28 Şubat, 2008

Sen Kaybet Beni

bin ölüm sığdırdığım yirmi asrın satıraralarında
zamansız kapımı çalması yok mu aşkın
üryan gecelerde yastığımın yüzünü ıslatmalarım hep bu yüzden
bu yüzden bütün saçmalamalarım'
natamam şiirlerim okunuyor şimdi aklımın bulvarlarında
c vitamini yüksek portakal dilimleri ve kaynatılmış nane limon
aşkın soğuk algınlığına ne kadar iyi gelir bilmiyorum ama
sesini duyduğum anda diniyor vücudumun yüksek gerilim sancıs
ı en çok kapalı gri havalarda atıyorum cüssemi sokağa
yağmurun en kadınsı ve en doğurgan olduğu anlarda ağlıyorum ennnn çoook
ve hiç bir dudağa deymemiş dudaklarımla yağmurun dudaklarından asılıyorum
ıslak senfoniler eşlik ediyor yağmurla dansıma
toprak ortapedik yatak çamur beyaz çarşaf şimşek yağmurun şeffaf geceliği oluyor
alıyorum yağmuru koynuma bütün ıslaklığıyla geceler boyu sürüyor
yağmur sevişmelerim
her transparan sabahta erozyona uğramış tabiatımın döküntülerini topluyorum
zamansız kapımı çalması yok mu aşkın
hep bu yüzden yalın ayak ağır aksak kaldırımları arşınlıyorum
bu yüzden her gece yastığımın yüzüne içimi boşaltıyorum
kumbaramda saklıdır yirmiyedi damla yaşım
ve her sabah karşıma dikilen 'Ağrı' kadar dumanlı başım
yakın mazinin uzak maziden farkı yok
her şey aynı hala hala hiç bir şey için her şeyimi harcamaktayım
hala gözümün önünde boyacı sandığım
yüzyıllardır sevmeye yüzyıllardır sevilmeye yasaklıyım
natamam şiirlerim okunuyor şimdi
sınırkentin tenha sokaklarında sevince başlattım şiiri
acılarımla olgunlaştırdım sevdikçe çoğalttım
ve hiç bir şiirde mutluluktan ağlamadım
hiç bir doğum günümde iyi ki doğdun sözünü duymadım bağışla.......
bu yüzden sana uzak üzüntülerine yakınım ...................
..........................
......................................
bizim buralarda çocuklar boyundan büyük işlerle hayata başlar
yaşam onları pazarlayan tüccar
şimdi uzak mazimin siyah beyaz tozlu sayfalarında terör çığlıkları arasında
yaşam savaşının ortasında çocuk yüreğindeki temiz aşkıyla hagidik bugidik büyümeyen hayatında bir kez olsun uçurtma uçurmayan uçurtma uçurmasını bilmeyen ve mutluluğu rüyasında dahi görmeyen bir çocuk hatırlarım........
'''''''''''o çocuk ben'''''''''''''''''''
yakın mazide bir düzine ahmaklığım intihara yakınlığım
mezar yatakta yatmalarım kefen yorganıma sarılmalarım var
şimdi sana dertlerime ortak ol diyemem
her şeyimi bil bil ki uzak ol benden
ben sana yakın olayım yeter bırak da eskisi kadar kalabılığa uzak olayım
bırak da birinci tekil şahıs olarak kalayım
zamansız kapımı çalması yok mu aşkın ben böylesini istemiyorum
yağmurlarım var benim karabasanlarım var anlamsız kaçışlarım var
susuşlarım ve nevalemde saklı nice karınağrısı hüzünlerim var
benim Ağrı’nın Korhan eteklerine gömdüğüm naaşım
İshakpaşa’da tarihi kalıntılarım
Hanibaba’ya emanet mavi rüyalarım var
benim işte böyle.......
her şeyi bil bana dair her transparan sabahta enkazımdan kopan parçalarımı topluyorum bundandır tabiatımın erozyonu bundandır
eklemlerimin korozyonu her şeye katlanılır bir kayıba daha
asla anla bağlandıkça sana seni de kaybetmekten korkuyorum
can eriğini canına ışığını layık olana sakla
göz görmez seni gönlüm görür sen kaybet beni

Neden hep unutmak istedikçe karşıma çıkıyorsun ki?
Neden ağırlığın hiç hafiflemiyor?
Neden ben sensiz yaşamayı başaramıyorum?
Ve Neden bunları sana söyleyemiyorum?
Çek artık sevgini yüreğimden ağır diyorum,
Çok ağır....

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi