GİTTİNİZ Mİ BAYIM?
SİZ
///
Siz ki kendinize yer aradınız bende
Oysa hiç bilmediniz aslında ne kadar benim olduğunuzu
Gitmiştiniz
Hem de adam akıllı…
Geride bıraktıklarınız mühim değildi
Geride kalanlar ünlemsizdi
Sahi bayım kaç aşk sonra vurgun yemişti elleriniz?
Ben ki size çatlak bir göz bebeği sunuyorum
Sızar mısınız telaşsızlığıma?
Tutar mısınız titrek şarkılardan ruhuma?
Siz ki bayım demir teller örmüştünüz aynalarınıza
Bir baksanız ne çok şey göreceksiniz,
Sizden arta kalan, bende çoğalan bir düş / görecektiniz
Gittiniz
Hem de bütün uçurtmalarımın ipini kopartarak
Gittiniz bayım
Nefesim tükendi
Siz rüyalarımdaydınız
Bir avuç küllü leblebinin hayrına kalmıştı ömrüm
Benim değildiniz
Ki hiç tutmamıştınız parmaklarımdan
Utanıyorum sizden
Sizim demeye
Benim olun demeye çekiniyordu dilim
Bayım size aşığım!
Gelmeseniz de ünleminiz hep benim için konulacak kuytularınıza(!)
…
Bir annenin masalına yakışacak kadar saftınız
Ve en çok sizi dua’larımda sağ çıkardım
Bayım…
Burada aklım kumkuma kuşu
Sizdeyken uykusuzluk hali
Siz bayım…
Evet siz…
Benimsiniz(!)
Sonsuzluk sizin göz çeperinizde
Ve ben de
Size ait koca bir cennet
Açmaz mısınız?
Adımın ilk düğümlenen hecesini
Alır mısınız avuçlarınıza?
Ve bayım siz, sanırım hiç ben kadar sevemeyeceksiniz///
Evet, bayım size ciddi bir aşk sunumu yapıyorum
Belli ki zor olacak size sizi anlatmak
Beklide hiç anlatamamak…
Siz ki bayım kendiniz çok gördünüz bana
Ben ki sizi canımın diğer tarafı yapmaya hazırdım
Gittiniz bayım!
Bir kez olsun yaslansaydınız ellerime
Gitmek sıfatını yitirecekti
Bir tutuna bilseydiniz saçlarıma
Düşmezdiniz en uzağımaİlk’leri sizde tatmıştım
Tadıyordum…-ki kilometreler vardı aramızda…
Bayım gitmek için hala savaşta mısınız?
Kamburu kalkmadı mı hala günlerinizin?
Gelmediniz bayım!
Tozlu raflardan kitapları
Sisli kentimden adınızı silemediniz
Gelmediniz bayım!
Gelemeyenimdiniz!
Ve benim kadar sevemediniz hiçbir şeyi?
Sahi bayım iki yakası bir araya gelmiş miydi ellerinizin?
İliklenmiş miydi sevinçlerinizin düğmeleri?
İki ayrı kol düğmesiİki ayrı yaşam…
İşte bayım!Her şey bu kadar basitti
Ve adına aşk diyebilecek kadar ahmaktım
Ama gittiniz bayım!Bütün sahiciliğimi alarak gittiniz
Hakkınız vardı bu-ki aşk sizdiniz!
Size bir gerçeği sır gibi saklayarak söylüyorum
Bayım…Sizi seviyorum!
Biliyorum bayım bu öykü yazıldıkça silinecek
Bilindikçe anlamsızlaşacak
Ve hiç kimse kendini aramayacak bu kırık aşk öyküsünde
Size bayım,Her susuşum size
Ceplerimdeki tüm yokluğu boşaltmıştım sizdeyken
Sizdeyken uçurumların bile miladı dolmuştu
Şimdi bayım!Ellerinizi çekin yüzümden,Güneş alsın kâfi gözlerimi
Bir yalnızlık sissiz esmerleşecekse
Bırakın kararsın bütün fotoğraflar
Nasılsa iziniz sinmeyecek parmak izlerime…
Ve sanırım bayım, siz hiç âşık olmadınız?
Ve ben bayım evet ben
Sizi her halinizle SEVİYORUM!
YASEMIN YILDIRIM
Zamansız başlangıçlar,,,
Erken sevişlerde yitirdim yüreğimin seven yanını oysa kurtarılası tek yanıydı faili meçhul yangınlardan. Taraflığım ondandır bir yanıma küsmüşüm ve bir yarım diğerine
Suçu sabit görülene kadardır aşk bir o kadar kısa.
Suçlu
Adını kazıdığım tüm bankları söküp atabilirim yerlerinden ve bir kibrite bakıyor adını zikrettiğim ağaçların külleri. Bir ormanda yakılabilir, silinebilir izleri
Resimleri yırtıp yok sayabilir miyim seni?
Başımı ölesiye vursam duvarlara (düş)er misin fikrimden?
Çekip alabilir miyim seni beynimden?
Parçalayıp göğsümün çeperini,
Saplasam yüreğime hançeri,
Sızıp akar mısın içimden
Sabit görüldü,,,
Zamansızdı aşk,,,
Zamansız kalkışlar ve başlangıcı olmayan sonlarda kâbuslara saplanıyor rüyalar.
Uykularımda çakıyor kahve gözlerin gözlerimde,
Silip atabilir miyim seni düşlerimden?
Düşer misin benden?
Zamansız,,,
Gece yarılarında kan ter içinde hıçkırıklarıma uyanışlar.
Bekleyişler,,,
Şehir uykuya dalar, gözlerim yaşlara
Son gelişinde resmini de götürmüşsün gidişinle, bir kokun kalmış duvarlarını yalnızlığa boyadığım odamda bir de sen kalmışsın bende
Suçlu,,,
Bu beden yakılmalı, külleri savrulmalı
Külümden yeniden doğar mısın sen???
Sabit görüldü,,,
Suçludur aşk
Kimse kahraman yapmasın seni masalına
Kimse seni ben kadar yazamayacak yar.
Karanlığımdayım
Kimse ışık sunmasın.
Az daha gelmeyin, ölmeyi becereceğim bu kez.
Uzundur yaşamak denilen türkü. Ve bir ses ile düşer bazen notalarından. Söyleyeni susar, söyleteni gider, sözler biter
Bir son için eline kalemi dolamak
Hadi yeniden / yenilmeden dercesine son diyebilmek
Hadi son
Sonsuza dek yazılabilecek masala son düşürmek istemezdim elbet. Isırganlar düştü ellerime / yüreğime
Sonuma susadım. Titrek ellerimle yazdığım şiirleri yırttım bugün. Dün ateşe verdim birikmiş yazıları. Genzimden hala harf kokuları ve ellerimde yıllanmış kelimelerin cinayet bulguları
Kirpiğimde asılı kalıyor masal. Gözyaşlarıma takılıyor. Hadi dinin gözyaşlarım. Hatırlamıyor musunuz sizi kaç kez uslandırdım?
Benim masalımda ikinci tekil şahısla başlıyordu tüm çekimler. Varlığıma hiçbir satır aralığında rastlanılmıyordu. Kayıptım
Kayıbım
Üstüme atılabilirdi tüm Mecnunluk masalları. Bitmeyen aşkların çekilmeyen çileleri yıkılabilirdi şahsıma. Ki kayıptım.
Bir masal yazdım. Müebbet hükmü giydirildi parmaklarıma. Şimdi üstüme bırakılan suçlar olsa ne yazar? Kayıbım
Bulunsam, önce kendi masalımdan hesap sorulacağım. Sonum müebbede bakar. Üstüme atılan düşler ancak müebbedimi idam yapar
Ölmeyi bile beceremeyecek kadar beceriksizken ben, hangi düşün yıkılışının becerilerindesin sen yar?
Bir yanım dürtüyor dilimi. Anlat! diyor. Masalsılığını düşünün, Anlat!.. Bu kez susma. Madem bu bir sonsa ardında virgül bırakma, soru işareti kalmasın gözünü yumduğun yerde. Haykır! Ve bu sona kattığın tüm işaretleri noktalaştır.
Hayır diyorum. Susuyorum
Üşüdüğümde yalnızlığım örtülüyor üstüme. Bu titremeler bitmez yar. Ve zoraki de olsa yumulmalı gözlerim gecesini oynayan semaya. Ki artık uykusuzluğumu uykuya daldıracağım masalım yok.
Bir bahar göster bana Yar, dünsüz olsun. Unutulması gerekenler unutulsun. Bilinsin yine gözümden sızan kan, bileğimden damlayan yaş
Kötü gün niyetine saklanmış tüm hüzünler kullanılmalı şimdi. Gün, kötü gün
En iyi büyüme şeklidir hüzün yar. Büyümeli ve hatırlamamalı hiçbir şeyi
Sol omzumdan bir çığlık düşüyor yere. İrkiliyorum
Kuşdili cümleler savuruyorum nedensiz. Belki de en çok kendim anlamıyorum. Elim her zamanki kekemeliğini yapıyor. Ve kalemime pelteklik bulaşıyor, adın yazılacak diye yar.
Boşluğa yazılar döküyorum içimden;
Bir aşkı kaç kez gözlerinizden akıtabilirsiniz?
Ve gözyaşlarınızda kaç kez aynı imzayı görebilirsiniz?
Hadi, içinizi toplayın da cevap verin
Susabilir misiniz?
Emeklerken düşsel kırıklarınızın yolsuzluğunda
Düşebilir misiniz?
Oysa düşmek için yürümek gerek,
Bilmektesiniz
Korkmaktasınız,
Aşk adına çıkılan her yoldan cayarken varlığınız
Unutmayınız
Siz aşkın en ortasındasınız
Ve bu savaşta payınıza sadece yenilmek düşer
Farkında mısınız?
Cevapları yok yazımın
Yankılanıyor sadece uzun koridorlu bir boşlukta.
Duyan yok
Düşe düşe yara bere oldu masal. Şimdi son düşüşümü bekliyorum. Tutmayın
Düşmeye çabalıyorum.
Tükendim mi yar? Neden bu son?
Yorgunum
Masala kapattım kalem uçlarımı
Caymıyorum hâlbuki masaldan. Sadece susuyorum yar. Artık bilinmeyecek sözüm
Geldiğim yolları tekrar çiğniyorum.
Bu kez denizim yok ayak diplerimde. İçimi yıkayacak, beni hayata yıkacak dalgalar yok. Olsun
Bu harf kalabalığında elbet boğulmak düşer payıma
Yazmak sen kadar hiçbir şeye yakışmıyor yar. Bu kalem sen kadar kimseyi yazmıyor. Ama vakit susmak artık... Nasıl susacağımı bilemesem de
Hani derdim ya; yazdıklarımın altındakiler sen anla yar.
Şimdi yazamadıklarımı da sen anla
Söz tutulacaktır şüphesiz; sonsuza dek yazılacaksın. Harfler resmetmeyecek sadece yazıldığını, içime karalanacaksın
Yaz bitti
Masaldı ya yazılanlar, masal kadardı bir yaz
Mevsim sonbahar, bilmekteyim
Bilmekteyim; zaman, alışkanlıklar diye başlayan can sıkıcı cümleleri
Zamanlara devrilmeyeceksin yar. Yüzüme doğan sayısızca gün, avuçlarına sıkıştıramasa da masalını, bitmeyeceksin
Alışılagelmiş olmayacaksın. Hep ince bir sızı kalacaksın. Gözlerimin kenarında hazır bekletilen gözyaşlarımda aranacaksın. Bulunacaksın da üstelik saklanılmayacaksın
Son sözü defalarca söylenmiş bir yenilişti masal, yar! Büyük yenilmek için masal yazmış gerçeğim.
Neydin yar? Adım kadar bilirken nedendi bu giz? Sebepsiz
Kırık bir tebessüm iliştiriliyor zorla yanağıma. Oysa bilseler, gülmek için hiç savaş vermeyeceğim bir dilimdeyim. Ağlamanın elinden tutmuş yarenliğim. Bu sona sunulacak tek şey gözyaşlarım..
Kendime dönük soruyorum, kendimi bana yabancılaştırıp;
Siz gözleriniz kapalı masal yazabilir misiniz? Aşinaysa acılar tanırsınız kalemi. El yordamıyla bulabilirsiniz satırınızı ve yürekten sızan bir hüzün yoluyla dümdüz gidebilirsiniz. Yazdıklarınızı dönüp okumamak ve canınızı daha fazla yakmamak için kapalıdır gözleriniz. Yazabilirsiniz. Bu masalın okuru siz değilsiniz
Seni yazarken kendimi nerde unuttum yar? Nasıl oldu da
kendime siz oldum?
Güneş suya düşüyor, titriyor varlığı. Gece doğuyor şehrime. Maviler kararıyor. Vapurlar denizi parçalarcasına geçiyor karşı kıyıya. Ortaköy e uzanıp gidiyor gözlerim. Serseri adımlarımı özlüyorum, sahil boyu düşülmüş.
Ve SoN diyorum içimi yararcasına. Kız Kulesi şaşkın. Ve SoN diyorum. Kule ağıtlar iğneliyor masalımın sonuna.
Her şey bir Kız Kulesi düşüydü yar Ve düşü Kız Kulesi olan masallarda ağlamak çıkardı her adımda karşına.
Her şey rahat bir nefes daha almak içindi yar. Şimdi ise az daha gelinmese ölüme düşülecek bir solukta varlığım.
Yıldızım kaydığı an unutulacak olan her şeyi hatırımdan geçiriyorum sürekli. Unuttum demiyorum. O kadar büyük bir yalan dökmüyorum kalemimden.
Giden gider ve her şey biter!.. Yalan yar, yalan!!!
Kendi yalanımı ele veriyorum. Doğrular saklanırken masala, yanlışlar doldurmasın istiyorum kalan boşluğu.
Ki artık susuyorum
Bir sonu avuçluyorum ellerimle
Son diyorum
Bitti
Parantez içlerine bitemedi yazıyorum.
Masal parmaklarımın altında son çırpınışlarını gösterirken, büyük ağaçlar gölgesinde eskiyen gün itirafçısı oluyor içimin;
Yaraların sarılmaz, karanlığın artık aydınlığa ulaşmaz
Kefareti yok bu acının. Yüzüme astığı hazandan başka duruşu yok. Ertelenemiyor müsaitsizliğimde. Sen şurada dur acım, parça parça edip seni dirhem dirhem yaşayacağım cümleleri kabul görmüyor kaçışta. Ne garip, mutluluğum kolayca bırakılıyor yaşanılacağı tarih belli olmayan bir satıra
Yine yarımım. Nasılsın deme yar. Düşlerimin şah damarını kesiyorum bu sonla.
Bir son kadarım. Ağrılı, acılı, sancılı son çırpınışlarım
Bir şehrin dar sokaklarında yazıyor adım. Hadi çiğne harflerimi, geriye bıkmadan seni yazan ben kalmasın yar Ne seni yorsun artık tükenmeyen yazılışların; ne de beni benden etsin her defasında
Ben hiç bitmeyecek bir masalı yazacak kadar cesurluk gösterirken varlığımda, neden hep cesaretsizlik düştü ki payıma? Yalandı
Bilmedin yar!.. Varsın bana kalsın cesaretsizliğin yüzü. Varsın bende kalsın sustuklarım. Ne faydası var ki konuşmanın?
Karanlığımdayım
Kimse ışık sunmasın.
Az daha gelmeyin, ölmeyi becereceğim bu kez
Yutkunacağım ölümün en koyu halini. Öyle ya her renkten önce karaydım ben. Düştüm, kanadım masal yazınca; kırmızıyı öğrendim. Acıdım, susmadan ağladım; şeffaflığı öğrendim. Düş kurdum; pembeyi bildim. Seneler geçti üstümden; toz rengine kuşandım. Sonbaharda düştüm yere; sarardım. Ama ben hep karaydım.
Gözlerimden damlayan siyahlarda düşümü ağladım. Masalsı sayıklamalarımdayım. Bilmediğin aralıkta, duymayacağın çığlıkta son/baharlaşıyorum. Yeni bir uykusuzluk kuşanıyorum gözlerime. Kırıklarımı toplayıp bütünleştiremiyorum. Adını saklıyorum hafızamın bir yanlarına.
Nerdesin?
Ne önemi var yar.
Düştesin
Giderayak ne demeli sana yar. Yirmi dokuz harften kurulma en güzel düştün dünyama. Adından anlamlı değil hüznün tanımı bana. Üç heceydin satırlarda can buluşunda. Seni yazmak için kendimi bile silebilirdim yar.
Ben şiirsi bir ağlayışla otururken masalın kıyısında, bilmediğine döktüğüm yaşları toplamalıyım bu sonda
Yar! Hayat cümlemin bozuk imlası
Yar! Adımı unuttuğum adını yazmaktan
Yar! Masalsı düş
Yitme bu şehrin büyük yalnızlıklarında.
Dağ gibi devrilirken ben harflerin musallasına, bil ki haykırışlarımda kanatlanıp savrulacaksın rüzgârlarda, boğazın bir kıyısından diğer bir kıyısına
Yollar parçalarken adımı, asılsız bir ihbardan sorgulanıyor asudeliğim.
Bir mermi düşüyor alfabeme, delik deşik oluyor harflerim.
Yokuşlar çıkıyorum, inişleri olmayan. Taşlara takılıp yuvarlanmaktan bıkmıyorum. Adını intihar koyuyorum yaşamanın.
Cam kenarlarında nereyi gördüğümü bilmeden bakıyorum. Yağmur çarpıyor yüzüme ve toprak kokusu bulaşıyor kalemime. Geldiğim yere yüzümü dönüyorum. Toprağın alnından öpüyorum.
Bir şarkısı yok masalın; duyulduğunda hatıra geleceği. Sözleri de bitiyor ya şimdi
Ne desem boş
Ne desem sürükleniyor zifiri karanlıkta. Hiçbir sözün faydası olmasa da bu sona, bunca yazılmışlığın ardında bir son çizmeli dedim masala
Bir cellâda gülümseyecek kadar özlemek ölümü, ne demek bilir misin yar? Bir son yazarken sonunu çizmek yaşam haritana
Ah-u zar! Ne dem diner gözümdeki yaşlar?
Diyebilir misin ki geçecek? Diyebilir misin ki masallar unutulur, biter, yok olur
Desen ki inanır mıyım artık?
Bahar tükendi; sonbahar geldi. Dalından düştü masal
Yapsam bozulmayacak; bozulsa yapılmayacak kadar darmadağın tüm hayaller.
Bu sonu bırakıyorum ellerine Yar. İster sakla, ister yırt at!
Masal sonlarında üç büyük elma düşer bilirsin. Birincisi sana, ikicisi sana, üçüncüsü de sana olsun .. Masaldan kendime pay ayırmadığım gibi bu son da düşmesin payıma
Bu sona bir kalem feda ettim Yar. Al götür kendini satırlarımdan
Ve Yarenliğim gider ve masal biter Yar.
Unutma! Hep içime yazılacaksın
İçimde yazılacaksın
Tedirgin
Belli ki çok beklemişiz birbirimizi. Belli ki acıların süzgeçinden geçip öyle damlatmışız sevda damlalarını
birbirimizin üzerine. Şimdi bundandır tedirginliğimiz. Ama bilirsin, aşk sevmez tedirginliği.
Ya tam açacaksın yüreğini, ya hiç yeltenmeyeceksin. Grisi yoktur aşkın, ya siyahı, ya beyazı seçeceksin.
Bambaşka diyarların sakini, başka başka yolların yolcusuyken nedir bizi karşılaştıran şey?
Nedir bir anda hayatımızı değiştiren şey? Aşk elbette...
Aşkı bulmak zordur yar... Öyleyse kıymetini bileceğiz aşkın. Bir kez buldun mu yapışacaksın yakasına.
Ellerini bir saniye bile ayırmayacaksın aşkın üstünden. Bir çiçek gibi sulayacaksın. Büyüteceksin.
Öyle uzaktan bakmayla yaşanmaz aşk. Ruhunu adayacaksın. Beni düşündüğünde bedenin titreyecek,
ellerin titreyecek, yutkunamayacaksın. Ayrılık fikri deli edecek seni. Yokluğum aklına geldiğinde
bir taş gelip yüreğine oturacak, ağırlığının altında ezileceksin. Yerinden kalkamaz hale geleceksin.
Düşünemeyecek, konuşamayacak hatta ağlayamayacaksın.
"Seni Seviyorum" dediğinde bunu sadece dilinle değil, yüreğinle, gözlerinle de söyleyeceksin.
Ben, beni sevdiğini senin söylemenle değil gözlerine baktığım zaman anlayacağım. Ancak o zaman inanacağım.
Birlikteyken unutacaksın dünyayı. Sadece bana ait olacaksın, ben de sana... Birbirimizden başka hiçbir şeyin
önemi olmayacak. Sana dokunduğumda kanın hızlı hızlı akacak. Yüreğin deli gibi çarpacak.
Nefes nefese kalacaksın. Ve sanma ki senden farklı olacağım ben de... Bin kilometre ötede olsan "gel" dediğinde,
koşacağım sana, merak etme.
Aynada Kendine Bakabildin mi?
Aslında kendine güvenli bir liman arayan sendin. Kaçtığın hüzünler benden önce de vardı. Sen bir sır saklamıştın içine, dolu sandığın ruhun büyük boşluklara akmaktaydı.
Sürekli tetikte, gitmeye teşne, bavulun sanki hep yatağın altında hazırdı. Daha güzel bir kadın, daha iyi bir iş, daha geniş bir ev, önüne daha koyulacak her şeye kayabilirdin. Sanırım, söylemesen de öyle yaptın. Hangi “daha” için terk edildiğimi bilmek istemiyordum, zaten kırgındım.
Gerçeklerinle rüyaların birbirine geçmiş senin. Kime ve neye koştuğunu bilmeden savruluyorsun. Bir avcı gibi sessiz ve tetikte yürüdüğün şu hayat yolunda, kendin avlanacaksın ama görmüyorsun.
Pek çok defa inanmadım söylediklerine, bahanelerine ama inanmış gibi yaptım. Mahcup olma diye, karşımda dik dur, ezilme diye, kendimi yalanladım bazen. Bir türlü bitiremediğin çelişkilerinle, sadece bir boşluğa ulaşabilecek ihtirasınla uğraşıp durdum yıllar boyu. Yine de çok sevdim. Yaralı zannettiğim kalbini aşkla kucakladığımda, azalacaktı acın. Öyle sandım!
Seninle doldurduğum her isim, yani aşk, hayat, vefa, yaren, ne varsa sana yüklediğim, hepsi bir cehenneme dönüştü. Kuşatıldım üstelik, karşı durduğum ne varsa, etrafımı sardı. Şimdi, bıraktım kendimi suya bırakır gibi, nereye giderse yaşam, ben de onunla sürükleniyorum. Kaygılanmıyor muyum? Hem de çok! Ama düşününce, ne kadar daha vurabilir ki olacaklar? Senin ağır yaralarından sonra, hepsi vız gelir.
Basit bir özürle savuşturulamayacak kadar derinlerde duruyor tecrübelerim. Merdiven çıkar gibi, her yeni adımımda onların üstüne basarak çıkıyorum. Yoksa çıldırabilir insan! Sana bakarak, birinin kendini bunca aldatmasına nasıl göz yumduğuna anlam veremeyerek aklını yitirebilir. Sakinim, dinginliğimi koruyorum. Bana yaptıklarını geçtim, kendinle kavgana öfkeleniyorum.
Dost sohbetlerinde ara sıra geçiyor adın, irkiliyorum. Neden ayrıldığımızı anlayamıyorlar, dışarıdan çok uyumlu görünüyorduk ya, açıklayamıyorum. Böyle anlar için cebimde bir cevabım hazır duruyor. “Siz hiç gökkuşağının altından geçmeye çalıştınız mı? Siz yaklaştıkça kaçan bir ışık huzmesine asla varılmıyor. Üstelik renklerini güneş ve yağmur gibi iki büyük gerçekten alan koca bir yalansa ulaşmaya çalıştığınız, gün oluyor bunca çaba boşa çıkıyor.” O zaman susuyor herkes, kimse artık seni sormuyor.
Seni anlamak, hatta sana seni anlatabilmek için gösterdiğim çaba, beni çirkinleştirdi. Bir sabah uyandım ve gözlerimi bulamadım aynada. Oysa en çok gözlerimi severdim. Kendinle beraber sürüklediğin kaybolmuş ruhlar çukuruna düşmeden tutundum kenara. Günler, aylar sürdü ayağa kalkmam. Aşağıya baktım, koyu ve derin bir karanlığın ortasında duruyordu yüzün. Korktum! Sonra yan yana geçen uykularımızı düşündüm, irkildim. Nasıl uyanıp da gülümserdim sana? Daha kötüsü sen nasıl bakabildin bunca yıl her sabah kendine aynada?