03 Eylül, 2008

Kurşun Kalemle Yazmışsın Büyük Sevdanı Yüreğine !!

Kurşun Kalemle Yazmışsın Büyük Sevdanı Yüreğine !!

Sevdanı kurşun kalemle yazmışsın yüreğine,belli…büyük dediğin sevdan şimdi kalem

izleriyle dolu… silginin izleriyle dolu… sen sevdanda silgiye yer vermişsin… büyük sevdanı
kurşun kalemle yazmışsın yüreğine ! Kurşun kalemle…
Bu kadar basit miydi o silgiyikullanmak,silmek sevdanı,beni?
Basit miydi söylesene; bi adım uzaklaşınca unutmak…
Başka sevdalar yazmak yüreğine ? demek bu kadar büyüktü sevdan…
Biri varken başka birilerine kapıları açmak, büyük sevdanı silmek…
Ah sevgili Ah (!) Sen sevdanı yüreğine kurşun kalemle yazmışsın…
benim gönül kalemliğimde;
kurşun kaleme,silgiye,diğer kalemlere yer yok sevgili…
Sen gönlüme kazıldın,kazıdım seni… Yüreğimi kanata kanata,acıta acıta…!
Sense sadece kurşun kalemle yazmışsın o büyük sevdayı gönlüne…!
Büyük sevdanı gönlüne yazdığını söyleyerek gitmiştin sevgili; benden kilometrelerce uzağa !
Ararım demiştin, sorarım,sana mektuplar yazarım demiştin; yok,yok,yok sevgili… Ne
sesin,ne mektubun nede o büyük SEVDAN sevgili…hiçbirinden eser yok.. Anlaşılan sözlerini
de, sevdanı da, beni de bavulun içine koydun sevgili.. ve bavul yıllarca kapalı durdu.. Yok
sevgili yok, sen o büyük sevdayı Kurşun kalemle yazmışsın yüreğine.. Büyük sevdanı
yüreğine yazdığını söyleyerek Elveda,Hoşça kal demiştin… İnanmıştım ! Ne büyük sevdadan
eser var ne de verdiğin sözlerden ! hepsi silginin kurbanı olmuş…
Yüreğin bile !!! Bi defada
“sil baştan “ her şey…
ben olmayacaktım yüreğinde, ben olmayacaktım silginin bıraktığıizlerde…
Ah sevgili bu muydu Büyük Sevdan… Bu muydu yüreğine yazdığın Ben… ?
Kurşun kalemle yazılan bir sevda… ve hata bekleyen silgi…
Olamazdı be sevgili, bunlara
emanet edemezdin sevdanı…
… ve sessizlik,sensizlik kaplıyor evreni.. unutmuştun.. silinmişti her şey, format atılmıştı
yüreğine ! Ah sevgili (!) demekten alamıyorum kendimi..gitmiştin işte, büyük sevdanı kurşun
kalemle yazmıştın yüreğine ! Hatan gitmekti.. Hatan o kalemi kullanmaktı ! … ve silindi her
şey, büyük dediğin sevdan, anılar, fotoğraflar …ve ben ! Sevdanı kurşun kalemle yazmışsın
yüreğine belli.. Büyük dediğin sevdanın yerinde; kurşun kalemin izleri var.. Silgi izleri var…!
Anladım be sevgili ne kadar büyük sevdan olduğunu ! Kilometrelerce uzaklığa rağmen
unutmayışını, aradığını, seviyorum, özledim deyişini gördüm sevgili, gördüm…anladım
sevgili anladım ne kadar çok beni sev(me)diğini !! sana baktığımda sadece kurşun kalemin ve
silginin izlerini görüyorum; benden hariç, büyük sevdandan hariç ! Ah sevgili, gittiğin yerden
dönme bir daha,gelme… Anladım; kurşun kalemle yazmışsın yüreğine beni… Karakalem
alışması yapmışsın… Anladım tek taraflı yaşamışım; karşılıklı sandığım Sevdamı …!
Kurşun kalemle yazılmış sevda yüreğine,
Bende yıllar geçse de silinmeyecek derin izler senden kalan…
Sen vefasız,sen hayasız… Sen zavallı ! ;
Kurşun kalemle yazmışsın büyük sevdanı yüreğine…
Bi hatada “Sil Baştan Her şey “ !







Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne...


Herşeye Rağmen Şanslı Biriyim Ben.!
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.

Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..


Hiç ağlamadığımdan değil; çok akıttım gözyaşımı içime.
Hiç kaybetmediğimden değil birini.Çok yandım ciğerimden.Baktığım her yere, sevdiklerimin yüzünü kazıdı hasret.


Yıldızlarla doluydu gökyüzüm; kapkara bir boşluk bıraktılar kayanlar. Bir daha asla dolduramadım.


Gidene soramadığımdan, kalanın ıstırabı daha çok sandım.
Hiç ihanete uğramadığımdan da değil; yarası her zaman taze, birkaç hançerle dolaştım durdum sırtımda; hem öfkelendim, hem anlamsız geldi kızmak.

Herkesten farklı değildi başımdan gelip geçenler.
Herkes kadar ağladım, herkes kadar yandım.
Acısız olmuyordu ki hayat!
Ağlamaktaydı bereket, yağmurda ıslanmadan yeşermiyordu ki toprak!


Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.
Mutlu bir çocuktum ben!
Kalabalık bir ailenin sevgisiyle büyümüştüm. Bir sürü arkadaş, bir sürü oyun..kuyruğuna tutunmuştum kırmızı bir uçurtmanın.
Hayat hep veriyordu, alacağı günleri hiç düşünmemiştim.

Sancılıydı ilk gençlik!
Şimdiki hüzünlerimle, o zamanları karşılaştırdığımda, çocukluk deyip geçiyorum.
Ah, nerdesiniz 17’lik dertlerim!

On yedimde başlamıştı hayatla kavgam.
Artık sadece, tartışıyoruz.

Acıya alıştığımı söyleyemem hala; hele, nasır tuttuğunu kalbimin.
Unutmayı becerdiğimi de söyleyemem; asla unutamadım, kusurluydu hafızam; almayı biliyordu da silmeyi, asla!
İyi ki hatırlıyorum!

Yaşamımdan çıkanlara kızmıyorum; öğrettikleri her şey için minnettarım. Bir zamanlar, doyasıya güldüğümüz içindi uğurlarken akıttığım göz yaşlarım..Paylaştıklarımız kadar değerliydiler.

Paylaşamayacaklarımızın adıydı hasret!

İhanete de alışamadım elbette; ama, edenlere de eyvallah! Kir tutsa da kin tutmaz yüreğimiz. Az şey sayılmaz, utanmayı bilmeyenden öğrendiğim; sırf bu nedenle bile affedebilirim.
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne....
Şanslı biriyim ben!
Mükemmel bir anne-baba; harika kardeşlerimle; hem büyük, hem mutludur ailem!

Eski-yeni fark etmez; hem köklü, hem sınanmıştır dostluklarım!
Kolay yere gelmez sırtım; ne yaparsa yapsın, kolay vazgeçmem hayattan!

Kokladığım gülleri, teker teker solduracak biliyorum. Asla hazır olamayacağım acıya; ama, çekmeyi de öğrendim artık. Bütün duyularım açık, elimde suyum, yüreğimde umut, güllerimin yanındayım.

Az şey midir, biteceğini bildiğin bir hayatı son nefese kadar paylaşmaya hazır olmak.
Ve baş kaldırmak ölüme, sonsuza kadar, sevip hatırlayarak..
Zaman bir değirmen; keder girer, hüzün çıkar kapıdan..
Ben de toy girip, olgun çıktım içinden..
Bakmayın dertlenip içlenmeme; yağmur yağar, toprak kokarım; güneş açar, çiçek kokarım!

Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..

Sadece, Güneşli günlerde kalem oynatmaz yürek





Yorulmuşken kalbimin çıkmazlarındaki senli odolarla boğuşmaktan, hala sevdigimimi sanıyorsun !
Belki hala diye birşey yoktur sana göre sevmişsen seviyorsundur, artık sevmiyorum diye bir cümlen olmamıştır hiç,
Canımı yakarken her satırdan öte gölgeler oluşuyor yüzümde,Çizgilerim var benim sonsuz boşluga dalann yüzümün her bir yolu hüzün dalgarıyla sarılı,
Sevmemiştim seni sanma ,! Sevmiştim hemde çook...
İnan şu anda sevmiştim demek istemezdi gözlerim , Hep sevmeyi isterdi "
Denedim ,çok denedim senin yalan dolan sevgini örtüp temiz aşkımı sarıp sarmalamayı yüregine. Anla işte yapamadım... Saramadım iğrençliklerini azıcık sarılsam yüreğine karanlık çöküyordu sanki üzerime...
Seni sevmemin nedeni sendin
Nefretimin nedenide senden başkası olabilirmiydi ?
Çok büyük sevgilerin darbe almasıyla nefrete dönüşen hisler bir zindan hayatı sürer gibi kin kusar bütün yalanlara...

Afederdim belki
Affedilecek bir affın olsaydı!
Susarken her an sevgilere atmıştın beni çöllere,
Sen gittikten sonra herkese kötü gözlerle baktım herkesde bir acabam oldu... Belkilerim yükseldi göklere , kimseye inanamadım, güvenemedim...
Biliyormusun ben senden sonra hiç kimseyi çok sevemedim...Canıma katmak istemedim kimsenin canını!
Öyle bir öfkeyle sarmışsınki masumiyetimi ( Ne bir aşk barınıyor yüregimde Nede sarılmayı bekleyen bir yürek )
Hergün daha çok çıldırıyorum " Artık sen bile alçalmışken gözümde kimseler sevemez sanıyorum kimseyi,
Sahtelige bürünmüş bir hayat geçiyor gözümün önünden her haliyle sana benziyor işte o hayat...
Hala seni sevip sevmedigimimi soruyorsun!
Ben senden sonra kimseyi sevemedim,
Ben senden sonra seni nasıl seveyim ?







Acılarımın orta yerine kurduğun
Derme çatma düşlerine yazık olur
Git!

Çoktan beridir;
Dünlerimin ardı sıra gelen yarınlarımın,
Müptelası kara bulutların ısrarı.
O bulutlar ki bana sevdalı.
Bence git!

İncecik bir aşktan,
Olmadık mucizeler bekleme.
Düştüğün dehlizler
Kabusun olur,
Yazık olur.
Git!

Koptu kopacak avuntularıma,
Sallanan yarınlarımın altına,
Gazete kağıdı sıkıştırma çabaların öyle boş ki..
Alın yazım ağır gelir masalsı düşlerine,
Çocukluk etme,
Git!

Git;
Çünkü sen gelmeden çok önce
Tükendi bende her şey.
Son yarınımı da,
Önün sıra çıkan bir umutsuza verdim.
Köhne duraklarda,
Yanlış zamanlarda bir hiçim ben.
Umutlanma boşuna, tükenirsin..
Git!












“Düş Kaçkını”

İki Ayrı Diyarda İki Ayrı Dilden Söylenmiş Türkülerdik..Yanyana Gelsek Bozulurdu DüzenYıkılırdı Duvarlar...Şeffaf Olurdu Herşey Biz Tükenirdik Tüketmemek İçin Ansızın Doğan Sevdayı... Herkese Ket Vurup Sağlam Çıkacağız Derken Alırdık Tüm Kapanmaz Yaraları.. Sonra mı? Sonra Ne Sevda Kalırdı Gözlerimizde Ne Tutku Ne ŞiirlerAşk Hikayeleri...Bitirirlerdi Bizi Biz Başlarken..

Sen Bilmesende...Hatta Unuttuğumu Sansan da Alev Alev Bir Kor Hala Yüreğimde Yanan... Umursamaz Vurduymaz Olduğuma Bakma Anlamamazlıktan Gelmelerim Korkumdan.. Anlasana Korkuyorum... Bu Saatten Sonra Çözülmekten... Ele Vermekten Kendimi..Bir Akarsa Çağlayana Pınarlar Gibi Yüreğimde Kilitli Olan Sözler Sende Duramazsın Oralarda Koşar Gelirsin Belki Ve Ben Tutuyorum Hücrelerimde Yaşamak İstediklerimi. Çok Geç Artık Anlasana Baş Koymaya Bu Sevdaya..

Biter Demiştim..Göz Görmeyince Katlanır Gönül.. O da Unutur Elbet Belki Adımı Bile.. Gözlerimi Gülüşümü Unutur.. Gittiği Ülkeler Aşrı Memleketin Alışır Havasına Suyuna.. Olmadı Ne Sen Bir An Silindin Aklımdan Ne Gözlerin...Ne Sen Soğudun Benden Gittiğin Yerlerin Yerlerin Soğuğuyla Ne de Yüreğin.. Uzak Olmak İmkansız Olmak Dirilitir Derlerdi Ölen Bir Çiçeği Bile.. Söyle Sen Nerelerde Açıyorsunda Böyle Kokun Geliyor İşliyor Ciğerlerime... Neden Uzakları Yakın Ediyorsun Her Bana Sözlerinle Gelişinde...

Sus... Her Geçen Gün Anladığın Beynini Uğuldatanİçinden Konuşturan Bu İmkansızlıktan Vazgeç.. Her Gün Biraz Daha Uzaklaş Gelme.. Belki O Zaman Deli Zamanlarda İmkansız Zamankları Yaşayabilirdik..Ama Çektin Gittin Sen..Kaçtın..Şimdi Bedelini Ödüyorsun Yürek Sızınla.. Mutlu musun Diyorsun... Evet Mutluyum Diyorum..Huzurluyum.. Yüreğimi Paylaşan Biri Var Artık Yanımda Sana Kalacak Yanım Yok Artık.. Senin Gibi Bende Başka Hayatlara Açtım Yelkenim Ve Sen O Zaman Anladın Belki Değerimi Belki de Ancak Başkasının Oluınca Duyguların Feryat Etti..

Boşuna Ah Etme.. Efkarlanma Elalım.. Biz Bize de Kalsak Koymazlardı Bizi Bize..Kavuşmazdı Ellerimiz.. Zaten En Başından Bildiğinden Kaçmadınmı Uzak Diyarlara.. Biz Yine Kaldığımız Yerden Devam Edelim.. Hiçbirşey Olmamış Gibi.. Saklayalım Herşeyi Mazide.. İmkansızlıkların Koynundaydık.. Çıkmayalım İnimizden.. Bir Güzel Hatıra Olsun Adımız.. Sahip Olduğumuz Sevgilere Sarılıp Tesellli Bulalım Ve O Defteri Hiç Açmayalım.. Gidiyorsun Yolun Açık Olsun.. Bekleme Kal Diyemem...







Bu Yalnızlık İkimize Dört Duvar…
Tek bir hamle, gecenin kokusunu üzerime bırakıp kaçmaya yetti..
Oysa uyandığımda, virgülü olmayan anlamları kovalayacaktı düşlerim..
Son cümlem sana olsun,hoşçakal…

Burada değilim…
Aslından çok uzakta, fotoğrafın eskimiş kenar uçlarında ve kokusunu bilmediğim yatağının kırışmış, çarşafların birbirine karışmış yalnızlığındayım…
Bazen orada bazen burada, kim bilir hangi yolda?!
Üzerimde yüreğinin nadasa bırakılmış, tüm gereksiz elbiselerinden arınmış, soyun soysuzluğunla derilmiş aşk sözcükleri kazılı..
Taşıyorum..
İstanbul soyunurken yatak odalarının küfürlü duvarlarında, gözlerime yansıyan yalnızca kaybedilmiş bir şiir..
Birazdan ahşap düşlerin koynuna gireceğim, biliyorum sen uyuyor olacaksın ellerinden yavaşça süzülürken bana verdiklerin..
Kısa ama geçici bir ürperiş yaşayacak, tırnaklarımın ucundan koca bir geçmişin usulca düşüşünü görecek, ve artık düşenleri tutmayacağım …
Senden,
daima kapalı duran perdelerinin aralığından,
uykuya her vakit davetkâr yastığının baş ucundan,
fark ettirmeden sıyrılacağım…

Bu gece, düşük seyirde adımlar..
Bu gece, duman dolu odanın duvarları…
Uyuyamıyorum…

Gölgenden düşür gözlerimi, kalemimde saklı kalsın adımlarım.. Geceye bin küfür döksem, yine de sususzluğu eksilmez ruhumun…
Kendimi çok yalnız hissettim..İlk defa…
Taştı…
Masa altından dokunuyordu ellerin yabancı düşlerin kadınsı dürtülerine.. Koşuyordun durmaksızın.. Baktıkça kayboluyordu tüm o anlar, anlarımız.. Alkol hep mi kendinden geçirir terk edilmişliği…? Yükselen kahkahalar geceye bırakılmış davetin kapağını hep mi aralar..?
Ya sen, hep mi böyle dağınıksındır bir yaşamın sevişmeleri kurumamış ıslaklığından kaçarken?
Taştı…
Hiç bir şey hissetmedim.. Öylesine bağları kopmuştu ki saçlarımda bıraktığın düşlerinin, nafileydi bir sabaha uyanmak… Yeniden, yeniden…
Öyle ya unutacaktın!!!

Kimse farkında değildi.. Kısa bir aralık bulmuş ve bulduğum o aralıktan sana kaçmıştım.. Sen ile sana arasındaki uçurumun hiç kimse farkında değil hala, biliyorum… Belki de tarifsiz bir haz saklı cümlelerimde.. Gülümsüyorum ya noktalama işaretlerinin serseriliğinde, sanırım burada da fısıldadığım mesajları kimse anlamayacak..
Bir tek sen bilirsin, o yalnızlığı; hani ilkti, sana söylenmişti..
Bekledim, eğer uyumamışsan ve eğer yanımda olmayı seçeceksen gelecektin.. Biraz daha masanın küllerini temizleyebilecek sabrım vardı..Zaten yapacak başka bir seçeneğim de yoktu..Oysa:
Kalkıp gidebilirdim..
Karanlık sokaklara ayak uçlarımı sertçe sürtebilirdim…
Bir başka güne devreden isyanımı soğuk rüzgarın yüzüne tükürebilirdim..
Boşverebilirdim…
Ama ben tüm çığlıklarımın olası bir patlamayla raydan çıkabileceğini göze alıp sana uzanacağım anı, sigara ve alkol komasında tutunmaya çalışanların gözlerine utançla bakarak bekledim…

Geldin…
Sana ait söz dizimleriyle… :

" Görecesiz bir yalnızlık bu ikimize, dört duvar…"

Öyle ya, görecesiz bir yalnızlık bu…
Sadece "sana" ve "bana"Bizden başkası bilmiyor…






Zaman-sızıma,


Sana mektup yazmak nerden aklıma geldi bilmiyorum. sanırım hüzünlü insanlara özendim.
öyle afili bir şey bekleme benden. giriş gelişme sonuç olmayacak tıpkı sen ve ben gibi bir bütün olamayacak.
Gönül yazımı bilirsin düzensizdir, birazda okunaksız. Anlatacaklarım var. Sadece dinle....




Sessizliğini dinledim uzun bir süre. Düşündüm taşındım çözümünü bulamadım.
Özlemek neden bu kadar yorar insanı? “özlem” isminin eyleme dönüşme çabasından mı?
“Düş” ün, “düşünmek” kadar büyümek özentisinden mi beynimin içindeki tüm hayallerin çocukluktan vazgeçip başımın etini yemesi?
Ne zaman lafın bir ucu sana çıksa sonuna gelemeden heba oluyor gülümseyişlerim.



Yorgunum…



Şu saatlerde sıcak çekildi kapı eşiğine. Senin rüzgarların var sen kokan.
Zaman öldürüyorum geçmişi yoklayarak, leşlerim çoğalıyor. Dip balığı oluyorum.
Tüm bu çırpınışlarım tek bir nefeslik su yüzüne çıkıştan öteye götürmüyor beni.
Yüzün geliyor gözlerimin önüne beni dinlerken kalkan kaşlarına asılıyorum tut beni çıkar diye….
Gözlerinde boğuluyorum…




Sol yanıma yatsam seni uyusam, hep rüyada kalsam... içim dilime vuruyor, konuştuklarım incir çekirdeğine yetmiyor;
sakladıklarımdan ve senden bahis açmama inadımdan. Burnumu bir karış dikiyorum havaya, içim düşüyor.
Oysa söz vermiştim kendime, üzerime giydiğim güçlü kız kostümü çıkmayacak,
çıksa da senin haberin olmayacak diye. Varlığımla yokluğum ayırt edilemez olacaktı senin için,



herkes” olacaktım ve belki “hiç kimse”....


Beceremedim…





Kimse görmeden, tutup elinden kaldırdım içimdeki ufaklığı.
Çok acımış, kimseye belli etmedim,edemedim..
Teselli bile aramadım kızgınlıklarıma, hakkımdı bu kara isyan.
Sonra fark ettim ki ben bu zamana ait değilim ve biliyorum sende...
o yüzden hep “an”larda teğet geçtik birbirimizi




Ama içime dokundun bir kere . Parmak izlerin duruyor bakışlarımda. Nereye baksam senden bir iz bırakıyorum.
Bu aralar kendime hep suçüstüyüm. Islah olmaz bir özlemim ve korkak bir mantığım var.
Tek dinginliğim kelimelerin. koklayıp koklayıp saklıyorum hafızama. arşivimde acılarım var benim.
Rutubetli; güneşe serip kuruttuğum Tozunu alıp, halı altında biriktirdiğim hatalarım. seninse anlatmadığın masalların var.
"sus"ların kucağında çocuk masumu yüzün ve küfrengi günahların.....



Baksaydın korkmayıp gözlerime. Sana keşkelerimi sunacaktım terketmeden bahar kıpırtısı içimi.
Yalpalamayacaktım bugünlerde yarınlara inançsızlığımla ve biliyor musun “kal” deseydin
rüzgarlarla getirdiğin son hecemle kavrulacaktı bahar bitimi...
Çırılçıplak sevdalar dört mevsimdi. ayı günü yoktu.gidenler tekrar gelebilmek için gitmişti.
İhanet sayıldı. sükut altındı; yağmur gibi çisil çisil, acıkmış bir nefesin dudaklarında tadımlık. korkaklık sayıldı.
Dinleseydin aryaları, kulaklarına çalınan tını; sevgilinin sızlayan ahına eşti....
Yoldaştı sayıklamalara in-ce in-ce in-ce ...




Bil(e)medin...



Yaşananların üstünü örtecek kadar şeffaf bir kelimem yok.
Sen bilirsin ürkekliğimi, tarihten çalınmış eğreti kahramanlığımı...
Çekerim kılıcımı zamana ama kesip atamam biriktirdiklerimi.
Gözlerim yağar, toprak kokar ve filizlenir kabuk bağlayan yaralarım.
Dilek kipleri bağlarım.... .



Kaçışlarım sana meyilimdendir.
Sessizliğine sığınışım kabullenişimdir her şeyi. Sakın “neden” diye sorma.
Verdiğim her cevap mayındır pişmanlığıma.


Ve bu bir iç dökümdür çağıl çağıl. Bil ama bilme…..






Konuşsam Sözlerim ağlar sussam yüreğim kanar .. Ne yapmalıyım bilemedim ama öğrendim hasretin dipsiz bir kuyu olduğunu , Aşk denen uçurtmanın ipsiz olduğunu.

Uçup gittin tutamadım seni ..
Geçip gittin duramadım önünde ezip geçtin..

Seni durduramamanın tutamamanın sızısı var içimde kalakaldım öylece..
Yağmurlar yağdı sensizken gökyüzüme, sonra ben yedi renk bilirdim gökkuşağını içinde siyahı görmeden önce..


Gidişine anlamlar yükledim gitmesi gerekti , mecburdu , istemeyerek gitti .. sonra ağlanacak halime gülüp acıdım kendime..

Gitmek istediğin icin gittin .. Sen beni hayatında istemedigin icin gittin..
Kendimi kandırmaya çalışsamda senin kadar başarılı olamadım. Her seferinde gercekler tokat gibi çarptı suratıma ağladım...
Büyüdü içimdeki sızı , acıttı sızlattı sol yanımdaki boşluğu!!
..


Sonra ..


Vazgeçtim gidişine anlam yüklemeyken
Vazgeçtim kendimi kandırmaktan
Vazgeçtim yokluğunla savaşmaktan


Yüzleştim yokluğunun soğuk yüzüyle ve kabul ettim alışmaya çalışmak diye bir şey yok!!
Alışmak zorundayım. Yoksun ve birdaha hiç olmayacaksın kabullendim !
Ve vazgeçtim sana dair ne varsa


Konuşsam Sözlerim ağlar sussam yüreğim kanar Vazgeçişlerdeyim bu aralar..










Canımı sen aldın karsıma cıkınca..
Arıyorum simdi her köse basında..
Ellerim havada.. Dilim duada..
Yalvarırım Tanrıma onu gönder Bana!!

Elimi tuttugun yerdeyim..
Gözüme baktıgın yerde..
Uzakta olsan sevdigim ben sende Ölecegim!!



Varlıgın neden günesin batısına benziyor bebegim??
Seni her defasında bulmusken neden kaybettim??
Benim o dik basım bir tek senin askına egildi..
Toprak suya.. Safak umuda.. Benim sevdam sana saklı sende..
Simdi.. Iste simdi gitme sırası bende!!

Gidiyorum simdi uzaklara..
Sevdam saklı yarınlara..
Deliler gibi hep sevecegim.. Seni affetmeyecegim!!


Gözyasım karıstı yagmura..
Askın dilimde bir dua..
Bu yürek vazgecerse senden yasarmı bu beden??

Elimi tuttugun yerdeyim..
Gözüme baktıgın yerde..
Uzakta olsan sevdigim ben sende Ölecegim!!




İmkansız olan şeyler vardır bilirsin
Yaşlanmamak gibi, ölmemek gibi
Ve seni sevmemek cigan gözlüm
Mümkün değil ki
Çıkarıp atamam içimden
Neyleyim yer etmişin bir kere
Ne zaman elime bir kağıt alsam
Siner güzelliğin kelimelere
Yumsam gözlerimi seni seyrederim
Devamlı bir musiki kulaklarımda sesin
Mevsimler seninle başlar, seninle biter
Yıl oniki ay benimlesin
Ne zaman bir gemi görsem limanda
Alıp başımı seninle gitmek isterim
Umurumda değil bu oyunlar, bu düzenler
Anlasana; seni arıyor ellerim
İmkansız düşünmemek gecelerce seni
Ve sevmemek ömür boyunca, bir gün değil
*Başka çaremiz yok, beni unut* demiştin
Mümkün değil cigan gözlüm, mümkün değil.





Bir Feryat Bir Figân Sensiz İlkbahar
Bir feryat bir figan sensiz ilkbahar.
Kaderden bana inat
kanlı bir yeşil açar tabiat.
Kırlarda matem sessizliği
Denizlerde çöllere susamışlık
Ve göklerde gidişinin burukluğu
Bir hatırımda kalan gözlerin
Bir de çığlığı kulaklarımda halâ kelebeklerin.

Dilim dönmüyor sesi yok kelimelerin
Yokluğun verem gibi bağrımda
Vefasız bir şiir gidişin
Yıllarca onu söyledim her ağladığımda
Alnımda bu çizgiler, derin, okunaklı,
yavaşça çizildi, çilenin imzası.
Bir feryat bir figân sensiz ilkbahar
Ve denizlere korku verdi güneşin vedası

Hasret kum gibi avuçlarımda
Gözlerim isyankâr dudaklar sus pus
Dün yeşildi bugün siyah gördüğüm
Geceler mavi ince bir kâbus
Aşkına müebbet mahkûm köleyim.
Beklemekle geçti bu sahipsiz yıllar,
Bir feryat bir figân sensiz ilkbahar
Dön dön bari kollarında öleyim.










Uzak kentin kayıp yıldızından rivayet olunur...…
Üç noktaydı susuşum, bir virgül hatırına yazıyorum şimdi...
Üç nokta . . . Üç çığlık ? ? ? Üç ölüm ! ! ! Ve tek bir virgül ,


Kirpiklerinden aşk soluyan deli, yırttı acının kefenini, ölü kızın kalbine dokundu bu gece... Ve gözlerine ölüm kaçan kız, dokunulduğu her yanından kanadı...


Bir ölünün gözlerinden düş bulaştı geceye, gece aklını yitirdi... Bir delinin iç çekişiyle karardı yıldızlar... Hıçkırıkları arşı kapladı… Bir deli ağladı… Ölü kızın kirpikleri adedince ağladı... Parmak uçlarından dokundu aşka... Saçlarına notası kırık şarkılar kondurdu...

Gece; tortulu bir masalın hüznünü andırıyordu... Üçüncü kişiler hep susmuştu...

Bir masal duyuldu sessizliğin en sığ dilinde... Uzak kentin kayıp yıldızıydı anlatan... Yoktu ihtilaf... Yoktu yalan... Bir deli ve bir ölünün masalıydı duyulan... Avuntusuz masallara şarkılar kuran bir deli ve masallara hep sonundan başlayan bir ölü...

Çok geçmedi… Gülüşüne düşler inşa edilen soylu derviş, kent harabelerinin yoldaşlığında, gecenin en uzak saatinde, tuz kokulu bitişle susturdu masalı... Masal yitirdi kendini… Masal yitirdi gerçeğini… Bir deli ağladı… Kirpikleri tükenmişti, ölü kızın saçlarına denk düşüyordu, gözlerinde ki keder… Ve gece deli gömleğini giydi üstüne, masal üşümesin diye…

Ve ben... Üçüncü tekil şahıs... Kent masallarının yorgun yüzü... Uzak diyarların cana ziyan hüznü... Ben... Bir masal boyu susan... Suskusu us'unu yumruklayan... Bir deliyi geçmişe yazan, bir ölüyü koynunda uyutan, bir dervişe yaslanan... Ben yani... Mezar boşluklarında kirpiklerini uykuya yatıran... Kefeninin cebinde ölüm saklayan... Ben... Suskun şiirleriyle geceyi ayartan...

Suçluyum... Bir son bulaştırdım ellerime... Bir masalı yıkarcasına, bir deliyi ağlatırcasına sustum... “Geçmiş” dedim... Geçmedi... “Gelecek” dedim... Gelmedi... “Şimdi” dedim, dokundum masala... Kayıp yıldız kayıplığını kaybetti...

Faili meçhul bir masalın tek sanığıydım ben... Masal mahallinde harflerim vardı, suçum aşikardı... Kalem; kelamla her buluştuğunda, adın kanardı, canım yanardı... Suçluydum evet... Bir masalı altı harf yaşatır sandım... Yedinciyi hiç yazmadım... Ne zaman canın yansa, susumu bastım yarana, usumu kanatırcasına... Hiç dinmedin... Sustun hep… Ben de sustum... Sessizliğimi tamamladı susuşun... Bir masalın ardından suçlarını bölüşüyorduk suskunluğumuzun...

İçim acıdı... Masal kanadı... Ve omuz başında kanayan masal; yalandı! Yüreğimi burkan, kalemimi kıran, içimi senden çıkaran bir yalandı... Yine de... Adını bile yazamazken sen, adınla kanadım ben!



Şimdilerde şehirler arası yalnızlık seferleri düzenliyorum gözlerine... İsimleri silinmiş mezar taşlarında gülümsüyorum... Ve hala ölü çocukların gözlerinde masallar arıyorum... Suçluyum... Bir masaldan arta kalan yanımla, suçlarımın bedelini ödüyorum...



Affet beni kayıp yıldız... Affet... Günahsız ölümler düşlüyorum...
Fatıma Arslaner

Hiç yorum yok: