28 Aralık, 2007

Mavi Düs Bitti-


Geldin biliyorum…
Ensemde hissediyorum ılık nefesini…
Yine sol yanımda bir ağrı var, engelleyemiyorum…
Yaşadıkça benliğimi kemirecek bir sızı besliyorum senin bilmediğin…
Hep bu yüzden sana gelemeyişlerim..
Hep bu yüzden zamansızlığım, imkansızlığım, sancılarım…
Artık bomboş cümleler kurduğumun farkındayım…
Ama dedim ya seni yazdıkça çoğalıyorum…
İçimi seninle doldurup huzur buluyorum…
Kıyamam sana biliyorsun…
Biliyorsun dayanamam gözlerinden akacak bir damla yaşa…
Ne olur mutlu ol…
Hep daha önce kullanılmamış kelimeler aradım ya senin için, bulamadım…
Şimdi milyonlarca kez kullanılmış kelimeleri eskitiyorum defalarca,
biraz daha yanımda kalman için…
Geldin biliyorum…
Ama gelmemiş gibi davrandığını da biliyorum…
Olsun…
Ben seni sensizlikte sevdim, alışırım buna da…
Sanırım bitti…
Her güzel düş gibi…

Sevdamızın iç geçirme vakitleridir artık…
iç geçirip ağlama zamanı…
unut sen beni…
ben bu aşkı sonsuzluğa götürüyorum kendimle birlikte…
sancısını da, acısını da, hançer misali batan yanlarını da alıp gidiyorum…
sana en güzel yanları kalsın istiyorum…
ya da kalmasın, istemiyorum…
sen de almayacaksın zaten biliyorum…
Ben seni artık hiç olmasan da seviyorum…
Güzel olan, iyi olan ne varsa seni de dahil ediyorum…
Yalnız değilim ki, hayalin sarıyor her gece yeniden benliğimi…
Her sabah martıların uçcuz bucaksız deniz üzerindeki raksını izlerken
hatırlamamak ne mümkün sesini…
Ya da tüm gün ???? dinlerken gözlerim yaşarmadan akşamı edebilmek imkansız…
Ve yine akşam oldu bak…
Hayalinle güzelleştirdiğim parklara gidiyorum…
Banklara ismini kazımak geliyor içimden,
vazgeçiyorum, sen olsan yapmazdın diye düşünüp…
Her köşe başında ayak izlerini gördüğümü sanıyorum..
Uzaklara dalıyor gözlerim, seni görüyorum…
Boşluğa uzatıyorum ellerimi, saçlarına dokunuyorum…
Başımı kaldırıp yıldızlara bakıyorum, gözlerini görüyorum….
Sonra apansız bir yağmur yağsın da ıslanayım istiyorum…
Yağmur yağsın…
İri damlalar ıslatsın, göz yaşlarımın yeterince ıslatamadığı yanaklarımı…
Saçlarıma değen her damlada ellerini hissetmek istiyorum…
Akşam geceye doğru yolculuğuna başlıyor…
Ben halen sahilde seninle oturuyorum…
Hani bir şarkı vardı ya, işte o şarkıyı söylüyorum avaz avaz içimden…
Akrep yelkovanı, yelkovan akrebi kovalıyor, gece ilerliyor…
Hiç gitmek istemesem de ayaklarım uyunacak yere doğru yol alıyor…
Sokaklar boş… Evlerin ışıkları söndü sönecek…
Yeni bir güne sevdikleriyle merhaba diyecek insanları düşünüyorum
o evlerin camlarına bakarken…
Önce hüzün kaplıyor içimi, sonra yeni güne ilk sana
" Günaydın" diyerek başlayacağımı düşünerek mutlu oluyorum…
İçimi tarifsiz bir huzur kaplıyor…
Sen yoksun artık ama hiçbir şey değişmedi işte…
Her anımı sensiz ama seninle dolduruyorum ben…
Seni soluyorum hava diye…
Her nefeste içime çektiğim sigaramın dumanı değil, sensin…
Ve biliyor musun Canımcımmmmmmmm
her gece uyunacak yerde dua niyetine hep aynı şarkıyı mırıldanarak
uykuya dalmaktayım şimdi…
Dinlemek ister misin…
Bak söylüyorum, duyuyor musun…???
Bir gün anlayacaksın neden sessizce çekip gittiğimi…
Senden vazgeçmek uğruna nasıl bir savaş verdiğimi
Mevsim kış olur hani bir yudum güneş bulamazsın
Sonsuz uçurumlardaki çiçeklere dokunamazsın…
HER SABAH BİR SAYFA DAHA EKSİLİP GİDİYOR ÖMRÜMDEN
Gönlümün yıkıntılarında can çekişiyor umutlarım…
Ellerimde acılar, ellerini tutamam…
Kıyamam sana… Yollarımda ayaz var, yaklaşma yollarıma…
Kıyamam sana… Karanlık gecelere ortak edemem seni
Kıyamam sana…Kiyamammmm
Bir güne daha seninle başlamanın huzuru var içimde…
Varsın aramızda kilometreler, varsın aramızda duvarlar olsun,
ben istediğimde yanımdasın…
Hissediyorum sıcak nefesini…
Kırılgan gülüşünün çınlaması her an kulaklarımda…
Mutluluk oyunum bu benim, biliyorsun..
Çok mutluyum bu halimle, görmüyor musun?...
Toz dumana karışalı yıllar oldu…
Sevinçler hüzün duvarına çarpıp parçalandı asırlar önce…
Şimdi geriye kalan tortular yaşanamayanlardan…
Anı dediklerim acı veriyor sen olmayınca, sen olunca anlam buluyor satırlarım…
Seni yazdıkça çoğalıyorum, senden söz ettikçe ben oluyorum…
Seni ben, beni sen yaptım, anlıyor musun?...
Doğduğun gün bugün ve ben ilk kez bugün kendime iyi ki doğdun diyorum…
Geceydi, sen yoktun…
Ama ellerin geceyi yırtan bir çift güvercin oluyordu en çaresiz anımda….
Bahar dedim adına, ilkbaharımdın ve SON baharım oldun…
Hasret çekmek neymiş sensizlikte öğrendim…
Özlem kelimesi yokluğunda, huzur kelimesi sesini her duyuşumda buldu anlamını…
Gülüşünle kurudu göz pınarlarımdaki yıllar boyunca akmasına izin vermediğim yaşlar…
Şimdi tek dileğim "Keşke" diyerek başlayan hiçbir cümlede geçmemesi
yaşanılanların ve yaşanamayacakların..
Yıllar sonra hatırladığında beni, gülümseyebilir misin Canımcım…
Küçük bir tebessümle bir anlığına dalıp hayal edebilir misin yine ?
Atıp yıpranmış yanlarını bu aşkın, sadece ayrıntıları dahil edebilsen benliğine…
Çünkü o küçük ayrıntılar beni sen yapan,
çünkü yine bencillik yapıp "İyi"kilerle anmanı istiyorum beni…
Çok şey istiyorum di mi Canımcım…
Aldıklarım yetmezmiş gibi, hep daha fazlasını istemem neden ???
Doyamadım ben sana Canımcım…
Tek neden bu…
Tüm çıkmazlarımın üstünde bu vazgeçememe duygusu…
"Gitme" desen, kalamam ki… "Gel" desen, gücüm yok…
Gizlice sevmeliydim seni, kederlerime dahil etmemeliydim…
Bir kere yapan bir daha bozamıyor bu yapbozu, söylemiştim…
Beni sevmeni öyle sevdim, öyle sevdim ki Canımcım…
Şimdi soruyorum yıldızlara, aya, seher yeline, akşamüstü güneşine…
Şimdi soruyorum içimdeki dehlize, dışımdaki düzene ve kalbimdeki meleğe
:" BU MAVİ DÜŞÜ NASIL BİTİRMELİYİM" diye…
Kör, sağır, dilsiz olmuş şimdi her şey…
Bir cevabı çok görmeyin bana…
Bilen varsa bu sorunun cevabını, susmasın söylesin…
Çekilmez oldu bu baş ağrısı, dayananıyorum…
Birileri bir yanıt versiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiinn…!!!!!!!






İyi ki doğdun… İyi ki dahil oldun hayatıma, hayatım sen oldun…
Bilirim herkes payına düşeni alır bu oyunda…
Benim payım da sen oldun giderayak…
İyi ki doğdun… İyi ki sevdim seni…
Yaşın kaç şimdi Canımcım…
Geçen yılları sormuyorum, yılların sana kattığı yaşın sorduğum…
Bırak zaman derin çizgiler bırakmaya devam etsin alnına…
O çizgilerde bir ömrün izleri var…
Elimizi kolumuzu bağlayan da, beni sana uzak kılan da, yollarımızı birleştiren de zaman değil mi…
Bildiğim tüm anlamları zamana yükleme çabasındayım görüyorsun…
Belki de çalacak kapım, gidecek yerim kalmadı ondandır..
Ben kaybettim Canımcım…
Son olarak seni de kaybettim daha ne kazandığımı bile tam anlayamadan…
Daha yazacakken tükendi kelimeler, beyaz sayfalar karanlığa gömüldü sebepsiz…HANİ OLUR YA BİR TUTKUDUR BAZI ŞEYLER İNSANDA SEN DE BENİM TUTKUMSUN GALİBA HENÜZ TANIMADIĞIM HENÜZ TADAMADIĞIM TUTKUM TANIMADAN, SENİN TUTKULARINI BİLE BİLMEDEN…. İyi ki doğdun… İyi ki sen, sen oldun…
Boşuna keşke deme, sende mutlusun sen olmaktan…
Acılar denizi olsa da hayat, bir dert gitmeden daha,
bir yenisi belirse de kapında apansız, gece hiç bitmeyecek gibi gelse de
zaman zaman, sıkı sıkı sarıl yaşamına…
Dostlarına daha sıkı…
Gece bitecek bi gün, güneş sonsuz bir ışıkla dolacak odana…
İşte o gün beni hatırla…
Buğulanmış camını sil, gitsin puslar hayatından…
Aç pencereni ve kokunu gönder seher yeliyle bana…
İyi ki doğdun Canımcım…
İyi ki sevdim seni…

Sen aşka aşık… ben sana…


Aşka aşık bir adam var şimdi çok uzaklarımda… Aşka aşık bir adam var şimdi nabzımda… Aşka aşık bir adam var taa en derinimde… Aşka aşıktı adam… Aşksız olmaz diyordu, başka bir şey demiyordu… Yüreği öyle kırılgandı ki, dayanamıyordu bu dünyanın adaletsizliğine… O yüzden hiçbir zaman tam olarak iyi hissetmedi kendini… Hep bi şeyler eksikti… Hep idare eden günler izliyordu birbirini… Mutlu olduğu günlerde bile, dünyanın bi köşesindeki mutsuz insanları düşünüp üzülüyor, mutluluğunu onların umutsuzluklarına gömüyordu… Ama umut kıvılcımları saçıyordu sesi… Ne kadar çaresiz olursa olsun, düşüp dizlerini kanatsa da hayatın geçit vermez yolları o her defasında ayağa kalkıp tekrar yola devam edebilecek kadar kocaman bir yüreğe sahipti… Her daim aşk vardı çünkü yüreğinde, her şeye karşı sonu gelmez bir aşktı onu kendisi yapan… Aşka aşıktı adam… Hüzün mevsimini seviyordu en çok… Hazan mevsimi Aşka Aşık Adam demekti, Aşka Aşık Adam hazan… Yere düşen her yaprağa bir anlam yüklüyordu… Her birine tek tek yitirdiklerini yazıyordu hiç usanmadan… Alıp kitaplarının sayfaları arasında saklıyordu yaprakları, artık bir daha dönmey ecek olan her yitirdiğine inat… Aşka aşıktı adam…. Ruhundaki çocuğu yitirmemişti henüz.... Çocuk masumiyeti ilk günkü kadar tazeydi benliğinde… Çocuk kalabilmekti belki de onu bu denli farklı kılan… Etrafında büyümek isteyen onca insanın aksine o biliyordu ancak bir çocuk gibi bakarsa görebileceğini her şeyi olduğu gibi… Aşka aşıktı adam… Her ne kadar sevmediğini söylese de çok seviyordu İstanbul’u… Yüreği daraldıkça Marmara’nın kıyısında buluyordu kendini… Hırçın dalgalara dalıyordu ürkek gözleri… Denize anlatıyordu içindeki dehlizleri… Aşka aşıktı adam… Biliyordu her aşk ayrılıklara gebe… Biliyordu aşk umut etmekti, aşk gelmeyeceğini bile bile beklemekti… Biliyordu, aşk acı çekmekti… Bir gün beklediği aşkı buldu sandı ama "İmkansız" diyordu Kristal Kadın ona… "İmkansız bizim aşkımız…" İmkansızdı da gerçekten… Eğer bi parça umut olsaydı bu aşk için koşup gitmez miydi sanıyorsunuz Kristal Kadın… Gidip bir ömrü sıcaklığını hiçbir zaman duyumsayamayacağı göğsünde uyuyarak geçirmek istemez miydi… Gidip hiçbir şey yapmadan, ona hiç dokunmadan saatlerce gözlerinin taaa içine bakarak günü akşam etmeyi istemez miydi… Gidip tüm art niyetlerden, tüm beklentilerden arınmış aşkını köprüdeki biletçiye, Kadıköy’deki simitçiye, Beykoz’daki ayakkabı boyacısı çocuğa, Sultan Ahmet’teki güvercinlere ve İstanbul’un hiç bilmediği ve hiç bilemeyeceği her köşesine haykırmak istemez miydi… Ama olmuyordu işte… Bu aşkın kaderi yıllar ve yıllar önce yazılmıştı… Silmeye gücü yoktu Kristal Kadının… Keşke olsaydı… Keşkelerle bitirdi ömrünü Kristal Kadın… Son "Keşkesi" ve tek "İyikisi" oldu Aşka Aşık Adam’a olan aşkı…"Keşke sevmeseydim seni" derken keşkesi kendi için değildi.. Aşka Aşık Adama ol an aşkı hayatındaki en güzel, en doğru, en kendini bulduğu şeydi… Ardında bırakacağı adama üzülüyordu şimdi her şeyden çok… Kristal Kadın zaten sonsuzlukta bulacaktı aradığı huzuru… Ama adam yaşanmamış anıların altında ezilecekti bir ömür… Kristal Kadın’ı kahrediyordu bu son demlerinde… Gözyaşları yarım kalmış her şey adınaydı şimdi… Yarım kalmış ve hiç yaşanamayacak tüm anılar içindi keşkeleri… Ama çok sevdi Kristal Kadın Aşka Aşık Adamı… Hem de hiç olmaması gerekirken, hem de tam giderayak, hem de hiçbir şeyin bu aşkı imkan dahilinde yapamayacağını bile bile… Küçük bir oyunla başladı her şey, çocuksu bir heyecanla… Benliklerindeki çocuklar elele verip, hiç olmayan mekanlarda daha önce hiç oynanmamış oyunlar oynuyordu… Umutlarını uçurtma yapıp uçuruyorlardı sonsuz gökyüzünde… Hayallerini kağıttan bir geminin içinde yüzdürüyorlardı sığ bir su birikintisinde.. Hiç olmayan bir dünya kuruyorlardı sadece ikisinin bildiği ve sadece ikisine ait… O dünyaya sokağımız dediler… O dünyada bir daha benzeri olmayacak duygular beslediler ve büyüttüler o duyguları çocukları gibi… O dünyada kırılganlıklar, o dünyada hüsranlar, o dünyada yıkımlar, o dünyada çıkmazlar da büyüttüler farkında olmadan…. Sonra o oyun düşleri oldu… "Mavi Düş" diyordu Kristal Kadın; "Bu bizim mavi düşümüz…" Önceleri Aşka Aşık Adam daha çok savunuyordu bunun bi düş, sadece bi düş olduğunu…. "Uyanacağız bir sabah, ve sona erecek bu düş…" diyordu… Kristal Kadın’da öyle olmasını istiyordu aslında… Aşka Aşık Adam uyanarak bitirmeliydi mavi düşü, Kristal Kadın sonsuza dek uyuyarak… Hiç u nutulmayacak bir düş tadında yaşanmalı ve Bİ GÜN bitmeliydi her şey… Geçmişe bakılıp küçük bir tebessümle hatırlanacak, merak ve umursamazlık duygularının arasında sıkışıp kalacak bir düş olarak kalacaktı yaşananlar ve yaşanamayacak olanlar… Ama olmadı… Düş çizgisini aşıp hiç olmaması gerekirken gerçeğe yol almaya başladı bu aşk… Olmamalıydı, düş olarak kalmalıydı… Kalamadı… Gerçeğe yol aldıkça acı kaçınılmazdı… Gerçekler acıyı da getirdi beraberinde… Ve acı tüm duygularını bastırıyor şimdi… Kaçınılmaz bir sona koşullandırmıştı Kristal Kadın kendini… Ve bu yemin her ikisine de çok acı veriyor şimdi… Aşka Aşık Adam çığlık çığlığa zamanı durdurmaya çalışmakla meşgul, Kristal Kadın olanların sevdiği adamı daha fazla üzmemesi için zamanı hızlandırmak çabasında… Ama zaman kendi bildiğini okumakta kararlı…"Ben Zamanım… Gücünüz yetmez beni durdurmaya, hızlandıramazsınız dakikaları ne kadar istesenizde… Kendi bildiğim yolda akar, kendi nehir yatağımda çağlarım… Hem ilacım yaralara, hem ızdırap bekleyişlerinize…" Ve Kristal Kadın hiç söylememesi gereken şeyleri bir kez daha söyleyerek şöyle diyor son kez: "Çok sevdim ben seni, hiç sevmemem gerekirken… N’olur çok görme bana bu son sevdayı… Bak isminde gizli sonuncu oluşun… Biliyorum aslında hiç tahmin edemediğim kadar üzdüm seni, biliyorum faydası yok hiçbir şeyin… Ama zaman ilaç da olduğunu söylüyor yaralara bak… Unutacaksın CANIM… Unutacaksın yaşanmayanları, yaşadık dediklerimizi de üstüne ekleyerek… Hiçbir acı sonsuza dek sürmez… Aşka aşıksın sen, aşkla devam edeceksin virgül koyduğun hayatına yeniden… Hiç görmediği, caddelerinde hiç gezmediği bir şehri özler mi insan? İstanbul’u özlüyorum şimdi tüm özlemlerin üstünde… Ve seni özlüyorum hiç hak etmediğimi bile bile… Ben demiştim, anlatmaya çalışmıştım bir zamanlar, hatırlasana CANIM… "Kaybettim uğruna savaş verdiğim her şeyi… Didindikçe yitirdim etrafımdaki tüm güzellikleri… Değer verdikçe değersizleştim, umut bekledikçe ertelendim… Bu anlamsız düzen aldı beni benden, senden önce… Senden önce de çocuksu bir saflıkla uzattığım ellerime dikenler koydular… Senden önce de sonsuz bir boşluk içindeydim… Senden önce de çok kereler yenildim… Sen geldin değişti sandım tüm renkler, değişti de bir süreliğine… Önümde uzanan düz çizgi yön değiştirdi sandım… Kurtuldum bir süreliğine asırlık prangalarımdan, nedensiz kaygılarımdan… Çok kısa sürdü pembe düşsellikler… Uyandım… Sen geçerken uğramıştın hayatıma, anladım…Şimdi sen, gözümde varolduğun yerden rahatsız, orda kalıp kalmamakta kararsız… Şimdi sen, bendeki seni çözmeye çalışıyorsun… Gereksiz… Benim çıkmazlarım bana kalsın… Umutsuzluklarımı beslemeye çalışıyorum yıllardır aslında hiç olmayan umutlarla… Süt isteyen bir bebeğe su verip kandırmaya çalışır gibi kandırıyorum benliğimi hiç olmayacak şeyler için… Benim dünyam yalnızca kendimi kandırdığım masum, zararsız yalanlarla, aldatmacalarla dönüyor… Hayatım bir mutluluk oyunundan ibaret… Ve kimseden avuntu beklemiyor yüreğim… Sen olduğun yerde kal benim için… Ben seni hiç olmayışında düşledim… Barış dedim adına, kumral bir kız çocuğunun gözlerindeki ışıltıda gördüm seni, aynadaki yansımam yaptım … Bu düş sadece bana ait… Sen bana aldırma..." Hiç unutmadığını biliyorum aslında, buna rağmen niye hatırlatma gereği duyuyorum onu bilmiyorum… Hiçbir şey bilmemek ne acı Aşka Aşık Adam… Ve sen demiştin ki… "ölüm kadar gerçek olsaydı varlığın... sen bir hayaldin sadece ve bir hayali seveceğim kadar seviyordum seni.... düş(tün) güzelliğinle yüreğimin içerilerine..." Evet, hayaldim… Evet DÜŞ(tüm)…. Düş bitti, uyan artık… "N’olur" dedirtme bana… Bir de sen böyle yapma n’olurrrr…. Gitmek üzere olanlar aşık olamazlar mı Aşka Aşık Adam… Hakları yok mu buna, söylesene… Yüreğime söz geçiremedim, suç benim mi? Sen aşka aşıksın… En çok sen anlarsın… Susma yalvarırım… Yalvarırım bir şeyler söyle… Lanet oku, intizar et ya da ne istersen onu söyle, yeter ki beni sessizlikle bırakma bir başıma… " Ve geri kalan tüm cümleleri boğazında düğümlendi Kristal Kadın’ın… Aşka Aşık Adam ondan da önce terk etti o sokağı… Mavi Düş karanlığa gömüldü, umutlar sonsuzluğa… Ve bu aşk hiç yaşanmaması gerekenler arasında aldı yerini… Geçmişte tebessümle hatırlanamayacak olan, pişmanlıklarla dolu, düşken karabasana dönüşen bir çıkmaz sokak bu aşk şimdi… Ne edilecek bir çift söz, ne yazılacak iki satır dize var artık… Sadece hüsran bu düşten geriye kalan… Sadece gözyaşı… DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN AŞKA AŞIK ADAM… VE BU HİÇ YOKTAN YAZDIĞIM HİKAYE DE DOĞUM GÜNÜ HEDİYEM OLSUN SANA… DEDİM YA, SEN AŞKA AŞIKSIN… TANIŞMAMIZIN DAHA İLK GÜNLERİNDE YAPMIŞTIM BU YORUMU SENİN İÇİN… YANILMAMIŞIM… ÜZGÜNÜM, KEŞKE YANILSAYDIM… HAYAT HİÇ UMMADIĞIN, DAHA ÖNCE KİMSELERİN TATMADIĞI EN GÜZEL DUYGULARI, EN BÜYÜK MUTLULUKLARI GETİRSİN SANA KOYNUNDA… DÜŞLERİN HEP MAVİ KALSIN… BİLİYORUM AYNI ZAMAN DA HAZANSIN SEN… BIRAK HAZAN HÜCRELERİNDE, KALBİNİN ORDA BİR YERLERDE HEP KALSIN… KALSIN Kİ HİÇ BİR ZAMAN UNUTULMAYACAĞINI UNUTMAYASIN… KALSIN Kİ ÇOCUK YANIN İNSANLIĞA AĞLASIN…. AMA SESİN HER DAİM GÜLSÜN AŞKA AŞIK ADAM… IŞIK SAÇSIN SESİN, UMUT VADETSİN… HİÇ GÖRMEDİĞİM GÖZLERİNDE YAKAMOZLAR, HİÇ DOKUNAMADIĞIM SAÇLARINDA YILDIZLAR OLSUN HER DAİM… BEN SENİ SENSİZLİKTE ÇOOOK SEVDİM…

ANLAMI YOK ARTIK



Artık seni sevmenin anlamı yok
Zaten eskisi gibi sevmiyorum sevemiyorum seni
Ve unutmuş gibiyim seni hayal etmeyi
Artık seni sevmenin anlamı yok benim için
Zaten unutmak bile zor gelmiyor şimdi
ve önemi yok gibi;
her defasında kurşun olup kurşuna giren sözlerinin
sanki içimde yabancı bir kabus olur hayâlin
anlamı yok artık vefasız günlerin ve çekilmiş çilelerin
hepsi biryalan olur düşer solupta dalından
bir su gibidir içimde özlemin
bir batar bir çıkar ve tekrar batar ardından
esmer yüzün o güzel gözün.......ve o yedi kelimelik sözün
hiçbir anlamı yok artık bunların
bir rüyaydı bir hayaldi , geçti gitti hepsi
bir aç saniyelik bir uğultuymuş aşkın sesi
şimdi her şey bitmesede çok şey bitti
ve güzel kız seni sevmenin anlamı yok artık

16 Aralık, 2007

BiLiyordumki..


Gönlümden yüreğime aktın bir kere sevdim de
sevgimi sana veremedim.
Neyazık ki ben yolu yarılamıştım
sense yolun başındaydın.
Olmazı aşkı yaşamıştım ben sende.
Oysa o kadar istedimki seni seninle yaşamayı.
Kimin ne dediğini duymadan aldırmadan seni seninle yaşamayı.
Ama sen bende hiç olmadın ki.....!!!
Hep bir adım uzaktın bana biliyordum
kalbimin kapılarına zincir vurmuştum.
Benim sevgim yetmedi yetemedi
kalbini sevgiyle doldurmaya yada istemedin yada korktun
sevdiğim beni sevmeye.
Haklısın belki ya ben çok bencildim ya da çok sevdim.
Biliyordum ki
Yanlış bir zaman dilimindeydik ikimizde

Sevdamı €n Çok Anlatmak İstediğim Suskunluğumsun Artık...
Sustum..
Oysa Anlatacak Ne Çok Şey Wardı..!

14 Aralık, 2007

Eski Bir PismanLik Hikayesi..

Eski bir pişmanlık oturuyor yanıma, üzgünüm diyor, çok üzgünüm seni anlayamadığım için. Beraber yürümeyi teklif ediyor. Onu da yanımda götürmemi istiyor. Gözlerinin içine bakıyorum..anlamlı ya da anlamsızca..duymuş ya da duymamış gibi..Bir ağacın dalında, yere düşmemek için çaba gösteren, rüzgarla savaşan bir yaprağı gösteriyorum ona. “Bak” diyorum ona, “iyice bak!” -İşte bu yaprak gibi direndim sana uzun süre, rüzgarına dayandım..uğraştım düşmemek için. Ama beni o rüzgar değil, senin o rüzgarla dans etme çılgınlığın düşürdü yere. Kendini düşünürken birazda beni düşünseydin, daha çok direnebilirdim ama olmadı, düştüm işte..

-Üzgünüm, ben böyle olmasını istemedim. Korkmuştum..korkuyorum diye sana taşıdığım endişeleri yükledim. Sandım ki sen hep kalırsın, sandım ki her çağırdığımda gelirsin, sandım ki senin için ben hep varım. Sesi titriyordu. Yutkundu, derin bir nefes çekti ve devam etti. -Bütün acılarımı sana yükledim. Hep sabredendin, bekleyendin oysa, bilemedim..bilemedim bir gün gidebileceğini..

-Yalnız mısın şu an..?

-Nasıl yani..?

-Hayatında biri var mı..?

-Hayır..yok.

- İşte cevap, yalnızsın ve beni hatırladın. Ne olursa olsun seni dinleyeceğimi düşündün, sana “hayır” diyemeyeceğimi..hep aynı kalacağımı..

- Bunu söyleme lütfen.

- Neyi söyleyeyim peki? Taş bile şekil değiştiriyor zamanla, benim aynı kalmamı nasıl beklersin? Şu uzayıp giden patikada, bakmaya doyamayacağın çiçekler vardı bir zaman önce. Ama birileri onlara bakmak yerine, gözünün önünde tutmak istedi..ve kopardı. Görüyorsun işte, her şey değişiyor zamanla, baktığın manzara bile. Zamanında uğraşıp, çaba göstermek lazım yitirmemek için. Hadi söyle, ben ne yapayım..? Ne yapabilirim söyle..? Gözlerini uzaklara çevirdi..bir sigara yaktı. Dumanı içine çekmiyor, hepsini alıyordu sanki..yutuyordu sigarayı..Yüzüme bakmadan konuşmaya devam etti:

-Ama o çiçekler yeniden açabilir. Yeni ve daha güzel çiçekler kök salabilir orada.

-Haklısın..çıkabilir ama o çiçekler artık hep koparılma korkusuyla yaşayacak. Yapraklarını açıp içindeki güzelliği gösterirse, kokusunu salarsa etrafa, yeniden incitilip, köklerine acı bulaşacağından korkacak.

-Sen değil miydin korkularla yaşanmaz diyen..?

Sanki bir açığımı yakalamış gibi heyecanlandı bir an.

-Hatta benim korkularımı bile atmaya çalışmadın mı...? Uğraşmadın mı, beni yeniden sevgiyle barıştırmak için çaba göstermedin mi?

-Evet yapmıştım, belki daha da fazlasını

-Öyleyse neden bu kaçış? Sen kaçmayı sevmezsin, sen konuşursun, saklayamazsın düşüncelerini, susmak nedir bilmezsin, sevmezsin suskunluğu..

-Senin kadar kimse sevemez zaten..! Cevap vermeye çalıştı ama sanırım bu konuda verebileceği bir cevabı yoktu. Devam etti:

-Her suskunluğumda inatla beni konuşturan sen değil miydin? Her olmaz deyişimde inatla olur diyen..? Kırgınlıklarımı giydirdim sana, şikayet etmeden her seferinde çıkardın..Yorgunluklarımı, işimi bahane ettim, bahanelerle işim olmaz, dedin..Günlerce aramadım seni ama sitem etmek yerine her defasında gülümseyerek açtın telefonu. Ağlıyor olsan bile beni güldürmeyi başardın. Seninle hep çok güldüm. Belki senin de konuşmaya ihtiyacın vardı ama kendini asla ön plana atmadın..Bir-iki kere çağırdın beni..ihtiyacın olmasaydı çağırmazdın biliyorum.. Başını önüne eğdi, dudaklarını ısırdı..kekeler gibi çıktı kelimeler ağzından.. -..ama ben gelmedim, gelmedim..Yüreğini ortaya koymak istedin bütün çıplaklığıyla, bense bütün bunları hiç önemsemedim..

-Bunları hiç söylemedin bana.

-Evet, söylemedim. Hatta sana güzel sözler bile söylemedim, ki sana çok azı bile yeterdi biliyorum.

-Ne çok şey biliyormuşsun..! Gerçekten şaşırttın beni..

-Dalga geçme lütfen!

-Hayır, dalga geçmiyorum. Sadece şaşırdım. Çünkü sen hep sustun..bütün soruların cevaplarını tek başıma bulmaya çalıştım. Bu ne demek, anlayabilir misin? Oysa senin böyle bir sorunun yoktu çünkü ben konuşuyordum. Ne düşündüğünü, ne hissettiğini hiç bilemedim. Hatta sormadım bile ama buna rağmen hiç konuşmadın. Sustun, sustun ve sustun..Ya güldük ya sustuk ya da seviştik..Ki ben bedenimden çok yüreğime dokunmanı istedim. En zorunu istedim yani. Beceremedim senin gibi ağır olmayı, konuşmamayı, kaçmayı, gizemlerle dolu bir bahçe olmayı. Benim için değerliydi zaman, ertelemek ve kaybetmek istemedim. Senin içinse hep “belki”ler vardı, “belki sonra”lar ...bu yüzden hep erteledin. Söylesene, o hep ertelediğin şeyler nerede bekliyor seni..? Onlarla ne zaman buluşacaksın ya da seni beklediklerinden emin misin? Yoksa onlardan biri de ben miydim..? Beni de bir gün düşündüğün yerde bulabileceğini mi sanıyordun? Yoksa...

-Devam et lütfen. Daha da ağırlarını duyacağımı bilerek geldim yanına..

Onun bu rahat hali oturduğum yerden kalkmamı sağladı..Bir sigara da ben yakacaktım ama ellerimin titrediğini görmesin diye cebimden çıkarmadım. -Hala daha bu kadar rahat olman çıldırtıyor beni. Benimle konuşmak isteyen sendin, sen buldun beni. Ben seni kalmak istediğin yerde bıraktım ve devam ettim yoluma. Sen şimdi nesin biliyor musun, eski, çok eski bir pişmanlık...Şimdi gelmiş, benimle yürümek, benimle devam etmek istediğini söylüyorsun. Peki ben ağladığımda sen nerdeydin? Sorunlarla uğraşırken, hayata her şeye rağmen tutunmaya çalışırken nerdeydin? Yalnız kalıp da, isyan ettiğim zamanlarda nerdeydin? Bir kez olsun beni arayıp, nasıl olduğumu sordun mu? Bütün bunları yapmanı hiç beklemedim zaten. Sen bana giderken beklememeyi de öğretip gitmiştin. Şimdi her şeyi yoluna koymuşken, barışmışken yüreğimle, karşıma çıkmış, üzgünüm, diyorsun. Ne için üzgünsün? Benden aldıkların karşısında veremediklerin için mi? Ben sana akmaya çalışırken, sen başka nehirleri de almaya çalıştığın için mi? Söyle, ne için üzgünsün? Bu kadar kolay mı üzgünüm demek? Bu kadar kolay mı çıkıyor ağızdan? Sustu..verecek bir cevabı vardı ya da yoktu, o dakika aramaya başladı. Gözlerini bir an olsun, nereye baktığı anlaşılmayan uzaklardan ayırmadı.

-Kolay çıktığını mı zannediyorsun? Sesi gider gibi oldu. Ağladığını hiç görmesem duygu sömürüsü yapıyor sanırdım ama ağlamıştı. Ve biliyordum ki, bir tek benim yanımda utanmıyordu gözyaşlarından. -Her şeyi noktaladığımız zaman..

-Pardon..?

-Şeyy, noktaladığım zaman..sandım ki sen hep olacaksın. Ne zaman ihtiyacım olsa dinleyeceksin, aradığımda konuşacaksın. İlk başlarda senin için ne kadar zor olsa da bunu yaptın, dostum olmaya çalıştın. Çünkü biz iki iyi sevgili değil, iki iyi dost olabilirdik. Ama sana göre iki sevgili dost olamazdı ayrılınca ve bir süre sonra bana bunu söyledin, görüşmemeliyiz, dedin. O dakika bunu kabul etmek bende bir sıkıntı yaratmadı. Haklıydın, insanlar vardı çevremde, işlerim yoğundu, sevgilim vardı...yani bunun benim için nasıl bir boşluk yaratacağını o zaman fark edemedim. Nasıl olsa dediğini yapamazsın, mutlaka ararsın sanıyordum. Ama aramadın ve ben nasıl bir boşluğun içine düştüğümü o zaman anladım. Meğer gülüşlerinle, hüznünle, umudunla, her daim güç veren iyimserliğinle sen benim boşluğumu doldurmuşsun. Sen gidince o boşluk açıldı ve ben üşümeye başladım. Kimseyle seninle olduğu gibi gülememeye başladım. O zaman anladım, seni kaybetmenin aslında bir çok şeyi kaybetmek olduğunu. Bütün yüksek sesli konuşmaları göze alarak, başım önümde sana geldim. “Belki sonra” dediğim her şeyi, şimdi ve hep zamanında yapmak için geldim. Bana soruyorsun, ne için üzgünsün, diye. O kadar çok şey için üzgünüm ki, hangisini sayayım? Hangisini saymalıyım, bilmiyorum...Söylesene, çok mu geç her şey için? Çok mu geç kaldım..?

-Bilirsin ki, şartlar ne kadar kötü olursa olsun, içindeki her şeyi kurtarmadan gemilerini terk etmez kaptanlar. Ve hatta son ana kadar, bir ihtimal kurtarabilirler diye, bütün güçleriyle uğraşırlar o gemi için. O son an geldiğinde ise, her şeyi kurtardıklarından emin olduklarında, itinayla yazdıkları ve sakladıkları seyir defterlerini de yanlarına alarak gemiyi terk ederler..ve geminin batışını, suların altına girişini izlerken, yapabileceklerinin hepsini yaptıklarına inanarak, vicdanları rahat ama yine de hüzünle bakarlar. Gemi batmıştır ve en son kaptan terk etmiştir gemiyi.

-Ben bir gemiydim sen de kaptan, öyle mi?

-Sanırım..

-Ya o gemiyi kimsenin engelleyemeyeceği bir fırtına batırdıysa? Bunda geminin suçu ne?

-Mantıklı sorular sormayı üşürken mi öğrendin?

Gülümsemeye çalıştı belli belirsiz.. -Dokundurmayı hala iyi beceriyorsun..

-Marifet değil ama belki.. -Evet, geminin suçu ne? -Tabiki geminin bir suçu yok böyle bir durumda. Ama kaptan gibi o da direnmeliydi. Ben senin için o kadar direndim ki, o telaş içinde seyir defterimde sular altında kaldı. Ve ben tıpkı bir kaptan gibi, her şeyimi kurtardığımdan emin, vicdanım rahat ama hüzünle batışını seyrettim. Şimdi diyorsun ki beni buldular ve suyun yüzeyine çıkardılar. Artık bir anı olmuşken tarihlerde, yeniden seyir halini imkansız bir kaptan için.

-Yeni bir geminin kaptanı mısın?

-Hayır, şimdiye kadar dümenine rahatlıkla oturabileceğim bir gemi çıkmadı karşıma, böyle de bir kaygım yok zaten..Ne zaman ki benimle paylaşmayı becerebilecek, belki o zaman..

-Sanırım boşa konuşuyorum..ben batmış bir gemiyim ve kaptanım beni artık istemiyor.

-Bilirsin ki nefret ederim, keşke, demekten ama keşke zamanında bilseydin bazı değerleri. Geçmişi bir kitap olarak kullanıyorum, evim gibi değil. Seni sevdim..seni gerçekten çok sevdim. Senin için yaptıklarımı bir taşa yapsaydım herhalde dile gelir konuşurdu. Ama artık yapabileceğim bir şey yok. Zamanında uğraştım ve geriye dönmem! Çünkü her şey zamanında. Sevgide, fedakarlıkta, pişmanlıkta..

-Gitmemi mi istiyorsun?

-Sanırım gitmen lazım..!

Ayağa kalktı, söylediklerime inanmamış gibiydi. Kollarımdan tuttu ve yüzümü yüzüne çevirdi. Eskiden olduğu gibi, gözlerine bakınca yumuşayacağımı düşünmüştü. O kadar içten bakıyordu ki, eski ben olsaydım, o dakika her şeyi unutup ona sarılabilirdim. Gözleri yalansız bakıyordu. Yüreğimi topladım...Bu bakışlara çok kez aldanmıştım ama bu defa olmayacaktı. Vücudumu dikleştirdim, yutkundum ve gözlerinin tam içine baktım..

-Artık gitmelisin. Çünkü ben ne ikinci kez açacak bir çiçek ne de yeniden sefere çıkılabilecek bir kaptan değilim. Artık git ve beni yalnız bırak. Elbet yeniden açacağım ama beni koparmadan sevecek birinin önünde. Benin gibi yap ve ardına bakma. O boşluğu dolduracak insanı gelecekte ara, geçmişte değil. Beni bir kez kokladın, izin verdim, ikinci kez asla...Ben ikinci kez...neyse, git artık.. Ellerini çekti, bir adım uzaklaştı, sonra bir adım daha..Arkasını döndü ve yürüdü..Sonra birden durdu, yüzünü döndü, bana baktı..

-Neydi benim adım..? Eski bir pişmanlık mı?

-Benim için değil, bu ismi sen koydun kendine. Sen eski bir pişmanlıksın ve medet umuyorsun geçmişten. İsmini değiştir ve artık asla erteleme. Sevgiyi hor görme ve zamanında yaşa. Batan bir gemi olmak istemiyorsan, kaptanına güven.. Yürümeye devam etti. Arkasından seslendim: -Heyy..!! Döndü. -Seni seviyorum ama yaşattıkların ve öğrettiklerin için. Ne olur artık erteleme, üzme başkalarını da.. Biliyorum başaracaksın..Şimdi git, git ve arkana bakma. Korkularınla yaşayamazsın, korkmadan sev ne olur..Biri sana yüreğini açarsa bütün çıplaklığıyla ve sana göre hiç zamanı değilken sevdiğini söylerse, ona inan..İnan çünkü çok az insan bunu hissederek söyler, laf olsun diye değil. Silahın sevgin olsun suskunluğun değil..!! Ağlıyordu. “Erkekler Ağlamaz” diyordu Nilüfer ama o ağlıyordu. Elini kaldırdı, eyvallah, dercesine. Son kez baktı ve gitti.. Eski bir pişmanlık oturdu yanıma biraz önce. Durdum, dinledim..Yollar beni bekliyordu, yürümeye devam ettim. Gülümsedim bütün bu olanlara, nasıl yani der gibi..Neyse, dedim içimden ve yürüdüm... Eski bir pişmanlık oturdu yanıma biraz önce. Benden büyük ama benden çok büyüyemeyen. Güzel bir çiçek kokusunu saldı yürürken, seyrettim onu ve öptüm. Dokundum yapraklarına, içimden geldi, sevdiğimi söyledim, çiçek şaşırdı..Gülümsedim ve gittim..Hala o çiçeği seviyorum ama o koparılmadan sevildiğine inanmadı..ne zaman onun bulunduğu yoldan geçsem, yüreğim heyecanlanıyor..Çünkü ben onu laf olsun diye sevmedim.. Eski bir pişmanlık oturdu yanıma biraz önce. Durdum, dinledim ve gülümsedim bütün bu olanlara. Güzel bir çiçek kokusunu salmıştı ya, onu özledim. Yeniden heyecanlanmak hoşuma gitti belki de, sevgime inanmasa bile bunu dert etmedim..İsmim ilerde bir pişmanlık olmasın diye, ona karşı ne hissediyorsam söyledim. Yine suskunluk ve kaçışlar giydirildi üstüme, bu defa sitem etmedim ve bekledim..Olur da zamanında fark eder ve gelirse, onunla güzel bir yolculuk planlıyorum..hem de bir gemi yolculuğu..Yaşanmamış ve yarım kalmış bir seferim var da..Yoksa ben düşlerin içinden geçerken düş bahçesine mi düştüm..? İşte bunu bilemedim... ** Ya siz..? Sizin de adınız eski bir pişmanlık mı yoksa.? Başkalarına ait olan ama söyleyemediğiniz, sakladığınız düşünceleriniz var mı.? Nasıl olsa biliyordur diye düşündüğünüz ama tahminlerin ortasında yalnız bıraktığınız insanlar var mı.? Peyki, sizi sevdiğini söyleyen birine inanmadığınız zamanlar oldu mu..?Belki de doğruyu söylüyordur..hııı? Eğer ilerde eski bir pişmanlık olmak istemiyorsanız, size sevgisini sunan birine inanın. Çünkü sevgi laf olsun diye söylenmez. Hayatın dakikaları sınırlıyken, yaşamamız gereken bir sürü şey varken, ayrılığı sıkıştırmayalım birbirimizin avuçlarına. Gözlerimizi uzaklardan gelecek bir gemiye çevirirken, bir bakmışız yanımızda duran ama görmediğimiz bir kuş havalanarak kaçıp gitmiş..Biraz düşünün, belki uzaklarda sandığınız sevgi yakınlarınızda bir yerde duruyordur. Eğer öyleyse, uçup gitmeden yakalayın onu..Sevginin kanatlarına yapışın...!!

11 Aralık, 2007

‘’Yokluğuna ‘’


Yazmak kolay deme bana


Ben o kadar çok şey yazdım ki


‘’Yokluğuna ‘’


O kadar çok sahte kahramanlar yaratım ki


Evet o kadar çok alıştım ki kolaylığa


Şimdi sana susuyorum


Artık çok zor geliyor yazmak .


Hani bir gün gökyüzü olursan


Bulutları maviliğinde saklarsın


Üşürde şimşek çaktırırsın ya


İzin ver yağmurların ıslatsın beni


Hani bir gün sende seversen


Her şeyini sevdiğine verir


Geriye bir tek sen kalırsın ya


İzin ver kulaklarım çınlasın


Hani bir gün sende toprak olursan


Bilirim çiğnenmekten korkarsın


Etrafın yaban otlarıyla çevrilir ya
İzin ver başucundaki gül benimki olsun...
bu hayatı bu yaşamı hepimizin zaferi farzet
bazılarımız bazılarımız kadar taçlandıramasak da bu yaşam zaferini
sen tadını çıkar ve her ne olursa olsun duruşunun keyfine bak
çünkü bu duruş sana çok yakışıyor.
Ayrılıkların Başkentine kadardır susuz
ne kadardır hasret kaldım bize
sadece kuraklığınla değil kendimle de uğraştayım
üstelik gurbet kadar uzak koca bir şehir burası
yaşamla savaş üstüne sevda herkes için zor
neresinden bakarsan bak İstanbul işte
hani bir damlası düşse sevdanın yıkılır surları
sorgusuz sonra düşünsene kiraz bahçelerini
kurt gibi kemirir her birimizi
senin anlayacağın sadece kuraklığınla değil sellerinle de dertteyim üstelik
gözlerin kadar uzak hasretin kadar taşkın bir şehir burası
neresinden bakarsan bak İstanbul işte
ayrılıkların başkenti.
ne dağların heybetiydi anlatmak istediğim
ne de gökyüzünün engin merhameti
uçurtmam hasretine takılı kalmış babamı başka türlü çizemedim
Bitirip herşeyi gidiyorsun ha
Gidiyorsan hadi uğurlar olsun
Neler yaptığını biliyorsun ha
Gidiyorsan hadi ugurlar olsun…
Kolayca diyorsun „ben gidiyorum"
„ Yaşadıklarımızı hep siliyorum"
Demekki gözünde ben bitiyorum
Gidiyorsan hadi uğurlar olsun…
Kalbimi derinden "vur" diyemem ki
Zorlada gönlüme " gir" diyemem ki
Gideceksen sana "dur" diyemem ki
Gidiyorsan hadi uğurlar olsun…

Gelip alabilirsin emanetini !!!


Bu şiir sanadır iyi dinle...!
Dinle ki, Bana dair ne varsa ve ne varsa yalan yanlış yaşadığımız...
Herşey, ama herşey yüzleşecek bu mısralarda...
Bugün haber aldım senden...
Defalarca çarpıp nefretin kapılarını, sokaklara vurdum kendimi...!
Serseri kaldırımlar ayağıma dolaştı...
Yalanlarla soğuttum yüreğimi...
Kahrettim, kan kustum, ama hep sustum...!
Bilir misin kaç kereler seni düşünüp de, gizli gizli ağladım...
Sen ki celladı olmuştun hayallerimin, umutlarımın katili...
Ve genç bir ömrün acımasız azraili...
Her gece çalıp rüyalarımın kapısını, beni dirhem dirhem öldürdün...!
Dünyayı dar edecektim sana, önümde diz çöküp yalvaracaktın...!
Bensizliğin acısı oturduğunda içine...
Yokluğum ilmek olup dolandığında boynuna...!
İpini çekecektim...!
Olmadı, yapamadım...!
Bilir misin kaç kereler seni düşünüp de, sana içtim...
Şerefine değil, şerefsizliğine..... !!!!!!!!!
Ben seni mi sevmiştim...!
Sabahlara kadar ağlayıp kuruttuğumda göz yaşlarımı...
Kimse sormadı halimi... Kimse acımadı...
Şarkılarla dertleştim bir başıma...
Unuttum deyip kutladığımda sensizliği...
Silmek için gözyaşlarımı aynaya her baktığımda,gözlerimde seni buldum...
Başucuma resmini koydum...
Nasıl da acımasızdı bakışların, nasıl da zalim...!
Ben seni mi sevmiştim...!
Kırık dökük bir bahar mı kalacaktı senden geriye...
Ve ihanetin hiç dinmeyen sancısı...
Seni benden çalacaklar mıydı...
Bir kuş gibi uçup gidecek miydin yüreğimden...
Bir daha dönmeyecek miydin...
Hangi kahpe kurşunla bitti bu mavi sevda...!
Ağlamak neyi değiştirir ki...
Herşey bitti artık, herşey bitti !
Sen hayallerimin celladı...!
Umutlarımın katili...!
Ve zavallı bir ömrün acımasız azraili...!
Beynimdeki tek kurşunla vurdum kendimi...!
Gelip alabilirsin emanetini !!!
Şebnem KISAPARMAK

Mademki gidecektin, niye geldin !!!


Kaç kere geldin hayatıma...
Ve sonra kaç kere gittin...
Ben durgun sularda yüzerken, sen çalkantılı bir denizdin...
Medcezirlerinle kumdan kalelerimi devirdin...
Geldin gittin... Geldim gittin...
Söylesene canım, ben seni kaç kere sevdim !!!
"Seviyorum" cümlesi bile yetersiz kalır mı bir duyguyu anlatırken...
Hani laf cambazıydım ben...
Kelimelerimi yitirdim seni seyrederken...
Şimdi soruyorum...
Mademki gidecektin, niye geldin !!!
Mademki beni hiç olmadığı kadar Kimsesiz, öksüz, yetim bırakacaktı yokluğun...
Neden doldurdun hayatımdaki boşluğu !!!
Bıraksaydın Yürek içindeki koca delikle yaşamaya devam etseydi...
Alışmıştı ne de olsa...
İşin kötüsü
Nice şairde sonradan ilhama dönüşen acılara da benzemiyor benimki...
Ne sadece gözlerin özlediğim, ne sadece ellerin, ne sadece kokun...
Sensiz de yapabilirim sanıyordum ama yanılmış içim...
Daha gitmek için arkanı döner dönmez, her şeyini özledim...!

Sustum...!

Ah benim yaralı ruhum...
Ah benim insan kusurum...
Ah benim isyanlarım...
Ah yalnızlıklarım...
Gel artık uslandır beni !!!
Ah benim iyimser yanım...
Ah benim aldanışlarım...
Ah benim kavgalarım...
Ah pişmanlıklarım... Sus artık uslandır beni...
Kaç okyanus geçtim böyle..
.Kaç denizde yitip gittim...
Kırılmış direkler, yırtık yelkenlerle kaç seferden yorgun döndüm !!!
Ah benim sevdalı başım...
Ah benim şair telaşım...
Ah benim sarhoşluğum...
Ah çılgın yüreğim...
Sus artık uslandır beni !!!




Sustum...!
Tuz basıp yaralarıma, ne kadar susulacaksa o kadar sustum!
Tam acılarımı haykıracaktım ki, sustum...!
Bir çığlık kanıyor demedim en derininde yüreğimin...
İçimdeki volkanları boğarak sustum...!
Açmadım kimselere yüreğimi...!
Hançeri sadece kendime sapladım ve sustum...!
Hüznü yüzümde, acıları gözlerimde topladım sustum...!
Bir ah sürüp dudaklarıma...
Ne kadar susulacaksa, o kadar sustum !!!

Ayrılıkların Başkenti

Yazmak kolay deme bana
Ben o kadar çok şey yazdım ki
‘’Yokluğuna ‘’
O kadar çok sahte kahramanlar yaratım ki
Evet o kadar çok alıştım ki kolaylığa
Şimdi sana susuyorum
Artık çok zor geliyor yazmak .
Hani bir gün gökyüzü olursan
Bulutları maviliğinde saklarsın
Üşürde şimşek çaktırırsın ya
İzin ver yağmurların ıslatsın beni
Hani bir gün sende seversen
Her şeyini sevdiğine verir
Geriye bir tek sen kalırsın ya
İzin ver kulaklarım çınlasın
Hani bir gün sende toprak olursan
Bilirim çiğnenmekten korkarsın
Etrafın yaban otlarıyla çevrilir ya
İzin ver başucundaki gül benimki olsun...
bu hayatıbu yaşamıhepimizin zaferi farzet
bazılarımızbazılarımız kadar
taçlandıramasak da bu yaşam zaferini
sen tadını çıkarve her ne olursa olsun
duruşunun keyfine bak
çünkü bu duruş sana çok yakışıyor.
Ayrılıkların Başkentine kadardır susuz
ne kadardır hasret kaldım bize
sadece kuraklığınla değil
kendimle de uğraştayım
üstelik gurbet kadar uzak
koca bir şehir burası yaşamla savaş
üstüne sevda herkes için zor
neresinden bakarsan bak İstanbul
iştehani bir damlası düşse sevdanın
yıkılır surları sorgusuz
sonra düşünsene kiraz bahçelerini
kurt gibi kemirir her birimizi
senin anlayacağın sadece kuraklığınla değil
sellerinle de dertteyim
üstelik gözlerin kadar uzak
hasretin kadar taşkın bir şehir burası
neresinden bakarsan bak İstanbul işte
ayrılıkların başkenti.
ne dağların heybetiydi anlatmak istediğim
ne de gökyüzünün engin merhameti
uçurtmam hasretine takılı kalmış
babamı başka türlü çizemedim
Bitirip herşeyi gidiyorsun ha
Gidiyorsan hadi uğurlar olsun
Neler yaptığını biliyorsun ha
Gidiyorsan hadi ugurlar olsun…
Kolayca diyorsun „ben gidiyorum"
„Yaşadıklarımızı hep siliyorum"
Demekki gözünde ben bitiyorum
Gidiyorsan hadi uğurlar olsun…
Kalbimi derinden "vur" diyemem ki
Zorlada gönlüme " gir" diyemem ki
Gideceksen sana "dur" diyemem ki
Gidiyorsan hadi uğurlar olsun…

08 Aralık, 2007

OgLuma...

Dinle Ahuzarimi Kulak Ver Bana...
KaLbimin Sesini, Duyuver
Duyuver OğLum.....
Gidişin Bağrımı, BuLadı Kana,
Gel de Su ÖLümden, Cayıver OGLUM....
Kapkara Kış Ettin, BaharLarımı MeLekler DinLiyor,
FeryatLarımı SeLLer Gibi Akan, Göz YaşLarımı
İçinde Yangına, Sayıver
Sayiver OğLum.....
HayaLin Gözümde, Adın DiLimde
Arayıp Dururum, Seni Her Yerde
Arada Sırada, Rüyama GeL de
Yürekte Yaremi, Sarıver
Sariver OğLum.....
Dağ Taş InLiyor, FeryatLarımdan
Tat ALmaz OLdum,
Yaz Baharımdan
Eğer Mümkünse, Cık Mezarından
Gelip te Koynuma, Giriver
Giriver OğLum.......
Bilmem Rahat mısın, Karanlık Yerde
Yüreğim Gark OLdu,
OLunmaz Derde
O Güzel Başını, KaLdırıver de
Perişan Halimi, Görüver
Görüver OğLum.....
Hasret Oldu Bana, Güzel Gülüşün
Zehretti Hayatı, Ani Ölüşün
Şu An Ne HaLdeyim,
Hele Bir düşün Düşünde
Elimden, Tutuver
Tutuver Oğlum.....
Dizimde Dermandın, Gözümde Ferdin
Ağlasam Ağlardın, GüLsem Gülerdin
Neden Ellerimi Bırakıverdin?
Şimdi Boşluktayım, Iniver OğLum....
Felek Vurdu, Suskun €tti Dilimi
Kopardı Dalımdan, Gonca Gülümü
Bu Ayrılık Yaman, Büktü Belimi
Yetiş Imdadıma, Koşuver
Kosuver OğLum.....
Talih Kuşumdun
Hem Canım Sevgilim, Hem Bebegimdin
Çok €rken Kaybolan, Tek mutluluğumdun
Yaktıkça Bağrımı, Yakıver
Yakiver Oğlum.....
Özledim Sesini, Tatlı Dilini
Nakşettin Beynime,€n Son Halini
Çaldın Hayatımın, Paydos Zilini
Şu Benim Hesabı, Kesiver OğLum.....
Her Günümden Iyi €ttin Dünümü,
Gidişinle, Reva Gördün Ölümü
Madem Verdin Bana, Idam Hükmünü
Gel de Su Ipimi, Cekiver
Cekiver OğLum.....
Takdir Allahındır!, Etmedim Isyan.
Lakin Bu Acıya, Dayanmıyor Can
Dayanmiyor...
Sensiz Bir Hiçim Ben,
Derdime inan
Beni de Yanına, Alıver
Aliver oğlum....!!!!!!

Blog Arşivi