24 Ağustos, 2009

Seni ben değil, kendin yordun.

Pişman mısın? Söyle, bu kadar mı yordum ben seni? Yoksa hiç sevmedin mi beni? Sevseydin dönerdin, gelirdin dünyanın bir ucuna.. beklemekle hata mı ettim yoksa hazır değil miydin böyle bir sevginin büyüklüğüne? Kocaman bir yüreğim vardı benim içinde sadece sana yer olan.. gözlerime kazımışken seni; sadece seni görmek için kapalı tutarken gözlerimi sen beni değil kendini terkettin! taşıyamadın sen beni, anlayamadın, korktun sanırım.. kaçışın bundandı..


Seni ben değil, kendin yordun.. hayallerimizin büyüklüğüydü seni korkutan.. benim aşkımdı senin kaçmana neden olan…


Yapamam mı sandın? Yaşayamam mı sandın? Yaşadım.. ama bir de bana sor.. sensizken de yaşadım ben, nefes alışımın sebebi sendin, olmasanda sebebim değişmedi, sadece daha geç, daha zor, daha acı soluk aldım, yandım ama yaşadım.. birgün döneceğini bildiğim için..


Şaşırmadım.. döndün..


Ama gene gideceksin, biliyorum..


Bu sefer hazırım..


ümitlerimi kestim, yapboz yaptım! ben yaptım sen bozdun!

Her gece

Her gece olduğunda biraz daha muhtacım ben sana.
Kırgınım aslında, kızgınım…
Hayır sana değil; Seni kırıp üzen şu aptallığıma…
Ne olursa olsun! Zamanım da mekanım da değişmiyor.
Hep her zaman aynı yere çıkıyor bütün yollar; Sana!..
Uzun zaman oldu içimdeki maviler donalı.
Kendim seçtim sevdayı tek başıma yaşamayı.
Yalnızlığımın sorumluluğunu taşıyacak kadar da yürekli olduğumu
düşünür ve söylerdim herkese gururla.
Geceler sancı olur işlerdi içime ama yüreğimde yaşattığım
sevdamı düşündükçe,içime yayılan sıcaklık
alıp götürürdü tüm sancılarımı...
Ne kadar zamandır böyleyim,ne kadar zamandır en yakın dostum
özlem,hatırlamıyorum. Sanki zaman durdu.
Evet özlüyorum ve özlemeyi de seviyorum.
Çünkü özlemin içinde aşkım, mutluluğum, umutlarım var.
Gidenlerin ardından ağıt yakmamayı öğreneli çok uzun zaman oldu
ama sen bambaşkaydın. Kimseyi senin kadar sevmemiştim ki.
Seni birine anlatmaya kalksam sözcükler yetmiyor,
kelimeler acizleşiyor.
Neye benzetsem, hep bir yanın eksik kalıyor...
Gülemiyorum artık?
En iyi yapabildiğim şeyi kaybettim?
Aslında önce seni ve senle birlikte herşeyimi kaybettim.
Yanımda yoksun.Olsan sarılırdım sana sıkı sıkı.
Bırakmazdım, sıkılır, bağırır çağırırdın ama
ben biraz daha fazla sarılırdım sana.
Biliyorum benden bağımsızdın, hiç sahip olamadım sana.
Olmakta istemedim aslında, çünkü hep yanımda olacaktın...
Ya da ben öyle sandım...
Dinlediğim her şarkıda, her yağmurda ıslanışımda,
dalgaların kayalara çarpışında, her nisanda ve her eylülde,
sen yeniden gidiyorsun benden.
Ben bu ayrılışların acısını yaşarken,birgün gidebileceklerini düşünerek,
kimsenin gelmesine izin vermiyorum…
Sana ilk satırlarımı yazdığımda, yine mum ışığı vardı odamda.
Soğuk, beyaz bir defterin her şeyi hayale dönüştüren sayfalarında,
ilk kez seni yaşamıştım.
Şimdi uzun yağmurların ardından yine mum ışığıyla dolu odamda,
yine ve hala sana yazıyorum. Çünkü ben her hayal kırıklığım,
her duvara çarpışımdan sonra hala sana dönüyorum.
Ortasından kopartıldığı için hiçbir zaman
sonu gelmeyecek günlerimize dönüp,hala seni arıyorum.
Çünkü hala seni ...
Bir gün bekledim, gelmesini öylesine istedim. O günün içindeki seni özledim.. Sensiz geçen bir günün hesabını sana sormaya hakkım yok! Seni sevmiştim, bunu söyleyemezken duymanı bekleyemezken, Ben sensizken Hakkı yoktu sensizliğin beni sensiz bırakmaya..

Gel diyemem sana,
Gelme hiç diyemem..

Rüyalarımda görmeyi özlediğim yüzünü nasıl olurda bir gün benden alırsın. Sevdiğini söyler gidersin... Söyle bunu nasıl çözersin... Sen olsan neyi seçersin... Ben sensizliği seçmemiştim oysa, sen bana sensizliği vaadettin.

Göremedin sevgimi,
Ezdin geçtin hislerimi..

Yetermi bir hayal mutluluğa, Umudum yetişir imdadıma. Baktığım her yerde gördüğüm suretini aldın mı yoksa benden, neden yoksun bakışlarımda...

Geldin..
Gelme diyemem...
Sevme hiç diyemem...

Senin kadar sevilmemişti hiç bir şey bu hayatta. Mutlu olmak isterken seninle, mutsuzluğu layık gördün bana.. Çıktın karşıma bir anda, Öyle bir anda gittin hesapsızca. Gitmek yakışmadı sana! sen gitme.. Gitmek istediğin yerler gitsin.. Varma bensizliğe, bensizlikte en az sensizlik kadar yorar bu aşkı. Yorgun aşk dinlenmeye giderse bir gün.. Bizsiz bir yerlere. Başka bir kalbe başka bir göze başka bir hayata.. Dönmez geri!

Sana seviyorum diyemem...
Sevmiyorum hiç diyemem..

Vakit geçiyor işte yine, saatimi kırdım bu gün, hissetmek istemiyorum bile zamanı. Dünya durdu diyemem, haksızlık edemem yaradana. Sen yoksun diye hayata bomboş bakamam. Gidenlere bakmıyor hayat, dönüyor işte yine durduğu yere kadar gidiyoruz sonsuza..

Aşk sensin.
Sen aşksın.

Gittiğinde, döneceğini hiç söylememiştin. Bilmiyordun.. Dönmeyedebilirdin..

Neden döndün diyemem..
Döndün hoşgeldin hiç diyemem..

Bıraktın, sevgimi aşkımı umutlarımı! Bana seni sensizliği öyle bir tattırdınki, öyle kaldı yüreğim.. İşte ikiside gitti bir anda..


Gitmeee!
Eğer döndüysen bir daha sakın Gitmeee!

Git diyemezdim.
Gidiyorum hiç diyemezdim..


Bir daha asla! gitme....

19 Ağustos, 2009

Seni seviyorum işte

Seni seviyorum işte.Hiç kimse bilmiyor gönlümdeki bu sevdayı.

Ne garip değil mi? Sen yoksun ama ben senli hayaller kuruyorum. Senli sohbetlere dalıyorum. Neredesin, ne yaparsın haberim yok. Bildiğim tek şey yokluğunda bulduğum seni. Sonra seninle sohbete başlıyoruz. Geçmişten, gelecekten, yaşamış olduğumuz acılardan ve yaşayacak olduğumuz güzelliklerden konuşuyoruz. Bir ara gözlerine takılıveriyor gözlerim. Susuyorsun ve beni de susturuyor bakışların. Ve yine beynimdeki tüm sözcükler siliniyor göz bebeklerinin derinliğinde kelimelerim kaybolup gidiyor. Yaşadığım, yaşadığın tüm acılar silinip gidiyor. Masum bakışların ve suskunluğun kalıyor bana…

Çok şey istiyorum değil mi? Senin için imkansızı.Bana gelmeni,yüreğimi sevmeni yeniden..Düşüncemde beliren sohbetleri gerçekleştirebilmeyi.Ve daha bir çok şeyi.Oysa öyle güzel olacaktı ki.Sevmenin güzel bir duygu olduğunu senin için yaşadığımı tattıracaksın bana.Sonra da sevilmenin ne demek olduğunu yaşatacağım sana…

Ama nafile hep sustun,sustun….O kadar eminim ki senin artık dönmeyeceğinden.Biz istesek de mutluluğu yaşatmayacaklarından.Sohbetlerimizin gerçekleşmeyeceğini çok iyi biliyorum.Yüreğini susturacağını.Yüreğimi susturacağımı..Sevdamızı susturacağımızı….

Geceme yağmur ve sensizlik hakim! ...Köşeme çekildim başımı ellerimin arasına aldım.Ve suskunluğunu dinliyorum…Çünkü benim için suskunluğunun adı artık sevda.

Seni seviyorum işte

Seni seviyorum işte.Hiç kimse bilmiyor gönlümdeki bu sevdayı.

Ne garip değil mi? Sen yoksun ama ben senli hayaller kuruyorum. Senli sohbetlere dalıyorum. Neredesin, ne yaparsın haberim yok. Bildiğim tek şey yokluğunda bulduğum seni. Sonra seninle sohbete başlıyoruz. Geçmişten, gelecekten, yaşamış olduğumuz acılardan ve yaşayacak olduğumuz güzelliklerden konuşuyoruz. Bir ara gözlerine takılıveriyor gözlerim. Susuyorsun ve beni de susturuyor bakışların. Ve yine beynimdeki tüm sözcükler siliniyor göz bebeklerinin derinliğinde kelimelerim kaybolup gidiyor. Yaşadığım, yaşadığın tüm acılar silinip gidiyor. Masum bakışların ve suskunluğun kalıyor bana…

Çok şey istiyorum değil mi? Senin için imkansızı.Bana gelmeni,yüreğimi sevmeni yeniden..Düşüncemde beliren sohbetleri gerçekleştirebilmeyi.Ve daha bir çok şeyi.Oysa öyle güzel olacaktı ki.Sevmenin güzel bir duygu olduğunu senin için yaşadığımı tattıracaksın bana.Sonra da sevilmenin ne demek olduğunu yaşatacağım sana…

Ama nafile hep sustun,sustun….O kadar eminim ki senin artık dönmeyeceğinden.Biz istesek de mutluluğu yaşatmayacaklarından.Sohbetlerimizin gerçekleşmeyeceğini çok iyi biliyorum.Yüreğini susturacağını.Yüreğimi susturacağımı..Sevdamızı susturacağımızı….

Geceme yağmur ve sensizlik hakim! ...Köşeme çekildim başımı ellerimin arasına aldım.Ve suskunluğunu dinliyorum…Çünkü benim için suskunluğunun adı artık sevda.

15 Ağustos, 2009

Kitap ne?

Can ne?

Ölmek bir nebze güzel de yok olmak ne?

Aşk ne?

Sevgi ne?

Körü körüne yanmak var da kül olmak ne?

Tohum yoktu ilk başta…

Bir çiçek dalındaydı belki,yada bir rüzgarın dönüm noktasında…

Kalp önce kurak bir topraktı…

Ellerim uzandı bir an ve eşeledi yoksulluğa dair ne varsa…

Yandım çöl kuraklığından…

Bir haber saldım sonra gözyaşlarıma..

“Gel de biraz dindir susuzluğumu!”

Deli divaneydiler sanki…

Çağlayan gibi akmak, doyurmak istediler kalbimi…

Gelmediler…

Eksik olanı onlar da fark etti…

“Bu kalbe en acılısından,en yakanından bir aşk doğmalı…

O zaman akar su gibi,nisan yağmurlarını kıskandırırcasına geliriz.” dediler…



Kalbim can havlinde…

Yer, gök sarsılıyor…



Belâ’m gel!


Bir dem’di ki; hiçbir yar benzemeyecekti senin gözlerine…

Kâinat kurulacak, Âdem dünyaya ayak basacaktı…



Geldin mi ey aşk!?

Hani o beklediğim, hani kirpiklerimde adını sergilediğim sen misin?

Sözüm söz, belâ’msın!

Sadığım sana, unutmadım seni, unutmadım o kutlu yemin’i…

And içtim aşkına yana yana…

Bir damla su aşkına aşk koydum can kabıma…

İnledi durdu yar, yar diye diye…

Sus dedim, sus!

Toprağa düşsün ilk cemren…

Tohum filiz versin sürülen kalbinde…

Aman demeden bastır şu tuzlu gözyaşlarımı köküne köküne!

Bırak da aşk kanasın yaralarım…

Ahir zamandır, bilmez misin?

Dur, dokunma da görünsün gösterişsiz ömürlük aşkın!

Cihanı sarsın bu sen kokusu…

Bir nefeslik nasiplenenler cennete hasretle yansın, öyle bir aşk istesin ki gönülleri o hasreti vuslat ile tamamlasın!



Yar demeden olmaz ey!

Aşk olmazsa yar yok!

Sen çevir yüzünü de bir bak!

Ah deli gönül!

Bakmak yetmez, gör cevheri ezelde saklı tutulan belâ’nı…

Şuh vaatler sunmam sana…

Sitem etmem yüzümü görmeden tokadı vurana…

Bilmez derim, bilmez…

Bilse yapmazdı, baksa anlardı, görse aşk çarpardı onun da yüzüne…

Korku büyük olur ve aşk’sız kalışıyla yas’a boğulurdu…



Feryat, figan istemez ey!

Sen dur sözünde!

Neredeysen gel şöyle kalbime…

Acımadan ek aşkını, sula gözyaşımla ve sonra biç acılarımı…

Ben dayanırım aldırma!

Hiç’lik vardır serde…

Aşk bekler beni ahirde…

Belki bir kaldırım kenarında, belki bir martı kanadında, ya bir damla su’da, ya da bir eylül akşamında…

Aşk bekler beni ey, ne olur sen dokunma!

Şu musalla taşı beyazsa ağlama!

Usul usul tazelik sunar bedenime o soğuk taş…

Buhara sokaklarında dolaşır sanki yorgun ayaklarım…

Bölük bölük insanlar geçer…

Hamallığını yaparım bir tren yolcusunun…

Hasret, özlem, anı acı…

Ne varsa yüklediği bavuluna, ben de yüklenirim omuzlarıma…

Düşünmedim ey!

Ki; aşk geçmiş midir bu insanların içinden?

Hiç duraksamadım, hızımı kesmedim ve benliğimi benden söküp götüren o aşk’ı kimselere vermedim…

Bekledim, sevdim, sahiplendim…

Nefessiz bıraksa bile vazgeçmedim…



Sen, sen şimdi usul usul bak bana…

Buharı silinmesin gözlerinin…

Sesin titresin, harfler çıkmasın bir anda…

Öyle bir sus ki duyayım içinden geçenleri…

Öyle bir gör ki beni, “aşk” de sadece…



Gel yar!

İkinci cemreni düşür gözlerime…

İnci tanesi gibi dökülsün gözyaşlarım…

Avuçlarımdaki yok/sul/lığunun izlerne sadakan olsun bu cemre…

Bayram etsin çocuksu ellerim…

Yar, öpeyim sonra alnındaki yazgıdan…

Kutsal kitabım müjde versin bu aşk’a…

Zaman’a uyak düşen yaşanmamış sevmelere inat yaşa bağrımda…

Ah yar!

Ben aşk dedim senin adına…

Sen şimdi üçle şu cemreleri…

Son olmasın ama var sen bunu düşür ruhuma!


Ruhun aşk’la boyandı!

Çileler elini, eteğini çekti…

Yar güldü/r yüzümü yar!

Perdeler kalktı…

Yer, gök neredesiniz?

Dağlar, taşlar, canlı, cansız bütün varlıklar!

Sesleniyorum size!

Ruhuma cemre düştü eyy!

Siz ki hep hor baktınız, cemresiz diyerek…

Ya şimdi…

Bakın, ama siz bedenimden gayrisini göremezsiniz ki!

Ruhum diyorum, ruhum!

Hani şu belâ’sı olan…

Hani şu dar kalıplara inatla koyulan…

Bir gölge’nin esaretiyle kafeste aşk’sız kalan…

Bir bilinmezin acımasızlığıyla ah edip suskun kalan…

Ruhum işte, ruhum!

Aşk diye bir cemreyle duçar oldu…

Ey dağlar!

Siz dayanamazsınız bu vuruşa…

Yar, bana yar etti…

“Yan kulum” dedi, biraz daha yan!

Mum ki kendi alevinde eriyerek var oldu yana yana…

Şimdi ben de mum gibi kalıyorum yangınımla baş başa…

Ki; ben bende kalayım, ben bana yanayım…

Ben eridikçe aşk olayım, aşk diyerek O’na varayım…

Yol uzasın dar ve uzun…

Körüler kurulsun tek yönlü…

Bir gidiş O’na oldukça, bin geliş O’ndan olsun bu garip canıma…

Hüzünle demlediği kalbim sussun…

Adıyla aşk’ını koysun sol yanıma…

Bir Züleyha, bir Leyla değil, bir Zehra aşk’ı dönsün bu değirmenin çarkında!

Ruhuma cemre diye doğ sen ey aşk!

Blog Arşivi