum geçmişi yoklayarak, leşlerim çoğalıyor. Dip balığı oluyorum.
Tüm bu çırpınışlarım tek bir nefeslik su yüzüne çıkıştan öteye götürmüyor beni.
Yüzün geliyor gözlerimin önüne beni dinlerken kalkan kaşlarına asılıyorum tut beni çıkar diye….
Gözlerinde boğuluyorum…
Sol yanıma yatsam seni uyusam, hep rüyada kalsam... içim dilime vuruyor, konuştuklarım incir çekirdeğine yetmiyor;
sakladıklarımdan ve senden bahis açmama inadımdan. Burnumu bir karış dikiyorum havaya, içim düşüyor.
Oysa söz vermiştim kendime, üzerime giydiğim güçlü kız kostümü çıkmayacak,
çıksa da senin haberin olmayacak diye. Varlığımla yokluğum ayırt edilemez olacaktı senin için,
herkes” olacaktım ve belki “hiç kimse”....
Beceremedim…
Kimse görmeden, tutup elinden kaldırdım içimdeki ufaklığı.
Çok acımış, kimseye belli etmedim,edemedim..
Teselli bile aramadım kızgınlıklarıma, hakkımdı bu kara isyan.
Sonra fark ettim ki ben bu zamana ait değilim ve biliyorum sende...
o yüzden hep “an”larda teğet geçtik birbirimizi
Ama içime dokundun bir kere . Parmak izlerin duruyor bakışlarımda. Nereye baksam senden bir iz bırakıyorum.
Bu aralar kendime hep suçüstüyüm. Islah olmaz bir özlemim ve korkak bir mantığım var.
Tek dinginliğim kelimelerin. koklayıp koklayıp saklıyorum hafızama. arşivimde acılarım var benim.
Rutubetli; güneşe serip kuruttuğum Tozunu alıp, halı altında biriktirdiğim hatalarım. seninse anlatmadığın masalların var.
"sus"ların kucağında çocuk masumu yüzün ve küfrengi günahların.....
Baksaydın korkmayıp gözlerime. Sana keşkelerimi sunacaktım terketmeden bahar kıpırtısı içimi.
Yalpalamayacaktım bugünlerde yarınlara inançsızlığımla ve biliyor musun “kal” deseydin
rüzgarlarla getirdiğin son hecemle kavrulacaktı bahar bitimi...
Çırılçıplak sevdalar dört mevsimdi. ayı günü yoktu.gidenler tekrar gelebilmek için gitmişti.
İhanet sayıldı. sükut altındı; yağmur gibi çisil çisil, acıkmış bir nefesin dudaklarında tadımlık. korkaklık sayıldı.
Dinleseydin aryaları, kulaklarına çalınan tını; sevgilinin sızlayan ahına eşti....
Yoldaştı sayıklamalara in-ce in-ce in-ce ...
Bil(e)medin...
Yaşananların üstünü örtecek kadar şeffaf bir kelimem yok.
Sen bilirsin ürkekliğimi, tarihten çalınmış eğreti kahramanlığımı...
Çekerim kılıcımı zamana ama kesip atamam biriktirdiklerimi.
Gözlerim yağar, toprak kokar ve filizlenir kabuk bağlayan yaralarım.
Dilek kipleri bağlarım.... .
Kaçışlarım sana meyilimdendir.
Sessizliğine sığınışım kabullenişimdir her şeyi. Sakın “neden” diye sorma.
Verdiğim her cevap mayındır pişmanlığıma.
Ve bu bir iç dökümdür çağıl çağıl. Bil ama bilme…..
Konuşsam Sözlerim ağlar sussam yüreğim kanar .. Ne yapmalıyım bilemedim ama öğrendim hasretin dipsiz bir kuyu olduğunu , Aşk denen uçurtmanın ipsiz olduğunu.
Uçup gittin tutamadım seni ..
Geçip gittin duramadım önünde ezip geçtin..
Seni durduramamanın tutamamanın sızısı var içimde kalakaldım öylece..
Yağmurlar yağdı sensizken gökyüzüme, sonra ben yedi renk bilirdim gökkuşağını içinde siyahı görmeden önce..
Gidişine anlamlar yükledim gitmesi gerekti , mecburdu , istemeyerek gitti .. sonra ağlanacak halime gülüp acıdım kendime..
Gitmek istediğin icin gittin .. Sen beni hayatında istemedigin icin gittin..
Kendimi kandırmaya çalışsamda senin kadar başarılı olamadım. Her seferinde gercekler tokat gibi çarptı suratıma ağladım...
Büyüdü içimdeki sızı , acıttı sızlattı sol yanımdaki boşluğu!!
..
Sonra ..
Vazgeçtim gidişine anlam yüklemeyken
Vazgeçtim kendimi kandırmaktan
Vazgeçtim yokluğunla savaşmaktan
Yüzleştim yokluğunun soğuk yüzüyle ve kabul ettim alışmaya çalışmak diye bir şey yok!!
Alışmak zorundayım. Yoksun ve birdaha hiç olmayacaksın kabullendim !
Ve vazgeçtim sana dair ne varsa
Konuşsam Sözlerim ağlar sussam yüreğim kanar Vazgeçişlerdeyim bu aralar..
Canımı sen aldın karsıma cıkınca..
Arıyorum simdi her köse basında..
Ellerim havada.. Dilim duada..
Yalvarırım Tanrıma onu gönder Bana!!
Elimi tuttugun yerdeyim..
Gözüme baktıgın yerde..
Uzakta olsan sevdigim ben sende Ölecegim!!
Varlıgın neden günesin batısına benziyor bebegim??
Seni her defasında bulmusken neden kaybettim??
Benim o dik basım bir tek senin askına egildi..
Toprak suya.. Safak umuda.. Benim sevdam sana saklı sende..
Simdi.. Iste simdi gitme sırası bende!!
Gidiyorum simdi uzaklara..
Sevdam saklı yarınlara..
Deliler gibi hep sevecegim.. Seni affetmeyecegim!!
Gözyasım karıstı yagmura..
Askın dilimde bir dua..
Bu yürek vazgecerse senden yasarmı bu beden??
Elimi tuttugun yerdeyim..
Gözüme baktıgın yerde..
Uzakta olsan sevdigim ben sende Ölecegim!!
İmkansız olan şeyler vardır bilirsin
Yaşlanmamak gibi, ölmemek gibi
Ve seni sevmemek cigan gözlüm
Mümkün değil ki
Çıkarıp atamam içimden
Neyleyim yer etmişin bir kere
Ne zaman elime bir kağıt alsam
Siner güzelliğin kelimelere
Yumsam gözlerimi seni seyrederim
Devamlı bir musiki kulaklarımda sesin
Mevsimler seninle başlar, seninle biter
Yıl oniki ay benimlesin
Ne zaman bir gemi görsem limanda
Alıp başımı seninle gitmek isterim
Umurumda değil bu oyunlar, bu düzenler
Anlasana; seni arıyor ellerim
İmkansız düşünmemek gecelerce seni
Ve sevmemek ömür boyunca, bir gün değil
*Başka çaremiz yok, beni unut* demiştin
Mümkün değil cigan gözlüm, mümkün değil.
Bir Feryat Bir Figân Sensiz İlkbahar
Bir feryat bir figan sensiz ilkbahar.
Kaderden bana inat
kanlı bir yeşil açar tabiat.
Kırlarda matem sessizliği
Denizlerde çöllere susamışlık
Ve göklerde gidişinin burukluğu
Bir hatırımda kalan gözlerin
Bir de çığlığı kulaklarımda halâ kelebeklerin.
Dilim dönmüyor sesi yok kelimelerin
Yokluğun verem gibi bağrımda
Vefasız bir şiir gidişin
Yıllarca onu söyledim her ağladığımda
Alnımda bu çizgiler, derin, okunaklı,
yavaşça çizildi, çilenin imzası.
Bir feryat bir figân sensiz ilkbahar
Ve denizlere korku verdi güneşin vedası
Hasret kum gibi avuçlarımda
Gözlerim isyankâr dudaklar sus pus
Dün yeşildi bugün siyah gördüğüm
Geceler mavi ince bir kâbus
Aşkına müebbet mahkûm köleyim.
Beklemekle geçti bu sahipsiz yıllar,
Bir feryat bir figân sensiz ilkbahar
Dön dön bari kollarında öleyim.
Uzak kentin kayıp yıldızından rivayet olunur...…
Üç noktaydı susuşum, bir virgül hatırına yazıyorum şimdi...
Üç nokta . . . Üç çığlık ? ? ? Üç ölüm ! ! ! Ve tek bir virgül ,
…
Kirpiklerinden aşk soluyan deli, yırttı acının kefenini, ölü kızın kalbine dokundu bu gece... Ve gözlerine ölüm kaçan kız, dokunulduğu her yanından kanadı...
Bir ölünün gözlerinden düş bulaştı geceye, gece aklını yitirdi... Bir delinin iç çekişiyle karardı yıldızlar... Hıçkırıkları arşı kapladı… Bir deli ağladı… Ölü kızın kirpikleri adedince ağladı... Parmak uçlarından dokundu aşka... Saçlarına notası kırık şarkılar kondurdu...
Gece; tortulu bir masalın hüznünü andırıyordu... Üçüncü kişiler hep susmuştu...
Bir masal duyuldu sessizliğin en sığ dilinde... Uzak kentin kayıp yıldızıydı anlatan... Yoktu ihtilaf... Yoktu yalan... Bir deli ve bir ölünün masalıydı duyulan... Avuntusuz masallara şarkılar kuran bir deli ve masallara hep sonundan başlayan bir ölü...
Çok geçmedi… Gülüşüne düşler inşa edilen soylu derviş, kent harabelerinin yoldaşlığında, gecenin en uzak saatinde, tuz kokulu bitişle susturdu masalı... Masal yitirdi kendini… Masal yitirdi gerçeğini… Bir deli ağladı… Kirpikleri tükenmişti, ölü kızın saçlarına denk düşüyordu, gözlerinde ki keder… Ve gece deli gömleğini giydi üstüne, masal üşümesin diye…
Ve ben... Üçüncü tekil şahıs... Kent masallarının yorgun yüzü... Uzak diyarların cana ziyan hüznü... Ben... Bir masal boyu susan... Suskusu us'unu yumruklayan... Bir deliyi geçmişe yazan, bir ölüyü koynunda uyutan, bir dervişe yaslanan... Ben yani... Mezar boşluklarında kirpiklerini uykuya yatıran... Kefeninin cebinde ölüm saklayan... Ben... Suskun şiirleriyle geceyi ayartan...
Suçluyum... Bir son bulaştırdım ellerime... Bir masalı yıkarcasına, bir deliyi ağlatırcasına sustum... “Geçmiş” dedim... Geçmedi... “Gelecek” dedim... Gelmedi... “Şimdi” dedim, dokundum masala... Kayıp yıldız kayıplığını kaybetti...
Faili meçhul bir masalın tek sanığıydım ben... Masal mahallinde harflerim vardı, suçum aşikardı... Kalem; kelamla her buluştuğunda, adın kanardı, canım yanardı... Suçluydum evet... Bir masalı altı harf yaşatır sandım... Yedinciyi hiç yazmadım... Ne zaman canın yansa, susumu bastım yarana, usumu kanatırcasına... Hiç dinmedin... Sustun hep… Ben de sustum... Sessizliğimi tamamladı susuşun... Bir masalın ardından suçlarını bölüşüyorduk suskunluğumuzun...
İçim acıdı... Masal kanadı... Ve omuz başında kanayan masal; yalandı! Yüreğimi burkan, kalemimi kıran, içimi senden çıkaran bir yalandı... Yine de... Adını bile yazamazken sen, adınla kanadım ben!
Şimdilerde şehirler arası yalnızlık seferleri düzenliyorum gözlerine... İsimleri silinmiş mezar taşlarında gülümsüyorum... Ve hala ölü çocukların gözlerinde masallar arıyorum... Suçluyum... Bir masaldan arta kalan yanımla, suçlarımın bedelini ödüyorum...
Affet beni kayıp yıldız... Affet... Günahsız ölümler düşlüyorum...
Fatıma Arslaner
Ne yaşaması kolay oldu bu aşkın
Ne de bitmesi
Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak....
Sen giderken
gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin
Bir de beklemek ölüm gibi gelir insana böyle zamanlarda.
Aslında ölüm fikride garip değildir artık sana.
Rüzgara karşı alıp yelkenleri açılma vaktin gelmiştir denize.
Bilirsin ki ne fırtınalar ne deli dalgalar beklemektedir seni.
Korkarsın terk edemezsin limanı bir köşesine sığınırsın.
Kabullenmesen de artık aşk bitmiştir
İşte son budur...
İçin hep hüzün doludur bir türlü kabullenemezsin bittiğini.
Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum demesini beklersin.
O sözler hiç çıkmayacak o dudaklardan bilirsin.
Yinede umudun yeşildir
İşte hayal budur...
Gururlusundur istenmediğin yerde durmazsın.
An olur ki ne olur bitmesin dersin.
Bu sözlerin dudaklarından nasıl çıktığına kendin bile inanamazsın.
Oysa o yüzüne bakıp sadece gülümser
İşte acı budur...
Ondaki sıcaklığı kimsede bulamayacağını düşünürsün.
Kimse onun gibi gülemez onun gibi konuşamaz dersin.
Ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin.
Kahredip başını eğersin önüne.
İşte hüzün budur...
Nefes alamaz hale gelirsin daralır için.
Bir kaç saatlik derin bir uykuya hasretsindir.
Bilirsin ki gözlerini kapasan da terk etmeyecektir hayali.
Atarsın gecenin kollarına kendini
İşte huzur budur...
Ondan geri dönerse diye ölemezsin bile
İşte sabır budur...
Hayat devam ediyordur ama her şey yarımdır hep bir yanın eksik.
Yüreğin eskisi gibi atmayacaktır başka aşklarsa seni kandırmayacaktır.
O başkalarıyla mutlu bir hayatı yaşıyor olsa da yine de sevginden vazgeçemezsin.
İste aşk budur...
Çok az şey saklamışım yaşamımda;
ne bir fotoğraf var ilk aşklardan
ne bir mektup,
dostlardan beş on tane;
şunları yazmış Stockholm'den
Demir Özlü 1983'te :
"rahmetli Çiğiltepe'nin oğlunu gördüm
geçenlerde Helsinki'de,
sürüyorum geçmişin izlerini"
Hangi izlerin peşinden gittim ben
içimde bir mahşer beklentisi ?
Çok az şey biriktirmişim yaşamımda ;
hiçbir andaç yok babamdan,
verdigi mineli çakmağı
unutmuşum bir Amerikan Bar'da ;
ah umursamaz gençlik!
Sımsıkı tutsaydım şimdi
avucum ısınır mıydı acaba ?
Yığınla not var ama masamın gözlerinde :
şöyle "Üç Kör" başlıklısı: -Homeros,
Milton, Borges-. İçgörü üzerine bir şiir
yazacaktım belki de. İşte bir başkası :
"Yolculuk" : -Odysseia, Moby Dick,
Karanlığın Yüreği-
Belli : Çıkış ve Varis ya da
Baslangıç ve Son takılmış kafama.
Demek ki yetişemiyor insan
ne yapsa kendi tasarısına.
Kitaplardaki kenar notlarında kalacak
benim ardımda bıraktığım iz,
anonim bir kimlik olacağım ;
bir sahaf dükkânında yıllar sonra
satılmış kitaplarımı karıştıran okur
bilemeyecek
satırların altını benim çizdiğimi,
geçmişe ve geleceğe karışa karışa.
İthaf sayfalarını da yırtmalıyım yavaş yavaş;
yığınla düş kırıklığı, yanılış;
yüzünü görmediklerim var,
yazdıklarını sevmediklerim.
Küskün ölenler oldu bana,
kimlere küskün öleceğim
ben acaba?
Artık kabullenmişliğin yorgun havasını çalıyorum şimdi..senden bana kalan ezgiler,dinlediklerim hep seni hatırlatıyor banaVurgun yemiş satırlarım son yıkıntıların altında çırpınırken..kac kez okudum sayısını bende bilmiyorumo mutlu günlerde yazılanlarıhepsi ezberimde şimdi yokluğundayokluğunda onlar bana yoldaş arkadaş onlar avuntum
Ben derinden bir türkü tutturmuşum akıp giden zamana..
hani o ençok senin sevdiğinsaatlerce dinlediğin dinlediğim
bana hep seni anlatanHislerim yanıyor!..yokluğunda körelmiş hislerim,kalemim kırık tanımaz senden başka bir hecene zaman kalemi alsam elime adın oluyor yazdığım ilk hece sen oluyorsun seni yazıyorum
Dumanını çekiyorum içime efkar sigarasıdır diye..sensizliğin o içimi yakan parçalayanbeni yavaş yavaş ölüme götüren dumanını bu kara sevdamın bir hiç uğruna bitişinin verdiği sızıyı çekiyorum içime sensizliğinde
Ve ben artık,kaybetmişliğin ardından ağlayan çocukları elinden o çok sevdiği alınan çocukları oynuyorum.. Neydi bizi bu karanlığın girdabında rotasız bırakan.. hangi gururdu hangi sözdü hangi limandı sevdamızı elimizden alan Neydi hislerimizin dumanını savuran?..
sessiz bizi içten içe ateşsiz yakan Yok olmuşluğun keyifsizliğini mi sürmeliyim şimdilerde.. Yoksa senin yok oluşunun acısını mı sindirmeliyim
asla alışamayacak olsamda içime?.. Yoksun!.. Bir hayal kadar duman,
bir duman kadar bulanık hayalin.. Tutunacak gibi oluyor ümitlerim..
tutunduğum dallar elimde kalıyor birer birer Bir adım veriyorum sana karşı.. önümde gecilmez bir uçurum yokluğun tut tut tut ellerimden neolur ben düşüyorum Bulanıklığı da kalmıyor dumanının .. içime çekiyorum aldığım son nefes gibi Yoksun!.. işte az önce verdiğim nefes kadar anlıktı varlığın.. Az önce hayat verdin bana, ama şimdi; yoksun!.. alıyorsun elimden hayatımı bana kalan bir boşluk bir uçurum Karşımda bulanık dumanın, içimde hislerin alevi.. yakıyor beni derinden yanıyorum
Ve elimde kalemim.. Son demlerini döküyorum satırlara teslim olmuşluğun.. bak yine yine seni yazıyorum Son nağmelerini mırıldıyorum titrek dudaklarımdan.. dinlediğimiz ezgilerin Ve üşüyen ellerimle enkazını oluşturuyorum .. karaya oturan rotasız aşkın Ardında yıkıntısını bıraktığın satırların.. Sen, tutulan el kadar sıcak bir gerçekken sen aşk sen kara sevdamken Verilecek bir nefes kadar da gidicisin.. Tutsam içimde öldürecek, bıraksam uçup gideceksin.. yine beni terk edeceksin Sen, efkar sigaramdaki duman kadar hayal.. Enkazından kurtulamayacağım
sensiz yaşayamayacağım kadar Yıkıntı bıraktın ardında.. bir enkaz Bıraktın bana senden sonra Ve ben kabul ettim.. Yenildim, yok edildim..
Bir ruh kadar sessizim şimdi odalarda gezinen.. tek avuntum ara sıra beni yoklayan bak geldim işte seninleyim seninim artık gitmeyeceğim diyen hayalin Gözdeki fer kadar gidiciyim ben de.. gercekle hayali ayırt edemeyen Elveda hayallerin kahramanı, elveda aşkı dumanı.. Ve elveda yıkıntılarımın mimarı..
Yak!..
Yık!..
Estir dumanını!.. Gözlerimden feri de çek!.. Öyle git!.. Nasıl olsa gidişine
bağlamıştım ipimi.. Mezar taşıma da adını çiz, öyle git!
İçimin tenhalaştığı saatler...
Suçlarım ağladı bu gece...
Dilim battı içime...
Geçmedi geçmiş... Geldi çattı yine...
Susamazdım...
Özrü kabul edilmiyor kimsesizliğimin...
Kimse kendini üstlenmiyor bu masalda...
Oyunu ben bozmadım oysa, yalnızca düş kurdum çocukça...
Yine de...
Affedin, gözlerinden yaralanmış bu sızıyı...
Affedin, geçmişime asılmış bu sizi...
Kendi kalabalığından kaçan kentler gibiyim bu gece...
Zemheri bir yaşayış düşürmüşüm gözlerime...
Gerisini susuyorum...
Masallardan düşüyorum bu gece...
Bir martının gözlerinde üşüyorum...
Sonrası yok...
Biliyorum...
İstasyonlar ıslaktır...
Kentler çamurlu..
Sesler soluktur biraz, birazda yorgun...
Susmaksa çoğuldur...
"gitmek" derse biri; içim kanar...
Ve işte "gitmek" diyor ötelerden biri...
K/anıyorum...
"gitmek, çoğaltmıyor hiç bir masalı" diyorum... Susuyor...
"kalmak ölümü yaşatmıyor" diyorum... Gülümsüyor...
"gitmeliyim" diyorum... "kalmalısın" demiyor... !
"gitmek" diyor biri...
"gitmek; kalmanın en erdemli yoludur..."
İçim acıyor... !
Bir gün onunda değermiş yüzü düşlere...
Aynalarda ölüm...
Gülüşü kırılırmış gözbebeklerinde...
İşte o gün "gitmek" denen bitermiş...
Bir gün... Bir gün o güldüğünde, ölüm şehri terk edermiş...
O güldüğünde, masallar hep mutlu sonla bitermiş...
Gitmeliyim... Ağır yaralı ruhumu alıp yanıma, ölüm tehlikesi olan düşlere iz sürmeliyim...
Gitmeliyim... Sol yanımdan başlayıp şehri terk etmeliyim...
Gitmeliyim... Yüzüme düşmeden gülüşün, hüznümü yitirmeliyim...
İçimin sessizliğinde arındırıp gözlerimin derinliğini, kuytu köşelere astım kimsesizliğimi...
Şehrin karanlığından başladım kendimi içmeye...
Bir tutam huzurdu belki ölüm...
Bir tutam sevinç...
Adımı kininizle yıkadım... Aklar mı nefretiniz gülüşümü?
Hadi!
Bunca suskunluğunuzun üstüne, suçlarınızı yükleyin gözlerime...
Hadi!
Suçsuzluğumu susturun yine...
Hadi!
Düşsüzlüğümü ağlatın her gece...
Alın buda elma şekerim... Alın buda gülüşüm... Alın buda masalım...
Hepsi diyeti gözlerinize bakmamın...
Hepsi bedeli böylesine susmamın...
Kent soysuzuyum biliyorum...
Yine de...
Hiçbirinizden af dilemiyorum...
Varsınız...
Varsınız ve masalsınız...
Belki de en az bir masal kadar yalansınız...
Ve ben; böylesine yalanken bile, seviyorum sizi !!!
Harabe gülüşlerim vardı, masal diye okudunuz...
İlişmedim kimseye...
İçimde bir yangın vardı, sığındım gözlerinize...
Hepsi bu...
Suçsa masalsızlığım, kendim/sizliğim vebalse çoğulluğunuza, bir "sus" daha dayayın şakağıma...
Gözlerimi kapattığımda göremediğim her düşün katilisiniz siz...
Doğmayacak çocuklarımın yetimliği, ölmeyecek gençliğimin ecelisiniz..
Kırgın değilim kimseye...
Kırgın olmasında kimse...
Kırılacak kadar var olmadım ki sizde...
Hazırım ödemeye hüznümün suçunu, kesin kirpiklerimin boşluğunu...
Sökün içimi benden, bir "siz" damlar belki gözlerimden...
Neyin bedeli bu?
Kirpiğimin suçunu gülüşümle ödüyorum...
Alınmayın sakın size değil bu ıslaklığım...
Kirpiklerime şiir düştü ondan böyleyim...
Çok geçmez geçer bu kimsesizliğim...
Vebalinizi alır bir masal üstümden...
Öder hakkınızı ölüm üzülmeyin...
Yazık ki kırgın değilim...
Yazık ki yine kendime biriktim...
18 yaşındayken hayat adil olamıyor bazen...
Gülüşü sizinkiler kadar içten olamıyor...
18 yaşındayken hayat tebessüm bile etmiyor...
Bakmayın sitemime...
Bakmayın kinime...
Dedim ya...
Kırgın değilim size...
Sadece biriktim bir şiirin ilk harfinde...
Özrümün kabahatini affedin...
Kimsesizliğime verip yanılmışlığımı, yangınımı beni azad edin sesinizden...
Ki ben sessizdim...
Sessizim...
Neden değdi kirpiğim gülüşünüze?
İçimi yıkadım geldim işte...
Suçsuz değilim...
Suçlarım kaldı sizden arta...
Onu da çok görmeyin masalıma...
Kapat Bu Aşkin Oturumunu!
çevrim içiysen sokuluşlarında
ve titreşiyorsa duygularım
kabullenmekteyim seni yüreğime
kaydetmekteyim aşkını,
sık kullanılanlara
takıldıysa fare
ve kasıyorsa düşüncelerim
format atmalısın belleğime
ekle kaldırda eklemek yerine
sürekli kaldırıyorsan
yüzleşmelisin hatalarla
ve kaldırabilmeli kapasiten
dokundurmuyorsan
hayatının geri dönüşüm kutusuna
ve emin olmadan siliyorsan
kapatmalısın oturumu
ve çıkmalısın yüreğimden
Ayşegül Aslan
Gittiğini Unutmadım
O en büyük günahı saklama gözlerimden.
Gittiğini söyle bana; kaçtığını unutmadım!
Silip gözyaşlarını, başla da sözlerinden,
Attığını söyle bana; sattığını unutmadım!
Hayale çok aldandın bak dedikçe doğruna.
Dünyayı sele verdim yakıp yıktım uğruna.
Allah'ın yarattığı vicdansız her kuluna,
Koştuğunu söyle bana; taptığını unutmadım!
Böyle el olmak değil, kalmak vardı seninle.
Dalında tomurcuktum, olmak kaldı sevginle.
Eyyub görse korkardı, sen beni her derdinle,
Tuttuğunu söyle bana; yuttuğunu unutmadım!
Kaç kul anlardı seni, say da bak şu beşeri?
Kapımda kölem dedin, söz girmeden içeri.
Habil kabil'den çekti, bağrıma o hançeri,
Dürttüğünü söyle bana; soktuğunu unutmadım!
Hangi kahrı sayayım, çeksem gelmezki dile.
Gittiğin gün unuttun; yok endişen, ne çile.
Sırtım dünyaya dönük, çektiğim resmi bile,
Yırttığını söyle bana; yaktığını unutmadım!
Dönmeni çok bekledim, göz bağlıyken uzağa.
Elbet gelecek derdim, söz verirken dudağa.
Ne kadarda zulmetsen, ‘'aşkım'' derken toprağa,
Koyduğunu söyle bana; gömdüğünü unutmadım!
Sunduğunu söyle bana; öldüğümü unutmadım!
Ömer Faruk Yılmaz
Acıma Acıyorum
Ucu ucuna kaçırdım sevmeleri... İnsanlara can dediğimde bir canımın olmadığı geldi aklıma. Yeminlliyim ben,adımı bile kendimin koymadığım bir dünyada ne kadar ben olabilirim...? Hepimiz başkalarının hayatlarını yaşamıyor muyuz? İşte bu kez yaşamıyorum... Yeminliyim ben,yaşadığım sürece günah işleyeceğim...!
Geceye uzanmış titrek ellerim. Bu gece bütün yıldızları indirdim gökyüzünden. Dünyayı mahkum ettim karanlığa. Bu bir yas değil,bir intikam biçimidir...!
Kalabalıklar artırdı yalnızlığımı, sokaklarda fark ettim çiğnenmiş bir taş olduğumu. Gözlerim kan içti yıllarca,kan. Ellerim tutmadı bir daha insan elini. Düşlerime ayaz vurdu,ellerimi bağladı yapışkan, yarasa prangalar.S anmayın bu yaşamak,bu düpedüz ölme biçimidir...!
Ucu ucuna kaçırdım sevmeleri... İnsanlara can dediğimde bir canımın olmadığı geldi aklıma. Yeminlliyim ben,adımı bile kendimin koymadığım bir dünyada ne kadar ben olabilirim...? Hepimiz başkalarının hayatlarını yaşamıyor muyuz? İşte bu kez yaşamıyorum... Yeminliyim ben,yaşadığım sürece günah işleyeceğim...!
İnsanların yapışkan elleri tuttu yakamı. Fikirlere gebe yaşamımı aldılar elimden. Sanmayın ki bu bir hayat yaşanır yeniden.Bu bir dibe vurma biçimidir...!
Ağladım,anladım ki ağlamak anlamakmış... Bu kez çocuk olacağım tutmayın düşlerimden...
Bakın ne diyor çocuk yüreğim:
''Eğer yeniden gelseydim yeryüzüne,daha çok yalınayak yürürdüm sokaklarda,aksak denilen bir beyinle... Ali'nin ayağında diken,İbrahim'in elinde baltaolurdum. Muhammetle doğardım yeniden, İsa'nın onuruna çakılırdım çarmıha. Edison'un gerizekalı sanılan aklı çözerdi beni. İsyanımı Celali kıskanırdı, öfkemden Nietzsche kızarırdı. Severken insanla tabiat karışımı o garip yaratığı Şekspir ağlardı.
Eğer yeniden gelseydim yeryüzüne, Mozart'a ilham olurdu uçuk bakışlarım. Sonucu sıfır bulunan çok bilinmeyenli bir denklem olurdum. Ama hiçbir zaman Elif olmazdı adım. Şizofreni demezlerdi insanlar bedbinliğime... Böyle geç kalmazdım sevmelere...!
Mezar taşına çaktılar düşlerimi. Kör oldu gözlerim, duymaz oldu kulaklarım. Bir gün geldi bütün yeşiller,sarıya boyandı. Bir gün geldi kaybettim bendeki beni. Sonra insanları kaybettim, gülümsemeyi kaybettim,dünü kaybettim, yarını kaybettim, gökyüzünü kaybettim,yeryüzünü kaybettim. Dünyamı kaybettim,ahireti kaybettim. Adım yok,sanım yok, tanımlanacağım bir tarif yok. Bu kayıp şehri bulabilecek bir nefes yok....
Ağlamayı öğrendi artık gözlerim. Susmayı biliyor dilim. Büyüdüm, büyüdüm ve en sonunda unufak bir toz haline geldim. İçmeme bile gerek yok artık. Ben sokaklarda nara atan sarhoşlarla beraberim. Sazımda tek tel var,hep aynı sesi veriyor kulaklarıma...
Bütün şairleri öldürdüm,bütün yazarları... Artık kendim yazıp,kendim ağlıyorum. Roma'yı da ben yaktım, Viyana'yı da ben kuşattım. Ben öğrettim Cemşid'e şarap yapmasını. Kız Kulesi'ni ben inşaa ettirdim, acımı saklamak için...!
''Beni öldürmeyen şey,beni güçlendirir.'' dedi Nietzsche, beni dindirdi. Acını sev ve ondan korkma dedi bir ses,beni inandırdı. Onlar gül! dedi,ben kahkaha attım acılarıma. Sonra korktu benden boynunu eğen düşlerim ve büyüdüler. Sonra acıma,acımaya başladım. Ukala dedi insanlar buna. Aldırmadım...!
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, büyük acılarla koyun koyuna,büyük sularda boğulacaksın dedim. Acım korktu benden,ben güldüm ona... Heyyy,duyanınız var mı? Kulaklarınızı açın ve dinleyin: Acımı öldürdüm ben...! Çünkü artık yaşamıyordum...!
Elif Sezgin
Ölüm... Yılın en sıcak yaşandığı zamanlarda bile insanı titretmeye yeten ürpertilikte bir durum.Yalnız kaldığımızda soğuk kış gecelerinde sonbaharda dökülen yaprakları hepimiz düşünmüşüzdür annemizin babamızın kardeşimizin vs. öldüğünü bu defa kendi ölümümü düşündüm. Yokluğumda yakınlarımın ne yaptığını düşündüm.
Ölümün dünyada hiç birşeyi değiştirmediğini herşeyin aynı devam ettiğini gördüm.Meğer ne kadar sıradan biriymişim.
Sonra cenazemi düşündüm namazımı kıldıran imamın "rahmetliyi nasıl bilirdiniz ?" sorusuna bazıları burun kıvırarak iyi bilirdik diyorlar.
Sonra arkadaşlarımı düşündüm güldüğümüz şakalaştığımız arkadaşlarım beni unutmuştu.Sözde beni sevenler hatta benimde sevdiğinden emin olduğum arkadaşlarım sanki bunlar değildi.
Evdede bazı değişiklikler olmuş en çok sevdiğim dolabım ayakkabılarım yerinde yok.Oysa ne kadar özenle seçip almıştım onları...
Herkes kandi halinde herhalde yoğun hayat temposundan olsa gerek yoksa bu kadar kolay mı bir kalemde silip atabilir mi insan sevdiğini?
Annem sabır ve takva misali sessizce ağlıyor.
Tıpkı iki cihan serveri Efendimizin oğlunun cenazesinde ağladığı gibi. Sahabeler efendimizin ağladığını görünce siz de mi Ya Resullullah ?demişler. Efendimiz " Kalp hüzünlenir, göz yaşarır " cevabını vermiş.
Komşular Kuran-ı Kerim okuyor artık hiç kimse ağlamıyor yokluğum farkedilmiyor bile.Herkes kendi halinde.
Posta kutuma e-mailler birikmiş beni hiç tanımadığı halde sevdiğini söyleyen internet arkadaşlarımın ölümüden haberi bile yok.
Ve uğruna herşeyimi feda ettiğim sevdiğim bile çoktan UNutmuş beni...
Hayatlarında neredeyse bir sıkıntı olduğum bunca insanı memnun etmek için gösterdiğim çabaya bakınca ölümümün arkamda bıraktığım çok sevdiğim bir çok kişi için hiçde dayanılmaz olmadığımı anladım.
Ve silkinip kendime geldim.
İyiki ölümü düşündüm şimdi yeni kararlar verdim.
Hayata değeri kadar değer vereceğim.Gideceğimiz ahirete göre sevgilerimi ayarlayacağım.
Kişi sevdiği ile beraberdir."
Çok uzak yoldan,
Üstelik yayan,
Ve yetmezmiş gibi,
her adımda ağlayarak geldim...
Evinde misin?
Bekliyor musun üstelik?
Ya da istiyormusun?
Bunları bilmeden,
Üstelik düşünmeden geldim...
Onca yaşanmışlığı bir kenara itip,
Ve sayfalarca doldurduğum günlüğü
Bir kalemde silip,
Boş bir defter koydum heybeme de öyle geldim...
Yağmur yağıyor üstelik...
Islandım sırılsıklam...
Oysa, ben ıslaklığa alışığım.
Yüreğimden akan yaşları topladım avucuma,
Matarama koydum da geldim.
Susuzluğumda yolculuğumun
Onları içe içe geldim...
Bekliyorum kapında, ışıkların kapalı.
Alıştım karanlıkta yürümeğe,
Önümü görmeden bastığın her adımın
Beni bir uçurumdan aşağı atma korkusu ile geldim.
Son adımım, kapının eşiğinde.
Eşiğinin ötesinde ne var bilmeden geldim.
Bunca yırtılmış sayfadan sonra
Beklentim yok, hayat denilen kitaptan.
Anladım ki; hayatın sana sundukları
Sadece gösterdiği eli imiş.
Avucunu sımsıkı tutup arkasına sakladığı
O elini, açabilmekmiş mutluluk.
Sana verdikleri ile yetinmemekmiş,
İnadına arkasına sakladığı elinde görebilmekmiş
Mutluluğun sırrı...
Ben tüm yolculuğumda, gelirken sana
O elin hayali ile geldim.
Kapındayım...
Ben geldim...
Kurt gibi acıkmış yüreğim
Bir lokma sevgiye...
Tüm bedenim tükenmiş
İstesen de bir adım atamam...
Yıkıldım kapına yorgun.
Yıkıldım, kapını aç...
Ne olur zili çaldığımda
Bir adam bulacaksın eşikte
Yorgun,
Bitkin ve aç....
CAFER YILMAZ
içimde minik bir serçe, serçenin içinde göç katarları…
Yükünde bütün hüzzam şarkılar…
Sesinde çığdan büyük acı, acıdan büyük gözyaşı…
Sonunda ayrılık… Ellerimde koskocaman bir boşluk…
Gidende unutulmak korkusu, kalanda yine gözyaşı…
Demir, paslı bir kapı ya da çelik, çiçekli… Giden kapıyı çektikten sonra, hikâye gerisi… Ne kapının süsü, ne demirin pası… Ne de kapının paspası… Sadece kalanın gözyaşı… Ardında bıraktığı bin yıllık acı ve gidenin göstermediği gözyaşı…
Gözümde binlerce anlam… En çok hüzün barındıran… Gitmelerin “git” lerini okuyamasam, haykırsam sana yüreğimin “kal” larını… Beynimin “unut” larına sağır olsam ve yine yüreğim bağırsa beynimin kulaklarına bütün şiddetiyle usulca umutlarını… Umutların arasında “unut” ları unutsam… Yeni “sen”ler doğursam sana, yeni “ben”lerden… Yeniden “biz” olsak… Yahut ölsek hiç yaşamamış olsak…
içimde bir karanlık… Sesimde kararsızlıkla sana seslensem… Bir rüya olsa bu hiç uyanmasam, uyansam da hatırlamasam… Yol iz bilmem, bildiğim tek yol senin yolun olsa, kalkıp sana gelsem… Gel desen… Ah! Gel desen…
Silsem gözlerinden yüzümü… Yırtıp atsan yüzümdeki hüzünü… Ellerim üşüyor, beni sıcaklığına sar… Ve eski vedalardan, getir bana yeni merhabalar...
Ah! Yıldızlar kadar uzaksın… Uzakta bir yıldız olsam…
Yok olsam… Hiç olsam… Ben olmasam…
Bir Kişi Bin Karakter
İnsanlar. . . .
Sabah erken,kalkmakla başlar işi,
Ya Allah!Ya Bismillah!Haydi yap plan,
Bu gün yapılacaklar,hayli çok !
Bre dayan !
Öğleye doğru kalkmak,onun için,
En iyisi !
Bir işine,karışan yok ,
Her bir şey,dişine göresi ,
Yöresi,kendi yöresi,değilse de..
Tutturmuş dikişi . ,
Gider hem tersine,hem yüzüne,
Maksat yeyişi .
Yapılan Hal-İ icraatların . ,
Yoktur,geriye dönüşü .
Gönüller bir kuş ,
Hayat,kanat çırpışı .
Bir Sen Bir de Yine Sen
Başka şey bilmem, sana talibim
Senin için vurur, sana atar kalbim.
Teslimim aşkına, işte kapındayım
Azat istemem, sensin tek sahibim.
Aşk kazanı durmadan kaynar içimde
Şimdi alem-i dünyaya ayandır halim.
Senden esintiler dolmasa koynuma
Bir an uçamam, kırılır kanadım.
Yanında, yakınında olayım isterim
Hep dursun kutlu defterinde adım.
Talimin birini aksatsam bilmeden
Korkarım silinecek diye kaydım.
Defterine gövdemi basar, ölürdüm
Ey can şimdi yanında olsaydım.
Aylar oldu görmeli yüzünü,beklesemde nafile varmadı hala haberin.Biliyorum çoktan sildin beyninden,belki sorsalarda gelmem aklına,gece olup girince yatağına benim gibi üşümez bedenin.Bir bilsen bıraktıgın gunden beri yaz gelmedi buralara.ne kelebeğim var ağaçlarımda ne yeşil yapraklar.Güllerimde açmaz oldu.uğur böceklerımde yok artık seni dileyeceğim...işte ben böleyim,dermanım kalmadı ellerı mutlu görmeye..sen başkasının ben başkasının olduk bı.. tanem..bılırım sana zor gelmez benı ellerle gormek..ama bana zor gelıor senden baskasını sevebılme ıhtımalleri...ben sadece seni sevmeyi sevmiştim.bir tek seni hissetmeyi.bi aşkı başka bi aşk söndürür dediler sevgilim başaramadım.söndüremedim..içimde senin için yanan ateşi küle çeviremedim.uzaklarda oldugunu biliorum şimdi.kımbılır kımın yanı başında kapattın yine gözlerini,hangı bedende kokun kaldı yada hangı dıllerde aşkımların var.hangi gönülde can oldunda bu cananı unuttun...dön demeye dilim varmıyor artık ..dönsen ne fayda baska kollarda olduktan sonra.baska kokularla baska asklarla.yalan sevıslerle dönsen ne fayda..yakın oldugunu bılsem yetmezmı sandın var oldugunu bılerek yetınmelerı bılmezmısn hıc.ben var oldugunu bıldıgım ıcın rahatım bu kadar.bak aglamıorumda eskısı gıbı sadece dua edıyorum.çalmasın sahte asklar kapını.koskoca bır yılı pısmanlıklar içerisinde geçırme dıye dualar edıorum.şiirler yazamıorum adına.cümleler kuramıyorum senle ılgılı.ben degılsın ya artık elın oldun.sahıplenemıorum...yabancısın sımdı belkıde hıc tanımadım seni..çelme taktın yüreğime sensızlıge düşürdün beni bak dinmez oldu yaram eserinle övün mutlu ol..
Sensizim.. Üşüyorum!
Bu dinlediğim son şarkı bizim üstümüze söylenmiş. Kilit vurdum kalbime,
umutlarıma. Ne bundan böyle sevdaya dair bir şeyler beklenebilir yüreğimden ne
de nefret edebilirim birinden. Ben hamal değilim ki; hep kahrını taşıyım ömrün;
Alın atık üzerimden hayata dair ne varsa. Alın sevdaya dair acıları, paylaşın
aranızda...
Sen sanıyorsun ki, kolay geliyor gidişin bana.. Arkanı döndüğün ilk andan
gözlerim gülecek mi yeniden sanıyorsun? Söylesene! Sen ne sanıyorsun aşkı,
sevgiyi, söylesene! Kolay olan, kaçmaksa, yalansa, vazgeçişse; ben zor olanı
seçiyorum ve Seni Hala Seviyorum.
Sen öyle san, farzet ki her şey çok kolay... Gittiğini sandığın sen, giderken
bende kalanlarını, yani seni, yani aşkı, yani bizi alamayacaksın benden.... Geri
vermeyeceğim onları, benim onlar, bana ait.
Biliyor musun, acı olan asla gidişin değil.. Belki bir gün sevmeyi öğrendiğin de
yanında ben olmayacağım.. Bir sabah gözlerini yeni doğan güne açtığında başkası
olacak yatağında.. Benim içinse sadece "sen" var olacak baktığım her yerde... Ve
işte ilk defa o gün sebepsiz ağlayacağım, o gün yaan yağmur gizlemeyecek
gözyaşlarımı. Kim bilir belki de aynadaki hayalin ilk kez asacak suratını bana
ve o sabah sensiz ve üşümüş uyanacağım!
Her şeyin bir bedeli var biliyorum ve bende bu bedeli ödüyorum. Ödediğim bedel
sensizlik, yalnızlık, aşksızlık Oysa yüreğim her şeye rağmen mutlu olmanı
diliyor....
Seni bulduğum yerden başlıyorum yürümeye.. Seni düşünüyor ve gecenin ayazında
üşüyorum.. Veda bile etmeden gidişin geliyor aklıma, sadece susuyorum..
O güzel gözlerinden, sımsıcak gülüşünden ayrı
Ölümle eş anlamlı koca bir sene
Nasıl yaşadım bunca günü
Bakışlarından ayrı, hâlâ bilemiyorum...
Feryat etmek istiyorum böyle kadere
Sesimi duyurmak istiyorum sana
Ama nafile bunca çırpınış...
Bazen düşünüyorum da
Senin yerine ben ölseydim
Şimdi tek derdim seni beklemek olurdu
Fakat şu an özlem, kin ve nefret
Bütün bu duyguları bir arada yaşıyorum
İçtiğim içkideki her yudum,
Sokakta her rastladığım keş
Ve her beyaz gül seni hatırlatıyor..
Evet senin yüzünden içkiye de başladım
Bana gülümserken yaşattığın tatlı sarhoşluğu
Kadeh diplerinde bulmaya çabalıyorum
Seni güle benzetiyorum dokununca kırılacak
Ve seni herkese benzetmek istiyorum
Sadece yüzümde küçük bir gülümseme olsun umuduyla
Artık gülmüyorum, gülemiyorum
Sensizlik bir karabasan gibi çöktü üstüme
Daha fazla tahammül edemeyeceğim
Geleceğim...
BEKLE!!!
Bir yudum sen olsaydın dinerdi susuzluğum!
Gözlerim yıldız dökerdi kanlı yaşlar yerine.
Işık saçardı gülüşlerim. Böyle kırılmazdı kolum kanadım.
Sen olsaydın yanımda, dünya değiştirirdi rengini, maviye boyanırdı düşler ve dağıtmazdı beynimi o karamsar düşünceler.
Her şey daha farklı olurdu bilirim.
Hasret şarkıları dokunmazdı yüreğime, ağlamazdım yerli yersiz,canım acımazdı böyle çok...
Her gece bu yalnızlık
Alev alev yakar beni
Ve yokluğun her anımda
Yağmalar yüreğimi
Keşke, keşke sen olsaydın bir anlık... Bir kere dokunsaydım tenine, sarılsaydım sımsıkı,uyusaydım dizlerinde. Biterdi belki ölüm korkularım. Birlikte ağlar, birlikte ölürdük hiç olmazsa.
Bir görebilsen nasıl
Perişanım kahrımdan
Ölüm yok etmez beni
Yokluğun kadar inan!
Çok değil inan, bir yudum sen olsaydın dinerdi susuzluğum!
''SANA KANARIM''
Gözlerimin pas tuttuğu son duraktayım şimdi
Ne gecenin matemi
Ne de aramızda uzayan zaman
Hiç biri engel değil aşkıma
Bu nafile bekleyişlerde
Dal gibi kırılsa da umutlarım
Aşk kokan harfler dökülür yüreğimden
Ben yine satır satır sana kanarım...
Seni seviyorum diye
Gelişine kadar rötar yapmış hayatımı
Seninle yaşamaya hazırlanırken
Sana uzanan yollarımı kapaman niye?
Biliyorum haykırışlarım boşuna
Şahin pençesinde asılı serçe gibi
Nafile tüm çırpınışlarım
Boşuna sesleniyorum duymayacağını bile, bile
Seni beklemem nafile Gözlerinde zifir siyah bir perde
Alkış tutuyorsun alabildiğine
Şamdandaki mum gibi eriyip bitişime
Sen kulaklarını değil
Yüreğini tıkamışsın sana seslenişime Oysa ben
Tüm yokluğuna inat varlığını yaşatırken içimde
Gül pembesi çizgilerle resmini işliyorum
Karanfil moru gecelere
Şiirleri seninle yüklüyorum kanatırcasına
Dizeleri ağlatıyorum.
Seni işliyorum hecelere Tüm yaşayamadıklarıma inat
Seni yaşamak istememdi ütopyalarım
Tek sana adanmışlığımdı ölümüne
Tek senin doldurduğundu rüyalarım
Şimdi
Bir tutam gücüm kaldı en sona sakladığım
Bilmiyorum
Ansızın çıkıp gelecekmisin aniden
Bir avuç toprak olmadan sonunda
Sen diye kucakladığım. Bir gün
Anlayabilme ihtimalin var ya sevdiğimi
Düşüp gelme umudun var ya yüreğinin peşine
Yüreğin bende emanet biliyorsun
Ve ben
Yüreğin yüreğimde
Yüreğin ellerimde
Çok yakında
Çekip gideceğim yok oluşun koynuna
Beni düşürdün ya bu hale
Günahı boynuna.
Mustafa Şekerci
Kum Misali...
Suya bulanmış kum misali gönlüm.
Yokluğunun acısıyla yavaş yavaş dibe çöküyorum
Birden sen geliyorsun.
Sevdan coşup denizin dalgalarına karışıyor
Kum suya bulanıyor...
Sahiller sen kokuyor sanki...
Derken gidiyorsun...
Kayboluşunun ardından bir durgunluk
Ve...
Tekrar dibe çöküş...
Hiç üzülme! ..
Sen diğer bir dalgaya karışana dek,
Bu soğuk sahil seni bekler...
Denizin dalgası tükenmez...
Kum, talan olup sürüklenmeye mahkum.
Bense her terkedişinde,
Dibe çöken gönlümle; senin sevdanın sürgünüyüm
Genç yaşta geçip gidenlere,
Parça parça olur yüreğim...
Sadece bir merhaba edenlere,
Parça parça olur yüreğim...
Aslan gibi kayıp oluşlarına,
Parça parça olur yüreğim...
Birdenbire yok oluşlarına,
Parça parça olur yüreğim...
İster kader, ister asker!
Parça parça olur yüreğim...
Alınca genç yaşta, ne fark eder?
Parça parça olur yüreğim...
Bu dünya anlaşılmazken,
Seksen, doksan bile azken...
Genç yaşta gidenlere,
Parça parça olur yüreğim...
Kurşun Kalemle Yazmışsın Büyük Sevdanı Yüreğine !!
Sevdanı kurşun kalemle yazmışsın yüreğine,belli…büyük dediğin sevdan şimdi kalem
izleriyle dolu… silginin izleriyle dolu… sen sevdanda silgiye yer vermişsin… büyük sevdanı
kurşun kalemle yazmışsın yüreğine ! Kurşun kalemle…
Bu kadar basit miydi o silgiyikullanmak,silmek sevdanı,beni?
Basit miydi söylesene; bi adım uzaklaşınca unutmak…
Başka sevdalar yazmak yüreğine ? demek bu kadar büyüktü sevdan…
Biri varken başka birilerine kapıları açmak, büyük sevdanı silmek…
Ah sevgili Ah (!) Sen sevdanı yüreğine kurşun kalemle yazmışsın…
benim gönül kalemliğimde;
kurşun kaleme,silgiye,diğer kalemlere yer yok sevgili…
Sen gönlüme kazıldın,kazıdım seni… Yüreğimi kanata kanata,acıta acıta…!
Sense sadece kurşun kalemle yazmışsın o büyük sevdayı gönlüne…!
Büyük sevdanı gönlüne yazdığını söyleyerek gitmiştin sevgili; benden kilometrelerce uzağa !
Ararım demiştin, sorarım,sana mektuplar yazarım demiştin; yok,yok,yok sevgili… Ne
sesin,ne mektubun nede o büyük SEVDAN sevgili…hiçbirinden eser yok.. Anlaşılan sözlerini
de, sevdanı da, beni de bavulun içine koydun sevgili.. ve bavul yıllarca kapalı durdu.. Yok
sevgili yok, sen o büyük sevdayı Kurşun kalemle yazmışsın yüreğine.. Büyük sevdanı
yüreğine yazdığını söyleyerek Elveda,Hoşça kal demiştin… İnanmıştım ! Ne büyük sevdadan
eser var ne de verdiğin sözlerden ! hepsi silginin kurbanı olmuş…
Yüreğin bile !!! Bi defada
“sil baştan “ her şey…
ben olmayacaktım yüreğinde, ben olmayacaktım silginin bıraktığıizlerde…
Ah sevgili bu muydu Büyük Sevdan… Bu muydu yüreğine yazdığın Ben… ?
Kurşun kalemle yazılan bir sevda… ve hata bekleyen silgi…
Olamazdı be sevgili, bunlara
emanet edemezdin sevdanı…
… ve sessizlik,sensizlik kaplıyor evreni.. unutmuştun.. silinmişti her şey, format atılmıştı
yüreğine ! Ah sevgili (!) demekten alamıyorum kendimi..gitmiştin işte, büyük sevdanı kurşun
kalemle yazmıştın yüreğine ! Hatan gitmekti.. Hatan o kalemi kullanmaktı ! … ve silindi her
şey, büyük dediğin sevdan, anılar, fotoğraflar …ve ben ! Sevdanı kurşun kalemle yazmışsın
yüreğine belli.. Büyük dediğin sevdanın yerinde; kurşun kalemin izleri var.. Silgi izleri var…!
Anladım be sevgili ne kadar büyük sevdan olduğunu ! Kilometrelerce uzaklığa rağmen
unutmayışını, aradığını, seviyorum, özledim deyişini gördüm sevgili, gördüm…anladım
sevgili anladım ne kadar çok beni sev(me)diğini !! sana baktığımda sadece kurşun kalemin ve
silginin izlerini görüyorum; benden hariç, büyük sevdandan hariç ! Ah sevgili, gittiğin yerden
dönme bir daha,gelme… Anladım; kurşun kalemle yazmışsın yüreğine beni… Karakalem
alışması yapmışsın… Anladım tek taraflı yaşamışım; karşılıklı sandığım Sevdamı …!
Kurşun kalemle yazılmış sevda yüreğine,
Bende yıllar geçse de silinmeyecek derin izler senden kalan…
Sen vefasız,sen hayasız… Sen zavallı ! ;
Kurşun kalemle yazmışsın büyük sevdanı yüreğine…
Bi hatada “Sil Baştan Her şey “ !
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne...
Herşeye Rağmen Şanslı Biriyim Ben.!
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.
Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..
Hiç ağlamadığımdan değil; çok akıttım gözyaşımı içime.
Hiç kaybetmediğimden değil birini.Çok yandım ciğerimden.Baktığım her yere, sevdiklerimin yüzünü kazıdı hasret.
Yıldızlarla doluydu gökyüzüm; kapkara bir boşluk bıraktılar kayanlar. Bir daha asla dolduramadım.
Gidene soramadığımdan, kalanın ıstırabı daha çok sandım.
Hiç ihanete uğramadığımdan da değil; yarası her zaman taze, birkaç hançerle dolaştım durdum sırtımda; hem öfkelendim, hem anlamsız geldi kızmak.
Herkesten farklı değildi başımdan gelip geçenler.
Herkes kadar ağladım, herkes kadar yandım.
Acısız olmuyordu ki hayat!
Ağlamaktaydı bereket, yağmurda ıslanmadan yeşermiyordu ki toprak!
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.
Mutlu bir çocuktum ben!
Kalabalık bir ailenin sevgisiyle büyümüştüm. Bir sürü arkadaş, bir sürü oyun..kuyruğuna tutunmuştum kırmızı bir uçurtmanın.
Hayat hep veriyordu, alacağı günleri hiç düşünmemiştim.
Sancılıydı ilk gençlik!
Şimdiki hüzünlerimle, o zamanları karşılaştırdığımda, çocukluk deyip geçiyorum.
Ah, nerdesiniz 17’lik dertlerim!
On yedimde başlamıştı hayatla kavgam.
Artık sadece, tartışıyoruz.
Acıya alıştığımı söyleyemem hala; hele, nasır tuttuğunu kalbimin.
Unutmayı becerdiğimi de söyleyemem; asla unutamadım, kusurluydu hafızam; almayı biliyordu da silmeyi, asla!
İyi ki hatırlıyorum!
Yaşamımdan çıkanlara kızmıyorum; öğrettikleri her şey için minnettarım. Bir zamanlar, doyasıya güldüğümüz içindi uğurlarken akıttığım göz yaşlarım..Paylaştıklarımız kadar değerliydiler.
Paylaşamayacaklarımızın adıydı hasret!
İhanete de alışamadım elbette; ama, edenlere de eyvallah! Kir tutsa da kin tutmaz yüreğimiz. Az şey sayılmaz, utanmayı bilmeyenden öğrendiğim; sırf bu nedenle bile affedebilirim.
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne....
Şanslı biriyim ben!
Mükemmel bir anne-baba; harika kardeşlerimle; hem büyük, hem mutludur ailem!
Eski-yeni fark etmez; hem köklü, hem sınanmıştır dostluklarım!
Kolay yere gelmez sırtım; ne yaparsa yapsın, kolay vazgeçmem hayattan!
Kokladığım gülleri, teker teker solduracak biliyorum. Asla hazır olamayacağım acıya; ama, çekmeyi de öğrendim artık. Bütün duyularım açık, elimde suyum, yüreğimde umut, güllerimin yanındayım.
Az şey midir, biteceğini bildiğin bir hayatı son nefese kadar paylaşmaya hazır olmak.
Ve baş kaldırmak ölüme, sonsuza kadar, sevip hatırlayarak..
Zaman bir değirmen; keder girer, hüzün çıkar kapıdan..
Ben de toy girip, olgun çıktım içinden..
Bakmayın dertlenip içlenmeme; yağmur yağar, toprak kokarım; güneş açar, çiçek kokarım!
Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..
Sadece, Güneşli günlerde kalem oynatmaz yürek
Yorulmuşken kalbimin çıkmazlarındaki senli odolarla boğuşmaktan, hala sevdigimimi sanıyorsun !
Belki hala diye birşey yoktur sana göre sevmişsen seviyorsundur, artık sevmiyorum diye bir cümlen olmamıştır hiç,
Canımı yakarken her satırdan öte gölgeler oluşuyor yüzümde,Çizgilerim var benim sonsuz boşluga dalann yüzümün her bir yolu hüzün dalgarıyla sarılı,
Sevmemiştim seni sanma ,! Sevmiştim hemde çook...
İnan şu anda sevmiştim demek istemezdi gözlerim , Hep sevmeyi isterdi "
Denedim ,çok denedim senin yalan dolan sevgini örtüp temiz aşkımı sarıp sarmalamayı yüregine. Anla işte yapamadım... Saramadım iğrençliklerini azıcık sarılsam yüreğine karanlık çöküyordu sanki üzerime...
Seni sevmemin nedeni sendin
Nefretimin nedenide senden başkası olabilirmiydi ?
Çok büyük sevgilerin darbe almasıyla nefrete dönüşen hisler bir zindan hayatı sürer gibi kin kusar bütün yalanlara...
Afederdim belki
Affedilecek bir affın olsaydı!
Susarken her an sevgilere atmıştın beni çöllere,
Sen gittikten sonra herkese kötü gözlerle baktım herkesde bir acabam oldu... Belkilerim yükseldi göklere , kimseye inanamadım, güvenemedim...
Biliyormusun ben senden sonra hiç kimseyi çok sevemedim...Canıma katmak istemedim kimsenin canını!
Öyle bir öfkeyle sarmışsınki masumiyetimi ( Ne bir aşk barınıyor yüregimde Nede sarılmayı bekleyen bir yürek )
Hergün daha çok çıldırıyorum " Artık sen bile alçalmışken gözümde kimseler sevemez sanıyorum kimseyi,
Sahtelige bürünmüş bir hayat geçiyor gözümün önünden her haliyle sana benziyor işte o hayat...
Hala seni sevip sevmedigimimi soruyorsun!
Ben senden sonra kimseyi sevemedim,
Ben senden sonra seni nasıl seveyim ?
Acılarımın orta yerine kurduğun
Derme çatma düşlerine yazık olur
Git!
Çoktan beridir;
Dünlerimin ardı sıra gelen yarınlarımın,
Müptelası kara bulutların ısrarı.
O bulutlar ki bana sevdalı.
Bence git!
İncecik bir aşktan,
Olmadık mucizeler bekleme.
Düştüğün dehlizler
Kabusun olur,
Yazık olur.
Git!
Koptu kopacak avuntularıma,
Sallanan yarınlarımın altına,
Gazete kağıdı sıkıştırma çabaların öyle boş ki..
Alın yazım ağır gelir masalsı düşlerine,
Çocukluk etme,
Git!
Git;
Çünkü sen gelmeden çok önce
Tükendi bende her şey.
Son yarınımı da,
Önün sıra çıkan bir umutsuza verdim.
Köhne duraklarda,
Yanlış zamanlarda bir hiçim ben.
Umutlanma boşuna, tükenirsin..
Git!
“Düş Kaçkını”
İki Ayrı Diyarda İki Ayrı Dilden Söylenmiş Türkülerdik..Yanyana Gelsek Bozulurdu DüzenYıkılırdı Duvarlar...Şeffaf Olurdu Herşey Biz Tükenirdik Tüketmemek İçin Ansızın Doğan Sevdayı... Herkese Ket Vurup Sağlam Çıkacağız Derken Alırdık Tüm Kapanmaz Yaraları.. Sonra mı? Sonra Ne Sevda Kalırdı Gözlerimizde Ne Tutku Ne ŞiirlerAşk Hikayeleri...Bitirirlerdi Bizi Biz Başlarken..
Sen Bilmesende...Hatta Unuttuğumu Sansan da Alev Alev Bir Kor Hala Yüreğimde Yanan... Umursamaz Vurduymaz Olduğuma Bakma Anlamamazlıktan Gelmelerim Korkumdan.. Anlasana Korkuyorum... Bu Saatten Sonra Çözülmekten... Ele Vermekten Kendimi..Bir Akarsa Çağlayana Pınarlar Gibi Yüreğimde Kilitli Olan Sözler Sende Duramazsın Oralarda Koşar Gelirsin Belki Ve Ben Tutuyorum Hücrelerimde Yaşamak İstediklerimi. Çok Geç Artık Anlasana Baş Koymaya Bu Sevdaya..
Biter Demiştim..Göz Görmeyince Katlanır Gönül.. O da Unutur Elbet Belki Adımı Bile.. Gözlerimi Gülüşümü Unutur.. Gittiği Ülkeler Aşrı Memleketin Alışır Havasına Suyuna.. Olmadı Ne Sen Bir An Silindin Aklımdan Ne Gözlerin...Ne Sen Soğudun Benden Gittiğin Yerlerin Yerlerin Soğuğuyla Ne de Yüreğin.. Uzak Olmak İmkansız Olmak Dirilitir Derlerdi Ölen Bir Çiçeği Bile.. Söyle Sen Nerelerde Açıyorsunda Böyle Kokun Geliyor İşliyor Ciğerlerime... Neden Uzakları Yakın Ediyorsun Her Bana Sözlerinle Gelişinde...
Sus... Her Geçen Gün Anladığın Beynini Uğuldatanİçinden Konuşturan Bu İmkansızlıktan Vazgeç.. Her Gün Biraz Daha Uzaklaş Gelme.. Belki O Zaman Deli Zamanlarda İmkansız Zamankları Yaşayabilirdik..Ama Çektin Gittin Sen..Kaçtın..Şimdi Bedelini Ödüyorsun Yürek Sızınla.. Mutlu musun Diyorsun... Evet Mutluyum Diyorum..Huzurluyum.. Yüreğimi Paylaşan Biri Var Artık Yanımda Sana Kalacak Yanım Yok Artık.. Senin Gibi Bende Başka Hayatlara Açtım Yelkenim Ve Sen O Zaman Anladın Belki Değerimi Belki de Ancak Başkasının Oluınca Duyguların Feryat Etti..
Boşuna Ah Etme.. Efkarlanma Elalım.. Biz Bize de Kalsak Koymazlardı Bizi Bize..Kavuşmazdı Ellerimiz.. Zaten En Başından Bildiğinden Kaçmadınmı Uzak Diyarlara.. Biz Yine Kaldığımız Yerden Devam Edelim.. Hiçbirşey Olmamış Gibi.. Saklayalım Herşeyi Mazide.. İmkansızlıkların Koynundaydık.. Çıkmayalım İnimizden.. Bir Güzel Hatıra Olsun Adımız.. Sahip Olduğumuz Sevgilere Sarılıp Tesellli Bulalım Ve O Defteri Hiç Açmayalım.. Gidiyorsun Yolun Açık Olsun.. Bekleme Kal Diyemem...
Bu Yalnızlık İkimize Dört Duvar…
Tek bir hamle, gecenin kokusunu üzerime bırakıp kaçmaya yetti..
Oysa uyandığımda, virgülü olmayan anlamları kovalayacaktı düşlerim..
Son cümlem sana olsun,hoşçakal…
Burada değilim…
Aslından çok uzakta, fotoğrafın eskimiş kenar uçlarında ve kokusunu bilmediğim yatağının kırışmış, çarşafların birbirine karışmış yalnızlığındayım…
Bazen orada bazen burada, kim bilir hangi yolda?!
Üzerimde yüreğinin nadasa bırakılmış, tüm gereksiz elbiselerinden arınmış, soyun soysuzluğunla derilmiş aşk sözcükleri kazılı..
Taşıyorum..
İstanbul soyunurken yatak odalarının küfürlü duvarlarında, gözlerime yansıyan yalnızca kaybedilmiş bir şiir..
Birazdan ahşap düşlerin koynuna gireceğim, biliyorum sen uyuyor olacaksın ellerinden yavaşça süzülürken bana verdiklerin..
Kısa ama geçici bir ürperiş yaşayacak, tırnaklarımın ucundan koca bir geçmişin usulca düşüşünü görecek, ve artık düşenleri tutmayacağım …
Senden,
daima kapalı duran perdelerinin aralığından,
uykuya her vakit davetkâr yastığının baş ucundan,
fark ettirmeden sıyrılacağım…
Bu gece, düşük seyirde adımlar..
Bu gece, duman dolu odanın duvarları…
Uyuyamıyorum…
Gölgenden düşür gözlerimi, kalemimde saklı kalsın adımlarım.. Geceye bin küfür döksem, yine de sususzluğu eksilmez ruhumun…
Kendimi çok yalnız hissettim..İlk defa…
Taştı…
Masa altından dokunuyordu ellerin yabancı düşlerin kadınsı dürtülerine.. Koşuyordun durmaksızın.. Baktıkça kayboluyordu tüm o anlar, anlarımız.. Alkol hep mi kendinden geçirir terk edilmişliği…? Yükselen kahkahalar geceye bırakılmış davetin kapağını hep mi aralar..?
Ya sen, hep mi böyle dağınıksındır bir yaşamın sevişmeleri kurumamış ıslaklığından kaçarken?
Taştı…
Hiç bir şey hissetmedim.. Öylesine bağları kopmuştu ki saçlarımda bıraktığın düşlerinin, nafileydi bir sabaha uyanmak… Yeniden, yeniden…
Öyle ya unutacaktın!!!
Kimse farkında değildi.. Kısa bir aralık bulmuş ve bulduğum o aralıktan sana kaçmıştım.. Sen ile sana arasındaki uçurumun hiç kimse farkında değil hala, biliyorum… Belki de tarifsiz bir haz saklı cümlelerimde.. Gülümsüyorum ya noktalama işaretlerinin serseriliğinde, sanırım burada da fısıldadığım mesajları kimse anlamayacak..
Bir tek sen bilirsin, o yalnızlığı; hani ilkti, sana söylenmişti..
Bekledim, eğer uyumamışsan ve eğer yanımda olmayı seçeceksen gelecektin.. Biraz daha masanın küllerini temizleyebilecek sabrım vardı..Zaten yapacak başka bir seçeneğim de yoktu..Oysa:
Kalkıp gidebilirdim..
Karanlık sokaklara ayak uçlarımı sertçe sürtebilirdim…
Bir başka güne devreden isyanımı soğuk rüzgarın yüzüne tükürebilirdim..
Boşverebilirdim…
Ama ben tüm çığlıklarımın olası bir patlamayla raydan çıkabileceğini göze alıp sana uzanacağım anı, sigara ve alkol komasında tutunmaya çalışanların gözlerine utançla bakarak bekledim…
Geldin…
Sana ait söz dizimleriyle… :
" Görecesiz bir yalnızlık bu ikimize, dört duvar…"
Öyle ya, görecesiz bir yalnızlık bu…
Sadece "sana" ve "bana"Bizden başkası bilmiyor…
Zaman-sızıma,
Sana mektup yazmak nerden aklıma geldi bilmiyorum. sanırım hüzünlü insanlara özendim.
öyle afili bir şey bekleme benden. giriş gelişme sonuç olmayacak tıpkı sen ve ben gibi bir bütün olamayacak.
Gönül yazımı bilirsin düzensizdir, birazda okunaksız. Anlatacaklarım var. Sadece dinle....
Sessizliğini dinledim uzun bir süre. Düşündüm taşındım çözümünü bulamadım.
Özlemek neden bu kadar yorar insanı? “özlem” isminin eyleme dönüşme çabasından mı?
“Düş” ün, “düşünmek” kadar büyümek özentisinden mi beynimin içindeki tüm hayallerin çocukluktan vazgeçip başımın etini yemesi?
Ne zaman lafın bir ucu sana çıksa sonuna gelemeden heba oluyor gülümseyişlerim.
Yorgunum…
Şu saatlerde sıcak çekildi kapı eşiğine. Senin rüzgarların var sen kokan.
Zaman öldürüyorum geçmişi yoklayarak, leşlerim çoğalıyor. Dip balığı oluyorum.
Tüm bu çırpınışlarım tek bir nefeslik su yüzüne çıkıştan öteye götürmüyor beni.
Yüzün geliyor gözlerimin önüne beni dinlerken kalkan kaşlarına asılıyorum tut beni çıkar diye….
Gözlerinde boğuluyorum…
Sol yanıma yatsam seni uyusam, hep rüyada kalsam... içim dilime vuruyor, konuştuklarım incir çekirdeğine yetmiyor;
sakladıklarımdan ve senden bahis açmama inadımdan. Burnumu bir karış dikiyorum havaya, içim düşüyor.
Oysa söz vermiştim kendime, üzerime giydiğim güçlü kız kostümü çıkmayacak,
çıksa da senin haberin olmayacak diye. Varlığımla yokluğum ayırt edilemez olacaktı senin için,
herkes” olacaktım ve belki “hiç kimse”....
Beceremedim…
Kimse görmeden, tutup elinden kaldırdım içimdeki ufaklığı.
Çok acımış, kimseye belli etmedim,edemedim..
Teselli bile aramadım kızgınlıklarıma, hakkımdı bu kara isyan.
Sonra fark ettim ki ben bu zamana ait değilim ve biliyorum sende...
o yüzden hep “an”larda teğet geçtik birbirimizi
Ama içime dokundun bir kere . Parmak izlerin duruyor bakışlarımda. Nereye baksam senden bir iz bırakıyorum.
Bu aralar kendime hep suçüstüyüm. Islah olmaz bir özlemim ve korkak bir mantığım var.
Tek dinginliğim kelimelerin. koklayıp koklayıp saklıyorum hafızama. arşivimde acılarım var benim.
Rutubetli; güneşe serip kuruttuğum Tozunu alıp, halı altında biriktirdiğim hatalarım. seninse anlatmadığın masalların var.
"sus"ların kucağında çocuk masumu yüzün ve küfrengi günahların.....
Baksaydın korkmayıp gözlerime. Sana keşkelerimi sunacaktım terketmeden bahar kıpırtısı içimi.
Yalpalamayacaktım bugünlerde yarınlara inançsızlığımla ve biliyor musun “kal” deseydin
rüzgarlarla getirdiğin son hecemle kavrulacaktı bahar bitimi...
Çırılçıplak sevdalar dört mevsimdi. ayı günü yoktu.gidenler tekrar gelebilmek için gitmişti.
İhanet sayıldı. sükut altındı; yağmur gibi çisil çisil, acıkmış bir nefesin dudaklarında tadımlık. korkaklık sayıldı.
Dinleseydin aryaları, kulaklarına çalınan tını; sevgilinin sızlayan ahına eşti....
Yoldaştı sayıklamalara in-ce in-ce in-ce ...
Bil(e)medin...
Yaşananların üstünü örtecek kadar şeffaf bir kelimem yok.
Sen bilirsin ürkekliğimi, tarihten çalınmış eğreti kahramanlığımı...
Çekerim kılıcımı zamana ama kesip atamam biriktirdiklerimi.
Gözlerim yağar, toprak kokar ve filizlenir kabuk bağlayan yaralarım.
Dilek kipleri bağlarım.... .
Kaçışlarım sana meyilimdendir.
Sessizliğine sığınışım kabullenişimdir her şeyi. Sakın “neden” diye sorma.
Verdiğim her cevap mayındır pişmanlığıma.
Ve bu bir iç dökümdür çağıl çağıl. Bil ama bilme…..
Konuşsam Sözlerim ağlar sussam yüreğim kanar .. Ne yapmalıyım bilemedim ama öğrendim hasretin dipsiz bir kuyu olduğunu , Aşk denen uçurtmanın ipsiz olduğunu.
Uçup gittin tutamadım seni ..
Geçip gittin duramadım önünde ezip geçtin..
Seni durduramamanın tutamamanın sızısı var içimde kalakaldım öylece..
Yağmurlar yağdı sensizken gökyüzüme, sonra ben yedi renk bilirdim gökkuşağını içinde siyahı görmeden önce..
Gidişine anlamlar yükledim gitmesi gerekti , mecburdu , istemeyerek gitti .. sonra ağlanacak halime gülüp acıdım kendime..
Gitmek istediğin icin gittin .. Sen beni hayatında istemedigin icin gittin..
Kendimi kandırmaya çalışsamda senin kadar başarılı olamadım. Her seferinde gercekler tokat gibi çarptı suratıma ağladım...
Büyüdü içimdeki sızı , acıttı sızlattı sol yanımdaki boşluğu!!
..
Sonra ..
Vazgeçtim gidişine anlam yüklemeyken
Vazgeçtim kendimi kandırmaktan
Vazgeçtim yokluğunla savaşmaktan
Yüzleştim yokluğunun soğuk yüzüyle ve kabul ettim alışmaya çalışmak diye bir şey yok!!
Alışmak zorundayım. Yoksun ve birdaha hiç olmayacaksın kabullendim !
Ve vazgeçtim sana dair ne varsa
Konuşsam Sözlerim ağlar sussam yüreğim kanar Vazgeçişlerdeyim bu aralar..
Canımı sen aldın karsıma cıkınca..
Arıyorum simdi her köse basında..
Ellerim havada.. Dilim duada..
Yalvarırım Tanrıma onu gönder Bana!!
Elimi tuttugun yerdeyim..
Gözüme baktıgın yerde..
Uzakta olsan sevdigim ben sende Ölecegim!!
Varlıgın neden günesin batısına benziyor bebegim??
Seni her defasında bulmusken neden kaybettim??
Benim o dik basım bir tek senin askına egildi..
Toprak suya.. Safak umuda.. Benim sevdam sana saklı sende..
Simdi.. Iste simdi gitme sırası bende!!
Gidiyorum simdi uzaklara..
Sevdam saklı yarınlara..
Deliler gibi hep sevecegim.. Seni affetmeyecegim!!
Gözyasım karıstı yagmura..
Askın dilimde bir dua..
Bu yürek vazgecerse senden yasarmı bu beden??
Elimi tuttugun yerdeyim..
Gözüme baktıgın yerde..
Uzakta olsan sevdigim ben sende Ölecegim!!
İmkansız olan şeyler vardır bilirsin
Yaşlanmamak gibi, ölmemek gibi
Ve seni sevmemek cigan gözlüm
Mümkün değil ki
Çıkarıp atamam içimden
Neyleyim yer etmişin bir kere
Ne zaman elime bir kağıt alsam
Siner güzelliğin kelimelere
Yumsam gözlerimi seni seyrederim
Devamlı bir musiki kulaklarımda sesin
Mevsimler seninle başlar, seninle biter
Yıl oniki ay benimlesin
Ne zaman bir gemi görsem limanda
Alıp başımı seninle gitmek isterim
Umurumda değil bu oyunlar, bu düzenler
Anlasana; seni arıyor ellerim
İmkansız düşünmemek gecelerce seni
Ve sevmemek ömür boyunca, bir gün değil
*Başka çaremiz yok, beni unut* demiştin
Mümkün değil cigan gözlüm, mümkün değil.
Bir Feryat Bir Figân Sensiz İlkbahar
Bir feryat bir figan sensiz ilkbahar.
Kaderden bana inat
kanlı bir yeşil açar tabiat.
Kırlarda matem sessizliği
Denizlerde çöllere susamışlık
Ve göklerde gidişinin burukluğu
Bir hatırımda kalan gözlerin
Bir de çığlığı kulaklarımda halâ kelebeklerin.
Dilim dönmüyor sesi yok kelimelerin
Yokluğun verem gibi bağrımda
Vefasız bir şiir gidişin
Yıllarca onu söyledim her ağladığımda
Alnımda bu çizgiler, derin, okunaklı,
yavaşça çizildi, çilenin imzası.
Bir feryat bir figân sensiz ilkbahar
Ve denizlere korku verdi güneşin vedası
Hasret kum gibi avuçlarımda
Gözlerim isyankâr dudaklar sus pus
Dün yeşildi bugün siyah gördüğüm
Geceler mavi ince bir kâbus
Aşkına müebbet mahkûm köleyim.
Beklemekle geçti bu sahipsiz yıllar,
Bir feryat bir figân sensiz ilkbahar
Dön dön bari kollarında öleyim.
Uzak kentin kayıp yıldızından rivayet olunur...…
Üç noktaydı susuşum, bir virgül hatırına yazıyorum şimdi...
Üç nokta . . . Üç çığlık ? ? ? Üç ölüm ! ! ! Ve tek bir virgül ,
…
Kirpiklerinden aşk soluyan deli, yırttı acının kefenini, ölü kızın kalbine dokundu bu gece... Ve gözlerine ölüm kaçan kız, dokunulduğu her yanından kanadı...
Bir ölünün gözlerinden düş bulaştı geceye, gece aklını yitirdi... Bir delinin iç çekişiyle karardı yıldızlar... Hıçkırıkları arşı kapladı… Bir deli ağladı… Ölü kızın kirpikleri adedince ağladı... Parmak uçlarından dokundu aşka... Saçlarına notası kırık şarkılar kondurdu...
Gece; tortulu bir masalın hüznünü andırıyordu... Üçüncü kişiler hep susmuştu...
Bir masal duyuldu sessizliğin en sığ dilinde... Uzak kentin kayıp yıldızıydı anlatan... Yoktu ihtilaf... Yoktu yalan... Bir deli ve bir ölünün masalıydı duyulan... Avuntusuz masallara şarkılar kuran bir deli ve masallara hep sonundan başlayan bir ölü...
Çok geçmedi… Gülüşüne düşler inşa edilen soylu derviş, kent harabelerinin yoldaşlığında, gecenin en uzak saatinde, tuz kokulu bitişle susturdu masalı... Masal yitirdi kendini… Masal yitirdi gerçeğini… Bir deli ağladı… Kirpikleri tükenmişti, ölü kızın saçlarına denk düşüyordu, gözlerinde ki keder… Ve gece deli gömleğini giydi üstüne, masal üşümesin diye…
Ve ben... Üçüncü tekil şahıs... Kent masallarının yorgun yüzü... Uzak diyarların cana ziyan hüznü... Ben... Bir masal boyu susan... Suskusu us'unu yumruklayan... Bir deliyi geçmişe yazan, bir ölüyü koynunda uyutan, bir dervişe yaslanan... Ben yani... Mezar boşluklarında kirpiklerini uykuya yatıran... Kefeninin cebinde ölüm saklayan... Ben... Suskun şiirleriyle geceyi ayartan...
Suçluyum... Bir son bulaştırdım ellerime... Bir masalı yıkarcasına, bir deliyi ağlatırcasına sustum... “Geçmiş” dedim... Geçmedi... “Gelecek” dedim... Gelmedi... “Şimdi” dedim, dokundum masala... Kayıp yıldız kayıplığını kaybetti...
Faili meçhul bir masalın tek sanığıydım ben... Masal mahallinde harflerim vardı, suçum aşikardı... Kalem; kelamla her buluştuğunda, adın kanardı, canım yanardı... Suçluydum evet... Bir masalı altı harf yaşatır sandım... Yedinciyi hiç yazmadım... Ne zaman canın yansa, susumu bastım yarana, usumu kanatırcasına... Hiç dinmedin... Sustun hep… Ben de sustum... Sessizliğimi tamamladı susuşun... Bir masalın ardından suçlarını bölüşüyorduk suskunluğumuzun...
İçim acıdı... Masal kanadı... Ve omuz başında kanayan masal; yalandı! Yüreğimi burkan, kalemimi kıran, içimi senden çıkaran bir yalandı... Yine de... Adını bile yazamazken sen, adınla kanadım ben!
Şimdilerde şehirler arası yalnızlık seferleri düzenliyorum gözlerine... İsimleri silinmiş mezar taşlarında gülümsüyorum... Ve hala ölü çocukların gözlerinde masallar arıyorum... Suçluyum... Bir masaldan arta kalan yanımla, suçlarımın bedelini ödüyorum...
Affet beni kayıp yıldız... Affet... Günahsız ölümler düşlüyorum...
Fatıma Arslaner
Ne de bitmesi
Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak....
Sen giderken
gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin
Bir de beklemek ölüm gibi gelir insana böyle zamanlarda.
Aslında ölüm fikride garip değildir artık sana.
Rüzgara karşı alıp yelkenleri açılma vaktin gelmiştir denize.
Bilirsin ki ne fırtınalar ne deli dalgalar beklemektedir seni.
Korkarsın terk edemezsin limanı bir köşesine sığınırsın.
Kabullenmesen de artık aşk bitmiştir
İşte son budur...
İçin hep hüzün doludur bir türlü kabullenemezsin bittiğini.
Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum demesini beklersin.
O sözler hiç çıkmayacak o dudaklardan bilirsin.
Yinede umudun yeşildir
İşte hayal budur...
Gururlusundur istenmediğin yerde durmazsın.
An olur ki ne olur bitmesin dersin.
Bu sözlerin dudaklarından nasıl çıktığına kendin bile inanamazsın.
Oysa o yüzüne bakıp sadece gülümser
İşte acı budur...
Ondaki sıcaklığı kimsede bulamayacağını düşünürsün.
Kimse onun gibi gülemez onun gibi konuşamaz dersin.
Ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin.
Kahredip başını eğersin önüne.
İşte hüzün budur...
Nefes alamaz hale gelirsin daralır için.
Bir kaç saatlik derin bir uykuya hasretsindir.
Bilirsin ki gözlerini kapasan da terk etmeyecektir hayali.
Atarsın gecenin kollarına kendini
İşte huzur budur...
Ondan geri dönerse diye ölemezsin bile
İşte sabır budur...
Hayat devam ediyordur ama her şey yarımdır hep bir yanın eksik.
Yüreğin eskisi gibi atmayacaktır başka aşklarsa seni kandırmayacaktır.
O başkalarıyla mutlu bir hayatı yaşıyor olsa da yine de sevginden vazgeçemezsin.
İste aşk budur...
Çok az şey saklamışım yaşamımda;
ne bir fotoğraf var ilk aşklardan
ne bir mektup,
dostlardan beş on tane;
şunları yazmış Stockholm'den
Demir Özlü 1983'te :
"rahmetli Çiğiltepe'nin oğlunu gördüm
geçenlerde Helsinki'de,
sürüyorum geçmişin izlerini"
Hangi izlerin peşinden gittim ben
içimde bir mahşer beklentisi ?
Çok az şey biriktirmişim yaşamımda ;
hiçbir andaç yok babamdan,
verdigi mineli çakmağı
unutmuşum bir Amerikan Bar'da ;
ah umursamaz gençlik!
Sımsıkı tutsaydım şimdi
avucum ısınır mıydı acaba ?
Yığınla not var ama masamın gözlerinde :
şöyle "Üç Kör" başlıklısı: -Homeros,
Milton, Borges-. İçgörü üzerine bir şiir
yazacaktım belki de. İşte bir başkası :
"Yolculuk" : -Odysseia, Moby Dick,
Karanlığın Yüreği-
Belli : Çıkış ve Varis ya da
Baslangıç ve Son takılmış kafama.
Demek ki yetişemiyor insan
ne yapsa kendi tasarısına.
Kitaplardaki kenar notlarında kalacak
benim ardımda bıraktığım iz,
anonim bir kimlik olacağım ;
bir sahaf dükkânında yıllar sonra
satılmış kitaplarımı karıştıran okur
bilemeyecek
satırların altını benim çizdiğimi,
geçmişe ve geleceğe karışa karışa.
İthaf sayfalarını da yırtmalıyım yavaş yavaş;
yığınla düş kırıklığı, yanılış;
yüzünü görmediklerim var,
yazdıklarını sevmediklerim.
Küskün ölenler oldu bana,
kimlere küskün öleceğim
ben acaba?
Artık kabullenmişliğin yorgun havasını çalıyorum şimdi..senden bana kalan ezgiler,dinlediklerim hep seni hatırlatıyor banaVurgun yemiş satırlarım son yıkıntıların altında çırpınırken..kac kez okudum sayısını bende bilmiyorumo mutlu günlerde yazılanlarıhepsi ezberimde şimdi yokluğundayokluğunda onlar bana yoldaş arkadaş onlar avuntum
Ben derinden bir türkü tutturmuşum akıp giden zamana..
hani o ençok senin sevdiğinsaatlerce dinlediğin dinlediğim
bana hep seni anlatanHislerim yanıyor!..yokluğunda körelmiş hislerim,kalemim kırık tanımaz senden başka bir hecene zaman kalemi alsam elime adın oluyor yazdığım ilk hece sen oluyorsun seni yazıyorum
Dumanını çekiyorum içime efkar sigarasıdır diye..sensizliğin o içimi yakan parçalayanbeni yavaş yavaş ölüme götüren dumanını bu kara sevdamın bir hiç uğruna bitişinin verdiği sızıyı çekiyorum içime sensizliğinde
Ve ben artık,kaybetmişliğin ardından ağlayan çocukları elinden o çok sevdiği alınan çocukları oynuyorum.. Neydi bizi bu karanlığın girdabında rotasız bırakan.. hangi gururdu hangi sözdü hangi limandı sevdamızı elimizden alan Neydi hislerimizin dumanını savuran?..
sessiz bizi içten içe ateşsiz yakan Yok olmuşluğun keyifsizliğini mi sürmeliyim şimdilerde.. Yoksa senin yok oluşunun acısını mı sindirmeliyim
asla alışamayacak olsamda içime?.. Yoksun!.. Bir hayal kadar duman,
bir duman kadar bulanık hayalin.. Tutunacak gibi oluyor ümitlerim..
tutunduğum dallar elimde kalıyor birer birer Bir adım veriyorum sana karşı.. önümde gecilmez bir uçurum yokluğun tut tut tut ellerimden neolur ben düşüyorum Bulanıklığı da kalmıyor dumanının .. içime çekiyorum aldığım son nefes gibi Yoksun!.. işte az önce verdiğim nefes kadar anlıktı varlığın.. Az önce hayat verdin bana, ama şimdi; yoksun!.. alıyorsun elimden hayatımı bana kalan bir boşluk bir uçurum Karşımda bulanık dumanın, içimde hislerin alevi.. yakıyor beni derinden yanıyorum
Ve elimde kalemim.. Son demlerini döküyorum satırlara teslim olmuşluğun.. bak yine yine seni yazıyorum Son nağmelerini mırıldıyorum titrek dudaklarımdan.. dinlediğimiz ezgilerin Ve üşüyen ellerimle enkazını oluşturuyorum .. karaya oturan rotasız aşkın Ardında yıkıntısını bıraktığın satırların.. Sen, tutulan el kadar sıcak bir gerçekken sen aşk sen kara sevdamken Verilecek bir nefes kadar da gidicisin.. Tutsam içimde öldürecek, bıraksam uçup gideceksin.. yine beni terk edeceksin Sen, efkar sigaramdaki duman kadar hayal.. Enkazından kurtulamayacağım
sensiz yaşayamayacağım kadar Yıkıntı bıraktın ardında.. bir enkaz Bıraktın bana senden sonra Ve ben kabul ettim.. Yenildim, yok edildim..
Bir ruh kadar sessizim şimdi odalarda gezinen.. tek avuntum ara sıra beni yoklayan bak geldim işte seninleyim seninim artık gitmeyeceğim diyen hayalin Gözdeki fer kadar gidiciyim ben de.. gercekle hayali ayırt edemeyen Elveda hayallerin kahramanı, elveda aşkı dumanı.. Ve elveda yıkıntılarımın mimarı..
Yak!..
Yık!..
Estir dumanını!.. Gözlerimden feri de çek!.. Öyle git!.. Nasıl olsa gidişine
bağlamıştım ipimi.. Mezar taşıma da adını çiz, öyle git!
İçimin tenhalaştığı saatler...
Suçlarım ağladı bu gece...
Dilim battı içime...
Geçmedi geçmiş... Geldi çattı yine...
Susamazdım...
Özrü kabul edilmiyor kimsesizliğimin...
Kimse kendini üstlenmiyor bu masalda...
Oyunu ben bozmadım oysa, yalnızca düş kurdum çocukça...
Yine de...
Affedin, gözlerinden yaralanmış bu sızıyı...
Affedin, geçmişime asılmış bu sizi...
Kendi kalabalığından kaçan kentler gibiyim bu gece...
Zemheri bir yaşayış düşürmüşüm gözlerime...
Gerisini susuyorum...
Masallardan düşüyorum bu gece...
Bir martının gözlerinde üşüyorum...
Sonrası yok...
Biliyorum...
İstasyonlar ıslaktır...
Kentler çamurlu..
Sesler soluktur biraz, birazda yorgun...
Susmaksa çoğuldur...
"gitmek" derse biri; içim kanar...
Ve işte "gitmek" diyor ötelerden biri...
K/anıyorum...
"gitmek, çoğaltmıyor hiç bir masalı" diyorum... Susuyor...
"kalmak ölümü yaşatmıyor" diyorum... Gülümsüyor...
"gitmeliyim" diyorum... "kalmalısın" demiyor... !
"gitmek" diyor biri...
"gitmek; kalmanın en erdemli yoludur..."
İçim acıyor... !
Bir gün onunda değermiş yüzü düşlere...
Aynalarda ölüm...
Gülüşü kırılırmış gözbebeklerinde...
İşte o gün "gitmek" denen bitermiş...
Bir gün... Bir gün o güldüğünde, ölüm şehri terk edermiş...
O güldüğünde, masallar hep mutlu sonla bitermiş...
Gitmeliyim... Ağır yaralı ruhumu alıp yanıma, ölüm tehlikesi olan düşlere iz sürmeliyim...
Gitmeliyim... Sol yanımdan başlayıp şehri terk etmeliyim...
Gitmeliyim... Yüzüme düşmeden gülüşün, hüznümü yitirmeliyim...
İçimin sessizliğinde arındırıp gözlerimin derinliğini, kuytu köşelere astım kimsesizliğimi...
Şehrin karanlığından başladım kendimi içmeye...
Bir tutam huzurdu belki ölüm...
Bir tutam sevinç...
Adımı kininizle yıkadım... Aklar mı nefretiniz gülüşümü?
Hadi!
Bunca suskunluğunuzun üstüne, suçlarınızı yükleyin gözlerime...
Hadi!
Suçsuzluğumu susturun yine...
Hadi!
Düşsüzlüğümü ağlatın her gece...
Alın buda elma şekerim... Alın buda gülüşüm... Alın buda masalım...
Hepsi diyeti gözlerinize bakmamın...
Hepsi bedeli böylesine susmamın...
Kent soysuzuyum biliyorum...
Yine de...
Hiçbirinizden af dilemiyorum...
Varsınız...
Varsınız ve masalsınız...
Belki de en az bir masal kadar yalansınız...
Ve ben; böylesine yalanken bile, seviyorum sizi !!!
Harabe gülüşlerim vardı, masal diye okudunuz...
İlişmedim kimseye...
İçimde bir yangın vardı, sığındım gözlerinize...
Hepsi bu...
Suçsa masalsızlığım, kendim/sizliğim vebalse çoğulluğunuza, bir "sus" daha dayayın şakağıma...
Gözlerimi kapattığımda göremediğim her düşün katilisiniz siz...
Doğmayacak çocuklarımın yetimliği, ölmeyecek gençliğimin ecelisiniz..
Kırgın değilim kimseye...
Kırgın olmasında kimse...
Kırılacak kadar var olmadım ki sizde...
Hazırım ödemeye hüznümün suçunu, kesin kirpiklerimin boşluğunu...
Sökün içimi benden, bir "siz" damlar belki gözlerimden...
Neyin bedeli bu?
Kirpiğimin suçunu gülüşümle ödüyorum...
Alınmayın sakın size değil bu ıslaklığım...
Kirpiklerime şiir düştü ondan böyleyim...
Çok geçmez geçer bu kimsesizliğim...
Vebalinizi alır bir masal üstümden...
Öder hakkınızı ölüm üzülmeyin...
Yazık ki kırgın değilim...
Yazık ki yine kendime biriktim...
18 yaşındayken hayat adil olamıyor bazen...
Gülüşü sizinkiler kadar içten olamıyor...
18 yaşındayken hayat tebessüm bile etmiyor...
Bakmayın sitemime...
Bakmayın kinime...
Dedim ya...
Kırgın değilim size...
Sadece biriktim bir şiirin ilk harfinde...
Özrümün kabahatini affedin...
Kimsesizliğime verip yanılmışlığımı, yangınımı beni azad edin sesinizden...
Ki ben sessizdim...
Sessizim...
Neden değdi kirpiğim gülüşünüze?
İçimi yıkadım geldim işte...
Suçsuz değilim...
Suçlarım kaldı sizden arta...
Onu da çok görmeyin masalıma...
Kapat Bu Aşkin Oturumunu!
çevrim içiysen sokuluşlarında
ve titreşiyorsa duygularım
kabullenmekteyim seni yüreğime
kaydetmekteyim aşkını,
sık kullanılanlara
takıldıysa fare
ve kasıyorsa düşüncelerim
format atmalısın belleğime
ekle kaldırda eklemek yerine
sürekli kaldırıyorsan
yüzleşmelisin hatalarla
ve kaldırabilmeli kapasiten
dokundurmuyorsan
hayatının geri dönüşüm kutusuna
ve emin olmadan siliyorsan
kapatmalısın oturumu
ve çıkmalısın yüreğimden
Ayşegül Aslan
Gittiğini Unutmadım
O en büyük günahı saklama gözlerimden.
Gittiğini söyle bana; kaçtığını unutmadım!
Silip gözyaşlarını, başla da sözlerinden,
Attığını söyle bana; sattığını unutmadım!
Hayale çok aldandın bak dedikçe doğruna.
Dünyayı sele verdim yakıp yıktım uğruna.
Allah'ın yarattığı vicdansız her kuluna,
Koştuğunu söyle bana; taptığını unutmadım!
Böyle el olmak değil, kalmak vardı seninle.
Dalında tomurcuktum, olmak kaldı sevginle.
Eyyub görse korkardı, sen beni her derdinle,
Tuttuğunu söyle bana; yuttuğunu unutmadım!
Kaç kul anlardı seni, say da bak şu beşeri?
Kapımda kölem dedin, söz girmeden içeri.
Habil kabil'den çekti, bağrıma o hançeri,
Dürttüğünü söyle bana; soktuğunu unutmadım!
Hangi kahrı sayayım, çeksem gelmezki dile.
Gittiğin gün unuttun; yok endişen, ne çile.
Sırtım dünyaya dönük, çektiğim resmi bile,
Yırttığını söyle bana; yaktığını unutmadım!
Dönmeni çok bekledim, göz bağlıyken uzağa.
Elbet gelecek derdim, söz verirken dudağa.
Ne kadarda zulmetsen, ‘'aşkım'' derken toprağa,
Koyduğunu söyle bana; gömdüğünü unutmadım!
Sunduğunu söyle bana; öldüğümü unutmadım!
Ömer Faruk Yılmaz
Acıma Acıyorum
Ucu ucuna kaçırdım sevmeleri... İnsanlara can dediğimde bir canımın olmadığı geldi aklıma. Yeminlliyim ben,adımı bile kendimin koymadığım bir dünyada ne kadar ben olabilirim...? Hepimiz başkalarının hayatlarını yaşamıyor muyuz? İşte bu kez yaşamıyorum... Yeminliyim ben,yaşadığım sürece günah işleyeceğim...!
Geceye uzanmış titrek ellerim. Bu gece bütün yıldızları indirdim gökyüzünden. Dünyayı mahkum ettim karanlığa. Bu bir yas değil,bir intikam biçimidir...!
Kalabalıklar artırdı yalnızlığımı, sokaklarda fark ettim çiğnenmiş bir taş olduğumu. Gözlerim kan içti yıllarca,kan. Ellerim tutmadı bir daha insan elini. Düşlerime ayaz vurdu,ellerimi bağladı yapışkan, yarasa prangalar.S anmayın bu yaşamak,bu düpedüz ölme biçimidir...!
Ucu ucuna kaçırdım sevmeleri... İnsanlara can dediğimde bir canımın olmadığı geldi aklıma. Yeminlliyim ben,adımı bile kendimin koymadığım bir dünyada ne kadar ben olabilirim...? Hepimiz başkalarının hayatlarını yaşamıyor muyuz? İşte bu kez yaşamıyorum... Yeminliyim ben,yaşadığım sürece günah işleyeceğim...!
İnsanların yapışkan elleri tuttu yakamı. Fikirlere gebe yaşamımı aldılar elimden. Sanmayın ki bu bir hayat yaşanır yeniden.Bu bir dibe vurma biçimidir...!
Ağladım,anladım ki ağlamak anlamakmış... Bu kez çocuk olacağım tutmayın düşlerimden...
Bakın ne diyor çocuk yüreğim:
''Eğer yeniden gelseydim yeryüzüne,daha çok yalınayak yürürdüm sokaklarda,aksak denilen bir beyinle... Ali'nin ayağında diken,İbrahim'in elinde baltaolurdum. Muhammetle doğardım yeniden, İsa'nın onuruna çakılırdım çarmıha. Edison'un gerizekalı sanılan aklı çözerdi beni. İsyanımı Celali kıskanırdı, öfkemden Nietzsche kızarırdı. Severken insanla tabiat karışımı o garip yaratığı Şekspir ağlardı.
Eğer yeniden gelseydim yeryüzüne, Mozart'a ilham olurdu uçuk bakışlarım. Sonucu sıfır bulunan çok bilinmeyenli bir denklem olurdum. Ama hiçbir zaman Elif olmazdı adım. Şizofreni demezlerdi insanlar bedbinliğime... Böyle geç kalmazdım sevmelere...!
Mezar taşına çaktılar düşlerimi. Kör oldu gözlerim, duymaz oldu kulaklarım. Bir gün geldi bütün yeşiller,sarıya boyandı. Bir gün geldi kaybettim bendeki beni. Sonra insanları kaybettim, gülümsemeyi kaybettim,dünü kaybettim, yarını kaybettim, gökyüzünü kaybettim,yeryüzünü kaybettim. Dünyamı kaybettim,ahireti kaybettim. Adım yok,sanım yok, tanımlanacağım bir tarif yok. Bu kayıp şehri bulabilecek bir nefes yok....
Ağlamayı öğrendi artık gözlerim. Susmayı biliyor dilim. Büyüdüm, büyüdüm ve en sonunda unufak bir toz haline geldim. İçmeme bile gerek yok artık. Ben sokaklarda nara atan sarhoşlarla beraberim. Sazımda tek tel var,hep aynı sesi veriyor kulaklarıma...
Bütün şairleri öldürdüm,bütün yazarları... Artık kendim yazıp,kendim ağlıyorum. Roma'yı da ben yaktım, Viyana'yı da ben kuşattım. Ben öğrettim Cemşid'e şarap yapmasını. Kız Kulesi'ni ben inşaa ettirdim, acımı saklamak için...!
''Beni öldürmeyen şey,beni güçlendirir.'' dedi Nietzsche, beni dindirdi. Acını sev ve ondan korkma dedi bir ses,beni inandırdı. Onlar gül! dedi,ben kahkaha attım acılarıma. Sonra korktu benden boynunu eğen düşlerim ve büyüdüler. Sonra acıma,acımaya başladım. Ukala dedi insanlar buna. Aldırmadım...!
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, büyük acılarla koyun koyuna,büyük sularda boğulacaksın dedim. Acım korktu benden,ben güldüm ona... Heyyy,duyanınız var mı? Kulaklarınızı açın ve dinleyin: Acımı öldürdüm ben...! Çünkü artık yaşamıyordum...!
Elif Sezgin
Ölüm... Yılın en sıcak yaşandığı zamanlarda bile insanı titretmeye yeten ürpertilikte bir durum.Yalnız kaldığımızda soğuk kış gecelerinde sonbaharda dökülen yaprakları hepimiz düşünmüşüzdür annemizin babamızın kardeşimizin vs. öldüğünü bu defa kendi ölümümü düşündüm. Yokluğumda yakınlarımın ne yaptığını düşündüm.
Ölümün dünyada hiç birşeyi değiştirmediğini herşeyin aynı devam ettiğini gördüm.Meğer ne kadar sıradan biriymişim.
Sonra cenazemi düşündüm namazımı kıldıran imamın "rahmetliyi nasıl bilirdiniz ?" sorusuna bazıları burun kıvırarak iyi bilirdik diyorlar.
Sonra arkadaşlarımı düşündüm güldüğümüz şakalaştığımız arkadaşlarım beni unutmuştu.Sözde beni sevenler hatta benimde sevdiğinden emin olduğum arkadaşlarım sanki bunlar değildi.
Evdede bazı değişiklikler olmuş en çok sevdiğim dolabım ayakkabılarım yerinde yok.Oysa ne kadar özenle seçip almıştım onları...
Herkes kandi halinde herhalde yoğun hayat temposundan olsa gerek yoksa bu kadar kolay mı bir kalemde silip atabilir mi insan sevdiğini?
Annem sabır ve takva misali sessizce ağlıyor.
Tıpkı iki cihan serveri Efendimizin oğlunun cenazesinde ağladığı gibi. Sahabeler efendimizin ağladığını görünce siz de mi Ya Resullullah ?demişler. Efendimiz " Kalp hüzünlenir, göz yaşarır " cevabını vermiş.
Komşular Kuran-ı Kerim okuyor artık hiç kimse ağlamıyor yokluğum farkedilmiyor bile.Herkes kendi halinde.
Posta kutuma e-mailler birikmiş beni hiç tanımadığı halde sevdiğini söyleyen internet arkadaşlarımın ölümüden haberi bile yok.
Ve uğruna herşeyimi feda ettiğim sevdiğim bile çoktan UNutmuş beni...
Hayatlarında neredeyse bir sıkıntı olduğum bunca insanı memnun etmek için gösterdiğim çabaya bakınca ölümümün arkamda bıraktığım çok sevdiğim bir çok kişi için hiçde dayanılmaz olmadığımı anladım.
Ve silkinip kendime geldim.
İyiki ölümü düşündüm şimdi yeni kararlar verdim.
Hayata değeri kadar değer vereceğim.Gideceğimiz ahirete göre sevgilerimi ayarlayacağım.
Kişi sevdiği ile beraberdir."
Çok uzak yoldan,
Üstelik yayan,
Ve yetmezmiş gibi,
her adımda ağlayarak geldim...
Evinde misin?
Bekliyor musun üstelik?
Ya da istiyormusun?
Bunları bilmeden,
Üstelik düşünmeden geldim...
Onca yaşanmışlığı bir kenara itip,
Ve sayfalarca doldurduğum günlüğü
Bir kalemde silip,
Boş bir defter koydum heybeme de öyle geldim...
Yağmur yağıyor üstelik...
Islandım sırılsıklam...
Oysa, ben ıslaklığa alışığım.
Yüreğimden akan yaşları topladım avucuma,
Matarama koydum da geldim.
Susuzluğumda yolculuğumun
Onları içe içe geldim...
Bekliyorum kapında, ışıkların kapalı.
Alıştım karanlıkta yürümeğe,
Önümü görmeden bastığın her adımın
Beni bir uçurumdan aşağı atma korkusu ile geldim.
Son adımım, kapının eşiğinde.
Eşiğinin ötesinde ne var bilmeden geldim.
Bunca yırtılmış sayfadan sonra
Beklentim yok, hayat denilen kitaptan.
Anladım ki; hayatın sana sundukları
Sadece gösterdiği eli imiş.
Avucunu sımsıkı tutup arkasına sakladığı
O elini, açabilmekmiş mutluluk.
Sana verdikleri ile yetinmemekmiş,
İnadına arkasına sakladığı elinde görebilmekmiş
Mutluluğun sırrı...
Ben tüm yolculuğumda, gelirken sana
O elin hayali ile geldim.
Kapındayım...
Ben geldim...
Kurt gibi acıkmış yüreğim
Bir lokma sevgiye...
Tüm bedenim tükenmiş
İstesen de bir adım atamam...
Yıkıldım kapına yorgun.
Yıkıldım, kapını aç...
Ne olur zili çaldığımda
Bir adam bulacaksın eşikte
Yorgun,
Bitkin ve aç....
CAFER YILMAZ
içimde minik bir serçe, serçenin içinde göç katarları…
Yükünde bütün hüzzam şarkılar…
Sesinde çığdan büyük acı, acıdan büyük gözyaşı…
Sonunda ayrılık… Ellerimde koskocaman bir boşluk…
Gidende unutulmak korkusu, kalanda yine gözyaşı…
Demir, paslı bir kapı ya da çelik, çiçekli… Giden kapıyı çektikten sonra, hikâye gerisi… Ne kapının süsü, ne demirin pası… Ne de kapının paspası… Sadece kalanın gözyaşı… Ardında bıraktığı bin yıllık acı ve gidenin göstermediği gözyaşı…
Gözümde binlerce anlam… En çok hüzün barındıran… Gitmelerin “git” lerini okuyamasam, haykırsam sana yüreğimin “kal” larını… Beynimin “unut” larına sağır olsam ve yine yüreğim bağırsa beynimin kulaklarına bütün şiddetiyle usulca umutlarını… Umutların arasında “unut” ları unutsam… Yeni “sen”ler doğursam sana, yeni “ben”lerden… Yeniden “biz” olsak… Yahut ölsek hiç yaşamamış olsak…
içimde bir karanlık… Sesimde kararsızlıkla sana seslensem… Bir rüya olsa bu hiç uyanmasam, uyansam da hatırlamasam… Yol iz bilmem, bildiğim tek yol senin yolun olsa, kalkıp sana gelsem… Gel desen… Ah! Gel desen…
Silsem gözlerinden yüzümü… Yırtıp atsan yüzümdeki hüzünü… Ellerim üşüyor, beni sıcaklığına sar… Ve eski vedalardan, getir bana yeni merhabalar...
Ah! Yıldızlar kadar uzaksın… Uzakta bir yıldız olsam…
Yok olsam… Hiç olsam… Ben olmasam…
Bir Kişi Bin Karakter
İnsanlar. . . .
Sabah erken,kalkmakla başlar işi,
Ya Allah!Ya Bismillah!Haydi yap plan,
Bu gün yapılacaklar,hayli çok !
Bre dayan !
Öğleye doğru kalkmak,onun için,
En iyisi !
Bir işine,karışan yok ,
Her bir şey,dişine göresi ,
Yöresi,kendi yöresi,değilse de..
Tutturmuş dikişi . ,
Gider hem tersine,hem yüzüne,
Maksat yeyişi .
Yapılan Hal-İ icraatların . ,
Yoktur,geriye dönüşü .
Gönüller bir kuş ,
Hayat,kanat çırpışı .
Bir Sen Bir de Yine Sen
Başka şey bilmem, sana talibim
Senin için vurur, sana atar kalbim.
Teslimim aşkına, işte kapındayım
Azat istemem, sensin tek sahibim.
Aşk kazanı durmadan kaynar içimde
Şimdi alem-i dünyaya ayandır halim.
Senden esintiler dolmasa koynuma
Bir an uçamam, kırılır kanadım.
Yanında, yakınında olayım isterim
Hep dursun kutlu defterinde adım.
Talimin birini aksatsam bilmeden
Korkarım silinecek diye kaydım.
Defterine gövdemi basar, ölürdüm
Ey can şimdi yanında olsaydım.
Aylar oldu görmeli yüzünü,beklesemde nafile varmadı hala haberin.Biliyorum çoktan sildin beyninden,belki sorsalarda gelmem aklına,gece olup girince yatağına benim gibi üşümez bedenin.Bir bilsen bıraktıgın gunden beri yaz gelmedi buralara.ne kelebeğim var ağaçlarımda ne yeşil yapraklar.Güllerimde açmaz oldu.uğur böceklerımde yok artık seni dileyeceğim...işte ben böleyim,dermanım kalmadı ellerı mutlu görmeye..sen başkasının ben başkasının olduk bı.. tanem..bılırım sana zor gelmez benı ellerle gormek..ama bana zor gelıor senden baskasını sevebılme ıhtımalleri...ben sadece seni sevmeyi sevmiştim.bir tek seni hissetmeyi.bi aşkı başka bi aşk söndürür dediler sevgilim başaramadım.söndüremedim..içimde senin için yanan ateşi küle çeviremedim.uzaklarda oldugunu biliorum şimdi.kımbılır kımın yanı başında kapattın yine gözlerini,hangı bedende kokun kaldı yada hangı dıllerde aşkımların var.hangi gönülde can oldunda bu cananı unuttun...dön demeye dilim varmıyor artık ..dönsen ne fayda baska kollarda olduktan sonra.baska kokularla baska asklarla.yalan sevıslerle dönsen ne fayda..yakın oldugunu bılsem yetmezmı sandın var oldugunu bılerek yetınmelerı bılmezmısn hıc.ben var oldugunu bıldıgım ıcın rahatım bu kadar.bak aglamıorumda eskısı gıbı sadece dua edıyorum.çalmasın sahte asklar kapını.koskoca bır yılı pısmanlıklar içerisinde geçırme dıye dualar edıorum.şiirler yazamıorum adına.cümleler kuramıyorum senle ılgılı.ben degılsın ya artık elın oldun.sahıplenemıorum...yabancısın sımdı belkıde hıc tanımadım seni..çelme taktın yüreğime sensızlıge düşürdün beni bak dinmez oldu yaram eserinle övün mutlu ol..
Sensizim.. Üşüyorum!
Bu dinlediğim son şarkı bizim üstümüze söylenmiş. Kilit vurdum kalbime,
umutlarıma. Ne bundan böyle sevdaya dair bir şeyler beklenebilir yüreğimden ne
de nefret edebilirim birinden. Ben hamal değilim ki; hep kahrını taşıyım ömrün;
Alın atık üzerimden hayata dair ne varsa. Alın sevdaya dair acıları, paylaşın
aranızda...
Sen sanıyorsun ki, kolay geliyor gidişin bana.. Arkanı döndüğün ilk andan
gözlerim gülecek mi yeniden sanıyorsun? Söylesene! Sen ne sanıyorsun aşkı,
sevgiyi, söylesene! Kolay olan, kaçmaksa, yalansa, vazgeçişse; ben zor olanı
seçiyorum ve Seni Hala Seviyorum.
Sen öyle san, farzet ki her şey çok kolay... Gittiğini sandığın sen, giderken
bende kalanlarını, yani seni, yani aşkı, yani bizi alamayacaksın benden.... Geri
vermeyeceğim onları, benim onlar, bana ait.
Biliyor musun, acı olan asla gidişin değil.. Belki bir gün sevmeyi öğrendiğin de
yanında ben olmayacağım.. Bir sabah gözlerini yeni doğan güne açtığında başkası
olacak yatağında.. Benim içinse sadece "sen" var olacak baktığım her yerde... Ve
işte ilk defa o gün sebepsiz ağlayacağım, o gün yaan yağmur gizlemeyecek
gözyaşlarımı. Kim bilir belki de aynadaki hayalin ilk kez asacak suratını bana
ve o sabah sensiz ve üşümüş uyanacağım!
Her şeyin bir bedeli var biliyorum ve bende bu bedeli ödüyorum. Ödediğim bedel
sensizlik, yalnızlık, aşksızlık Oysa yüreğim her şeye rağmen mutlu olmanı
diliyor....
Seni bulduğum yerden başlıyorum yürümeye.. Seni düşünüyor ve gecenin ayazında
üşüyorum.. Veda bile etmeden gidişin geliyor aklıma, sadece susuyorum..
O güzel gözlerinden, sımsıcak gülüşünden ayrı
Ölümle eş anlamlı koca bir sene
Nasıl yaşadım bunca günü
Bakışlarından ayrı, hâlâ bilemiyorum...
Feryat etmek istiyorum böyle kadere
Sesimi duyurmak istiyorum sana
Ama nafile bunca çırpınış...
Bazen düşünüyorum da
Senin yerine ben ölseydim
Şimdi tek derdim seni beklemek olurdu
Fakat şu an özlem, kin ve nefret
Bütün bu duyguları bir arada yaşıyorum
İçtiğim içkideki her yudum,
Sokakta her rastladığım keş
Ve her beyaz gül seni hatırlatıyor..
Evet senin yüzünden içkiye de başladım
Bana gülümserken yaşattığın tatlı sarhoşluğu
Kadeh diplerinde bulmaya çabalıyorum
Seni güle benzetiyorum dokununca kırılacak
Ve seni herkese benzetmek istiyorum
Sadece yüzümde küçük bir gülümseme olsun umuduyla
Artık gülmüyorum, gülemiyorum
Sensizlik bir karabasan gibi çöktü üstüme
Daha fazla tahammül edemeyeceğim
Geleceğim...
BEKLE!!!
Bir yudum sen olsaydın dinerdi susuzluğum!
Gözlerim yıldız dökerdi kanlı yaşlar yerine.
Işık saçardı gülüşlerim. Böyle kırılmazdı kolum kanadım.
Sen olsaydın yanımda, dünya değiştirirdi rengini, maviye boyanırdı düşler ve dağıtmazdı beynimi o karamsar düşünceler.
Her şey daha farklı olurdu bilirim.
Hasret şarkıları dokunmazdı yüreğime, ağlamazdım yerli yersiz,canım acımazdı böyle çok...
Her gece bu yalnızlık
Alev alev yakar beni
Ve yokluğun her anımda
Yağmalar yüreğimi
Keşke, keşke sen olsaydın bir anlık... Bir kere dokunsaydım tenine, sarılsaydım sımsıkı,uyusaydım dizlerinde. Biterdi belki ölüm korkularım. Birlikte ağlar, birlikte ölürdük hiç olmazsa.
Bir görebilsen nasıl
Perişanım kahrımdan
Ölüm yok etmez beni
Yokluğun kadar inan!
Çok değil inan, bir yudum sen olsaydın dinerdi susuzluğum!
''SANA KANARIM''
Gözlerimin pas tuttuğu son duraktayım şimdi
Ne gecenin matemi
Ne de aramızda uzayan zaman
Hiç biri engel değil aşkıma
Bu nafile bekleyişlerde
Dal gibi kırılsa da umutlarım
Aşk kokan harfler dökülür yüreğimden
Ben yine satır satır sana kanarım...
Seni seviyorum diye
Gelişine kadar rötar yapmış hayatımı
Seninle yaşamaya hazırlanırken
Sana uzanan yollarımı kapaman niye?
Biliyorum haykırışlarım boşuna
Şahin pençesinde asılı serçe gibi
Nafile tüm çırpınışlarım
Boşuna sesleniyorum duymayacağını bile, bile
Seni beklemem nafile Gözlerinde zifir siyah bir perde
Alkış tutuyorsun alabildiğine
Şamdandaki mum gibi eriyip bitişime
Sen kulaklarını değil
Yüreğini tıkamışsın sana seslenişime Oysa ben
Tüm yokluğuna inat varlığını yaşatırken içimde
Gül pembesi çizgilerle resmini işliyorum
Karanfil moru gecelere
Şiirleri seninle yüklüyorum kanatırcasına
Dizeleri ağlatıyorum.
Seni işliyorum hecelere Tüm yaşayamadıklarıma inat
Seni yaşamak istememdi ütopyalarım
Tek sana adanmışlığımdı ölümüne
Tek senin doldurduğundu rüyalarım
Şimdi
Bir tutam gücüm kaldı en sona sakladığım
Bilmiyorum
Ansızın çıkıp gelecekmisin aniden
Bir avuç toprak olmadan sonunda
Sen diye kucakladığım. Bir gün
Anlayabilme ihtimalin var ya sevdiğimi
Düşüp gelme umudun var ya yüreğinin peşine
Yüreğin bende emanet biliyorsun
Ve ben
Yüreğin yüreğimde
Yüreğin ellerimde
Çok yakında
Çekip gideceğim yok oluşun koynuna
Beni düşürdün ya bu hale
Günahı boynuna.
Mustafa Şekerci
Kum Misali...
Suya bulanmış kum misali gönlüm.
Yokluğunun acısıyla yavaş yavaş dibe çöküyorum
Birden sen geliyorsun.
Sevdan coşup denizin dalgalarına karışıyor
Kum suya bulanıyor...
Sahiller sen kokuyor sanki...
Derken gidiyorsun...
Kayboluşunun ardından bir durgunluk
Ve...
Tekrar dibe çöküş...
Hiç üzülme! ..
Sen diğer bir dalgaya karışana dek,
Bu soğuk sahil seni bekler...
Denizin dalgası tükenmez...
Kum, talan olup sürüklenmeye mahkum.
Bense her terkedişinde,
Dibe çöken gönlümle; senin sevdanın sürgünüyüm
Genç yaşta geçip gidenlere,
Parça parça olur yüreğim...
Sadece bir merhaba edenlere,
Parça parça olur yüreğim...
Aslan gibi kayıp oluşlarına,
Parça parça olur yüreğim...
Birdenbire yok oluşlarına,
Parça parça olur yüreğim...
İster kader, ister asker!
Parça parça olur yüreğim...
Alınca genç yaşta, ne fark eder?
Parça parça olur yüreğim...
Bu dünya anlaşılmazken,
Seksen, doksan bile azken...
Genç yaşta gidenlere,
Parça parça olur yüreğim...
Kurşun Kalemle Yazmışsın Büyük Sevdanı Yüreğine !!
Sevdanı kurşun kalemle yazmışsın yüreğine,belli…büyük dediğin sevdan şimdi kalem
izleriyle dolu… silginin izleriyle dolu… sen sevdanda silgiye yer vermişsin… büyük sevdanı
kurşun kalemle yazmışsın yüreğine ! Kurşun kalemle…
Bu kadar basit miydi o silgiyikullanmak,silmek sevdanı,beni?
Basit miydi söylesene; bi adım uzaklaşınca unutmak…
Başka sevdalar yazmak yüreğine ? demek bu kadar büyüktü sevdan…
Biri varken başka birilerine kapıları açmak, büyük sevdanı silmek…
Ah sevgili Ah (!) Sen sevdanı yüreğine kurşun kalemle yazmışsın…
benim gönül kalemliğimde;
kurşun kaleme,silgiye,diğer kalemlere yer yok sevgili…
Sen gönlüme kazıldın,kazıdım seni… Yüreğimi kanata kanata,acıta acıta…!
Sense sadece kurşun kalemle yazmışsın o büyük sevdayı gönlüne…!
Büyük sevdanı gönlüne yazdığını söyleyerek gitmiştin sevgili; benden kilometrelerce uzağa !
Ararım demiştin, sorarım,sana mektuplar yazarım demiştin; yok,yok,yok sevgili… Ne
sesin,ne mektubun nede o büyük SEVDAN sevgili…hiçbirinden eser yok.. Anlaşılan sözlerini
de, sevdanı da, beni de bavulun içine koydun sevgili.. ve bavul yıllarca kapalı durdu.. Yok
sevgili yok, sen o büyük sevdayı Kurşun kalemle yazmışsın yüreğine.. Büyük sevdanı
yüreğine yazdığını söyleyerek Elveda,Hoşça kal demiştin… İnanmıştım ! Ne büyük sevdadan
eser var ne de verdiğin sözlerden ! hepsi silginin kurbanı olmuş…
Yüreğin bile !!! Bi defada
“sil baştan “ her şey…
ben olmayacaktım yüreğinde, ben olmayacaktım silginin bıraktığıizlerde…
Ah sevgili bu muydu Büyük Sevdan… Bu muydu yüreğine yazdığın Ben… ?
Kurşun kalemle yazılan bir sevda… ve hata bekleyen silgi…
Olamazdı be sevgili, bunlara
emanet edemezdin sevdanı…
… ve sessizlik,sensizlik kaplıyor evreni.. unutmuştun.. silinmişti her şey, format atılmıştı
yüreğine ! Ah sevgili (!) demekten alamıyorum kendimi..gitmiştin işte, büyük sevdanı kurşun
kalemle yazmıştın yüreğine ! Hatan gitmekti.. Hatan o kalemi kullanmaktı ! … ve silindi her
şey, büyük dediğin sevdan, anılar, fotoğraflar …ve ben ! Sevdanı kurşun kalemle yazmışsın
yüreğine belli.. Büyük dediğin sevdanın yerinde; kurşun kalemin izleri var.. Silgi izleri var…!
Anladım be sevgili ne kadar büyük sevdan olduğunu ! Kilometrelerce uzaklığa rağmen
unutmayışını, aradığını, seviyorum, özledim deyişini gördüm sevgili, gördüm…anladım
sevgili anladım ne kadar çok beni sev(me)diğini !! sana baktığımda sadece kurşun kalemin ve
silginin izlerini görüyorum; benden hariç, büyük sevdandan hariç ! Ah sevgili, gittiğin yerden
dönme bir daha,gelme… Anladım; kurşun kalemle yazmışsın yüreğine beni… Karakalem
alışması yapmışsın… Anladım tek taraflı yaşamışım; karşılıklı sandığım Sevdamı …!
Kurşun kalemle yazılmış sevda yüreğine,
Bende yıllar geçse de silinmeyecek derin izler senden kalan…
Sen vefasız,sen hayasız… Sen zavallı ! ;
Kurşun kalemle yazmışsın büyük sevdanı yüreğine…
Bi hatada “Sil Baştan Her şey “ !
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne...
Herşeye Rağmen Şanslı Biriyim Ben.!
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.
Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..
Hiç ağlamadığımdan değil; çok akıttım gözyaşımı içime.
Hiç kaybetmediğimden değil birini.Çok yandım ciğerimden.Baktığım her yere, sevdiklerimin yüzünü kazıdı hasret.
Yıldızlarla doluydu gökyüzüm; kapkara bir boşluk bıraktılar kayanlar. Bir daha asla dolduramadım.
Gidene soramadığımdan, kalanın ıstırabı daha çok sandım.
Hiç ihanete uğramadığımdan da değil; yarası her zaman taze, birkaç hançerle dolaştım durdum sırtımda; hem öfkelendim, hem anlamsız geldi kızmak.
Herkesten farklı değildi başımdan gelip geçenler.
Herkes kadar ağladım, herkes kadar yandım.
Acısız olmuyordu ki hayat!
Ağlamaktaydı bereket, yağmurda ıslanmadan yeşermiyordu ki toprak!
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.
Mutlu bir çocuktum ben!
Kalabalık bir ailenin sevgisiyle büyümüştüm. Bir sürü arkadaş, bir sürü oyun..kuyruğuna tutunmuştum kırmızı bir uçurtmanın.
Hayat hep veriyordu, alacağı günleri hiç düşünmemiştim.
Sancılıydı ilk gençlik!
Şimdiki hüzünlerimle, o zamanları karşılaştırdığımda, çocukluk deyip geçiyorum.
Ah, nerdesiniz 17’lik dertlerim!
On yedimde başlamıştı hayatla kavgam.
Artık sadece, tartışıyoruz.
Acıya alıştığımı söyleyemem hala; hele, nasır tuttuğunu kalbimin.
Unutmayı becerdiğimi de söyleyemem; asla unutamadım, kusurluydu hafızam; almayı biliyordu da silmeyi, asla!
İyi ki hatırlıyorum!
Yaşamımdan çıkanlara kızmıyorum; öğrettikleri her şey için minnettarım. Bir zamanlar, doyasıya güldüğümüz içindi uğurlarken akıttığım göz yaşlarım..Paylaştıklarımız kadar değerliydiler.
Paylaşamayacaklarımızın adıydı hasret!
İhanete de alışamadım elbette; ama, edenlere de eyvallah! Kir tutsa da kin tutmaz yüreğimiz. Az şey sayılmaz, utanmayı bilmeyenden öğrendiğim; sırf bu nedenle bile affedebilirim.
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne....
Şanslı biriyim ben!
Mükemmel bir anne-baba; harika kardeşlerimle; hem büyük, hem mutludur ailem!
Eski-yeni fark etmez; hem köklü, hem sınanmıştır dostluklarım!
Kolay yere gelmez sırtım; ne yaparsa yapsın, kolay vazgeçmem hayattan!
Kokladığım gülleri, teker teker solduracak biliyorum. Asla hazır olamayacağım acıya; ama, çekmeyi de öğrendim artık. Bütün duyularım açık, elimde suyum, yüreğimde umut, güllerimin yanındayım.
Az şey midir, biteceğini bildiğin bir hayatı son nefese kadar paylaşmaya hazır olmak.
Ve baş kaldırmak ölüme, sonsuza kadar, sevip hatırlayarak..
Zaman bir değirmen; keder girer, hüzün çıkar kapıdan..
Ben de toy girip, olgun çıktım içinden..
Bakmayın dertlenip içlenmeme; yağmur yağar, toprak kokarım; güneş açar, çiçek kokarım!
Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..
Sadece, Güneşli günlerde kalem oynatmaz yürek
Yorulmuşken kalbimin çıkmazlarındaki senli odolarla boğuşmaktan, hala sevdigimimi sanıyorsun !
Belki hala diye birşey yoktur sana göre sevmişsen seviyorsundur, artık sevmiyorum diye bir cümlen olmamıştır hiç,
Canımı yakarken her satırdan öte gölgeler oluşuyor yüzümde,Çizgilerim var benim sonsuz boşluga dalann yüzümün her bir yolu hüzün dalgarıyla sarılı,
Sevmemiştim seni sanma ,! Sevmiştim hemde çook...
İnan şu anda sevmiştim demek istemezdi gözlerim , Hep sevmeyi isterdi "
Denedim ,çok denedim senin yalan dolan sevgini örtüp temiz aşkımı sarıp sarmalamayı yüregine. Anla işte yapamadım... Saramadım iğrençliklerini azıcık sarılsam yüreğine karanlık çöküyordu sanki üzerime...
Seni sevmemin nedeni sendin
Nefretimin nedenide senden başkası olabilirmiydi ?
Çok büyük sevgilerin darbe almasıyla nefrete dönüşen hisler bir zindan hayatı sürer gibi kin kusar bütün yalanlara...
Afederdim belki
Affedilecek bir affın olsaydı!
Susarken her an sevgilere atmıştın beni çöllere,
Sen gittikten sonra herkese kötü gözlerle baktım herkesde bir acabam oldu... Belkilerim yükseldi göklere , kimseye inanamadım, güvenemedim...
Biliyormusun ben senden sonra hiç kimseyi çok sevemedim...Canıma katmak istemedim kimsenin canını!
Öyle bir öfkeyle sarmışsınki masumiyetimi ( Ne bir aşk barınıyor yüregimde Nede sarılmayı bekleyen bir yürek )
Hergün daha çok çıldırıyorum " Artık sen bile alçalmışken gözümde kimseler sevemez sanıyorum kimseyi,
Sahtelige bürünmüş bir hayat geçiyor gözümün önünden her haliyle sana benziyor işte o hayat...
Hala seni sevip sevmedigimimi soruyorsun!
Ben senden sonra kimseyi sevemedim,
Ben senden sonra seni nasıl seveyim ?
Acılarımın orta yerine kurduğun
Derme çatma düşlerine yazık olur
Git!
Çoktan beridir;
Dünlerimin ardı sıra gelen yarınlarımın,
Müptelası kara bulutların ısrarı.
O bulutlar ki bana sevdalı.
Bence git!
İncecik bir aşktan,
Olmadık mucizeler bekleme.
Düştüğün dehlizler
Kabusun olur,
Yazık olur.
Git!
Koptu kopacak avuntularıma,
Sallanan yarınlarımın altına,
Gazete kağıdı sıkıştırma çabaların öyle boş ki..
Alın yazım ağır gelir masalsı düşlerine,
Çocukluk etme,
Git!
Git;
Çünkü sen gelmeden çok önce
Tükendi bende her şey.
Son yarınımı da,
Önün sıra çıkan bir umutsuza verdim.
Köhne duraklarda,
Yanlış zamanlarda bir hiçim ben.
Umutlanma boşuna, tükenirsin..
Git!
“Düş Kaçkını”
İki Ayrı Diyarda İki Ayrı Dilden Söylenmiş Türkülerdik..Yanyana Gelsek Bozulurdu DüzenYıkılırdı Duvarlar...Şeffaf Olurdu Herşey Biz Tükenirdik Tüketmemek İçin Ansızın Doğan Sevdayı... Herkese Ket Vurup Sağlam Çıkacağız Derken Alırdık Tüm Kapanmaz Yaraları.. Sonra mı? Sonra Ne Sevda Kalırdı Gözlerimizde Ne Tutku Ne ŞiirlerAşk Hikayeleri...Bitirirlerdi Bizi Biz Başlarken..
Sen Bilmesende...Hatta Unuttuğumu Sansan da Alev Alev Bir Kor Hala Yüreğimde Yanan... Umursamaz Vurduymaz Olduğuma Bakma Anlamamazlıktan Gelmelerim Korkumdan.. Anlasana Korkuyorum... Bu Saatten Sonra Çözülmekten... Ele Vermekten Kendimi..Bir Akarsa Çağlayana Pınarlar Gibi Yüreğimde Kilitli Olan Sözler Sende Duramazsın Oralarda Koşar Gelirsin Belki Ve Ben Tutuyorum Hücrelerimde Yaşamak İstediklerimi. Çok Geç Artık Anlasana Baş Koymaya Bu Sevdaya..
Biter Demiştim..Göz Görmeyince Katlanır Gönül.. O da Unutur Elbet Belki Adımı Bile.. Gözlerimi Gülüşümü Unutur.. Gittiği Ülkeler Aşrı Memleketin Alışır Havasına Suyuna.. Olmadı Ne Sen Bir An Silindin Aklımdan Ne Gözlerin...Ne Sen Soğudun Benden Gittiğin Yerlerin Yerlerin Soğuğuyla Ne de Yüreğin.. Uzak Olmak İmkansız Olmak Dirilitir Derlerdi Ölen Bir Çiçeği Bile.. Söyle Sen Nerelerde Açıyorsunda Böyle Kokun Geliyor İşliyor Ciğerlerime... Neden Uzakları Yakın Ediyorsun Her Bana Sözlerinle Gelişinde...
Sus... Her Geçen Gün Anladığın Beynini Uğuldatanİçinden Konuşturan Bu İmkansızlıktan Vazgeç.. Her Gün Biraz Daha Uzaklaş Gelme.. Belki O Zaman Deli Zamanlarda İmkansız Zamankları Yaşayabilirdik..Ama Çektin Gittin Sen..Kaçtın..Şimdi Bedelini Ödüyorsun Yürek Sızınla.. Mutlu musun Diyorsun... Evet Mutluyum Diyorum..Huzurluyum.. Yüreğimi Paylaşan Biri Var Artık Yanımda Sana Kalacak Yanım Yok Artık.. Senin Gibi Bende Başka Hayatlara Açtım Yelkenim Ve Sen O Zaman Anladın Belki Değerimi Belki de Ancak Başkasının Oluınca Duyguların Feryat Etti..
Boşuna Ah Etme.. Efkarlanma Elalım.. Biz Bize de Kalsak Koymazlardı Bizi Bize..Kavuşmazdı Ellerimiz.. Zaten En Başından Bildiğinden Kaçmadınmı Uzak Diyarlara.. Biz Yine Kaldığımız Yerden Devam Edelim.. Hiçbirşey Olmamış Gibi.. Saklayalım Herşeyi Mazide.. İmkansızlıkların Koynundaydık.. Çıkmayalım İnimizden.. Bir Güzel Hatıra Olsun Adımız.. Sahip Olduğumuz Sevgilere Sarılıp Tesellli Bulalım Ve O Defteri Hiç Açmayalım.. Gidiyorsun Yolun Açık Olsun.. Bekleme Kal Diyemem...
Bu Yalnızlık İkimize Dört Duvar…
Tek bir hamle, gecenin kokusunu üzerime bırakıp kaçmaya yetti..
Oysa uyandığımda, virgülü olmayan anlamları kovalayacaktı düşlerim..
Son cümlem sana olsun,hoşçakal…
Burada değilim…
Aslından çok uzakta, fotoğrafın eskimiş kenar uçlarında ve kokusunu bilmediğim yatağının kırışmış, çarşafların birbirine karışmış yalnızlığındayım…
Bazen orada bazen burada, kim bilir hangi yolda?!
Üzerimde yüreğinin nadasa bırakılmış, tüm gereksiz elbiselerinden arınmış, soyun soysuzluğunla derilmiş aşk sözcükleri kazılı..
Taşıyorum..
İstanbul soyunurken yatak odalarının küfürlü duvarlarında, gözlerime yansıyan yalnızca kaybedilmiş bir şiir..
Birazdan ahşap düşlerin koynuna gireceğim, biliyorum sen uyuyor olacaksın ellerinden yavaşça süzülürken bana verdiklerin..
Kısa ama geçici bir ürperiş yaşayacak, tırnaklarımın ucundan koca bir geçmişin usulca düşüşünü görecek, ve artık düşenleri tutmayacağım …
Senden,
daima kapalı duran perdelerinin aralığından,
uykuya her vakit davetkâr yastığının baş ucundan,
fark ettirmeden sıyrılacağım…
Bu gece, düşük seyirde adımlar..
Bu gece, duman dolu odanın duvarları…
Uyuyamıyorum…
Gölgenden düşür gözlerimi, kalemimde saklı kalsın adımlarım.. Geceye bin küfür döksem, yine de sususzluğu eksilmez ruhumun…
Kendimi çok yalnız hissettim..İlk defa…
Taştı…
Masa altından dokunuyordu ellerin yabancı düşlerin kadınsı dürtülerine.. Koşuyordun durmaksızın.. Baktıkça kayboluyordu tüm o anlar, anlarımız.. Alkol hep mi kendinden geçirir terk edilmişliği…? Yükselen kahkahalar geceye bırakılmış davetin kapağını hep mi aralar..?
Ya sen, hep mi böyle dağınıksındır bir yaşamın sevişmeleri kurumamış ıslaklığından kaçarken?
Taştı…
Hiç bir şey hissetmedim.. Öylesine bağları kopmuştu ki saçlarımda bıraktığın düşlerinin, nafileydi bir sabaha uyanmak… Yeniden, yeniden…
Öyle ya unutacaktın!!!
Kimse farkında değildi.. Kısa bir aralık bulmuş ve bulduğum o aralıktan sana kaçmıştım.. Sen ile sana arasındaki uçurumun hiç kimse farkında değil hala, biliyorum… Belki de tarifsiz bir haz saklı cümlelerimde.. Gülümsüyorum ya noktalama işaretlerinin serseriliğinde, sanırım burada da fısıldadığım mesajları kimse anlamayacak..
Bir tek sen bilirsin, o yalnızlığı; hani ilkti, sana söylenmişti..
Bekledim, eğer uyumamışsan ve eğer yanımda olmayı seçeceksen gelecektin.. Biraz daha masanın küllerini temizleyebilecek sabrım vardı..Zaten yapacak başka bir seçeneğim de yoktu..Oysa:
Kalkıp gidebilirdim..
Karanlık sokaklara ayak uçlarımı sertçe sürtebilirdim…
Bir başka güne devreden isyanımı soğuk rüzgarın yüzüne tükürebilirdim..
Boşverebilirdim…
Ama ben tüm çığlıklarımın olası bir patlamayla raydan çıkabileceğini göze alıp sana uzanacağım anı, sigara ve alkol komasında tutunmaya çalışanların gözlerine utançla bakarak bekledim…
Geldin…
Sana ait söz dizimleriyle… :
" Görecesiz bir yalnızlık bu ikimize, dört duvar…"
Öyle ya, görecesiz bir yalnızlık bu…
Sadece "sana" ve "bana"Bizden başkası bilmiyor…
Zaman-sızıma,
Sana mektup yazmak nerden aklıma geldi bilmiyorum. sanırım hüzünlü insanlara özendim.
öyle afili bir şey bekleme benden. giriş gelişme sonuç olmayacak tıpkı sen ve ben gibi bir bütün olamayacak.
Gönül yazımı bilirsin düzensizdir, birazda okunaksız. Anlatacaklarım var. Sadece dinle....
Sessizliğini dinledim uzun bir süre. Düşündüm taşındım çözümünü bulamadım.
Özlemek neden bu kadar yorar insanı? “özlem” isminin eyleme dönüşme çabasından mı?
“Düş” ün, “düşünmek” kadar büyümek özentisinden mi beynimin içindeki tüm hayallerin çocukluktan vazgeçip başımın etini yemesi?
Ne zaman lafın bir ucu sana çıksa sonuna gelemeden heba oluyor gülümseyişlerim.
Yorgunum…
Şu saatlerde sıcak çekildi kapı eşiğine. Senin rüzgarların var sen kokan.
Zaman öldürüyorum geçmişi yoklayarak, leşlerim çoğalıyor. Dip balığı oluyorum.
Tüm bu çırpınışlarım tek bir nefeslik su yüzüne çıkıştan öteye götürmüyor beni.
Yüzün geliyor gözlerimin önüne beni dinlerken kalkan kaşlarına asılıyorum tut beni çıkar diye….
Gözlerinde boğuluyorum…
Sol yanıma yatsam seni uyusam, hep rüyada kalsam... içim dilime vuruyor, konuştuklarım incir çekirdeğine yetmiyor;
sakladıklarımdan ve senden bahis açmama inadımdan. Burnumu bir karış dikiyorum havaya, içim düşüyor.
Oysa söz vermiştim kendime, üzerime giydiğim güçlü kız kostümü çıkmayacak,
çıksa da senin haberin olmayacak diye. Varlığımla yokluğum ayırt edilemez olacaktı senin için,
herkes” olacaktım ve belki “hiç kimse”....
Beceremedim…
Kimse görmeden, tutup elinden kaldırdım içimdeki ufaklığı.
Çok acımış, kimseye belli etmedim,edemedim..
Teselli bile aramadım kızgınlıklarıma, hakkımdı bu kara isyan.
Sonra fark ettim ki ben bu zamana ait değilim ve biliyorum sende...
o yüzden hep “an”larda teğet geçtik birbirimizi
Ama içime dokundun bir kere . Parmak izlerin duruyor bakışlarımda. Nereye baksam senden bir iz bırakıyorum.
Bu aralar kendime hep suçüstüyüm. Islah olmaz bir özlemim ve korkak bir mantığım var.
Tek dinginliğim kelimelerin. koklayıp koklayıp saklıyorum hafızama. arşivimde acılarım var benim.
Rutubetli; güneşe serip kuruttuğum Tozunu alıp, halı altında biriktirdiğim hatalarım. seninse anlatmadığın masalların var.
"sus"ların kucağında çocuk masumu yüzün ve küfrengi günahların.....
Baksaydın korkmayıp gözlerime. Sana keşkelerimi sunacaktım terketmeden bahar kıpırtısı içimi.
Yalpalamayacaktım bugünlerde yarınlara inançsızlığımla ve biliyor musun “kal” deseydin
rüzgarlarla getirdiğin son hecemle kavrulacaktı bahar bitimi...
Çırılçıplak sevdalar dört mevsimdi. ayı günü yoktu.gidenler tekrar gelebilmek için gitmişti.
İhanet sayıldı. sükut altındı; yağmur gibi çisil çisil, acıkmış bir nefesin dudaklarında tadımlık. korkaklık sayıldı.
Dinleseydin aryaları, kulaklarına çalınan tını; sevgilinin sızlayan ahına eşti....
Yoldaştı sayıklamalara in-ce in-ce in-ce ...
Bil(e)medin...
Yaşananların üstünü örtecek kadar şeffaf bir kelimem yok.
Sen bilirsin ürkekliğimi, tarihten çalınmış eğreti kahramanlığımı...
Çekerim kılıcımı zamana ama kesip atamam biriktirdiklerimi.
Gözlerim yağar, toprak kokar ve filizlenir kabuk bağlayan yaralarım.
Dilek kipleri bağlarım.... .
Kaçışlarım sana meyilimdendir.
Sessizliğine sığınışım kabullenişimdir her şeyi. Sakın “neden” diye sorma.
Verdiğim her cevap mayındır pişmanlığıma.
Ve bu bir iç dökümdür çağıl çağıl. Bil ama bilme…..
Konuşsam Sözlerim ağlar sussam yüreğim kanar .. Ne yapmalıyım bilemedim ama öğrendim hasretin dipsiz bir kuyu olduğunu , Aşk denen uçurtmanın ipsiz olduğunu.
Uçup gittin tutamadım seni ..
Geçip gittin duramadım önünde ezip geçtin..
Seni durduramamanın tutamamanın sızısı var içimde kalakaldım öylece..
Yağmurlar yağdı sensizken gökyüzüme, sonra ben yedi renk bilirdim gökkuşağını içinde siyahı görmeden önce..
Gidişine anlamlar yükledim gitmesi gerekti , mecburdu , istemeyerek gitti .. sonra ağlanacak halime gülüp acıdım kendime..
Gitmek istediğin icin gittin .. Sen beni hayatında istemedigin icin gittin..
Kendimi kandırmaya çalışsamda senin kadar başarılı olamadım. Her seferinde gercekler tokat gibi çarptı suratıma ağladım...
Büyüdü içimdeki sızı , acıttı sızlattı sol yanımdaki boşluğu!!
..
Sonra ..
Vazgeçtim gidişine anlam yüklemeyken
Vazgeçtim kendimi kandırmaktan
Vazgeçtim yokluğunla savaşmaktan
Yüzleştim yokluğunun soğuk yüzüyle ve kabul ettim alışmaya çalışmak diye bir şey yok!!
Alışmak zorundayım. Yoksun ve birdaha hiç olmayacaksın kabullendim !
Ve vazgeçtim sana dair ne varsa
Konuşsam Sözlerim ağlar sussam yüreğim kanar Vazgeçişlerdeyim bu aralar..
Canımı sen aldın karsıma cıkınca..
Arıyorum simdi her köse basında..
Ellerim havada.. Dilim duada..
Yalvarırım Tanrıma onu gönder Bana!!
Elimi tuttugun yerdeyim..
Gözüme baktıgın yerde..
Uzakta olsan sevdigim ben sende Ölecegim!!
Varlıgın neden günesin batısına benziyor bebegim??
Seni her defasında bulmusken neden kaybettim??
Benim o dik basım bir tek senin askına egildi..
Toprak suya.. Safak umuda.. Benim sevdam sana saklı sende..
Simdi.. Iste simdi gitme sırası bende!!
Gidiyorum simdi uzaklara..
Sevdam saklı yarınlara..
Deliler gibi hep sevecegim.. Seni affetmeyecegim!!
Gözyasım karıstı yagmura..
Askın dilimde bir dua..
Bu yürek vazgecerse senden yasarmı bu beden??
Elimi tuttugun yerdeyim..
Gözüme baktıgın yerde..
Uzakta olsan sevdigim ben sende Ölecegim!!
İmkansız olan şeyler vardır bilirsin
Yaşlanmamak gibi, ölmemek gibi
Ve seni sevmemek cigan gözlüm
Mümkün değil ki
Çıkarıp atamam içimden
Neyleyim yer etmişin bir kere
Ne zaman elime bir kağıt alsam
Siner güzelliğin kelimelere
Yumsam gözlerimi seni seyrederim
Devamlı bir musiki kulaklarımda sesin
Mevsimler seninle başlar, seninle biter
Yıl oniki ay benimlesin
Ne zaman bir gemi görsem limanda
Alıp başımı seninle gitmek isterim
Umurumda değil bu oyunlar, bu düzenler
Anlasana; seni arıyor ellerim
İmkansız düşünmemek gecelerce seni
Ve sevmemek ömür boyunca, bir gün değil
*Başka çaremiz yok, beni unut* demiştin
Mümkün değil cigan gözlüm, mümkün değil.
Bir Feryat Bir Figân Sensiz İlkbahar
Bir feryat bir figan sensiz ilkbahar.
Kaderden bana inat
kanlı bir yeşil açar tabiat.
Kırlarda matem sessizliği
Denizlerde çöllere susamışlık
Ve göklerde gidişinin burukluğu
Bir hatırımda kalan gözlerin
Bir de çığlığı kulaklarımda halâ kelebeklerin.
Dilim dönmüyor sesi yok kelimelerin
Yokluğun verem gibi bağrımda
Vefasız bir şiir gidişin
Yıllarca onu söyledim her ağladığımda
Alnımda bu çizgiler, derin, okunaklı,
yavaşça çizildi, çilenin imzası.
Bir feryat bir figân sensiz ilkbahar
Ve denizlere korku verdi güneşin vedası
Hasret kum gibi avuçlarımda
Gözlerim isyankâr dudaklar sus pus
Dün yeşildi bugün siyah gördüğüm
Geceler mavi ince bir kâbus
Aşkına müebbet mahkûm köleyim.
Beklemekle geçti bu sahipsiz yıllar,
Bir feryat bir figân sensiz ilkbahar
Dön dön bari kollarında öleyim.
Uzak kentin kayıp yıldızından rivayet olunur...…
Üç noktaydı susuşum, bir virgül hatırına yazıyorum şimdi...
Üç nokta . . . Üç çığlık ? ? ? Üç ölüm ! ! ! Ve tek bir virgül ,
…
Kirpiklerinden aşk soluyan deli, yırttı acının kefenini, ölü kızın kalbine dokundu bu gece... Ve gözlerine ölüm kaçan kız, dokunulduğu her yanından kanadı...
Bir ölünün gözlerinden düş bulaştı geceye, gece aklını yitirdi... Bir delinin iç çekişiyle karardı yıldızlar... Hıçkırıkları arşı kapladı… Bir deli ağladı… Ölü kızın kirpikleri adedince ağladı... Parmak uçlarından dokundu aşka... Saçlarına notası kırık şarkılar kondurdu...
Gece; tortulu bir masalın hüznünü andırıyordu... Üçüncü kişiler hep susmuştu...
Bir masal duyuldu sessizliğin en sığ dilinde... Uzak kentin kayıp yıldızıydı anlatan... Yoktu ihtilaf... Yoktu yalan... Bir deli ve bir ölünün masalıydı duyulan... Avuntusuz masallara şarkılar kuran bir deli ve masallara hep sonundan başlayan bir ölü...
Çok geçmedi… Gülüşüne düşler inşa edilen soylu derviş, kent harabelerinin yoldaşlığında, gecenin en uzak saatinde, tuz kokulu bitişle susturdu masalı... Masal yitirdi kendini… Masal yitirdi gerçeğini… Bir deli ağladı… Kirpikleri tükenmişti, ölü kızın saçlarına denk düşüyordu, gözlerinde ki keder… Ve gece deli gömleğini giydi üstüne, masal üşümesin diye…
Ve ben... Üçüncü tekil şahıs... Kent masallarının yorgun yüzü... Uzak diyarların cana ziyan hüznü... Ben... Bir masal boyu susan... Suskusu us'unu yumruklayan... Bir deliyi geçmişe yazan, bir ölüyü koynunda uyutan, bir dervişe yaslanan... Ben yani... Mezar boşluklarında kirpiklerini uykuya yatıran... Kefeninin cebinde ölüm saklayan... Ben... Suskun şiirleriyle geceyi ayartan...
Suçluyum... Bir son bulaştırdım ellerime... Bir masalı yıkarcasına, bir deliyi ağlatırcasına sustum... “Geçmiş” dedim... Geçmedi... “Gelecek” dedim... Gelmedi... “Şimdi” dedim, dokundum masala... Kayıp yıldız kayıplığını kaybetti...
Faili meçhul bir masalın tek sanığıydım ben... Masal mahallinde harflerim vardı, suçum aşikardı... Kalem; kelamla her buluştuğunda, adın kanardı, canım yanardı... Suçluydum evet... Bir masalı altı harf yaşatır sandım... Yedinciyi hiç yazmadım... Ne zaman canın yansa, susumu bastım yarana, usumu kanatırcasına... Hiç dinmedin... Sustun hep… Ben de sustum... Sessizliğimi tamamladı susuşun... Bir masalın ardından suçlarını bölüşüyorduk suskunluğumuzun...
İçim acıdı... Masal kanadı... Ve omuz başında kanayan masal; yalandı! Yüreğimi burkan, kalemimi kıran, içimi senden çıkaran bir yalandı... Yine de... Adını bile yazamazken sen, adınla kanadım ben!
Şimdilerde şehirler arası yalnızlık seferleri düzenliyorum gözlerine... İsimleri silinmiş mezar taşlarında gülümsüyorum... Ve hala ölü çocukların gözlerinde masallar arıyorum... Suçluyum... Bir masaldan arta kalan yanımla, suçlarımın bedelini ödüyorum...
Affet beni kayıp yıldız... Affet... Günahsız ölümler düşlüyorum...
Fatıma Arslaner
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)