18 Eylül, 2008

Ben çok yangında kül oldum,
Senin hasretin ne ki
Ben her dürüstlüğümde kayboldum,
Senin vicdanın ne ki

Yar derdim hep sevdiğime
Meğer yan dermişim yüreğime,
Senin yangının ne ki

Rüzgâr oldum duruldum Gül oldum solduruldum
Bu karamsarlığımı insafıma sordum,
Senin bakışların ne ki

Yaşardım aşkı çaresiz, severdim yâri bedensiz
Yeter ki benim olsun, ölüme giderdim kefensiz...

Ben çok şarap içtim, aşkının sarhoşluğu ne ki!















SewgiLim...

BiLiyordum kıyametimin Sende gizLi oLduğunu.

O ince parmakLarının birgün boğazımı war gücüyLe Sıkıp beni zifiri bir karanLığa yoLLayacağını, Sonra o canımın i¢i ayakLarının büyük bir huzur i¢inde Seni benden uzakLara ta$ıyacağını biLiyordum. Bana duyduğun we tükenmeyecekmi$ gibi geLen o Sewginin, zamanSız bir rüzgarın önünde SürükLenip mor bir denize dü$eceğini, Senin onu yakaLamak i¢in kıLını dahi kıpırdatmayacağını; gönLünün bana dü$man, Sana gözüpek bir kıLawuz keSiLip Seni ba$ka $ehirLere, ba$ka inSanLara götürceğini; ademeLmaSı ¢ıkık, kafaSı göwdeSine bir ¢ubukLa tutturuLmu$ gibi duran zayıf bir adamın yaLancı bakı$Larının o yuSyuwarLak gözLerine dü$eceğini... biLiyordum. Ama $imdi; Sana acıLar, yıkıntıLar, tarifini edemediğim kederLer araSından bakarken ¢ok daha iyi fark ediyorum: bu zindan karanLığının, aramızda gitgide daha büyüyen uzakLığının, o adamın LekeLi güLü$ünün yıkıcı gücünü aLgıLamak i¢in biLmek tek ba$ına yeterLi geLmiyormu$; ya$amak gerekirmi$, mutLaka ya$amak....

O ya$amaktır ki, birka¢ gündür ta$ınmaz bir yük gibi omuzLarımda büyüyor; hi¢ kimSenin ayak baSmadığı kuytu bir kö$eye bırakmaya, kör kuyuLara atmaya, SiLkip dü$ürmeye ¢aLı$ıyorum, ama o inatLa tutunuyor bana. Pi$manLığın, kederin we kahredi$in ¢irkin $arkıSını SöyLüyor omuzLarımda; beni hızLıca geceye, zifiri karanLıkLara ¢ekiyor; kar$ı koyamadan SürükLeniyorum. Her$eyin bütün ¢ıpLakLığıyLa, bütün wah$etiyLe gözLer önüne SeriLdiğini; SakLı tutuLanLarın, gizLenenLerin, kapıSı a¢ık unutuLan bir cehennemden, zamanSız bir Lanet gibi dünyama indiğini, bu Lanetin de beni cayır cayır yakacağını fıSıLdıyor kuLağıma. Öfkemin yüreğine Sığmadığı o iLk SaatLerde ¢ok kızdım ona: hafızamda durmakSızın kahroLduğum o anı canLandırmaSına, beni duwarLara SawurmaSına, dermanımı aLıp gitmeSine kar$ı hi¢bir$ey geLmedi eLimden, Sadece kızdım... Ağız doLuSu küfürLer ettim.

Sonra $unu da fark ettim: kızgınLığım Sadece o ya$anmı$Lığa oLmamaLıydı; kendini zamanSız kıyametLere hazırLamayı biLmeyen, becerikSiz benLiğime de Söwüp SaymaLıydım. 'A be ahmak!' dedim kendime, 'biLmez miSin SewgiLi dediğin ruhunun öte yarıSı, kaLbinin diğer atı$ı oLduğu gibi biraz eL, biraz dü$mandır da aynı zamanda.... biLmez miSin a$kı war eden, Sewdayı ye$erten o derede, Suyun görünmeyen yerLerinde, bir ıSırıkta etini kopartacak mahLukatLar da ya$ar... a$ktan hi¢ mi bir $ey öğrenemedin, $uncacık da oLSun derS aLmadın mı? Birgün gözLerini karanLık kuyuLarda a¢acağını heSaba katıp, o kuyudan ¢ıkabiLmek i¢in bir ince haLatı oLSun Sarkıtamadın mı kendine, SakLayamadın mı? Bu kadar mı güwende, huzur i¢inde hiSSettin? İ$te kaL $imdi gecenin geceyi izLediği o yerde... naSıL ¢ıkacakSın bir daha güne$e?'

SewgiLim, hani bazen inSan, bir$eyLeri ya$amamı$, görmemi$, biLmemi$ oLmayı yeğLer de, bu uğurda bir¢ok $eyi feda edebiLecek kadar ¢ok iSter ya bunu; ben de öyLeyim i$te $u SıraLar. AkLımın ba$ımdan u¢up gitmeye, ruhumun kendine ba$ka bir beden bakmaya niyetLendiği, geceLeriminSe yumak yumak dü$ünceLere doLandığı $u günLerde en ¢ok bunu iStiyorum. Nereden geLir bu, kim getirir bana böyLe bir nimeti, biLemiyorum ama inanır mıSın, bekLiyorum Sanki! TeLefonum her ¢aLtığında eLim ayağıma doLanıyor, kapının wuruLu$unda irkiLiweriyorum; 'i$te o bekLediğin, uğrunda gözünü kırpmadan bir¢ok $eyini wereceğini SöyLediğin $anSı getirdim Sana, bırak döwünmeyi artık, karamSarLıkLar i¢inde, öLümü bekLeyen bir haSta gibi hareketSiz yatmayı da...' diyecek biriLeriyLe kar$ıLa$mayı öyLe ¢ok diLiyorum ki! Kendimi koLLarına bırakacağım o yabancı, yeniden boyanacak bir ewin eSki, döküntü boyaLarını duwardan kazır gibi, aLıp eLine SpatuLaSını kazıSa beynimin duwarLarındaki o anıLarı. ¢öp kamyonLarı uzak ¢öpLükLere götürüp dökSeLer Sonra...


Beni temiz kıLSaLar, Seni de benim... o zaman yüreğim kayıp bir kedi gibi yeniden ewini buLacak! RüyaLarımda kapkara bir u¢urtmanın kağıttan kuyruğuyum SewgiLim... ha koptu, ha kopacak!









Neydin Sen. . ?

Neydin sen. . ? Nasıl tohum olup yerleştin içime, bilemiyorum… Günbegün besleyenin bendim, şimdi gölgende üşüyorum. . .

Öyle çok üşümüşüm ki gölgende, hiç bir tendeki terin tuzu yetmiyor artık, buz tutmuş derin yalnızlığımı çözmeye. . .

Anımsıyorum da. . .

Düşlerimde bile üşü(r)düm hemen her gece ben… Düşlerime beş kala düşerdim çocukken..Hala üşüyorum ve durmadan düşüyorum, oysa öyle çok büyüdüm ki ben. .

Alıştım ama. .
Önce dudaklarımın çatlaklarına, sonra çatlak kış akşamlarına… İklim ne olursa olsun yüzü donuk hayaletten bozma insanlara. . .

Cirit attıkları şehirlerde çırılçıplak nasıl yaşanır, ıssız sokaklarında yalın ayak nasıl yürünür biliyorum artık..Ah… Azalan saçlarımı ve çoğalan sızılarımı ıslatan yağmurları sevmeyi bile öğrendim zamanla. . .

Dipsiz kuyularda kaybolduğum, yitik aşklarımın suyunda boğulduğum oldu, hayat öpücüğünü kendim koyduğum oldu dudaklarıma…Arsız bir iştahla yediğim can simitlerimin susamları ağzımda duruyor bak hala. . .

Boşver şimdi sen bunları. . .
Parladığım oldu. . .
Söndüğüm oldu. . .
Kör düğümlendiğim oldu. . .
Geldiğin gibi apansız gittin ya. . .
O günden beri bana bir şeyler oldu. . .


Neydin sen. . ? Nasıl zehir olup aktın içime, bilemiyorum… Kanıma karıştı zehrin bir kere, damarlarımdan bir türlü atamıyorum. . .

Öyle çok bulaştı ki zehrin içime, artık zehrin kanımda değil de, kanım zehrinde. . .

Anımsıyorum da. . .

Uykumda bile hep kaçar(d)ım karanlık basınca ben… Bastıkça damarıma insafsızlar, inadına koşardım çocukken..Hala kaçıyorum ve durmadan koşuyorum, oysa öyle çok yoruldum ki ben. . .

Alıştım ama. .
Öncesiz korkularımı sargısız yaralarıma bastığımda duyduğum acıya… Yargısız infazlarımla baş başa kalmaya alıştım kendi kurduğum tuzaklarda… Ah… Kokusuna aldanıp daldığım gül bahçelerinden, korkuyla dağılıp çıkmalara bile alıştım zamanla. . .

Tenimi zımparalayan kaldırımlara amansız sarıldığım oldu, çizgilerime basmayın diye namussuzlara yalvardığım oldu… Bedenime işledi izi kaldırım taşlarının, onlar ki artık benim bir parçam oldu. . .

Boşver şimdi sen bunları. . .
Sustuğum oldu. . .
Kustuğum oldu. . .
İçip içip sızdığım oldu. . .
Geldiğin gibi apansız gittin ya. . .
O günden beri bana bir şeyler oldu. . .


Neydin sen. . ? Nasıl çocuk gibi kandım sihrine, bilemiyorum… Defalarca kardım oysa iskambil kâğıtlarını, yine de hep ben yeniliyorum. . .

Öyle çok zafer kazandın ki sen, yetim yenilgilere kucak açmak bana düştü mecburen. . .

Anımsıyorum da. .

Eskiden de hile yapmayı bilmezdim ben… Öpüp, koklayıp yitirdiklerimi, elim boş, dizlerimde kan izleriyle eve dönerdim çocukken… Hala var dizlerimde kan izlerim ve hala hilesizim, oysa öyle çok yitirdim ki ben. . .

Alıştım ama. .
Sınırsız kalabalıklar içinde dingin yalnızlıklarımla sarmaş dolaş yatmaya… Gece yarılarında, sonu olmayan sürgün yolculuklara bavul hazırlamalara…
Ah… Su birikintilerinde karşılaşmaktan korktuğum yüzümle yüzleşmeyi bile öğrendim zamanla. . .

İsimsiz yabancılara seslendiğim, duyan olur diye ürperdiğim oldu..Düştüğüm yollarda düşünüp, yarı yolda pes ettiğim oldu. . .

Boşver şimdi sen bunları. . .
Kestikçe çoğalan cesetlerim. . .
Ettikçe bozulan yeminlerim oldu. . .
Geldiğin gibi apansız gittin ya. . .
O günden beri bana bir şeyler oldu. . .


Neydin sen. . ? Bilemiyordum… Bilmek lanetler mi beni diye düşündüm de dün gece, artık sormuyorum…Yasak ettiğim gözyaşlarımı doldurup derinliğime, bu gece sana boğulmaya soyunuyorum. . .

Lanet olsun. . !
Yapamıyorum. . . .!








her yerde sen varsın, halbuki hiç bir yerde yokken..

her yerdesin işte, bakışımın donduğu yerdesin, yalnızlıklarımın döküldüğü, kuruduğu yerdesin ve de. yakınsın bana, yanımda olanların olamadığı kadar, sesini duyduklarımın olamadıkları kadar bendesin işte. benlesin, hissediyorum, uzakta değilsin, ama uzaktasın. gözleriminin göremeyeceği kadar uzakta..

med-ceziri sevmedi hiç bir zaman yüreğim. buydu yorgun düşüren benliğimi. her gelişinde şenlenen ruhum, her gidişinde her seferinden daha çok çöktü. her gelişinle yeniden dirilen bedenim, her gidişinde, hiç olmadığı kadar savruldu. yormak zorunda mıydık birbirimizi bu denli ? diyemedim işte ben, hiç diyemedim, git diyemedim. istemiyorum diyemedim. kal da diyemedim ama. diyemedim. çok zordu çünkü. bilemedin..

şarkıların bu denli can yakmasının sebebisin sen. kayıp gecelerin, tomur tomur göz yaşlarının, yiten her anın sebebisin. o kadar çok şeyin sebebisin ki, her aklıma geldiğinde canımı söken kazanamamışlığımın, kaybetmişliğimin aynasısın. her aklıma geldiğinde kaybetmişliğimi yüzüme çalansın. canımı yakansın. tüm bunlara rağmen yanımdasın, ama sarılamıyorum, bırakamıyorum göz yaşlarımı omuzuna, yalvaramıyorum gitme! diye kapanıp dizlerine.. yoksun. sesimi duymuyorsun. parçalanıyorum. farkedemiyorsun..

aklımsın..

ve her yerdesin, hiç bir yerde yokken.

duy şimdi beni, gel/kal diye(meye)ceğim sana.


7/7/08 21,32


sarhoş ediyor biliyor musun yokluğun ?

ciğerlerime doldurduğum hava kadar benlesin, bendesin. sessiz cümlelerime gizlenmiş söylenirken yutkunulan bir kelime gibisin bende. acıtan şarkılarımda saklanmış acıtan bir nağmesin ve de. aynalarsın. aynalardasın, çünkü birbirimize ne kadar benziyoruz diyendin sen. aynalara mı yüklenmiş çaresizliğim ? ne derdin halimi görsen ? acır mıydın bana ?

boşluk..

yalnızlıklarımı yüklüyorum artık göz yaşlarıma. çaresizliğimi paketledim. ve kendime hediye ettim. her çaresizliğime bakışımda, her hediyemle oynayışımda, biraz daha yalnızlık yüklüyorum göz yaşlarıma. zor bu tahmin edemezsin, yanımdasın halbuki, görüyorsun, konuşuyorum ya bunları seninle. yaşamadan bilemez ama insan. çaresiz bırakıldın mı hiç sen ? hiç yalnızlıkları hediye eden oldu mu sana ? yalnızlıklarımı sen hediye ettin bana bak. her gidişinde yenilerini ekledin yanına. gelecek misin diye soramadım hiç bu yüzden.. giderken yeni yalnızlıklar bırakacaktın çünkü. zordu. acıydı. diyemedim.

aşk vardı sanki. bir hastalıktı. koskoca bedenleri bir bebek gibi ağlatandı. ağlarken, acıya gülebilmekti. kurtulanı pek azdı. kurtulamadım ben.

bu yüzden her yerdesin işte, hiçbir yerde yokken. kurtulamadım.

portremi çiz, ama boyama. siyah kalsın.. siyahı seviyorum.








Ben med dedim
Sen ceziri tercih ettin
Gittin


Bütün damlar
Bütün ehramlar çöker
Tarihlere takvimlere sığmayan
Sevdamın ağırlığından
Sessizce dolaşır bakışlarım
Sensiz kenti
Gidişinle terk edilmiş meydanlarda ki hal
Kangren kokusudur
Dizelere sıçrayan intihar korkusudur
Dudağımda asılı iki kelime
Gitme dur

Gidersen dilim lal olur


Gittin apansız bir girdap sardı yüreğimi
Kah uçsuz bucaksız ummanlardayım
Kah kızgın sahralarda
Gittin artık içimde hafakanlar kol geziyor


Bu hüzün kuyusu elem arkında
Bu şehrin çıkmaz sokaklarında
İntizarın kucağında, alnımın kırışığında
Sana çıkmayan labirent gibi binlerce yol geziyor


Gözyaşımla birlikte suluyor toprağı
Yüreğimden aheste aheste sızan kan
Gittin, avuçlarımda diken
Yakamda kahrından solmuş bir gül geziyor

Kırdığım aynaların yansımasında
Tutuşurken çakmaktaşı gözlerim
Alev alev yanarken bakışlarım gittin
Yüreğime sıçrayan her kıvılcımda kül geziyor

Ben med dedim
Sen ceziri tercih ettin
Gittin

Şimdi
Dağlarda yankılansa da melalim
Ölene kadar lalim

MUHAMMED MEHMET GUL






Artık şans veremem
yaşanabilme ihtimali olan aşklarıma..
21'lik yaşım kaldırmıyor
bu üç harflik kelimeyi..!
(AŞK)
Ağır geliyor umutlarıma,
yada
umduklarım insanlara....

Hangi aşkın laneti bu bilmiyorum?
Vazgeçilmezlerimin
vazgeçilmezi olamıyorum...!
Uzun zamandır uykusuzum
aldırmayın,
galiba
saçmalıyorum....!

DILEK EGRI






Gitmeler sana kalsın,
Bu sisli şehrin beyazında.
Usul,usul terket beni,
Karakış`ın ayazında.
Kalbin,bedeninle gitsin,
Sakın dönme geriye,yokum!
Binlerce yemin etsende,
O yalan sözlerine tokum.

Gitmeler sana kalsın,
Bırak beni bu benle.
Kırılmış bir oyuncak ellerinde,
Sıkılmadın mı? oynama benle.
Ben aciz,ben yitik olsamda,
Sen git ardına bakma,git.
Canın sıkıldı bu aşktan belli,
Sevgin gibi sen de bit.

Gitmeler sana kalsın,
Hüzünlü bir şarkı tadında.

SALIH TURAN










Senli günlerimden bir gündü yine. Bana "beni seviyormuş" gibi davrandığın günlerden herhangi biri işte. Zaten o kadar azlar ki... Ve o kadar acıttılar ki...

Neyse, ne diyordum, sen vardın yanımda. Ya da ben öyle sanıyordum.
Sonra bir yıldız kaymıştı göklerden. Ben de tutmuş seni "mucizem" yapmıştım.
Oysa herşey tesadüftü. Hayatına girişim mesela...
Ya da daha doğrusu senin benim hayatıma girişin. Çünkü ben senin hayatına giremedim.
Sadece küçük, sevimli bir detay oldum, olmasından hoşnut kaldığın ama gittiğinde hiç aramayacağın küçük bir detay işte.
Senin için lafı bile edilmeyecek bir tesadüf, benim için "mucize"...

Nerden bilebilirdin ki o kapıdan girmeden beş dakika önce benim deli bir özlemle aşkı çağırdığımı.
Tam da şöyle diyordum: "Onun acısına bile razıyım. Tek istediğim aşık olmak. Büyük bir aşk."
Beş dakika sonra buldum onu. Senin gözlerinin en karanlığında. Aşka tam da o anda düşmüştüm işte.
Bu senin için tesadüf benim için aşktı. Hayat bana istediğimi verdi.
Seni gönderdi. (*Ne kötü sen beni hiç böyle istememiştin)
Şimdi tesadüfler bitti.
Ben senden uzakta bambaşka bir şehirdeyim.
Burda yıldızlar daha çok. Ve parlıyorlar. Ama inan hiç biri, hem de hiç biri, anlam yüklenmemek için üstlerine, bir aşkın sahte mucizesi olmamak için kaymıyorlar.

Bekliyorum...
Seni...
Mucizeleri...
Tesadüfleri...
Gökyüzünü...
Belki de bir haberini...
Gelsene...
Ya da "Gel" desene...









Beddua Etme Sakın

Seni Allaha havale ettim,
Yüce Tanrım bildiği gibi yapsın,
Hiç sebep yokken terk ettin,
Sana artık bu alem;
Acıyarak baksın.

Yeni aşklara koşacağım,
Haberin olsun,
Seni yeni sevgilerde unutacağım,
Bundan sonra yerin onun yanı olsun,
Sana beddua etmem biliyorsun.
Sana dua ediyorum,
Bana yaptıkların için,
Bana ne yaptıysan,
Bin mislisi sana gelsin,
Bak beddua değil bu ha!
Duam senin için,
Bana ne bıraktıysan,
Allah kat kat sana da versin.













diller mi vefasız yürekler mi
gömüt taşına mı yazılacak
zamansız kayboluş
şiirlere karıştı sevdam
unuttum
günleri külrengi yolculukta
gelirsen
bulacaksın gücenmemiş şiirlerde
kıpırdamayan akrep de
yelkovan da
şiirlerimin gizli öznesi
ilkyaz tufanımsın
gidersen eksilirim

sanma aşkların mevsimi
binlerce renk
çökerken sisleriyle gökyüzü
yüzüne
yangın yerine çevrilen eylem
su kuşunun belirsiz serüveninde
noktalama imleri dolaşır
sokağında

sen bana dokun
anılarıma dokunma
sen bana dokun
yüreğime dokunma
konuşurum
susarsın
sustukça
içimde isyan
yoruldum
sevgimi taşımaktan
sanık dillerimdi
gelmek istesem
yeminin gölgemdi
hoşçakal demedim
savunmanı üstlendim
gönül bahçemde
gülüyorsun
ateş böceği gibi kayboluyorsun
bir aşk daha karışıyor
tarihin sararmıuş sayfalarına
yalnızım

çırılçıplak kaldım sevdam da
aşkın onuru yokmu dünyada
bıkkınlığım yok ne de ihanet
hain deyilim korkak hiç deyil
kim bilir kimse sormasa da adımı
hatırlamasa da ırmaklaklarda yüzümü
desinler ki
denizdeki balıklar gii heyecanlı
desinler ki
aşkın örülmemiş dili
sevdamı boğsada ellerin
yüzümde ilkbahar sevinci
ekiyorum düşünceme yıldızlar
aşk rüzgarlarına savruluyorum
ya sen hangi rüzgarlara
küs çiçeği

ey! beyaz günlerimin ışığı
karanlığı aydınlat
kini nefreti at gel
dola saçları saçlrıma
çözülmüş gözlerinle gel
kaçışın:yitiriş
kaçışın:yok oluş
kaçışın: aşkın alaborası
sen hayatımın sevdası
doığrumda yanlışımda olsan
konuşturuyor
yüreğim beni

bak! yaşlanıyor gençliğimiz
alıp götürüyor yıllar
bakarsın aniden gelir ayrılık
ne adın kalır
ne de sevdan


SANİYE GÜNDÜZ YILDIRIM














Bana yüreğimi sığdıramadığım farklı bir hayatı bıraktın isteyerek ya da istemeyerek, oysa ben hiçbir zaman çizmedim aramızdaki mesafelerin sınırını sen hep ulaşılmayacak kadar uzaklardaydın yanı başımda dururken vakitsiz saatlerin yelkovan değirmeninde.


Dalgaların savurduğu kum taneciklerinden başka bir şey değildim ben hayatında, dilediğince savurdun beni bir o kıyıya bir bu kıyıya, ellerinden küçük bir oyuncak olmaktan kurtaramadım bir türlü kendimi, nasıl ki her dilde çocuğun ağlaması aynıysa benimde hala duygularım değişmedi aslında.

Gerçekten sevenlerin hepsi aynı sever. Hiçbir sevenin sevgisi diğer birinden farklı değildir aslında, bir türlü anlatamadım yüreğimin kabuk bağlayan yanını, sende acımadan deştin yaramı, söktün bütün kabukları azdırdın tuzladın iyileşmesi zor olan sol yanımı.

Kimseye bir şey ispatlamak zorunda değilsin yüreğim, şakaklarına bir ömür dayanmış ki büsbütün yalnızlık, bir yanda yüreğin bir yanda gözlerin karanlığa merhaba derken, artık kıvranmanın alemi yok! Dik ol! Sevmek ayıp değil, sevgiyi karalayan utansın…

03 Eylül, 2008

Kurşun Kalemle Yazmışsın Büyük Sevdanı Yüreğine !!

Kurşun Kalemle Yazmışsın Büyük Sevdanı Yüreğine !!

Sevdanı kurşun kalemle yazmışsın yüreğine,belli…büyük dediğin sevdan şimdi kalem

izleriyle dolu… silginin izleriyle dolu… sen sevdanda silgiye yer vermişsin… büyük sevdanı
kurşun kalemle yazmışsın yüreğine ! Kurşun kalemle…
Bu kadar basit miydi o silgiyikullanmak,silmek sevdanı,beni?
Basit miydi söylesene; bi adım uzaklaşınca unutmak…
Başka sevdalar yazmak yüreğine ? demek bu kadar büyüktü sevdan…
Biri varken başka birilerine kapıları açmak, büyük sevdanı silmek…
Ah sevgili Ah (!) Sen sevdanı yüreğine kurşun kalemle yazmışsın…
benim gönül kalemliğimde;
kurşun kaleme,silgiye,diğer kalemlere yer yok sevgili…
Sen gönlüme kazıldın,kazıdım seni… Yüreğimi kanata kanata,acıta acıta…!
Sense sadece kurşun kalemle yazmışsın o büyük sevdayı gönlüne…!
Büyük sevdanı gönlüne yazdığını söyleyerek gitmiştin sevgili; benden kilometrelerce uzağa !
Ararım demiştin, sorarım,sana mektuplar yazarım demiştin; yok,yok,yok sevgili… Ne
sesin,ne mektubun nede o büyük SEVDAN sevgili…hiçbirinden eser yok.. Anlaşılan sözlerini
de, sevdanı da, beni de bavulun içine koydun sevgili.. ve bavul yıllarca kapalı durdu.. Yok
sevgili yok, sen o büyük sevdayı Kurşun kalemle yazmışsın yüreğine.. Büyük sevdanı
yüreğine yazdığını söyleyerek Elveda,Hoşça kal demiştin… İnanmıştım ! Ne büyük sevdadan
eser var ne de verdiğin sözlerden ! hepsi silginin kurbanı olmuş…
Yüreğin bile !!! Bi defada
“sil baştan “ her şey…
ben olmayacaktım yüreğinde, ben olmayacaktım silginin bıraktığıizlerde…
Ah sevgili bu muydu Büyük Sevdan… Bu muydu yüreğine yazdığın Ben… ?
Kurşun kalemle yazılan bir sevda… ve hata bekleyen silgi…
Olamazdı be sevgili, bunlara
emanet edemezdin sevdanı…
… ve sessizlik,sensizlik kaplıyor evreni.. unutmuştun.. silinmişti her şey, format atılmıştı
yüreğine ! Ah sevgili (!) demekten alamıyorum kendimi..gitmiştin işte, büyük sevdanı kurşun
kalemle yazmıştın yüreğine ! Hatan gitmekti.. Hatan o kalemi kullanmaktı ! … ve silindi her
şey, büyük dediğin sevdan, anılar, fotoğraflar …ve ben ! Sevdanı kurşun kalemle yazmışsın
yüreğine belli.. Büyük dediğin sevdanın yerinde; kurşun kalemin izleri var.. Silgi izleri var…!
Anladım be sevgili ne kadar büyük sevdan olduğunu ! Kilometrelerce uzaklığa rağmen
unutmayışını, aradığını, seviyorum, özledim deyişini gördüm sevgili, gördüm…anladım
sevgili anladım ne kadar çok beni sev(me)diğini !! sana baktığımda sadece kurşun kalemin ve
silginin izlerini görüyorum; benden hariç, büyük sevdandan hariç ! Ah sevgili, gittiğin yerden
dönme bir daha,gelme… Anladım; kurşun kalemle yazmışsın yüreğine beni… Karakalem
alışması yapmışsın… Anladım tek taraflı yaşamışım; karşılıklı sandığım Sevdamı …!
Kurşun kalemle yazılmış sevda yüreğine,
Bende yıllar geçse de silinmeyecek derin izler senden kalan…
Sen vefasız,sen hayasız… Sen zavallı ! ;
Kurşun kalemle yazmışsın büyük sevdanı yüreğine…
Bi hatada “Sil Baştan Her şey “ !







Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne...


Herşeye Rağmen Şanslı Biriyim Ben.!
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.

Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..


Hiç ağlamadığımdan değil; çok akıttım gözyaşımı içime.
Hiç kaybetmediğimden değil birini.Çok yandım ciğerimden.Baktığım her yere, sevdiklerimin yüzünü kazıdı hasret.


Yıldızlarla doluydu gökyüzüm; kapkara bir boşluk bıraktılar kayanlar. Bir daha asla dolduramadım.


Gidene soramadığımdan, kalanın ıstırabı daha çok sandım.
Hiç ihanete uğramadığımdan da değil; yarası her zaman taze, birkaç hançerle dolaştım durdum sırtımda; hem öfkelendim, hem anlamsız geldi kızmak.

Herkesten farklı değildi başımdan gelip geçenler.
Herkes kadar ağladım, herkes kadar yandım.
Acısız olmuyordu ki hayat!
Ağlamaktaydı bereket, yağmurda ıslanmadan yeşermiyordu ki toprak!


Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.
Mutlu bir çocuktum ben!
Kalabalık bir ailenin sevgisiyle büyümüştüm. Bir sürü arkadaş, bir sürü oyun..kuyruğuna tutunmuştum kırmızı bir uçurtmanın.
Hayat hep veriyordu, alacağı günleri hiç düşünmemiştim.

Sancılıydı ilk gençlik!
Şimdiki hüzünlerimle, o zamanları karşılaştırdığımda, çocukluk deyip geçiyorum.
Ah, nerdesiniz 17’lik dertlerim!

On yedimde başlamıştı hayatla kavgam.
Artık sadece, tartışıyoruz.

Acıya alıştığımı söyleyemem hala; hele, nasır tuttuğunu kalbimin.
Unutmayı becerdiğimi de söyleyemem; asla unutamadım, kusurluydu hafızam; almayı biliyordu da silmeyi, asla!
İyi ki hatırlıyorum!

Yaşamımdan çıkanlara kızmıyorum; öğrettikleri her şey için minnettarım. Bir zamanlar, doyasıya güldüğümüz içindi uğurlarken akıttığım göz yaşlarım..Paylaştıklarımız kadar değerliydiler.

Paylaşamayacaklarımızın adıydı hasret!

İhanete de alışamadım elbette; ama, edenlere de eyvallah! Kir tutsa da kin tutmaz yüreğimiz. Az şey sayılmaz, utanmayı bilmeyenden öğrendiğim; sırf bu nedenle bile affedebilirim.
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne....
Şanslı biriyim ben!
Mükemmel bir anne-baba; harika kardeşlerimle; hem büyük, hem mutludur ailem!

Eski-yeni fark etmez; hem köklü, hem sınanmıştır dostluklarım!
Kolay yere gelmez sırtım; ne yaparsa yapsın, kolay vazgeçmem hayattan!

Kokladığım gülleri, teker teker solduracak biliyorum. Asla hazır olamayacağım acıya; ama, çekmeyi de öğrendim artık. Bütün duyularım açık, elimde suyum, yüreğimde umut, güllerimin yanındayım.

Az şey midir, biteceğini bildiğin bir hayatı son nefese kadar paylaşmaya hazır olmak.
Ve baş kaldırmak ölüme, sonsuza kadar, sevip hatırlayarak..
Zaman bir değirmen; keder girer, hüzün çıkar kapıdan..
Ben de toy girip, olgun çıktım içinden..
Bakmayın dertlenip içlenmeme; yağmur yağar, toprak kokarım; güneş açar, çiçek kokarım!

Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..

Sadece, Güneşli günlerde kalem oynatmaz yürek





Yorulmuşken kalbimin çıkmazlarındaki senli odolarla boğuşmaktan, hala sevdigimimi sanıyorsun !
Belki hala diye birşey yoktur sana göre sevmişsen seviyorsundur, artık sevmiyorum diye bir cümlen olmamıştır hiç,
Canımı yakarken her satırdan öte gölgeler oluşuyor yüzümde,Çizgilerim var benim sonsuz boşluga dalann yüzümün her bir yolu hüzün dalgarıyla sarılı,
Sevmemiştim seni sanma ,! Sevmiştim hemde çook...
İnan şu anda sevmiştim demek istemezdi gözlerim , Hep sevmeyi isterdi "
Denedim ,çok denedim senin yalan dolan sevgini örtüp temiz aşkımı sarıp sarmalamayı yüregine. Anla işte yapamadım... Saramadım iğrençliklerini azıcık sarılsam yüreğine karanlık çöküyordu sanki üzerime...
Seni sevmemin nedeni sendin
Nefretimin nedenide senden başkası olabilirmiydi ?
Çok büyük sevgilerin darbe almasıyla nefrete dönüşen hisler bir zindan hayatı sürer gibi kin kusar bütün yalanlara...

Afederdim belki
Affedilecek bir affın olsaydı!
Susarken her an sevgilere atmıştın beni çöllere,
Sen gittikten sonra herkese kötü gözlerle baktım herkesde bir acabam oldu... Belkilerim yükseldi göklere , kimseye inanamadım, güvenemedim...
Biliyormusun ben senden sonra hiç kimseyi çok sevemedim...Canıma katmak istemedim kimsenin canını!
Öyle bir öfkeyle sarmışsınki masumiyetimi ( Ne bir aşk barınıyor yüregimde Nede sarılmayı bekleyen bir yürek )
Hergün daha çok çıldırıyorum " Artık sen bile alçalmışken gözümde kimseler sevemez sanıyorum kimseyi,
Sahtelige bürünmüş bir hayat geçiyor gözümün önünden her haliyle sana benziyor işte o hayat...
Hala seni sevip sevmedigimimi soruyorsun!
Ben senden sonra kimseyi sevemedim,
Ben senden sonra seni nasıl seveyim ?







Acılarımın orta yerine kurduğun
Derme çatma düşlerine yazık olur
Git!

Çoktan beridir;
Dünlerimin ardı sıra gelen yarınlarımın,
Müptelası kara bulutların ısrarı.
O bulutlar ki bana sevdalı.
Bence git!

İncecik bir aşktan,
Olmadık mucizeler bekleme.
Düştüğün dehlizler
Kabusun olur,
Yazık olur.
Git!

Koptu kopacak avuntularıma,
Sallanan yarınlarımın altına,
Gazete kağıdı sıkıştırma çabaların öyle boş ki..
Alın yazım ağır gelir masalsı düşlerine,
Çocukluk etme,
Git!

Git;
Çünkü sen gelmeden çok önce
Tükendi bende her şey.
Son yarınımı da,
Önün sıra çıkan bir umutsuza verdim.
Köhne duraklarda,
Yanlış zamanlarda bir hiçim ben.
Umutlanma boşuna, tükenirsin..
Git!












“Düş Kaçkını”

İki Ayrı Diyarda İki Ayrı Dilden Söylenmiş Türkülerdik..Yanyana Gelsek Bozulurdu DüzenYıkılırdı Duvarlar...Şeffaf Olurdu Herşey Biz Tükenirdik Tüketmemek İçin Ansızın Doğan Sevdayı... Herkese Ket Vurup Sağlam Çıkacağız Derken Alırdık Tüm Kapanmaz Yaraları.. Sonra mı? Sonra Ne Sevda Kalırdı Gözlerimizde Ne Tutku Ne ŞiirlerAşk Hikayeleri...Bitirirlerdi Bizi Biz Başlarken..

Sen Bilmesende...Hatta Unuttuğumu Sansan da Alev Alev Bir Kor Hala Yüreğimde Yanan... Umursamaz Vurduymaz Olduğuma Bakma Anlamamazlıktan Gelmelerim Korkumdan.. Anlasana Korkuyorum... Bu Saatten Sonra Çözülmekten... Ele Vermekten Kendimi..Bir Akarsa Çağlayana Pınarlar Gibi Yüreğimde Kilitli Olan Sözler Sende Duramazsın Oralarda Koşar Gelirsin Belki Ve Ben Tutuyorum Hücrelerimde Yaşamak İstediklerimi. Çok Geç Artık Anlasana Baş Koymaya Bu Sevdaya..

Biter Demiştim..Göz Görmeyince Katlanır Gönül.. O da Unutur Elbet Belki Adımı Bile.. Gözlerimi Gülüşümü Unutur.. Gittiği Ülkeler Aşrı Memleketin Alışır Havasına Suyuna.. Olmadı Ne Sen Bir An Silindin Aklımdan Ne Gözlerin...Ne Sen Soğudun Benden Gittiğin Yerlerin Yerlerin Soğuğuyla Ne de Yüreğin.. Uzak Olmak İmkansız Olmak Dirilitir Derlerdi Ölen Bir Çiçeği Bile.. Söyle Sen Nerelerde Açıyorsunda Böyle Kokun Geliyor İşliyor Ciğerlerime... Neden Uzakları Yakın Ediyorsun Her Bana Sözlerinle Gelişinde...

Sus... Her Geçen Gün Anladığın Beynini Uğuldatanİçinden Konuşturan Bu İmkansızlıktan Vazgeç.. Her Gün Biraz Daha Uzaklaş Gelme.. Belki O Zaman Deli Zamanlarda İmkansız Zamankları Yaşayabilirdik..Ama Çektin Gittin Sen..Kaçtın..Şimdi Bedelini Ödüyorsun Yürek Sızınla.. Mutlu musun Diyorsun... Evet Mutluyum Diyorum..Huzurluyum.. Yüreğimi Paylaşan Biri Var Artık Yanımda Sana Kalacak Yanım Yok Artık.. Senin Gibi Bende Başka Hayatlara Açtım Yelkenim Ve Sen O Zaman Anladın Belki Değerimi Belki de Ancak Başkasının Oluınca Duyguların Feryat Etti..

Boşuna Ah Etme.. Efkarlanma Elalım.. Biz Bize de Kalsak Koymazlardı Bizi Bize..Kavuşmazdı Ellerimiz.. Zaten En Başından Bildiğinden Kaçmadınmı Uzak Diyarlara.. Biz Yine Kaldığımız Yerden Devam Edelim.. Hiçbirşey Olmamış Gibi.. Saklayalım Herşeyi Mazide.. İmkansızlıkların Koynundaydık.. Çıkmayalım İnimizden.. Bir Güzel Hatıra Olsun Adımız.. Sahip Olduğumuz Sevgilere Sarılıp Tesellli Bulalım Ve O Defteri Hiç Açmayalım.. Gidiyorsun Yolun Açık Olsun.. Bekleme Kal Diyemem...







Bu Yalnızlık İkimize Dört Duvar…
Tek bir hamle, gecenin kokusunu üzerime bırakıp kaçmaya yetti..
Oysa uyandığımda, virgülü olmayan anlamları kovalayacaktı düşlerim..
Son cümlem sana olsun,hoşçakal…

Burada değilim…
Aslından çok uzakta, fotoğrafın eskimiş kenar uçlarında ve kokusunu bilmediğim yatağının kırışmış, çarşafların birbirine karışmış yalnızlığındayım…
Bazen orada bazen burada, kim bilir hangi yolda?!
Üzerimde yüreğinin nadasa bırakılmış, tüm gereksiz elbiselerinden arınmış, soyun soysuzluğunla derilmiş aşk sözcükleri kazılı..
Taşıyorum..
İstanbul soyunurken yatak odalarının küfürlü duvarlarında, gözlerime yansıyan yalnızca kaybedilmiş bir şiir..
Birazdan ahşap düşlerin koynuna gireceğim, biliyorum sen uyuyor olacaksın ellerinden yavaşça süzülürken bana verdiklerin..
Kısa ama geçici bir ürperiş yaşayacak, tırnaklarımın ucundan koca bir geçmişin usulca düşüşünü görecek, ve artık düşenleri tutmayacağım …
Senden,
daima kapalı duran perdelerinin aralığından,
uykuya her vakit davetkâr yastığının baş ucundan,
fark ettirmeden sıyrılacağım…

Bu gece, düşük seyirde adımlar..
Bu gece, duman dolu odanın duvarları…
Uyuyamıyorum…

Gölgenden düşür gözlerimi, kalemimde saklı kalsın adımlarım.. Geceye bin küfür döksem, yine de sususzluğu eksilmez ruhumun…
Kendimi çok yalnız hissettim..İlk defa…
Taştı…
Masa altından dokunuyordu ellerin yabancı düşlerin kadınsı dürtülerine.. Koşuyordun durmaksızın.. Baktıkça kayboluyordu tüm o anlar, anlarımız.. Alkol hep mi kendinden geçirir terk edilmişliği…? Yükselen kahkahalar geceye bırakılmış davetin kapağını hep mi aralar..?
Ya sen, hep mi böyle dağınıksındır bir yaşamın sevişmeleri kurumamış ıslaklığından kaçarken?
Taştı…
Hiç bir şey hissetmedim.. Öylesine bağları kopmuştu ki saçlarımda bıraktığın düşlerinin, nafileydi bir sabaha uyanmak… Yeniden, yeniden…
Öyle ya unutacaktın!!!

Kimse farkında değildi.. Kısa bir aralık bulmuş ve bulduğum o aralıktan sana kaçmıştım.. Sen ile sana arasındaki uçurumun hiç kimse farkında değil hala, biliyorum… Belki de tarifsiz bir haz saklı cümlelerimde.. Gülümsüyorum ya noktalama işaretlerinin serseriliğinde, sanırım burada da fısıldadığım mesajları kimse anlamayacak..
Bir tek sen bilirsin, o yalnızlığı; hani ilkti, sana söylenmişti..
Bekledim, eğer uyumamışsan ve eğer yanımda olmayı seçeceksen gelecektin.. Biraz daha masanın küllerini temizleyebilecek sabrım vardı..Zaten yapacak başka bir seçeneğim de yoktu..Oysa:
Kalkıp gidebilirdim..
Karanlık sokaklara ayak uçlarımı sertçe sürtebilirdim…
Bir başka güne devreden isyanımı soğuk rüzgarın yüzüne tükürebilirdim..
Boşverebilirdim…
Ama ben tüm çığlıklarımın olası bir patlamayla raydan çıkabileceğini göze alıp sana uzanacağım anı, sigara ve alkol komasında tutunmaya çalışanların gözlerine utançla bakarak bekledim…

Geldin…
Sana ait söz dizimleriyle… :

" Görecesiz bir yalnızlık bu ikimize, dört duvar…"

Öyle ya, görecesiz bir yalnızlık bu…
Sadece "sana" ve "bana"Bizden başkası bilmiyor…






Zaman-sızıma,


Sana mektup yazmak nerden aklıma geldi bilmiyorum. sanırım hüzünlü insanlara özendim.
öyle afili bir şey bekleme benden. giriş gelişme sonuç olmayacak tıpkı sen ve ben gibi bir bütün olamayacak.
Gönül yazımı bilirsin düzensizdir, birazda okunaksız. Anlatacaklarım var. Sadece dinle....




Sessizliğini dinledim uzun bir süre. Düşündüm taşındım çözümünü bulamadım.
Özlemek neden bu kadar yorar insanı? “özlem” isminin eyleme dönüşme çabasından mı?
“Düş” ün, “düşünmek” kadar büyümek özentisinden mi beynimin içindeki tüm hayallerin çocukluktan vazgeçip başımın etini yemesi?
Ne zaman lafın bir ucu sana çıksa sonuna gelemeden heba oluyor gülümseyişlerim.



Yorgunum…



Şu saatlerde sıcak çekildi kapı eşiğine. Senin rüzgarların var sen kokan.
Zaman öldürüyorum geçmişi yoklayarak, leşlerim çoğalıyor. Dip balığı oluyorum.
Tüm bu çırpınışlarım tek bir nefeslik su yüzüne çıkıştan öteye götürmüyor beni.
Yüzün geliyor gözlerimin önüne beni dinlerken kalkan kaşlarına asılıyorum tut beni çıkar diye….
Gözlerinde boğuluyorum…




Sol yanıma yatsam seni uyusam, hep rüyada kalsam... içim dilime vuruyor, konuştuklarım incir çekirdeğine yetmiyor;
sakladıklarımdan ve senden bahis açmama inadımdan. Burnumu bir karış dikiyorum havaya, içim düşüyor.
Oysa söz vermiştim kendime, üzerime giydiğim güçlü kız kostümü çıkmayacak,
çıksa da senin haberin olmayacak diye. Varlığımla yokluğum ayırt edilemez olacaktı senin için,



herkes” olacaktım ve belki “hiç kimse”....


Beceremedim…





Kimse görmeden, tutup elinden kaldırdım içimdeki ufaklığı.
Çok acımış, kimseye belli etmedim,edemedim..
Teselli bile aramadım kızgınlıklarıma, hakkımdı bu kara isyan.
Sonra fark ettim ki ben bu zamana ait değilim ve biliyorum sende...
o yüzden hep “an”larda teğet geçtik birbirimizi




Ama içime dokundun bir kere . Parmak izlerin duruyor bakışlarımda. Nereye baksam senden bir iz bırakıyorum.
Bu aralar kendime hep suçüstüyüm. Islah olmaz bir özlemim ve korkak bir mantığım var.
Tek dinginliğim kelimelerin. koklayıp koklayıp saklıyorum hafızama. arşivimde acılarım var benim.
Rutubetli; güneşe serip kuruttuğum Tozunu alıp, halı altında biriktirdiğim hatalarım. seninse anlatmadığın masalların var.
"sus"ların kucağında çocuk masumu yüzün ve küfrengi günahların.....



Baksaydın korkmayıp gözlerime. Sana keşkelerimi sunacaktım terketmeden bahar kıpırtısı içimi.
Yalpalamayacaktım bugünlerde yarınlara inançsızlığımla ve biliyor musun “kal” deseydin
rüzgarlarla getirdiğin son hecemle kavrulacaktı bahar bitimi...
Çırılçıplak sevdalar dört mevsimdi. ayı günü yoktu.gidenler tekrar gelebilmek için gitmişti.
İhanet sayıldı. sükut altındı; yağmur gibi çisil çisil, acıkmış bir nefesin dudaklarında tadımlık. korkaklık sayıldı.
Dinleseydin aryaları, kulaklarına çalınan tını; sevgilinin sızlayan ahına eşti....
Yoldaştı sayıklamalara in-ce in-ce in-ce ...




Bil(e)medin...



Yaşananların üstünü örtecek kadar şeffaf bir kelimem yok.
Sen bilirsin ürkekliğimi, tarihten çalınmış eğreti kahramanlığımı...
Çekerim kılıcımı zamana ama kesip atamam biriktirdiklerimi.
Gözlerim yağar, toprak kokar ve filizlenir kabuk bağlayan yaralarım.
Dilek kipleri bağlarım.... .



Kaçışlarım sana meyilimdendir.
Sessizliğine sığınışım kabullenişimdir her şeyi. Sakın “neden” diye sorma.
Verdiğim her cevap mayındır pişmanlığıma.


Ve bu bir iç dökümdür çağıl çağıl. Bil ama bilme…..






Konuşsam Sözlerim ağlar sussam yüreğim kanar .. Ne yapmalıyım bilemedim ama öğrendim hasretin dipsiz bir kuyu olduğunu , Aşk denen uçurtmanın ipsiz olduğunu.

Uçup gittin tutamadım seni ..
Geçip gittin duramadım önünde ezip geçtin..

Seni durduramamanın tutamamanın sızısı var içimde kalakaldım öylece..
Yağmurlar yağdı sensizken gökyüzüme, sonra ben yedi renk bilirdim gökkuşağını içinde siyahı görmeden önce..


Gidişine anlamlar yükledim gitmesi gerekti , mecburdu , istemeyerek gitti .. sonra ağlanacak halime gülüp acıdım kendime..

Gitmek istediğin icin gittin .. Sen beni hayatında istemedigin icin gittin..
Kendimi kandırmaya çalışsamda senin kadar başarılı olamadım. Her seferinde gercekler tokat gibi çarptı suratıma ağladım...
Büyüdü içimdeki sızı , acıttı sızlattı sol yanımdaki boşluğu!!
..


Sonra ..


Vazgeçtim gidişine anlam yüklemeyken
Vazgeçtim kendimi kandırmaktan
Vazgeçtim yokluğunla savaşmaktan


Yüzleştim yokluğunun soğuk yüzüyle ve kabul ettim alışmaya çalışmak diye bir şey yok!!
Alışmak zorundayım. Yoksun ve birdaha hiç olmayacaksın kabullendim !
Ve vazgeçtim sana dair ne varsa


Konuşsam Sözlerim ağlar sussam yüreğim kanar Vazgeçişlerdeyim bu aralar..










Canımı sen aldın karsıma cıkınca..
Arıyorum simdi her köse basında..
Ellerim havada.. Dilim duada..
Yalvarırım Tanrıma onu gönder Bana!!

Elimi tuttugun yerdeyim..
Gözüme baktıgın yerde..
Uzakta olsan sevdigim ben sende Ölecegim!!



Varlıgın neden günesin batısına benziyor bebegim??
Seni her defasında bulmusken neden kaybettim??
Benim o dik basım bir tek senin askına egildi..
Toprak suya.. Safak umuda.. Benim sevdam sana saklı sende..
Simdi.. Iste simdi gitme sırası bende!!

Gidiyorum simdi uzaklara..
Sevdam saklı yarınlara..
Deliler gibi hep sevecegim.. Seni affetmeyecegim!!


Gözyasım karıstı yagmura..
Askın dilimde bir dua..
Bu yürek vazgecerse senden yasarmı bu beden??

Elimi tuttugun yerdeyim..
Gözüme baktıgın yerde..
Uzakta olsan sevdigim ben sende Ölecegim!!




İmkansız olan şeyler vardır bilirsin
Yaşlanmamak gibi, ölmemek gibi
Ve seni sevmemek cigan gözlüm
Mümkün değil ki
Çıkarıp atamam içimden
Neyleyim yer etmişin bir kere
Ne zaman elime bir kağıt alsam
Siner güzelliğin kelimelere
Yumsam gözlerimi seni seyrederim
Devamlı bir musiki kulaklarımda sesin
Mevsimler seninle başlar, seninle biter
Yıl oniki ay benimlesin
Ne zaman bir gemi görsem limanda
Alıp başımı seninle gitmek isterim
Umurumda değil bu oyunlar, bu düzenler
Anlasana; seni arıyor ellerim
İmkansız düşünmemek gecelerce seni
Ve sevmemek ömür boyunca, bir gün değil
*Başka çaremiz yok, beni unut* demiştin
Mümkün değil cigan gözlüm, mümkün değil.





Bir Feryat Bir Figân Sensiz İlkbahar
Bir feryat bir figan sensiz ilkbahar.
Kaderden bana inat
kanlı bir yeşil açar tabiat.
Kırlarda matem sessizliği
Denizlerde çöllere susamışlık
Ve göklerde gidişinin burukluğu
Bir hatırımda kalan gözlerin
Bir de çığlığı kulaklarımda halâ kelebeklerin.

Dilim dönmüyor sesi yok kelimelerin
Yokluğun verem gibi bağrımda
Vefasız bir şiir gidişin
Yıllarca onu söyledim her ağladığımda
Alnımda bu çizgiler, derin, okunaklı,
yavaşça çizildi, çilenin imzası.
Bir feryat bir figân sensiz ilkbahar
Ve denizlere korku verdi güneşin vedası

Hasret kum gibi avuçlarımda
Gözlerim isyankâr dudaklar sus pus
Dün yeşildi bugün siyah gördüğüm
Geceler mavi ince bir kâbus
Aşkına müebbet mahkûm köleyim.
Beklemekle geçti bu sahipsiz yıllar,
Bir feryat bir figân sensiz ilkbahar
Dön dön bari kollarında öleyim.










Uzak kentin kayıp yıldızından rivayet olunur...…
Üç noktaydı susuşum, bir virgül hatırına yazıyorum şimdi...
Üç nokta . . . Üç çığlık ? ? ? Üç ölüm ! ! ! Ve tek bir virgül ,


Kirpiklerinden aşk soluyan deli, yırttı acının kefenini, ölü kızın kalbine dokundu bu gece... Ve gözlerine ölüm kaçan kız, dokunulduğu her yanından kanadı...


Bir ölünün gözlerinden düş bulaştı geceye, gece aklını yitirdi... Bir delinin iç çekişiyle karardı yıldızlar... Hıçkırıkları arşı kapladı… Bir deli ağladı… Ölü kızın kirpikleri adedince ağladı... Parmak uçlarından dokundu aşka... Saçlarına notası kırık şarkılar kondurdu...

Gece; tortulu bir masalın hüznünü andırıyordu... Üçüncü kişiler hep susmuştu...

Bir masal duyuldu sessizliğin en sığ dilinde... Uzak kentin kayıp yıldızıydı anlatan... Yoktu ihtilaf... Yoktu yalan... Bir deli ve bir ölünün masalıydı duyulan... Avuntusuz masallara şarkılar kuran bir deli ve masallara hep sonundan başlayan bir ölü...

Çok geçmedi… Gülüşüne düşler inşa edilen soylu derviş, kent harabelerinin yoldaşlığında, gecenin en uzak saatinde, tuz kokulu bitişle susturdu masalı... Masal yitirdi kendini… Masal yitirdi gerçeğini… Bir deli ağladı… Kirpikleri tükenmişti, ölü kızın saçlarına denk düşüyordu, gözlerinde ki keder… Ve gece deli gömleğini giydi üstüne, masal üşümesin diye…

Ve ben... Üçüncü tekil şahıs... Kent masallarının yorgun yüzü... Uzak diyarların cana ziyan hüznü... Ben... Bir masal boyu susan... Suskusu us'unu yumruklayan... Bir deliyi geçmişe yazan, bir ölüyü koynunda uyutan, bir dervişe yaslanan... Ben yani... Mezar boşluklarında kirpiklerini uykuya yatıran... Kefeninin cebinde ölüm saklayan... Ben... Suskun şiirleriyle geceyi ayartan...

Suçluyum... Bir son bulaştırdım ellerime... Bir masalı yıkarcasına, bir deliyi ağlatırcasına sustum... “Geçmiş” dedim... Geçmedi... “Gelecek” dedim... Gelmedi... “Şimdi” dedim, dokundum masala... Kayıp yıldız kayıplığını kaybetti...

Faili meçhul bir masalın tek sanığıydım ben... Masal mahallinde harflerim vardı, suçum aşikardı... Kalem; kelamla her buluştuğunda, adın kanardı, canım yanardı... Suçluydum evet... Bir masalı altı harf yaşatır sandım... Yedinciyi hiç yazmadım... Ne zaman canın yansa, susumu bastım yarana, usumu kanatırcasına... Hiç dinmedin... Sustun hep… Ben de sustum... Sessizliğimi tamamladı susuşun... Bir masalın ardından suçlarını bölüşüyorduk suskunluğumuzun...

İçim acıdı... Masal kanadı... Ve omuz başında kanayan masal; yalandı! Yüreğimi burkan, kalemimi kıran, içimi senden çıkaran bir yalandı... Yine de... Adını bile yazamazken sen, adınla kanadım ben!



Şimdilerde şehirler arası yalnızlık seferleri düzenliyorum gözlerine... İsimleri silinmiş mezar taşlarında gülümsüyorum... Ve hala ölü çocukların gözlerinde masallar arıyorum... Suçluyum... Bir masaldan arta kalan yanımla, suçlarımın bedelini ödüyorum...



Affet beni kayıp yıldız... Affet... Günahsız ölümler düşlüyorum...
Fatıma Arslaner

Blog Arşivi