18 Eylül, 2008

Ben çok yangında kül oldum,
Senin hasretin ne ki
Ben her dürüstlüğümde kayboldum,
Senin vicdanın ne ki

Yar derdim hep sevdiğime
Meğer yan dermişim yüreğime,
Senin yangının ne ki

Rüzgâr oldum duruldum Gül oldum solduruldum
Bu karamsarlığımı insafıma sordum,
Senin bakışların ne ki

Yaşardım aşkı çaresiz, severdim yâri bedensiz
Yeter ki benim olsun, ölüme giderdim kefensiz...

Ben çok şarap içtim, aşkının sarhoşluğu ne ki!















SewgiLim...

BiLiyordum kıyametimin Sende gizLi oLduğunu.

O ince parmakLarının birgün boğazımı war gücüyLe Sıkıp beni zifiri bir karanLığa yoLLayacağını, Sonra o canımın i¢i ayakLarının büyük bir huzur i¢inde Seni benden uzakLara ta$ıyacağını biLiyordum. Bana duyduğun we tükenmeyecekmi$ gibi geLen o Sewginin, zamanSız bir rüzgarın önünde SürükLenip mor bir denize dü$eceğini, Senin onu yakaLamak i¢in kıLını dahi kıpırdatmayacağını; gönLünün bana dü$man, Sana gözüpek bir kıLawuz keSiLip Seni ba$ka $ehirLere, ba$ka inSanLara götürceğini; ademeLmaSı ¢ıkık, kafaSı göwdeSine bir ¢ubukLa tutturuLmu$ gibi duran zayıf bir adamın yaLancı bakı$Larının o yuSyuwarLak gözLerine dü$eceğini... biLiyordum. Ama $imdi; Sana acıLar, yıkıntıLar, tarifini edemediğim kederLer araSından bakarken ¢ok daha iyi fark ediyorum: bu zindan karanLığının, aramızda gitgide daha büyüyen uzakLığının, o adamın LekeLi güLü$ünün yıkıcı gücünü aLgıLamak i¢in biLmek tek ba$ına yeterLi geLmiyormu$; ya$amak gerekirmi$, mutLaka ya$amak....

O ya$amaktır ki, birka¢ gündür ta$ınmaz bir yük gibi omuzLarımda büyüyor; hi¢ kimSenin ayak baSmadığı kuytu bir kö$eye bırakmaya, kör kuyuLara atmaya, SiLkip dü$ürmeye ¢aLı$ıyorum, ama o inatLa tutunuyor bana. Pi$manLığın, kederin we kahredi$in ¢irkin $arkıSını SöyLüyor omuzLarımda; beni hızLıca geceye, zifiri karanLıkLara ¢ekiyor; kar$ı koyamadan SürükLeniyorum. Her$eyin bütün ¢ıpLakLığıyLa, bütün wah$etiyLe gözLer önüne SeriLdiğini; SakLı tutuLanLarın, gizLenenLerin, kapıSı a¢ık unutuLan bir cehennemden, zamanSız bir Lanet gibi dünyama indiğini, bu Lanetin de beni cayır cayır yakacağını fıSıLdıyor kuLağıma. Öfkemin yüreğine Sığmadığı o iLk SaatLerde ¢ok kızdım ona: hafızamda durmakSızın kahroLduğum o anı canLandırmaSına, beni duwarLara SawurmaSına, dermanımı aLıp gitmeSine kar$ı hi¢bir$ey geLmedi eLimden, Sadece kızdım... Ağız doLuSu küfürLer ettim.

Sonra $unu da fark ettim: kızgınLığım Sadece o ya$anmı$Lığa oLmamaLıydı; kendini zamanSız kıyametLere hazırLamayı biLmeyen, becerikSiz benLiğime de Söwüp SaymaLıydım. 'A be ahmak!' dedim kendime, 'biLmez miSin SewgiLi dediğin ruhunun öte yarıSı, kaLbinin diğer atı$ı oLduğu gibi biraz eL, biraz dü$mandır da aynı zamanda.... biLmez miSin a$kı war eden, Sewdayı ye$erten o derede, Suyun görünmeyen yerLerinde, bir ıSırıkta etini kopartacak mahLukatLar da ya$ar... a$ktan hi¢ mi bir $ey öğrenemedin, $uncacık da oLSun derS aLmadın mı? Birgün gözLerini karanLık kuyuLarda a¢acağını heSaba katıp, o kuyudan ¢ıkabiLmek i¢in bir ince haLatı oLSun Sarkıtamadın mı kendine, SakLayamadın mı? Bu kadar mı güwende, huzur i¢inde hiSSettin? İ$te kaL $imdi gecenin geceyi izLediği o yerde... naSıL ¢ıkacakSın bir daha güne$e?'

SewgiLim, hani bazen inSan, bir$eyLeri ya$amamı$, görmemi$, biLmemi$ oLmayı yeğLer de, bu uğurda bir¢ok $eyi feda edebiLecek kadar ¢ok iSter ya bunu; ben de öyLeyim i$te $u SıraLar. AkLımın ba$ımdan u¢up gitmeye, ruhumun kendine ba$ka bir beden bakmaya niyetLendiği, geceLeriminSe yumak yumak dü$ünceLere doLandığı $u günLerde en ¢ok bunu iStiyorum. Nereden geLir bu, kim getirir bana böyLe bir nimeti, biLemiyorum ama inanır mıSın, bekLiyorum Sanki! TeLefonum her ¢aLtığında eLim ayağıma doLanıyor, kapının wuruLu$unda irkiLiweriyorum; 'i$te o bekLediğin, uğrunda gözünü kırpmadan bir¢ok $eyini wereceğini SöyLediğin $anSı getirdim Sana, bırak döwünmeyi artık, karamSarLıkLar i¢inde, öLümü bekLeyen bir haSta gibi hareketSiz yatmayı da...' diyecek biriLeriyLe kar$ıLa$mayı öyLe ¢ok diLiyorum ki! Kendimi koLLarına bırakacağım o yabancı, yeniden boyanacak bir ewin eSki, döküntü boyaLarını duwardan kazır gibi, aLıp eLine SpatuLaSını kazıSa beynimin duwarLarındaki o anıLarı. ¢öp kamyonLarı uzak ¢öpLükLere götürüp dökSeLer Sonra...


Beni temiz kıLSaLar, Seni de benim... o zaman yüreğim kayıp bir kedi gibi yeniden ewini buLacak! RüyaLarımda kapkara bir u¢urtmanın kağıttan kuyruğuyum SewgiLim... ha koptu, ha kopacak!









Neydin Sen. . ?

Neydin sen. . ? Nasıl tohum olup yerleştin içime, bilemiyorum… Günbegün besleyenin bendim, şimdi gölgende üşüyorum. . .

Öyle çok üşümüşüm ki gölgende, hiç bir tendeki terin tuzu yetmiyor artık, buz tutmuş derin yalnızlığımı çözmeye. . .

Anımsıyorum da. . .

Düşlerimde bile üşü(r)düm hemen her gece ben… Düşlerime beş kala düşerdim çocukken..Hala üşüyorum ve durmadan düşüyorum, oysa öyle çok büyüdüm ki ben. .

Alıştım ama. .
Önce dudaklarımın çatlaklarına, sonra çatlak kış akşamlarına… İklim ne olursa olsun yüzü donuk hayaletten bozma insanlara. . .

Cirit attıkları şehirlerde çırılçıplak nasıl yaşanır, ıssız sokaklarında yalın ayak nasıl yürünür biliyorum artık..Ah… Azalan saçlarımı ve çoğalan sızılarımı ıslatan yağmurları sevmeyi bile öğrendim zamanla. . .

Dipsiz kuyularda kaybolduğum, yitik aşklarımın suyunda boğulduğum oldu, hayat öpücüğünü kendim koyduğum oldu dudaklarıma…Arsız bir iştahla yediğim can simitlerimin susamları ağzımda duruyor bak hala. . .

Boşver şimdi sen bunları. . .
Parladığım oldu. . .
Söndüğüm oldu. . .
Kör düğümlendiğim oldu. . .
Geldiğin gibi apansız gittin ya. . .
O günden beri bana bir şeyler oldu. . .


Neydin sen. . ? Nasıl zehir olup aktın içime, bilemiyorum… Kanıma karıştı zehrin bir kere, damarlarımdan bir türlü atamıyorum. . .

Öyle çok bulaştı ki zehrin içime, artık zehrin kanımda değil de, kanım zehrinde. . .

Anımsıyorum da. . .

Uykumda bile hep kaçar(d)ım karanlık basınca ben… Bastıkça damarıma insafsızlar, inadına koşardım çocukken..Hala kaçıyorum ve durmadan koşuyorum, oysa öyle çok yoruldum ki ben. . .

Alıştım ama. .
Öncesiz korkularımı sargısız yaralarıma bastığımda duyduğum acıya… Yargısız infazlarımla baş başa kalmaya alıştım kendi kurduğum tuzaklarda… Ah… Kokusuna aldanıp daldığım gül bahçelerinden, korkuyla dağılıp çıkmalara bile alıştım zamanla. . .

Tenimi zımparalayan kaldırımlara amansız sarıldığım oldu, çizgilerime basmayın diye namussuzlara yalvardığım oldu… Bedenime işledi izi kaldırım taşlarının, onlar ki artık benim bir parçam oldu. . .

Boşver şimdi sen bunları. . .
Sustuğum oldu. . .
Kustuğum oldu. . .
İçip içip sızdığım oldu. . .
Geldiğin gibi apansız gittin ya. . .
O günden beri bana bir şeyler oldu. . .


Neydin sen. . ? Nasıl çocuk gibi kandım sihrine, bilemiyorum… Defalarca kardım oysa iskambil kâğıtlarını, yine de hep ben yeniliyorum. . .

Öyle çok zafer kazandın ki sen, yetim yenilgilere kucak açmak bana düştü mecburen. . .

Anımsıyorum da. .

Eskiden de hile yapmayı bilmezdim ben… Öpüp, koklayıp yitirdiklerimi, elim boş, dizlerimde kan izleriyle eve dönerdim çocukken… Hala var dizlerimde kan izlerim ve hala hilesizim, oysa öyle çok yitirdim ki ben. . .

Alıştım ama. .
Sınırsız kalabalıklar içinde dingin yalnızlıklarımla sarmaş dolaş yatmaya… Gece yarılarında, sonu olmayan sürgün yolculuklara bavul hazırlamalara…
Ah… Su birikintilerinde karşılaşmaktan korktuğum yüzümle yüzleşmeyi bile öğrendim zamanla. . .

İsimsiz yabancılara seslendiğim, duyan olur diye ürperdiğim oldu..Düştüğüm yollarda düşünüp, yarı yolda pes ettiğim oldu. . .

Boşver şimdi sen bunları. . .
Kestikçe çoğalan cesetlerim. . .
Ettikçe bozulan yeminlerim oldu. . .
Geldiğin gibi apansız gittin ya. . .
O günden beri bana bir şeyler oldu. . .


Neydin sen. . ? Bilemiyordum… Bilmek lanetler mi beni diye düşündüm de dün gece, artık sormuyorum…Yasak ettiğim gözyaşlarımı doldurup derinliğime, bu gece sana boğulmaya soyunuyorum. . .

Lanet olsun. . !
Yapamıyorum. . . .!








her yerde sen varsın, halbuki hiç bir yerde yokken..

her yerdesin işte, bakışımın donduğu yerdesin, yalnızlıklarımın döküldüğü, kuruduğu yerdesin ve de. yakınsın bana, yanımda olanların olamadığı kadar, sesini duyduklarımın olamadıkları kadar bendesin işte. benlesin, hissediyorum, uzakta değilsin, ama uzaktasın. gözleriminin göremeyeceği kadar uzakta..

med-ceziri sevmedi hiç bir zaman yüreğim. buydu yorgun düşüren benliğimi. her gelişinde şenlenen ruhum, her gidişinde her seferinden daha çok çöktü. her gelişinle yeniden dirilen bedenim, her gidişinde, hiç olmadığı kadar savruldu. yormak zorunda mıydık birbirimizi bu denli ? diyemedim işte ben, hiç diyemedim, git diyemedim. istemiyorum diyemedim. kal da diyemedim ama. diyemedim. çok zordu çünkü. bilemedin..

şarkıların bu denli can yakmasının sebebisin sen. kayıp gecelerin, tomur tomur göz yaşlarının, yiten her anın sebebisin. o kadar çok şeyin sebebisin ki, her aklıma geldiğinde canımı söken kazanamamışlığımın, kaybetmişliğimin aynasısın. her aklıma geldiğinde kaybetmişliğimi yüzüme çalansın. canımı yakansın. tüm bunlara rağmen yanımdasın, ama sarılamıyorum, bırakamıyorum göz yaşlarımı omuzuna, yalvaramıyorum gitme! diye kapanıp dizlerine.. yoksun. sesimi duymuyorsun. parçalanıyorum. farkedemiyorsun..

aklımsın..

ve her yerdesin, hiç bir yerde yokken.

duy şimdi beni, gel/kal diye(meye)ceğim sana.


7/7/08 21,32


sarhoş ediyor biliyor musun yokluğun ?

ciğerlerime doldurduğum hava kadar benlesin, bendesin. sessiz cümlelerime gizlenmiş söylenirken yutkunulan bir kelime gibisin bende. acıtan şarkılarımda saklanmış acıtan bir nağmesin ve de. aynalarsın. aynalardasın, çünkü birbirimize ne kadar benziyoruz diyendin sen. aynalara mı yüklenmiş çaresizliğim ? ne derdin halimi görsen ? acır mıydın bana ?

boşluk..

yalnızlıklarımı yüklüyorum artık göz yaşlarıma. çaresizliğimi paketledim. ve kendime hediye ettim. her çaresizliğime bakışımda, her hediyemle oynayışımda, biraz daha yalnızlık yüklüyorum göz yaşlarıma. zor bu tahmin edemezsin, yanımdasın halbuki, görüyorsun, konuşuyorum ya bunları seninle. yaşamadan bilemez ama insan. çaresiz bırakıldın mı hiç sen ? hiç yalnızlıkları hediye eden oldu mu sana ? yalnızlıklarımı sen hediye ettin bana bak. her gidişinde yenilerini ekledin yanına. gelecek misin diye soramadım hiç bu yüzden.. giderken yeni yalnızlıklar bırakacaktın çünkü. zordu. acıydı. diyemedim.

aşk vardı sanki. bir hastalıktı. koskoca bedenleri bir bebek gibi ağlatandı. ağlarken, acıya gülebilmekti. kurtulanı pek azdı. kurtulamadım ben.

bu yüzden her yerdesin işte, hiçbir yerde yokken. kurtulamadım.

portremi çiz, ama boyama. siyah kalsın.. siyahı seviyorum.








Ben med dedim
Sen ceziri tercih ettin
Gittin


Bütün damlar
Bütün ehramlar çöker
Tarihlere takvimlere sığmayan
Sevdamın ağırlığından
Sessizce dolaşır bakışlarım
Sensiz kenti
Gidişinle terk edilmiş meydanlarda ki hal
Kangren kokusudur
Dizelere sıçrayan intihar korkusudur
Dudağımda asılı iki kelime
Gitme dur

Gidersen dilim lal olur


Gittin apansız bir girdap sardı yüreğimi
Kah uçsuz bucaksız ummanlardayım
Kah kızgın sahralarda
Gittin artık içimde hafakanlar kol geziyor


Bu hüzün kuyusu elem arkında
Bu şehrin çıkmaz sokaklarında
İntizarın kucağında, alnımın kırışığında
Sana çıkmayan labirent gibi binlerce yol geziyor


Gözyaşımla birlikte suluyor toprağı
Yüreğimden aheste aheste sızan kan
Gittin, avuçlarımda diken
Yakamda kahrından solmuş bir gül geziyor

Kırdığım aynaların yansımasında
Tutuşurken çakmaktaşı gözlerim
Alev alev yanarken bakışlarım gittin
Yüreğime sıçrayan her kıvılcımda kül geziyor

Ben med dedim
Sen ceziri tercih ettin
Gittin

Şimdi
Dağlarda yankılansa da melalim
Ölene kadar lalim

MUHAMMED MEHMET GUL






Artık şans veremem
yaşanabilme ihtimali olan aşklarıma..
21'lik yaşım kaldırmıyor
bu üç harflik kelimeyi..!
(AŞK)
Ağır geliyor umutlarıma,
yada
umduklarım insanlara....

Hangi aşkın laneti bu bilmiyorum?
Vazgeçilmezlerimin
vazgeçilmezi olamıyorum...!
Uzun zamandır uykusuzum
aldırmayın,
galiba
saçmalıyorum....!

DILEK EGRI






Gitmeler sana kalsın,
Bu sisli şehrin beyazında.
Usul,usul terket beni,
Karakış`ın ayazında.
Kalbin,bedeninle gitsin,
Sakın dönme geriye,yokum!
Binlerce yemin etsende,
O yalan sözlerine tokum.

Gitmeler sana kalsın,
Bırak beni bu benle.
Kırılmış bir oyuncak ellerinde,
Sıkılmadın mı? oynama benle.
Ben aciz,ben yitik olsamda,
Sen git ardına bakma,git.
Canın sıkıldı bu aşktan belli,
Sevgin gibi sen de bit.

Gitmeler sana kalsın,
Hüzünlü bir şarkı tadında.

SALIH TURAN










Senli günlerimden bir gündü yine. Bana "beni seviyormuş" gibi davrandığın günlerden herhangi biri işte. Zaten o kadar azlar ki... Ve o kadar acıttılar ki...

Neyse, ne diyordum, sen vardın yanımda. Ya da ben öyle sanıyordum.
Sonra bir yıldız kaymıştı göklerden. Ben de tutmuş seni "mucizem" yapmıştım.
Oysa herşey tesadüftü. Hayatına girişim mesela...
Ya da daha doğrusu senin benim hayatıma girişin. Çünkü ben senin hayatına giremedim.
Sadece küçük, sevimli bir detay oldum, olmasından hoşnut kaldığın ama gittiğinde hiç aramayacağın küçük bir detay işte.
Senin için lafı bile edilmeyecek bir tesadüf, benim için "mucize"...

Nerden bilebilirdin ki o kapıdan girmeden beş dakika önce benim deli bir özlemle aşkı çağırdığımı.
Tam da şöyle diyordum: "Onun acısına bile razıyım. Tek istediğim aşık olmak. Büyük bir aşk."
Beş dakika sonra buldum onu. Senin gözlerinin en karanlığında. Aşka tam da o anda düşmüştüm işte.
Bu senin için tesadüf benim için aşktı. Hayat bana istediğimi verdi.
Seni gönderdi. (*Ne kötü sen beni hiç böyle istememiştin)
Şimdi tesadüfler bitti.
Ben senden uzakta bambaşka bir şehirdeyim.
Burda yıldızlar daha çok. Ve parlıyorlar. Ama inan hiç biri, hem de hiç biri, anlam yüklenmemek için üstlerine, bir aşkın sahte mucizesi olmamak için kaymıyorlar.

Bekliyorum...
Seni...
Mucizeleri...
Tesadüfleri...
Gökyüzünü...
Belki de bir haberini...
Gelsene...
Ya da "Gel" desene...









Beddua Etme Sakın

Seni Allaha havale ettim,
Yüce Tanrım bildiği gibi yapsın,
Hiç sebep yokken terk ettin,
Sana artık bu alem;
Acıyarak baksın.

Yeni aşklara koşacağım,
Haberin olsun,
Seni yeni sevgilerde unutacağım,
Bundan sonra yerin onun yanı olsun,
Sana beddua etmem biliyorsun.
Sana dua ediyorum,
Bana yaptıkların için,
Bana ne yaptıysan,
Bin mislisi sana gelsin,
Bak beddua değil bu ha!
Duam senin için,
Bana ne bıraktıysan,
Allah kat kat sana da versin.













diller mi vefasız yürekler mi
gömüt taşına mı yazılacak
zamansız kayboluş
şiirlere karıştı sevdam
unuttum
günleri külrengi yolculukta
gelirsen
bulacaksın gücenmemiş şiirlerde
kıpırdamayan akrep de
yelkovan da
şiirlerimin gizli öznesi
ilkyaz tufanımsın
gidersen eksilirim

sanma aşkların mevsimi
binlerce renk
çökerken sisleriyle gökyüzü
yüzüne
yangın yerine çevrilen eylem
su kuşunun belirsiz serüveninde
noktalama imleri dolaşır
sokağında

sen bana dokun
anılarıma dokunma
sen bana dokun
yüreğime dokunma
konuşurum
susarsın
sustukça
içimde isyan
yoruldum
sevgimi taşımaktan
sanık dillerimdi
gelmek istesem
yeminin gölgemdi
hoşçakal demedim
savunmanı üstlendim
gönül bahçemde
gülüyorsun
ateş böceği gibi kayboluyorsun
bir aşk daha karışıyor
tarihin sararmıuş sayfalarına
yalnızım

çırılçıplak kaldım sevdam da
aşkın onuru yokmu dünyada
bıkkınlığım yok ne de ihanet
hain deyilim korkak hiç deyil
kim bilir kimse sormasa da adımı
hatırlamasa da ırmaklaklarda yüzümü
desinler ki
denizdeki balıklar gii heyecanlı
desinler ki
aşkın örülmemiş dili
sevdamı boğsada ellerin
yüzümde ilkbahar sevinci
ekiyorum düşünceme yıldızlar
aşk rüzgarlarına savruluyorum
ya sen hangi rüzgarlara
küs çiçeği

ey! beyaz günlerimin ışığı
karanlığı aydınlat
kini nefreti at gel
dola saçları saçlrıma
çözülmüş gözlerinle gel
kaçışın:yitiriş
kaçışın:yok oluş
kaçışın: aşkın alaborası
sen hayatımın sevdası
doığrumda yanlışımda olsan
konuşturuyor
yüreğim beni

bak! yaşlanıyor gençliğimiz
alıp götürüyor yıllar
bakarsın aniden gelir ayrılık
ne adın kalır
ne de sevdan


SANİYE GÜNDÜZ YILDIRIM














Bana yüreğimi sığdıramadığım farklı bir hayatı bıraktın isteyerek ya da istemeyerek, oysa ben hiçbir zaman çizmedim aramızdaki mesafelerin sınırını sen hep ulaşılmayacak kadar uzaklardaydın yanı başımda dururken vakitsiz saatlerin yelkovan değirmeninde.


Dalgaların savurduğu kum taneciklerinden başka bir şey değildim ben hayatında, dilediğince savurdun beni bir o kıyıya bir bu kıyıya, ellerinden küçük bir oyuncak olmaktan kurtaramadım bir türlü kendimi, nasıl ki her dilde çocuğun ağlaması aynıysa benimde hala duygularım değişmedi aslında.

Gerçekten sevenlerin hepsi aynı sever. Hiçbir sevenin sevgisi diğer birinden farklı değildir aslında, bir türlü anlatamadım yüreğimin kabuk bağlayan yanını, sende acımadan deştin yaramı, söktün bütün kabukları azdırdın tuzladın iyileşmesi zor olan sol yanımı.

Kimseye bir şey ispatlamak zorunda değilsin yüreğim, şakaklarına bir ömür dayanmış ki büsbütün yalnızlık, bir yanda yüreğin bir yanda gözlerin karanlığa merhaba derken, artık kıvranmanın alemi yok! Dik ol! Sevmek ayıp değil, sevgiyi karalayan utansın…

03 Eylül, 2008

Kurşun Kalemle Yazmışsın Büyük Sevdanı Yüreğine !!

Kurşun Kalemle Yazmışsın Büyük Sevdanı Yüreğine !!

Sevdanı kurşun kalemle yazmışsın yüreğine,belli…büyük dediğin sevdan şimdi kalem

izleriyle dolu… silginin izleriyle dolu… sen sevdanda silgiye yer vermişsin… büyük sevdanı
kurşun kalemle yazmışsın yüreğine ! Kurşun kalemle…
Bu kadar basit miydi o silgiyikullanmak,silmek sevdanı,beni?
Basit miydi söylesene; bi adım uzaklaşınca unutmak…
Başka sevdalar yazmak yüreğine ? demek bu kadar büyüktü sevdan…
Biri varken başka birilerine kapıları açmak, büyük sevdanı silmek…
Ah sevgili Ah (!) Sen sevdanı yüreğine kurşun kalemle yazmışsın…
benim gönül kalemliğimde;
kurşun kaleme,silgiye,diğer kalemlere yer yok sevgili…
Sen gönlüme kazıldın,kazıdım seni… Yüreğimi kanata kanata,acıta acıta…!
Sense sadece kurşun kalemle yazmışsın o büyük sevdayı gönlüne…!
Büyük sevdanı gönlüne yazdığını söyleyerek gitmiştin sevgili; benden kilometrelerce uzağa !
Ararım demiştin, sorarım,sana mektuplar yazarım demiştin; yok,yok,yok sevgili… Ne
sesin,ne mektubun nede o büyük SEVDAN sevgili…hiçbirinden eser yok.. Anlaşılan sözlerini
de, sevdanı da, beni de bavulun içine koydun sevgili.. ve bavul yıllarca kapalı durdu.. Yok
sevgili yok, sen o büyük sevdayı Kurşun kalemle yazmışsın yüreğine.. Büyük sevdanı
yüreğine yazdığını söyleyerek Elveda,Hoşça kal demiştin… İnanmıştım ! Ne büyük sevdadan
eser var ne de verdiğin sözlerden ! hepsi silginin kurbanı olmuş…
Yüreğin bile !!! Bi defada
“sil baştan “ her şey…
ben olmayacaktım yüreğinde, ben olmayacaktım silginin bıraktığıizlerde…
Ah sevgili bu muydu Büyük Sevdan… Bu muydu yüreğine yazdığın Ben… ?
Kurşun kalemle yazılan bir sevda… ve hata bekleyen silgi…
Olamazdı be sevgili, bunlara
emanet edemezdin sevdanı…
… ve sessizlik,sensizlik kaplıyor evreni.. unutmuştun.. silinmişti her şey, format atılmıştı
yüreğine ! Ah sevgili (!) demekten alamıyorum kendimi..gitmiştin işte, büyük sevdanı kurşun
kalemle yazmıştın yüreğine ! Hatan gitmekti.. Hatan o kalemi kullanmaktı ! … ve silindi her
şey, büyük dediğin sevdan, anılar, fotoğraflar …ve ben ! Sevdanı kurşun kalemle yazmışsın
yüreğine belli.. Büyük dediğin sevdanın yerinde; kurşun kalemin izleri var.. Silgi izleri var…!
Anladım be sevgili ne kadar büyük sevdan olduğunu ! Kilometrelerce uzaklığa rağmen
unutmayışını, aradığını, seviyorum, özledim deyişini gördüm sevgili, gördüm…anladım
sevgili anladım ne kadar çok beni sev(me)diğini !! sana baktığımda sadece kurşun kalemin ve
silginin izlerini görüyorum; benden hariç, büyük sevdandan hariç ! Ah sevgili, gittiğin yerden
dönme bir daha,gelme… Anladım; kurşun kalemle yazmışsın yüreğine beni… Karakalem
alışması yapmışsın… Anladım tek taraflı yaşamışım; karşılıklı sandığım Sevdamı …!
Kurşun kalemle yazılmış sevda yüreğine,
Bende yıllar geçse de silinmeyecek derin izler senden kalan…
Sen vefasız,sen hayasız… Sen zavallı ! ;
Kurşun kalemle yazmışsın büyük sevdanı yüreğine…
Bi hatada “Sil Baştan Her şey “ !







Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne...


Herşeye Rağmen Şanslı Biriyim Ben.!
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.

Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..


Hiç ağlamadığımdan değil; çok akıttım gözyaşımı içime.
Hiç kaybetmediğimden değil birini.Çok yandım ciğerimden.Baktığım her yere, sevdiklerimin yüzünü kazıdı hasret.


Yıldızlarla doluydu gökyüzüm; kapkara bir boşluk bıraktılar kayanlar. Bir daha asla dolduramadım.


Gidene soramadığımdan, kalanın ıstırabı daha çok sandım.
Hiç ihanete uğramadığımdan da değil; yarası her zaman taze, birkaç hançerle dolaştım durdum sırtımda; hem öfkelendim, hem anlamsız geldi kızmak.

Herkesten farklı değildi başımdan gelip geçenler.
Herkes kadar ağladım, herkes kadar yandım.
Acısız olmuyordu ki hayat!
Ağlamaktaydı bereket, yağmurda ıslanmadan yeşermiyordu ki toprak!


Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne.
Mutlu bir çocuktum ben!
Kalabalık bir ailenin sevgisiyle büyümüştüm. Bir sürü arkadaş, bir sürü oyun..kuyruğuna tutunmuştum kırmızı bir uçurtmanın.
Hayat hep veriyordu, alacağı günleri hiç düşünmemiştim.

Sancılıydı ilk gençlik!
Şimdiki hüzünlerimle, o zamanları karşılaştırdığımda, çocukluk deyip geçiyorum.
Ah, nerdesiniz 17’lik dertlerim!

On yedimde başlamıştı hayatla kavgam.
Artık sadece, tartışıyoruz.

Acıya alıştığımı söyleyemem hala; hele, nasır tuttuğunu kalbimin.
Unutmayı becerdiğimi de söyleyemem; asla unutamadım, kusurluydu hafızam; almayı biliyordu da silmeyi, asla!
İyi ki hatırlıyorum!

Yaşamımdan çıkanlara kızmıyorum; öğrettikleri her şey için minnettarım. Bir zamanlar, doyasıya güldüğümüz içindi uğurlarken akıttığım göz yaşlarım..Paylaştıklarımız kadar değerliydiler.

Paylaşamayacaklarımızın adıydı hasret!

İhanete de alışamadım elbette; ama, edenlere de eyvallah! Kir tutsa da kin tutmaz yüreğimiz. Az şey sayılmaz, utanmayı bilmeyenden öğrendiğim; sırf bu nedenle bile affedebilirim.
Bakmayın, yazılarıma sinmiş hüzne....
Şanslı biriyim ben!
Mükemmel bir anne-baba; harika kardeşlerimle; hem büyük, hem mutludur ailem!

Eski-yeni fark etmez; hem köklü, hem sınanmıştır dostluklarım!
Kolay yere gelmez sırtım; ne yaparsa yapsın, kolay vazgeçmem hayattan!

Kokladığım gülleri, teker teker solduracak biliyorum. Asla hazır olamayacağım acıya; ama, çekmeyi de öğrendim artık. Bütün duyularım açık, elimde suyum, yüreğimde umut, güllerimin yanındayım.

Az şey midir, biteceğini bildiğin bir hayatı son nefese kadar paylaşmaya hazır olmak.
Ve baş kaldırmak ölüme, sonsuza kadar, sevip hatırlayarak..
Zaman bir değirmen; keder girer, hüzün çıkar kapıdan..
Ben de toy girip, olgun çıktım içinden..
Bakmayın dertlenip içlenmeme; yağmur yağar, toprak kokarım; güneş açar, çiçek kokarım!

Avuçlarımdan umuda uçan kelebek..

Sadece, Güneşli günlerde kalem oynatmaz yürek





Yorulmuşken kalbimin çıkmazlarındaki senli odolarla boğuşmaktan, hala sevdigimimi sanıyorsun !
Belki hala diye birşey yoktur sana göre sevmişsen seviyorsundur, artık sevmiyorum diye bir cümlen olmamıştır hiç,
Canımı yakarken her satırdan öte gölgeler oluşuyor yüzümde,Çizgilerim var benim sonsuz boşluga dalann yüzümün her bir yolu hüzün dalgarıyla sarılı,
Sevmemiştim seni sanma ,! Sevmiştim hemde çook...
İnan şu anda sevmiştim demek istemezdi gözlerim , Hep sevmeyi isterdi "
Denedim ,çok denedim senin yalan dolan sevgini örtüp temiz aşkımı sarıp sarmalamayı yüregine. Anla işte yapamadım... Saramadım iğrençliklerini azıcık sarılsam yüreğine karanlık çöküyordu sanki üzerime...
Seni sevmemin nedeni sendin
Nefretimin nedenide senden başkası olabilirmiydi ?
Çok büyük sevgilerin darbe almasıyla nefrete dönüşen hisler bir zindan hayatı sürer gibi kin kusar bütün yalanlara...

Afederdim belki
Affedilecek bir affın olsaydı!
Susarken her an sevgilere atmıştın beni çöllere,
Sen gittikten sonra herkese kötü gözlerle baktım herkesde bir acabam oldu... Belkilerim yükseldi göklere , kimseye inanamadım, güvenemedim...
Biliyormusun ben senden sonra hiç kimseyi çok sevemedim...Canıma katmak istemedim kimsenin canını!
Öyle bir öfkeyle sarmışsınki masumiyetimi ( Ne bir aşk barınıyor yüregimde Nede sarılmayı bekleyen bir yürek )
Hergün daha çok çıldırıyorum " Artık sen bile alçalmışken gözümde kimseler sevemez sanıyorum kimseyi,
Sahtelige bürünmüş bir hayat geçiyor gözümün önünden her haliyle sana benziyor işte o hayat...
Hala seni sevip sevmedigimimi soruyorsun!
Ben senden sonra kimseyi sevemedim,
Ben senden sonra seni nasıl seveyim ?







Acılarımın orta yerine kurduğun
Derme çatma düşlerine yazık olur
Git!

Çoktan beridir;
Dünlerimin ardı sıra gelen yarınlarımın,
Müptelası kara bulutların ısrarı.
O bulutlar ki bana sevdalı.
Bence git!

İncecik bir aşktan,
Olmadık mucizeler bekleme.
Düştüğün dehlizler
Kabusun olur,
Yazık olur.
Git!

Koptu kopacak avuntularıma,
Sallanan yarınlarımın altına,
Gazete kağıdı sıkıştırma çabaların öyle boş ki..
Alın yazım ağır gelir masalsı düşlerine,
Çocukluk etme,
Git!

Git;
Çünkü sen gelmeden çok önce
Tükendi bende her şey.
Son yarınımı da,
Önün sıra çıkan bir umutsuza verdim.
Köhne duraklarda,
Yanlış zamanlarda bir hiçim ben.
Umutlanma boşuna, tükenirsin..
Git!












“Düş Kaçkını”

İki Ayrı Diyarda İki Ayrı Dilden Söylenmiş Türkülerdik..Yanyana Gelsek Bozulurdu DüzenYıkılırdı Duvarlar...Şeffaf Olurdu Herşey Biz Tükenirdik Tüketmemek İçin Ansızın Doğan Sevdayı... Herkese Ket Vurup Sağlam Çıkacağız Derken Alırdık Tüm Kapanmaz Yaraları.. Sonra mı? Sonra Ne Sevda Kalırdı Gözlerimizde Ne Tutku Ne ŞiirlerAşk Hikayeleri...Bitirirlerdi Bizi Biz Başlarken..

Sen Bilmesende...Hatta Unuttuğumu Sansan da Alev Alev Bir Kor Hala Yüreğimde Yanan... Umursamaz Vurduymaz Olduğuma Bakma Anlamamazlıktan Gelmelerim Korkumdan.. Anlasana Korkuyorum... Bu Saatten Sonra Çözülmekten... Ele Vermekten Kendimi..Bir Akarsa Çağlayana Pınarlar Gibi Yüreğimde Kilitli Olan Sözler Sende Duramazsın Oralarda Koşar Gelirsin Belki Ve Ben Tutuyorum Hücrelerimde Yaşamak İstediklerimi. Çok Geç Artık Anlasana Baş Koymaya Bu Sevdaya..

Biter Demiştim..Göz Görmeyince Katlanır Gönül.. O da Unutur Elbet Belki Adımı Bile.. Gözlerimi Gülüşümü Unutur.. Gittiği Ülkeler Aşrı Memleketin Alışır Havasına Suyuna.. Olmadı Ne Sen Bir An Silindin Aklımdan Ne Gözlerin...Ne Sen Soğudun Benden Gittiğin Yerlerin Yerlerin Soğuğuyla Ne de Yüreğin.. Uzak Olmak İmkansız Olmak Dirilitir Derlerdi Ölen Bir Çiçeği Bile.. Söyle Sen Nerelerde Açıyorsunda Böyle Kokun Geliyor İşliyor Ciğerlerime... Neden Uzakları Yakın Ediyorsun Her Bana Sözlerinle Gelişinde...

Sus... Her Geçen Gün Anladığın Beynini Uğuldatanİçinden Konuşturan Bu İmkansızlıktan Vazgeç.. Her Gün Biraz Daha Uzaklaş Gelme.. Belki O Zaman Deli Zamanlarda İmkansız Zamankları Yaşayabilirdik..Ama Çektin Gittin Sen..Kaçtın..Şimdi Bedelini Ödüyorsun Yürek Sızınla.. Mutlu musun Diyorsun... Evet Mutluyum Diyorum..Huzurluyum.. Yüreğimi Paylaşan Biri Var Artık Yanımda Sana Kalacak Yanım Yok Artık.. Senin Gibi Bende Başka Hayatlara Açtım Yelkenim Ve Sen O Zaman Anladın Belki Değerimi Belki de Ancak Başkasının Oluınca Duyguların Feryat Etti..

Boşuna Ah Etme.. Efkarlanma Elalım.. Biz Bize de Kalsak Koymazlardı Bizi Bize..Kavuşmazdı Ellerimiz.. Zaten En Başından Bildiğinden Kaçmadınmı Uzak Diyarlara.. Biz Yine Kaldığımız Yerden Devam Edelim.. Hiçbirşey Olmamış Gibi.. Saklayalım Herşeyi Mazide.. İmkansızlıkların Koynundaydık.. Çıkmayalım İnimizden.. Bir Güzel Hatıra Olsun Adımız.. Sahip Olduğumuz Sevgilere Sarılıp Tesellli Bulalım Ve O Defteri Hiç Açmayalım.. Gidiyorsun Yolun Açık Olsun.. Bekleme Kal Diyemem...







Bu Yalnızlık İkimize Dört Duvar…
Tek bir hamle, gecenin kokusunu üzerime bırakıp kaçmaya yetti..
Oysa uyandığımda, virgülü olmayan anlamları kovalayacaktı düşlerim..
Son cümlem sana olsun,hoşçakal…

Burada değilim…
Aslından çok uzakta, fotoğrafın eskimiş kenar uçlarında ve kokusunu bilmediğim yatağının kırışmış, çarşafların birbirine karışmış yalnızlığındayım…
Bazen orada bazen burada, kim bilir hangi yolda?!
Üzerimde yüreğinin nadasa bırakılmış, tüm gereksiz elbiselerinden arınmış, soyun soysuzluğunla derilmiş aşk sözcükleri kazılı..
Taşıyorum..
İstanbul soyunurken yatak odalarının küfürlü duvarlarında, gözlerime yansıyan yalnızca kaybedilmiş bir şiir..
Birazdan ahşap düşlerin koynuna gireceğim, biliyorum sen uyuyor olacaksın ellerinden yavaşça süzülürken bana verdiklerin..
Kısa ama geçici bir ürperiş yaşayacak, tırnaklarımın ucundan koca bir geçmişin usulca düşüşünü görecek, ve artık düşenleri tutmayacağım …
Senden,
daima kapalı duran perdelerinin aralığından,
uykuya her vakit davetkâr yastığının baş ucundan,
fark ettirmeden sıyrılacağım…

Bu gece, düşük seyirde adımlar..
Bu gece, duman dolu odanın duvarları…
Uyuyamıyorum…

Gölgenden düşür gözlerimi, kalemimde saklı kalsın adımlarım.. Geceye bin küfür döksem, yine de sususzluğu eksilmez ruhumun…
Kendimi çok yalnız hissettim..İlk defa…
Taştı…
Masa altından dokunuyordu ellerin yabancı düşlerin kadınsı dürtülerine.. Koşuyordun durmaksızın.. Baktıkça kayboluyordu tüm o anlar, anlarımız.. Alkol hep mi kendinden geçirir terk edilmişliği…? Yükselen kahkahalar geceye bırakılmış davetin kapağını hep mi aralar..?
Ya sen, hep mi böyle dağınıksındır bir yaşamın sevişmeleri kurumamış ıslaklığından kaçarken?
Taştı…
Hiç bir şey hissetmedim.. Öylesine bağları kopmuştu ki saçlarımda bıraktığın düşlerinin, nafileydi bir sabaha uyanmak… Yeniden, yeniden…
Öyle ya unutacaktın!!!

Kimse farkında değildi.. Kısa bir aralık bulmuş ve bulduğum o aralıktan sana kaçmıştım.. Sen ile sana arasındaki uçurumun hiç kimse farkında değil hala, biliyorum… Belki de tarifsiz bir haz saklı cümlelerimde.. Gülümsüyorum ya noktalama işaretlerinin serseriliğinde, sanırım burada da fısıldadığım mesajları kimse anlamayacak..
Bir tek sen bilirsin, o yalnızlığı; hani ilkti, sana söylenmişti..
Bekledim, eğer uyumamışsan ve eğer yanımda olmayı seçeceksen gelecektin.. Biraz daha masanın küllerini temizleyebilecek sabrım vardı..Zaten yapacak başka bir seçeneğim de yoktu..Oysa:
Kalkıp gidebilirdim..
Karanlık sokaklara ayak uçlarımı sertçe sürtebilirdim…
Bir başka güne devreden isyanımı soğuk rüzgarın yüzüne tükürebilirdim..
Boşverebilirdim…
Ama ben tüm çığlıklarımın olası bir patlamayla raydan çıkabileceğini göze alıp sana uzanacağım anı, sigara ve alkol komasında tutunmaya çalışanların gözlerine utançla bakarak bekledim…

Geldin…
Sana ait söz dizimleriyle… :

" Görecesiz bir yalnızlık bu ikimize, dört duvar…"

Öyle ya, görecesiz bir yalnızlık bu…
Sadece "sana" ve "bana"Bizden başkası bilmiyor…






Zaman-sızıma,


Sana mektup yazmak nerden aklıma geldi bilmiyorum. sanırım hüzünlü insanlara özendim.
öyle afili bir şey bekleme benden. giriş gelişme sonuç olmayacak tıpkı sen ve ben gibi bir bütün olamayacak.
Gönül yazımı bilirsin düzensizdir, birazda okunaksız. Anlatacaklarım var. Sadece dinle....




Sessizliğini dinledim uzun bir süre. Düşündüm taşındım çözümünü bulamadım.
Özlemek neden bu kadar yorar insanı? “özlem” isminin eyleme dönüşme çabasından mı?
“Düş” ün, “düşünmek” kadar büyümek özentisinden mi beynimin içindeki tüm hayallerin çocukluktan vazgeçip başımın etini yemesi?
Ne zaman lafın bir ucu sana çıksa sonuna gelemeden heba oluyor gülümseyişlerim.



Yorgunum…



Şu saatlerde sıcak çekildi kapı eşiğine. Senin rüzgarların var sen kokan.
Zaman öldürüyorum geçmişi yoklayarak, leşlerim çoğalıyor. Dip balığı oluyorum.
Tüm bu çırpınışlarım tek bir nefeslik su yüzüne çıkıştan öteye götürmüyor beni.
Yüzün geliyor gözlerimin önüne beni dinlerken kalkan kaşlarına asılıyorum tut beni çıkar diye….
Gözlerinde boğuluyorum…




Sol yanıma yatsam seni uyusam, hep rüyada kalsam... içim dilime vuruyor, konuştuklarım incir çekirdeğine yetmiyor;
sakladıklarımdan ve senden bahis açmama inadımdan. Burnumu bir karış dikiyorum havaya, içim düşüyor.
Oysa söz vermiştim kendime, üzerime giydiğim güçlü kız kostümü çıkmayacak,
çıksa da senin haberin olmayacak diye. Varlığımla yokluğum ayırt edilemez olacaktı senin için,



herkes” olacaktım ve belki “hiç kimse”....


Beceremedim…





Kimse görmeden, tutup elinden kaldırdım içimdeki ufaklığı.
Çok acımış, kimseye belli etmedim,edemedim..
Teselli bile aramadım kızgınlıklarıma, hakkımdı bu kara isyan.
Sonra fark ettim ki ben bu zamana ait değilim ve biliyorum sende...
o yüzden hep “an”larda teğet geçtik birbirimizi




Ama içime dokundun bir kere . Parmak izlerin duruyor bakışlarımda. Nereye baksam senden bir iz bırakıyorum.
Bu aralar kendime hep suçüstüyüm. Islah olmaz bir özlemim ve korkak bir mantığım var.
Tek dinginliğim kelimelerin. koklayıp koklayıp saklıyorum hafızama. arşivimde acılarım var benim.
Rutubetli; güneşe serip kuruttuğum Tozunu alıp, halı altında biriktirdiğim hatalarım. seninse anlatmadığın masalların var.
"sus"ların kucağında çocuk masumu yüzün ve küfrengi günahların.....



Baksaydın korkmayıp gözlerime. Sana keşkelerimi sunacaktım terketmeden bahar kıpırtısı içimi.
Yalpalamayacaktım bugünlerde yarınlara inançsızlığımla ve biliyor musun “kal” deseydin
rüzgarlarla getirdiğin son hecemle kavrulacaktı bahar bitimi...
Çırılçıplak sevdalar dört mevsimdi. ayı günü yoktu.gidenler tekrar gelebilmek için gitmişti.
İhanet sayıldı. sükut altındı; yağmur gibi çisil çisil, acıkmış bir nefesin dudaklarında tadımlık. korkaklık sayıldı.
Dinleseydin aryaları, kulaklarına çalınan tını; sevgilinin sızlayan ahına eşti....
Yoldaştı sayıklamalara in-ce in-ce in-ce ...




Bil(e)medin...



Yaşananların üstünü örtecek kadar şeffaf bir kelimem yok.
Sen bilirsin ürkekliğimi, tarihten çalınmış eğreti kahramanlığımı...
Çekerim kılıcımı zamana ama kesip atamam biriktirdiklerimi.
Gözlerim yağar, toprak kokar ve filizlenir kabuk bağlayan yaralarım.
Dilek kipleri bağlarım.... .



Kaçışlarım sana meyilimdendir.
Sessizliğine sığınışım kabullenişimdir her şeyi. Sakın “neden” diye sorma.
Verdiğim her cevap mayındır pişmanlığıma.


Ve bu bir iç dökümdür çağıl çağıl. Bil ama bilme…..






Konuşsam Sözlerim ağlar sussam yüreğim kanar .. Ne yapmalıyım bilemedim ama öğrendim hasretin dipsiz bir kuyu olduğunu , Aşk denen uçurtmanın ipsiz olduğunu.

Uçup gittin tutamadım seni ..
Geçip gittin duramadım önünde ezip geçtin..

Seni durduramamanın tutamamanın sızısı var içimde kalakaldım öylece..
Yağmurlar yağdı sensizken gökyüzüme, sonra ben yedi renk bilirdim gökkuşağını içinde siyahı görmeden önce..


Gidişine anlamlar yükledim gitmesi gerekti , mecburdu , istemeyerek gitti .. sonra ağlanacak halime gülüp acıdım kendime..

Gitmek istediğin icin gittin .. Sen beni hayatında istemedigin icin gittin..
Kendimi kandırmaya çalışsamda senin kadar başarılı olamadım. Her seferinde gercekler tokat gibi çarptı suratıma ağladım...
Büyüdü içimdeki sızı , acıttı sızlattı sol yanımdaki boşluğu!!
..


Sonra ..


Vazgeçtim gidişine anlam yüklemeyken
Vazgeçtim kendimi kandırmaktan
Vazgeçtim yokluğunla savaşmaktan


Yüzleştim yokluğunun soğuk yüzüyle ve kabul ettim alışmaya çalışmak diye bir şey yok!!
Alışmak zorundayım. Yoksun ve birdaha hiç olmayacaksın kabullendim !
Ve vazgeçtim sana dair ne varsa


Konuşsam Sözlerim ağlar sussam yüreğim kanar Vazgeçişlerdeyim bu aralar..










Canımı sen aldın karsıma cıkınca..
Arıyorum simdi her köse basında..
Ellerim havada.. Dilim duada..
Yalvarırım Tanrıma onu gönder Bana!!

Elimi tuttugun yerdeyim..
Gözüme baktıgın yerde..
Uzakta olsan sevdigim ben sende Ölecegim!!



Varlıgın neden günesin batısına benziyor bebegim??
Seni her defasında bulmusken neden kaybettim??
Benim o dik basım bir tek senin askına egildi..
Toprak suya.. Safak umuda.. Benim sevdam sana saklı sende..
Simdi.. Iste simdi gitme sırası bende!!

Gidiyorum simdi uzaklara..
Sevdam saklı yarınlara..
Deliler gibi hep sevecegim.. Seni affetmeyecegim!!


Gözyasım karıstı yagmura..
Askın dilimde bir dua..
Bu yürek vazgecerse senden yasarmı bu beden??

Elimi tuttugun yerdeyim..
Gözüme baktıgın yerde..
Uzakta olsan sevdigim ben sende Ölecegim!!




İmkansız olan şeyler vardır bilirsin
Yaşlanmamak gibi, ölmemek gibi
Ve seni sevmemek cigan gözlüm
Mümkün değil ki
Çıkarıp atamam içimden
Neyleyim yer etmişin bir kere
Ne zaman elime bir kağıt alsam
Siner güzelliğin kelimelere
Yumsam gözlerimi seni seyrederim
Devamlı bir musiki kulaklarımda sesin
Mevsimler seninle başlar, seninle biter
Yıl oniki ay benimlesin
Ne zaman bir gemi görsem limanda
Alıp başımı seninle gitmek isterim
Umurumda değil bu oyunlar, bu düzenler
Anlasana; seni arıyor ellerim
İmkansız düşünmemek gecelerce seni
Ve sevmemek ömür boyunca, bir gün değil
*Başka çaremiz yok, beni unut* demiştin
Mümkün değil cigan gözlüm, mümkün değil.





Bir Feryat Bir Figân Sensiz İlkbahar
Bir feryat bir figan sensiz ilkbahar.
Kaderden bana inat
kanlı bir yeşil açar tabiat.
Kırlarda matem sessizliği
Denizlerde çöllere susamışlık
Ve göklerde gidişinin burukluğu
Bir hatırımda kalan gözlerin
Bir de çığlığı kulaklarımda halâ kelebeklerin.

Dilim dönmüyor sesi yok kelimelerin
Yokluğun verem gibi bağrımda
Vefasız bir şiir gidişin
Yıllarca onu söyledim her ağladığımda
Alnımda bu çizgiler, derin, okunaklı,
yavaşça çizildi, çilenin imzası.
Bir feryat bir figân sensiz ilkbahar
Ve denizlere korku verdi güneşin vedası

Hasret kum gibi avuçlarımda
Gözlerim isyankâr dudaklar sus pus
Dün yeşildi bugün siyah gördüğüm
Geceler mavi ince bir kâbus
Aşkına müebbet mahkûm köleyim.
Beklemekle geçti bu sahipsiz yıllar,
Bir feryat bir figân sensiz ilkbahar
Dön dön bari kollarında öleyim.










Uzak kentin kayıp yıldızından rivayet olunur...…
Üç noktaydı susuşum, bir virgül hatırına yazıyorum şimdi...
Üç nokta . . . Üç çığlık ? ? ? Üç ölüm ! ! ! Ve tek bir virgül ,


Kirpiklerinden aşk soluyan deli, yırttı acının kefenini, ölü kızın kalbine dokundu bu gece... Ve gözlerine ölüm kaçan kız, dokunulduğu her yanından kanadı...


Bir ölünün gözlerinden düş bulaştı geceye, gece aklını yitirdi... Bir delinin iç çekişiyle karardı yıldızlar... Hıçkırıkları arşı kapladı… Bir deli ağladı… Ölü kızın kirpikleri adedince ağladı... Parmak uçlarından dokundu aşka... Saçlarına notası kırık şarkılar kondurdu...

Gece; tortulu bir masalın hüznünü andırıyordu... Üçüncü kişiler hep susmuştu...

Bir masal duyuldu sessizliğin en sığ dilinde... Uzak kentin kayıp yıldızıydı anlatan... Yoktu ihtilaf... Yoktu yalan... Bir deli ve bir ölünün masalıydı duyulan... Avuntusuz masallara şarkılar kuran bir deli ve masallara hep sonundan başlayan bir ölü...

Çok geçmedi… Gülüşüne düşler inşa edilen soylu derviş, kent harabelerinin yoldaşlığında, gecenin en uzak saatinde, tuz kokulu bitişle susturdu masalı... Masal yitirdi kendini… Masal yitirdi gerçeğini… Bir deli ağladı… Kirpikleri tükenmişti, ölü kızın saçlarına denk düşüyordu, gözlerinde ki keder… Ve gece deli gömleğini giydi üstüne, masal üşümesin diye…

Ve ben... Üçüncü tekil şahıs... Kent masallarının yorgun yüzü... Uzak diyarların cana ziyan hüznü... Ben... Bir masal boyu susan... Suskusu us'unu yumruklayan... Bir deliyi geçmişe yazan, bir ölüyü koynunda uyutan, bir dervişe yaslanan... Ben yani... Mezar boşluklarında kirpiklerini uykuya yatıran... Kefeninin cebinde ölüm saklayan... Ben... Suskun şiirleriyle geceyi ayartan...

Suçluyum... Bir son bulaştırdım ellerime... Bir masalı yıkarcasına, bir deliyi ağlatırcasına sustum... “Geçmiş” dedim... Geçmedi... “Gelecek” dedim... Gelmedi... “Şimdi” dedim, dokundum masala... Kayıp yıldız kayıplığını kaybetti...

Faili meçhul bir masalın tek sanığıydım ben... Masal mahallinde harflerim vardı, suçum aşikardı... Kalem; kelamla her buluştuğunda, adın kanardı, canım yanardı... Suçluydum evet... Bir masalı altı harf yaşatır sandım... Yedinciyi hiç yazmadım... Ne zaman canın yansa, susumu bastım yarana, usumu kanatırcasına... Hiç dinmedin... Sustun hep… Ben de sustum... Sessizliğimi tamamladı susuşun... Bir masalın ardından suçlarını bölüşüyorduk suskunluğumuzun...

İçim acıdı... Masal kanadı... Ve omuz başında kanayan masal; yalandı! Yüreğimi burkan, kalemimi kıran, içimi senden çıkaran bir yalandı... Yine de... Adını bile yazamazken sen, adınla kanadım ben!



Şimdilerde şehirler arası yalnızlık seferleri düzenliyorum gözlerine... İsimleri silinmiş mezar taşlarında gülümsüyorum... Ve hala ölü çocukların gözlerinde masallar arıyorum... Suçluyum... Bir masaldan arta kalan yanımla, suçlarımın bedelini ödüyorum...



Affet beni kayıp yıldız... Affet... Günahsız ölümler düşlüyorum...
Fatıma Arslaner

16 Ağustos, 2008

Dur gitme! Hoşça KaLamaz ki Kimse

En çok özlenildiği zaman sevilir giden
Özledikçe severiz, sevdikçe özlemler birikir göğsümüzün en yangın yerinde.

Sevgi varken yaşanan ayrılıklar sızılı bir masaldır.
Sebep ya şartlardır, ya zamandır,
ya da belki de sevginin göz alıcı, sihirli ışığına teslim olmaktan korkmaktır.
Ne olursa olsun bu masal ayrılıkların ayrılıklarla başlamadığını anlatır.

"Hoşça kal" der bir yazı, ya da bir ses.
Yüzünü sevgilinin yüzüne değdirmeyi kimse bu anda istemez.
Çünkü en çok o ana isyan eder belki çıldırasıya sarılma, delice öpme isteği...

("Dur gitme! Hoşça kalamaz ki kimse, ne giden ne de kalan geriye...")

(Gidenin biz olduğumuzu düşündüğümüzde hep kalan olmadık mı aslında geriye?
Gittiğimizi düşünüp aynı yerde saydık hep.
Doğum günleri çoğaldı avuçlarımızda,
takvim yaprakları anılarıyla düştü yüreğimize.
Ne yana kaçsak aynı yerde kaldık hep.

Vakitli vakitsiz hasretler nöbeti,
gece yarısı sevgilinin o güzel hayali,
gözlerde lanetli bir hıçkırığın intihar eşiği...)


Sevdikçe sevilenin yürekte kalmasındandır aslında hepsi...

Oysa aslında bitmemiştir değil mi?

Sözler söylenmiş, gereği düşünülmüş, süren sürülmüştür...

Ama bir bekleyiştir, içinde taşıyan ümidi...
Beklersin, neyi niye niçin beklediğini bilmeden...
Aslında bilirsin, çünkü geriye sevgi ve şiir kalmıştır, terk edemez ki onları seven.

Evet şimdi ne zaman bir şarkı, bir söz, bir hatırlayış olsa
hep bir pay bırakır bana ve sana olan sevdama...)

UNUTMA
BEN GİDERKEN DÖNÜP DOLASIP HEP SANA GELİYORUM ASLINDA...

Arkama baksam da bakmasam da
umudum
"Gitme" sözünün fısıltısında




Gözlerine baktigim zaman cennet bahcesine gecerdim..
Bir aldatmacaymis, kötü bir rüya..
Kötülügün bile bir yüzü vardir, bir görünüsü.. ama en beteri buymus..
Bu aldatmaca.
Bir masal olsaydin raziydim, bir siir olsaydin, alir saklardim.
Güzel bir yüz kalirdi senden geriye, hos bir an..
Kimsenin dokunamiyacagi bir tarih. Ama hic bir sey kalmadi..
Bir yoklugu varsaymisim.


Bir HIC'e sarilmisim. cölde serap bile degilsin.
Serabin gizli isigi vardir.
Sen isigi yutan karanlik.. bir kör kuyu..
Ben kör kuyularda kaynak suyu aramisim.






Gidiyorum evet,sevdaya dair fısıldadıklarımı hiç söylenmemiş farz ederek
Seni arkamda,yüreği kan revan boynu bükük bırakmanın ezikliği üstümde
Gözyaşlarımı,en gerçekçi acılarımı elime sıkıştırdığım bavula gizleyerek
Ayrılığın hakkını fazlasıyla yaşayan yaşatan bir sevgili duruşundan ödün vermeden
Senin gözünde kahpece,ruhumun derinliklerinde asilce fedakarca olması gerektiği gibi
Gidiyorum..

Güçsüzsün

Sakın güçsüz durma yakışmıyor o mahsun eda sana,terki diyarlara yenik düştü bir avuçluk yürek
Nasıl da emindi sonsuza kadar senin olacağını söylediğinde,inanmış olmak ne büyük ahmaklık
Aldandın sen de ben gibi,en çok da aşk gibi..
Katiliyim artık bunca yıl delikanlıca koruduğun kalbinin,ruhunun,seni sen yapan her şeyin
Haydi ne duruyorsun sitem et hatta utanma ardımdan ayarı bozuk
Edepsiz,beni olduğum yere yığacak kelimeleri fırlat ok misali
Yüzüm de sana dönük değil,kıyamazsın bakışlarıma biliyorum
Bu yüzden sırtımdan vur beni
Böylesi kahpece bir gidişin kahramanına yakışır bu adice ölüm
Görüyorsun ya,ben de diğerlerinden farksızım
Yoksa gider miydim?

Duyuyorum

Ah sen yok musun,yine o aşk şarkısını mırıldanıyorsun gitmemem için
Yanlış zaman yanlış sahne,aşk biraz önce terk etti beni
Sen de uyan artık bu yalancı düş’ten
Bu vedanın bir şarkıya açlığı var hadi durma söyle tenor edasıyla
Git ama biraz ümit kalsın,bir yemin gibi benim aşkım
Olmadı bu şarkı yanlış seçimlerinden biri daha,beni seçmişliğin gibi
Ne ümit kalmalı ne de benden bir iz,yoksa ben seni düşünmeden duramam
Adımlarım beni sensizliğe değil,sana geri döndürür
Madem giden benim şarkıyı da ben seçeyim,biraz afili olacak bağışla
Gidiyorum bütün aşklar yüreğimde,gidiyorum kokun hala üzerimde
Sana korkular bıraktım bir de yeni başlangıçlar,bir kendim bir ben gidiyorum

Ağlıyorsun

Ayağımda çirkin bir çamur,gözyaşların temizlemeye yetmez karanlıklarımı
Güçlü ol,erkeksin sen
Raconundandır ağlamalar suratında kimliksiz bir maske gibi durur bilirim
Sen o kısmı da bana bırak,ben ikimiz için de ağlayabilirim henüz o kadar göçmedim
Yüzümdeki yalancı tebessüme mi inandın ,hani beni tanıyordun sen
Yine aynı kelime düşecek dilimden tekrarlamaktan bıktığım repliklere saygıdan
Ah sen yok musun, canımı acıtan beni elvedasız ayrılıklara mecbur kılan

Kusura bakma,ayrılığım sana olan sevdam kadar uzun ömürlü olmayacak
Ben kelebek ömrünü andıran ucuz sevmelerin kızı değilim
Ayrılık bu bekletmeye gelmez,bir eyvallahı sana bir eyvallahı aşka
Ve son eyvallahı,kanayan ruhuma bıraktım
Hoşça kal…





Aslında iyi oldu gidişin..
Gidişinle her istediğine, istediğinde sahip olamayacağını öğrendi içimdeki arsız deli kız.
Her kayan yıldızda tutulan dileğin, her gün duaya katılan isimlerin, hakettiğinde fazlasını mutluluğu için vermenin onu getirmeyeceğin öğrendi.
"Seni Seviyorum"ları ne kadar çok, "Hayır"ları ne kadar az kullandığımı da öğrendi elbette.

Aslında iyi oldu gidişin..
Gidişinle sensizliğin acısı dolanırken her sabah parmak uçlarıma, bensizliğin sancısı kürtajla alınmış bir aşkın doğamamış ellerinin vicdanıyla oturdu sol tarafına.
Belki gerçekten terkedebilseydim seni yokluğumda aynı yere oturabilecek değerim gururunu kırmana yardım edebilirdi.
Ama ben hep sana aittim.
Ve bunu ilgi isteyen bir çocuğun ağlamadan istediğini alması gibi, daha istemeden sana söylerdim.
Alıştın, arsızlaştın..
Canımı acıttın..

Aslında iyi oldu gidişin..
Zamanla tabuların insan hayatındaki önemini öğrendim.
Terkedilmişlerin nefret ederken bir yandan, bir yandan unutamamışlığını nasıl gizlediğini öğrendim.
Yeni bir nefesin yerini doldurmasada acılarını hafifleteceğini öğrendim.
Zamanla buğulu camlara adını yazmayı alışkanlık haline getiren ellerimin, aslında adımı yazması gerektiğini öğrendim.
Benimsememem gerektiğini öğendim..
"En yakınımsın" cümlesini söylerken, "En yakınıyım" diyebilmenin gerekliliğini, çocukluğumun tertemiz gülüşlerini teslim etmenin benim tercihim olduğunu ve hep yanlış tercihler yaptığımıda öğrendim elbette.

Aslında iyi oldu gidişin..
Aradığında açmayacağıma dair verdiğim sözlerin anlamsızlığını öğrendim aramadığın her günde.
Bir gün "Affet beni yaptıklarım için, döndüm.." dediğinde sonu hep kavuşmalarla bitecek olan red sahnelerinin hep hayalimde kalacağını öğrendim.
Tanışacağım hiç kimsede sendeki gibi kalbimin atmayacağını, konuştuğum hiç kimsede sendeki gibi ruhumun havalanmayacağını öğrendim.
Yanımdayken acıların nasıl kolay, imkansızların nasıl yakın olduğunu öğrendim.
Oysa şimdi hiç olamayacağı gibi..

Aslında iyi oldu gidişin..
Artık hıçkıra hıçkıra ağlamamayı öğrendim..
Unutulmaya yüz tutmuş gururumu artık takınmanın vaktinin geldiğini, bazen gururu yüzünden çok şey kaybetmiş insanların bazen de gururu yüzünden çok şey kazandığını öğrendim.
Beni kaybetmeyi senin seçtiğini öğrendim..
Sana sunduğum onca seçeneğe rağmen gitmeyi, beni hayatından çıkarmayı seçen birine daha fazla değer verip kendimi küçültmeyi bir tek içimdeki aşkın yaptırabileceğini öğrendim.
Ama o aşkın yıpranabileceğini sen hiç öğrenemedin..

Gidişin iyi oldu sevgilim..
Bu gün sensizliğimin/bensizliğinin üç yüz üçüncü günü..
Sevgimiz değişmesede büyüyoruz günden güne..
Ve gittikçe zorlaşıyor geri gelmek biliyorum..
Aslında gidişin gerçekten iyi oldu sevgilim..
Bu gün sensizliğimin/bensizliğinin üç yüz üçüncü günü..
Oysa ilk günden pek bir farkı yok bunların ve bundan sonrakilerininde olmayacağı gibi.
Ama artık SevgiLi´in sana dön demiyor, sahiplenmiyor ve şımartmıyor seni sevgisiyle.
Tabularını oluşturmaya başladı ve o hiç görmediğin gururunu takındı.
Sevgisi değiştimi SevgiLi´nin bir sen bilirsin değişmediğini.
Artık sanada sevginede inancı yok.
Bunu benden duymazdın aslında sevgilim ama sorumlusu sensin.
İyi oldu gidişin.
Bende gidersem artık iyi olacak sevgilim..






Bir ustayım ben. Bir duvarı hatasız ören, bir ağacı nakış nakış işleyen, bir makineye hükmeden. Çünkü aşığım sana...

Bir öğrenciyim ben. Sürekli çalışıyorum dersimi. Ev ödevlerimi aksatmıyorum. Başarıyı yakalamak için uğraşıyorum. Çünkü aşığım sana.

Bir çocuğum ben. Oyunlarla büyüyen. Canı acıdı mı ağlayan, Keyiflendikçe gülen. Zayıfım çoğu zaman belki de aciz... Çünkü aşığım sana...

Bir suçluyum ben. Hep yakalanma tedirginliği içimde bir kaçışın koynunda savrulup duruyorum nereye gittiğimi bilmeden. Çünkü aşığım sana...

Bir yolcuyum ben. Menzili olmayan yollarda arayış içindeyim. Nereye gidersen peşindeyim. Kilometreler yoldaşım. Çünkü aşığım sana...

Bir hastayım ben. İyileşmek gelmiyor içimden. Seni ilaç belledim; ama bitmeyesin diye öyle azar azar alıyorum ki, kalkamıyorum ayağa... Çünkü aşığım sana...

Bir ateşim ben. Alev alev sarıyorum etrafımı. Sen canlandırıyorsun beni. Tonlarca su dökseler üzerime bir küçücük korum bile sönmez. Çünkü aşığım sana...

Bir besteyim ben. En güzel senfonileri besteliyorum. Aşkın notalarından ezgileri yoğuruyorum. Sensin şarkılarımın kaynağı,. Çünkü aşığım sana...

Bir fidanım ben. Sen suladıkça yeşeriyorum. Su vermeye gelmesen solacağım biliyorum. Ama gelirsin, soldurmazsın beni. Çünkü aşıksın bana...

Bir pencereyim ben. Açtıkça kanatlarımı senin ışığın giriyor evimden içeri. Gözlerimi kamaştırıyorsun; ama, ben bundan hiç yakınmıyorum. Çünkü aşığım sana...

Bir kapıyım ben. Ama hüzün ve acıya geçit yok bu kapıdan. Zaten hiç yakışmaz ki sana bunlar. Sadece senin geçmene izin var seninle birlikte aşka da... Çünkü aşığım sana...

Bir ülkeyim ben. Bağımsızlığımı seninle kazandım. Topraklarımda aşk hüküm sürüyor, sen dolaşıyorsun. Bayrağım seninle dalgalanıyor. Çünkü aşığım sana....

Bir bahçeyim ben... Uzun yollardan sonra girilen bir bahçe. Herkesin konukluğu kısa sürdü bu bahçede; ama sen gitme. Çünkü aşığım, sana...

Bir mektubum ben. En güzel sözcüklerin okunduğu adresi belli.. Sahibinin elinde daha da güzelleşen. Sen okumalısın beni. Çünkü aşığım sana...
Bir deli maviyim ben. Sevdikçe mavileşiyorum seni de. şimdi maviyi yaşama zamanıdır, şimdi aşkı yaşama zamanıdır. Haydi GeL Benimle... çünkü Asigim Sana ..........





Gözbebeklerime saklanan bir suret ki içimde anıt inşa edilmiş tüm varlığınla..
Zaman çok dar varılacak bir milyon yer var beynimde
Hangi birine yetişeceksin sevdiğim..
Kaç fidan çınarlaşacak gülüşünle..

Gitmen gerekecek yine biliyorum.. yine kendine iyi bak diyeceksin yapmayacağımı bile bile
Yapraklarıma bir çise damlayacak gözlerinden
Denizleşecek seni beklerken.. ve sen yine kızacaksın sözlerimi tutamadım diye..

Yine dağılacak dünyam aç kalacak tüm canlılarımız..
Kuşlarımız unutacaklar uçmayı..balıklarımız küsecekler yine nedensiz ben gibi..
Alacalı her ne varsa grileşecek bunları bilerek gideceksin yine..


Kaç ışık yılını öldürecek bu mecalsiz direnişim...
Kaç geceyi asacağım sensiz darağaçlarına
Kaçıncı öksüzlüğü bu yüreğin, ve kaçıncı bir yetim gibi yalvaran bakışlarla dileneceğim şefkatli ellerini düşünden..


Bilir misin kaç kez dirildim gelişinle, kaç gülü defnettim kokunla
Bir tutam saçınla kaç kez intihardan çevirdim parmaklarımı bilmezsin sevgili..


Neyleyim kavuşamadığımız bu efsaneyi.. varsın dinlemesin aşkımı benden sonra pusatsız sevdalılar..
Aşk dilin kesintisi, yüreğin sürekliliğiydi..

…..gözlerinde kaybolmazsam..
ah sevgilim can kırıkları kesiyor işte tüm sözcüklerimi..


hayat lugatımın tüm anlamıyken, eş anlamını bir türlü bulamıyordum..
tıkanıyordu kelimelerim yüklemlerim hep bir ihtilale hazırlanıyordu.. öznede ödülüm senken..

Alıştım her geldiğin günde yeni bir gökyüzü yaratmaya gelişini muştulayan güvercinlerle..
Cisim yağmurlarını durdurdum.. hayalinle yüzdüğümde teninde bedeline bin can ödenmesi gereken hazinemdin..

Başka hangi duygu böyle ölümüne direnişe iterdi beni ..
Başka hangi yüreğe kurşun bulvarında dolanıp saplanır böylesi bir aşk.. bu kurşuni sevdam sendin




Herşeyini tek bir hamleyle kaybeden bir kumarbaz gibi hissediyorum kendimi…oysa ne çok şeyim vardı seni sevmeden önce…

ßelki aşk denen o şeyin yeri boştu ama hayatıma renk katan onca şey vardı…neden bu kadar sevdim ki seni…
sana deli gibi aşık olduğum zamanlarda dünya iki kişilik sanıyordum…sadece ‘ßiz’!

ben bir beden olduğumuzu düşünerek yaşamıştım…oysa ‘ßiz’ hiç olmamışız.’sen’ farklı gönüllerde aramışsın sevgiyi…’ßen’ sadece ‘sana’ sırılsıklam aşık olduğu için arkadaşlarına anlattığın bir zavallı…
yıllar değil ama bir çok şeyi ‘SEN’ götürdün…yüzüme vuran çizgilerde yılları değil hep ‘SEN’i buldum.gözlerim sensiz geçen yıllara değil hep ‘SANA’ ağladı…ben neden hep ‘SENDE’ buluyorum kendimi…ßu sorunun cevabı yok bende…ßelki sendedir…
Her şeyimi alıp çekip gittin…senden geri gözyaşı,acı,hançer niteliğindeki anılar kaldı..Herşeyi alıp giderken neden bunları bana bırakma lütfunda bulundun ki?



Oysa ‘Sana dair ne varsa al git’ demiştim…sen sadece yaşanacak hayallerimi,umutlarımı,gülüşlerimi,içimde iyiye dair ne varsa onları alıp gitmeyi seçtin.hep acıları hep ‘SEN’i bıraktın bende…
Yokluğun sarıyordu fırtına dolu uykusuz gecelerimi…bir yanım hep sana kanıyor hep sana ağlıyordu.içimde sessiz haykırışlar vardı ‘SANA’…duymayacağını biliyordu kalbim akan yaşlarımı asla silmeyeceğini de…ama inatla ‘SEN’ diyordu..’SEN’
Önce kalbimi sardın…sevginle renklere boğdun hayatımı.yaşam rengim derdim sana hatırlıyor musun?’sen’ olunca her şey daha da bir anlam bulmuştu sanki...herşey ‘sen’inle anlam bulmuştu…Her şey seninle güzel seninle anlamlıydı…



Şimdi gelsen de renklere boğabileceğin anlamlandırabileceğin bir hayatım yok..artık sadece ‘Ben’den arta kalan kırıntılar var buralarda…

alıntı


Sana masal okuyan oldu mu bilmem
hani şu rahat uyunsun denen türden
bak ben yasladım başımı omzuna bir tane anlatıyorum
dinlerken kapat gözlerini ki
daldığın düşler yüreğin kadar güzel görünsün bedenine
hayatın içinde el yordamıyla yürüyen bir kız varmış
göremediği herşeye UMUT demiş
zamanla öyle alışmış ki bu hale
UMUT tek arkadaşı
bir gün gözlerini temiz bir yürek dokunarak açmış
o artık yerdeki papatyayı
gökteki yıldızı görmeye gerek duymadan hisseder olmuş
sandınsa gözleri görüyor
yanıldın
o kadarına gerek yokmuş
kız yalnızca SEVMİŞ bunun için bir çift göze ihtiyaç duymamış
tıpkı senin yüreğimde uyumak için
yanımda olmana ihtiyaç olmadığı gibi
sen sarılıp uyunan düş
her gece kendime okuduğum masalsın
hadi sarıl
gözlerim kapalıda olsa yüreğim yeniden UMUDA varsın





İşte yine yazıyorum birikmişliklerimi. İçimde sana karşı çabaladığım aşkımın süslerini, gece gibi gözlerinden doğan mavi güneşi. İşte yine bıraktım bir köşeye bütün gel gitlerimi. Sana doğru yazıyorum, ulaşamasamda hiç bir sona, belki varırım yanına, küçümseme bu aşkı!
Az buz değil sana olan sevgimin külü, yana yana sönmeye durmadan bu gönül, bırakamıyorum ellerini.

Seviyormusun? Sevmiyormusun?
İnan
Umrumda değil, sadece sana koşuyorum cümlelerimle, Aslında hiçte sevmem bilirmisin bu konuşmaları, umutların yok olduğu saklı kelimelerimi sana sarmaya.. Herşey bitmiş gibi noktalarla sonlara doğru dörtnala koşmaya..

Biliyorum yine bulacağım biryerlerde ufacıkta olsa bir sen! Ben karanlıklara düşmeyi seçmedim. O gece gözlerine vuran ışığa küsmek istemem. Seni sadece seninle bırakıp gidemem. Bazen sessiz umutlar süslesede hıçkırıklarımı, ben asla yenilmem!

Zorca bir aşktı bu, evet aşktı! Çocukça birr kapılış sanma bunu.
Adını aşk koymuşum, çocukluğumu özlerken, ben herşeyi bir kenarda unutup sadece sana sarılmak istiyorum.

Bütün bunları sana duyurmayı öyle isterdimki, Hiç bir ümit yok olmaz gerçekten varsa, Kaybetmeyeceğim bendeki sevinçleri.
Ne olursa olsun
Ben hep güleceğim (acılara) Acı bile demek gelmiyor içimden, Çünkü acı olmamalı aşk,
İnanmıyorum aşkın acıyla yaşandığına . Sevgi vardır Mutluluk vardır. İnişli çıkışlı hüzünler olabilsede, Bunun adı acı olmamalı. Yok hayır!
Bu kadar güzel bir şeyin adı acı olamamalı.

Beni sakin yapan sadece ben olsamda, Yalnız hissetmedim, hissetmek istmedim. Bazen kendi iç hisaplarımız bize yetebiliyor inan!
Gerek duymadım sahte dostluklara,
Gerçek dostum vardı yüreğimde...

Lazım değildi bana hiçbir zaman sahte omuzlar.. Zaten zordurda benimle anlaşmak, Huzursuzum şu sıralar. Kimseyle konuşmak bile istemiyorum kırmak istemediğim için, Susuyorum !
Bu susuşlarımdan anlayan bir ben varım birde dostum.
Çok özlüyorum katıla katıla gülmeyi,
Seni
Geçmişimi
Gerçekleri..

Her geçen zaman dahada zorlaşmasın,
Bırakıyorum beni üzen ne varsa.
Ben artık gülmek istiyorum.
Hemde çocukluğumdaki gibi, bisiklete bindiğim o ilk günkü korkuyla gülmek (:

Beni ve Benimle olan Herşeyi hüzün dolduran maskelere BayBay!

Ben kendimle mutlu
Ben kendimle kızgın
Ben seninle aşık.

Bırak böyle bitsin bu masalın sonu!
Mutluluk...
Mutluluk:::
Mutluluk!!!

Dün Gece Bir Dost Evinde SeninLeydim Bütün Gece

Dün gece bir dost evinde seninleydim bütün gece
Bilirsin saatlerce konuşulur Nerdeyse sabah olur,
Güneş yüzünü gösterir de sen hala konuşursun

Neden bir türlü yola koyamadığımı anlayamadığım hayatıma baktım
Sonra gün ağardı ben sana senin okuyamayacağını bildiğim bir mektup yazdım
Oturdum,anılarımı, yıllarımı karşıma aldım, anladım ki asla bir daha
Yaşanmaz, ne senle ne başkasıyla
O anlar insanın hayatında bir kez yaşayacağı anlardı,
Ne tekrarı vardı ne geri dönüşü anladım
Ama gene de son bir kez bile olsa seninle konuşmak
istedim, sen beni anlayabilen tek insan, bu dünyayla
oynadığım oyunda tek oyun arkadaşım, en büyük dost,
ruhumun yarısı,huzuru ve aşkı öğreten sen,ihtiyac
duyduğum tek varlıksın ama ellerim boş döneceğim
biliyorum , cesaret edemiyorum ki tuşlara dokunmaya
Sen hayatını götürüyorsun bensiz, mutlu yada mutsuz,
ben neden hala ardından yağmurlar yağdırıyorum, sen
her şeyi unutabildiysen ben neden hatırlıyorum, sen
oyunu yarım bıraktın ben neden bitirmeye çalışıyorum
Bilmiyorum ki, bu içimdeki bilinmezlik beni şaşkın ediyor
Bir şeyleri gömmeli maziye, hayata dönmeliyim
Doğru yada yanlış bir karar almalıyım
Bir sonraki ne götürecek benden diye beklemek yerine
gelecek sevgiyi değerlendirmeliyim bana hissedilen
Sürekli benden beklemeyen, çaba gösteren, emek
harcayan, değer bilen kıymet veren birini kabul
etmeliyim hayatıma, hayallerime, umutlarıma
Yapabilir miyim sence?? Hiç yapamadım ki
Bilirim elleri senin gibi dokunmaz, gözleri senin gibi
bakmaz, teni senin gibi kokmaz, kolları senin gibi
sarmaz ama ne çare sen yoksun ki Ten teni özler
demiştim sana gülmüştün, oysa özlediğini ben biliyorum
Olmayacağız bu dünyada bir daha, anılar saklandı
çıkmazlar gerçekle savaşamazlar
Sevda gizlendi karanlıklar içinde Pembe güller soldu
artık, son kökleri sen söktün attın topraktan ellerinle
Anlamadın sana ne kadar ihtiyacım olduğunu
bu hayat karmaşasında, savaş istedim benle savaşmadın,
savun istedim sevdamızı, o kocaman yüreğin dağları
devirsin istedim, olmadı Belki ben zor olanı
istedim, belki sen her şeyi kolay istedin
Çok gözyaşı döktüm, akan her yaşta bizi sildi yeryüzünden bilirim
Artık çok geç, artık çok geç kaldık can
Biliyorum, bu canımı acıtsa da biliyorum, yarınlarda biz yokuz
Ne umutlar söndü arkamızda, ne acılar yaşandı , ne
hüzünler gölgeledi yüreği, ne yaşlar döküldü
gözlerden, ne geceler sabahı gördü, ne yıldızlar
parladı ayrı şehirlerde aynı gökte, biz beraber
bakamadık onlara, tutamadık umutları, söndüremedik
acıların ateşlerini, güneş açtıramadık hüzünlere,
yaşları dindiremedik gözlerde
Tutmadın elimi can, söz vermiştin, bana verdiğin en
büyük sözdü , hep elimden tutacağına söz verdin, oysa
ilk yaptığın gönül gözünü kapamak oldu bana hiç
kapanmayacağına söz verdiğin
Gittin deme bana, sen gönderdin,tutamadın beni
Kal deseydin kalırdım oysa, anlamadın
Sevdin mi can, sevmişmiydin, yoksa sadece
Bu soruyu soramam sana, sormayıda yüreğim kaldırmaz,
küçüğüm demiştim sana, küçüğümsün demiştin
Oysa sen beni atıyorsun böyle başkalarının ellerine,
hiç düşünmeden, gözünü kırpmadan
Aslında biliyorum ne sorgulamak ne suçlamak için çok geç artık
Denedik başaramadık, acılar, hüzünler, ve anılar yadigar bize şimdi
Bize mi bana mı sadece onu bile bilmiyorum artık
İnanamadığım, inanmayı bir kez bile düşünmediğim
Her şeye inandırdın beni, tüm yollarımı kestin sana gelen
Son umudumu da yıktın, son elimi uzatışımı farketmedin,
Bu muydu yanımda oluşun, bu muydu sözün
bana verdiğin, bunu bile tutmak zor geldi
Gücüm kalmadı hayatla ve seninle boğuşmaya,
sensizlikle baş başa yaşamayı ögreniyorum
Biliyorum ki artık ayağa dikilme vakti doğan yeni güneşte

Simdi artık sensizlikte düşünme vakti
Simdi artık sensizlik de karar vakti
Simdi artık sensizlik de düzen kurma vakti


Düşler kuruyorum gözlerimin en derinlerinden, sana koşuyorum nerede olduğunu kimlerle olduğunu düşünmeden. Aşka güvenip sonları düşünmeden başlıyorum yine bir acıya.. Özlemlerim alev olup yakıyor hayalini. Dört duvar içerisinde şarkımızı dinliyorum sessizce. Güneş doğuyor ben senin gecelerinde kayboluyorum.

Ahh bir anlayabilseydin kalbimi. Bir dinleseydin aşkımın melodisini, Gerçeklerim konuşurken dinleseydin son cümlelerimi. Ayrılık yaklaşmaya durmuş saatlerin peşinden koşan halsiz yorgun ben! Durdurmak istiyorum ayrılıkların saatini. Bırak herşey böyle kalsın, Dünya dönmeye devam ederken biz buna alışmaya çalışalım.

Mutluluk yakındadır aslında.
Eğer sende onun yakınlarındaysan..

Yalnız bırakma beni ! Gözlerimde kalan son damlayıda sen düşürme yanaklarımdan aşağıya. Hüzünler gündüzlerimize bulaşmasın. Gidemezsin beni sensizliğe mahküm edip, Gitmemelisin.. Yoksa dayanamam ben buna.


Hayalinle yaşayarak gidiyor işte koca bir ömür, Yaşamak değildi marifet sensiz yaşamaya çalışmak içimi saran gözyaşım. Odam karanlık ışıkları yakmaya yok cesaretim, hemen karşımda bir ayna. Görmek istemiyorum sensizlik sarmış bu yüzü. Heryer karanlık olmuş, geceler gündüzleri arar olmuş. Sen olmadan olmuyor.. olmuyor işte anlamasanda.

Topladım içimde kırılan parçalarımı, attım denizin en kuytusuna. Seni aradığım yollarda kaybolmuştu bütün sevinçlerim. Artık arasamda bulamam ne seni! nede sevinçlerimi!

Biliyorum..

Gitmiştin sen, dönüp arkana bile bakmadan.

Gidişlerle mutlu olmuş, dönüşlere lanetler okuyarak GİTMİŞTİN...







Ben Kabul Ettim-Sen GİTTİN!!

Sen Gittin..! Çok AceLen oLmaLı ki Ansızın Gittin..

Hazırlıksız yakalandım bu gidisine , kusura bakma bu yüzden sana hoşçakal diyemedim..
Aslında hiçbir şey diyemedim, gözlerimi çok sevdiğim saçlarına diktim. gözlerinden kaçtım;
bana "ben gidiyorum"u anlatmasınlar diye..

Sadece sesin kulaklarıma gidisinin resmini çizdi..Ben sessiz kaldım. Yağmur yağmadan gök gürlerdi , "birazdan yağacağım ey insanlık" diye bizi uyarırdı belki.. Sen gürlemedin, haber vermedin gideceğini..

Geldin , gidiyorum dedin gittin..! Dur desem de gidecektin..Sustum, dur demedim.. Diyemedim aslında ve sen gittin..! Evet git..!

Git ki ben uyanayım aylarca suren uykumdan. Uyandığımda bir rüya gördüm diyebileyim ve gördüğüm bu rüyanın sonunu hiç hatırlamayayım..

Saçlarının dakikalarca parmaklarımın arasındaki dans edişleri aklıma gelsin..Yada ne bileyim uyandığında gözlerinin "biraz daha uyku" diye yalvarışlarını hatırlayayım.. Dişlerimin omuzlarındaki izini , dudaklarının parmaklarımla buluştuğunda bana verdiği hissi hatırlayayım..

"Vazgeçemiyorum" diyişlerin olmasın rüyanın hatırladığım kısımları arasında.. ki vazgeçebileceğine hazırlayayım kendimi.. Sonra, bir anda kaybolup gittiğini ekleyeyim rüyamın son kısmına..

Kaybolduğunu ve seni aylarca aramama rağmen bulamayışımı kabulleneyeyim..

ben kabul ettim-sen gittin..YOLUN AÇIK OLA!!






Sonu gelmez bir rüya, tükenmez sandigim bir sevdaydin
Sen beni en cok yaniltandin.
Güvenimdin, beni aldattin
Sevkatimdin, baskalarinin yalan sevdalarina kandin!
Kiyamadigimdin, kendi ellerinle beni atese attin...
Oysa hic bitmez, tükenmez sanmistim
Allayip pullayip yüregimin derinlerine saklamistim
Ilkimdin, sonum oldun...
Zamandin, zamani tutamadim...
Sirrimdin, ellerin diline söz oldun
Sözümdün, sen kendi sözünü bile tutamadin ki, benim sözüm olasin.
Cok sevmenin kurbani ettin beni, yaniltin, sasirttin beni...
Ilk hayal kirikligim degildin, ama son umudum oldun.
Sevdiremem kendimi belki zorla, bu aski hala sende yasatamam
Ama senide bende yasatamam artik...
Kiyamadigim... artik sana kiymak zorundayim...
Neden diye sorma sakin! Sen kendi sonunu kendi ellerinle hazirladin.
Kendime bile inanamiyorum, ama bunu yapabiliyorum bak...
Sen ellerimi tutmadan da ayakta durabiliyorum...
güle güle kiyamadigim.... güle güle



Sana yazacak ne kaldı ki
İçimde adın kalmış
Gözlerimde hayalin
Gitmişsin ve unutmuş
Gidende unutanda hep sen olmuşsun
Şimdi ben hiçkimseyken
Ve hep böyleyken severken,özlerken
Ve gün gelip unuturken
Çıkıp gel istersen
Ben artık senin için bile değişmem
Sevdiğim diyemem yalan olur
Adını söyleyemem,yüzüne gülemem
İçimde bir yerler harap olur
Şimdi sırılsıklam yollarda
Kurumuş bir yürekle yürüyorum
Herşey güzelde seni özlemesemde
Ara sıra yine sevmeyi özlüyorum
Yandı işte birkere bu yürek
Öğrenemedi bir türlü sönmek ne demek
Islandımı bu kiprikler bir kere
Hatırlamıyor gülmek ne demek
Kimse öğretmiyor sevmeyi kimseye
Kendimce çabalıyorum işte sevmeye
Sevilmek nedir bilmesemde;
Yalanı öğrendim bile
Unuttuğum birşeyler var biryerlerde
Sana emanet ettiğim bir yürek
Var o şehirde!
Sen hiç farketmesende
Kanayan birşeyler var ellerinde
Avuçlarında tuttuğun;
Can çekişen ateş parçası
Hiç umursamadığın birinin armağanı
O söndüğü an bitti bu kalp çarpması
Biliyorum yaşamak değildir aşkın anlamı
Ben seni yaşatmaya çalışıyorum
Oysa sen hiç yazılmamış
Bir masalın kahramanı...



Biliyor musun, hiçbir zaman çözmeye çalışmamıştım seni.
Konuşmalarının arasına sıkıştırdığın cümleleri aldım sadece senden.
Her görüşmemizde “benden yana hiçbir zaman kuşkun ve korkun olmasın” diye başlayan cümlelerini aldım.
Korkuyorum derdim ama sen sürekli sana inanmamı ve güvenmemi isterdin
ve biz oturup saatlerce konuşurduk özlemlerimiz üzerine.
Oturup saatlerce konuşur ve gülerdik.
Gülerken yüreğim kayardı sana doğru ama sende beni yalnız bırakmaz,
bana yüreğini açar, bu küçük sevgi oyunlarına benimle beraber katılırdın.
Ve bu sevda sözlerin beni öyle çok etkilerdi ki,
her telefonu kapatışımızda sana doyamadan sesinden uzaklaşırdım.
Sen görmezdin, ben yanardım.
Sen görmezdin, ben hep yanardım.

Her konuşmamızın bitişinde, ben yüzünü çizmeye çalışır, kilometreler ötesine taşırdım.
Belki de sen başından beri biliyordun sevgili, kısa bir zaman sonra çekip gideceğini.
Benden sana inanmamı istiyordun ama biliyordun.
Herkes biliyordu..
arkadaşlar, dostlar, hayallerim, umutlarım..
Bir ben bilmiyordum.
Dile kolaydı, insanlara kolaydı, sana kolaydı, bir bana kolay değildi sevgili.
Ben senin, bütün bunları bilen ama unutan satırlarından geldim.
Beni her gün biraz daha geleceğimize hazırlayan ama o gelecekten sinsice uzaklaşan satırlarından.
Böylesi bir bitiş yakışmamıştı bize ve sana..
İşte bu yüzden ben senin, bu bitişe yakışmayan veda satırlarından geldim sevgili.
Artık o kadar çok yoksun ki, ben de ne kadar var olduğunu karıştırıyorum bazen.
Yokluğun varlığını geçti.
Benim varlığım ise tarihi eskimiş mektuplarda kaldı nedense.
Basit birer mektup değildi onlar.
Sakın öyle düşünme.
Senin gördüklerinden de fazla, benim gördüğüm....







Yitik umutlarını kuşak bellemişsin kendine ve her gün hiç üşenmeden takıyorsun onu beline. Kalbim ağzımda yaşadım yıllarca, ne ise hissettiği gurur yapmadan söyledim, ne ise doğru bildiği hep onun izinden gittim. Pişman olmadım soktuğu hiçbir yoldan, çaresiz hissetmedim kendimi girdiği çıkmazlardan. Yıllar sonra; başım dik, yüreğimle birlik söylüyorum ki, ömrümün değdiği en yanlış insandın sen…

Kalbimin bağladığı kabuklar öyle derindi ki, hiçbir ninni acısını uyutamaz zannettim, her sunulan ilacı reddettim. Zaman tuttu ellerimden bir öğle vakti. Seni, bıraktığın o acı izleri sildi de gitti…

Nefesimi sesinden de, cisminden de, uzak tutuyorum artık. Gelme! Yollarımın üzerinde çiçekler yeşermişken, çokta mutluyken üstelik ellerinle koparmana izin vermeyecek kadar emek harcadım bu güzelliklere. Gelme! Hangi yalanda oyalandıysan bunca sene, git onun koynuna yalanlar söyle, git onun şarkılarında, yazdıklarında mana ara kendine. Kelimelerim onlara değer vermeyenlerden çok uzaklar kalbim ise görünmeyen bir umman artık…

Suskunluk yerinde kullanıldığında çok şey fark ettirir insana. Ağır maskeleri her sabah takarken suratına bir kez olsun yüzleş aynalarla, bir kez olsun farkına var kırdıklarının toparlanamayacağını. Terk ettiğin şehirler seni beklemezler, içinde yaşanacak insanları seçerler. Benim köhne şehirlerimin kapısı sana bir daha açılmamak üzere .kAPANDI.....

Ne adın değsin adıma, ne de bir kelimen aklıma. Ne seni isterim bundan sonra hayatımda, ne de senden en ufak bir ayrıntı sayfalarımda…

Git; uğurlar ola….!!!!!!!!







Yine o kıytırk saatteyim...
Ne ileride ne geride,
Tam ortasında...
Günün gitmeye çevirdiği
Ağlamaklı yüzüne bakarken,
Gecenin hüzünlü ayak seslerini
Duymaktayım...
En zayıf andayım...
Tutunamadığım günde sürüklenip,
Gecenin koynuna akmaktayım...

Yorma beni
Gün vurma
Durma...
Git hadi !!!
Döküntülerim sırtında
Götür beni geceye
Kavuşsun suskunluğumuz....

N.A




Ve sen gelmiştin. İlk defa birisi düşlerime ortak olmuştu. Küçük bir bebeğin
kalbi gibi hızlı hızlı atıyordu kalbim. Her atışında sen vardın, ismini her
andığımda yüzümde bir tebessüm beliriyordu. Yarınlarımdan endişe
duymuyordum, korkmuyordum artık. Çünkü bu günümde sen vardın yarınımdan emin
olmadığım için seninle sadece bugünü yaşıyordum.
Aşk ansızın girmişti hayatıma ve her şey öyle değişmişti ki şaşırdım tüm bu
olanlara. İçimdeki tüm karamsarlıkları alıp o hiç kimsenin başaramadığı umut
tohumlarını ekmiştin yüreğime. Hoş geldin sevgilim hoş geldin. Aşka dair ne
varsa yaşanması gereken hepsini yaşatıyordun bana. Senden başka herkes öyle
yabancılaşıyordu ki bende her yerde, her şeyde sen oluyordun.
Umut tohumları büyüyordu yüreğimde. Günler ise akıp gidiyordu. Tüm yaşanalar
hayel gibiydi öyle çok seviyordum ki seni korkuyordum bu sevdadan. Yavaş
yavaş yayılıyordu düşüncelerime korkular. Ve tüm korkulara, endişelere
teslim olmuştu aklım. Söylediğin her kelime yüreğimde binlerce kez
yankılanıyor ve ardından bugüne kadar hiç yaşamadığım o tarifsiz acıyı
yaşatıyordu. Nasıl bir acıydı ki bu tüm bedenimde hissediyordum. Canım
öylesine yanıyor yine de bir damla yaş akmıyordu gözlerimden. Aşk alıp
başını gitmişti. Gözlerim açıldı gördüm tüm gerçekleri. Meğer sen hiç
gelmemişsin bana. Hiç olmamışım gözlerinde, yüreğinde, hayatında. Öylesine
birisiymişim hayatında, bir veda bile etmeden çekip gittin.
Ve sen gitmiştin. Ardında canlı bir enkaz bırakarak. Attığın umut tohumları
yeşermekteyken soldular. Bugünler yarınım oldu. Yine karamsar yine umutsuz.
İşte o korktuğum yarınlarımdayım şimdi sensiz. Tüm umutlarımı dönüşüne
bağladım, olurda pişman olup dönersin diye. Gidişinin üzerinden yıllar
geçti ama acılarım hala ilk günkü gibi canımı acıtıyor. Her şey bitmedi daha
yüreğimde, söküp atamadım hayatımdan gözlerini. Kalbimin kapılarını çaldılar
girmek için. Öyle bir çarpıp çıkmıştın ki kalbimden kapılar ebediyen
kilitlenmişti. Kimseler açamadı bu gönül sarayımın kapılarını, kimseler
alamadı yerini. Öyle çok sevmişim ki seni tüm yaptıklarına rağmen sevdiğimi
söylüyorum tüm dünyaya. Evet seni seviyorum değerini bilmesen de bu koca
sevdanın yine seni seviyorum.
Her an sevdim seni, bir saniyeyi bile sensiz geçirmedim. Öyle bir yaraydın
ki yüreğimde her gün kanadın, her gün canımı yaktın ama ben yine de
vazgeçmedim senden, sevgimden, umutlarımdan.
Oysa şimdi kimselerin bilmediği saklı bir yarasın gönlümde.






SENİ KAYBETMEKTEN Mİ

Rüyanın en tatlı yerinde uyanmak gibiydi seni kaybetmek!
Tam düzlüğe çıkmışken; bir uçurumun kıyısında bitmesiydi yolumun...
Dalında, apansız solmasıydı sarı gülümün...
Kırk yıllık pınarımın, kurumasıydı ateşten...
Artık sen,
Yokluğuna methiyeler düzdüğümdün!
"Sen, mutlulukla kıydığım; ölüm ayırana kadarlık bir nikahtın.
Sıranın acıya geldiği, bir bedeldi yokluğun!

Sen, yazılarıma eni konu yerleşmiş; adı, cismi belirsiz bir sevda; mutlulukla sarmaş dolaş bir hüzündün!
Kalemimi tutuşturan; ölümü, hasreti cümlelerime taşıyan bir ateşti yokluğun!
Sen, hayatla yaptığım bütün savaşların ganimetiydin.
Namlusu yüzüme dönük bir silahtı yokluğun!


Sen, vazgeçmemin engeliydin; anlaşmaya hep uydum.
Ölümle hayat arasında gidip gidip geldiğim, Rus ruletiydi yokluğun!”

Gözlerim ağlarken,gülümseten hatıralardın sen!
Söylediğim türküler, okuduğum şiirler, en içli şarkılardın!
Oysa, uyarmıştım da seni, “sakın gitme!” demiştim:
“Gidersen, bütün şarkılar hicaz olur, bütün türküler ağıt!
Gidersen, dönülmez akşamın ufkunda kala kalırım yapayalnız!
Bir uçurumun kenarında, yüzüm gökyüzüne dönük, beklerim, beni sana getirecek rüzgarın esmesini…
Gidersen yazamam da ardından,
kelimelere sığdıramam sensizliği…"
Ansızın vuruyor acın,
Zamanıymış, değilmiş, hiç umursamadan...
ÖLüm,
Yollarını değiştiriyor yol arkadaşlarımın...
Keder yüklü bir kervan kalkıyor yüreğimden...
Her yitirdiğimle,
Bir vagonu eksiliyor yaşam trenimin...
Ve
Yaklaşıyor son istasyon...
Oysa,
Beni beklemeliydin.
Vasiyet eden bendim!
“Kanatlarını çırpmaktan yorgun düşerse mutluluk, sevda türküleri hasretten dem vurmaya başlarsa, öyle sağanak değil, ince ince yağarsa yağmur, başının üstüne çöreklenirse hüzünlü bulutlar, amber gibi kokarsa toprak, beni hatırla sevdiğim; bir yağmuru,
bir yüreğini çok sevdim.

...
Sadece gömüldüğüm gün gel, mezarımın başına, bir kaç dakika daha kal herkes çekildikten sonra…
Ben, yüreğine yuva yapmış bir kuştum, gitmeden önce, azat etmeyi unutma!”
Önce hanginiz diye sormadı ki Azrail!
“...yazı-tura attı sanki; sen kazandın, ben kaybettim!
Şimdi, öfkeden çıldırıyorum hasret nöbetlerinde; vuslat için çırpınıyor bir yanım…
Gel gör ki, celladım olamıyorum; dönemiyorum sözümden...
Ölemeyişim bu yüzden!”
Yaşamadım diyemem senden sonra; eğlenmedim, gülmedim... Hatta, kahkahalarımın çınlattığı oldu ortalığı; sesimi takip etti dostlarım; ben neredeysem, yanı başımda bittiler; yalnızlığı pek tatmadım.
...
Çocukları, yaşlıları eksik etmedim, hayatı seyrettiğim penceremin önünden; camının buğulanmasına, kirlenmesine izin vermedim. Beyazını da karasını da bağrıma bastım bulutların; aya, yıldızlara iltimas geçtim belki; ama, güneşi de selamladım. Bir mucizeye tanıklık eder gibi izledim yağmuru, karı; yetmedi, şemsiyesiz dolaştım altlarında... Denizsiz bir şehirde yaşıyor olmam, engel değildi; martıların çığlıklarını duymama; yelkenler süzdürdüm, varlığından emin olmadığım ufuklara; gözlerimi kapatıp taş sektirdim; kimsenin bilmediği kumsallarda... Türkülerimi eksik etmedim, başı dumanlı dağların karşısında; her fırsatta dinledim ormanın gümbürtüsünü; kışın direndiklerini, baharda gülümsediklerini gördüm ağaçların... Sonbaharda ölseler de, hayata döndüklerini fark ettim yaprakların...
Ben de döndüm!
Mükemmel değildim elbet, yaşadığımız hayat gibi; ara sıra ben de düştüm kederin tuzağına...
Heyhat! Düştüğü yerde yanar buldum ateşi...
Ve gülümsek her zaman kolay değildi.
Ve belki,
Bir türlü tükenmeyen bu sözcükler;
seni kaybetmektendi!





Hapsolmuş duygularım vardı sana dair.
Yok olmak üzereyken sıkıştırıp köşeye yakaladığım ve senden habersiz benliğime sakladığım…
Senden ve herkesten sakındığım…

Hapsolmuş sevmelerim vardı sana dair, yüreğimin en ücra köşesine bilinçsizce attığım.
Her gece bir boşluk bulup açığa çıkan ve bir şekilde yine yakalanıp esir olan düşlerim vardı beni yalnız bırakmayan…
Beni yalnız bırakamayan…

Senli sensiz düşler kurardım; gözümden akan bir damla yaşa tutsak olan ve yanağımda bütün gece yol alıp tenime esir düşerek kaybolan usulca..Usulca gömülen karanlığa, düşlerim vardı çaresiz kalışlar arasında sıkışıp yok olan…

Tutsaklıkları ömür boyu biçilmiş yokluklar(ım) vardı…
Yokluklarının arasına sıkıştırdığım sevdanın hapsettiği hüzün işlerdi her gece bir bir seni.
Sensizlik esir olurdu bana,ben yıldızlara atardım sebepsiz sensizliği…

Suçlu duygularım vardı benim…
En büyük suçları seninle dolu olmalarıydı…
Cezaları…
Cezaları,ömür boyu hatırlatmalarıydı,
Cezaları senli sensizlik yaşatmalarıydı bana…

Tutsaklıklarım vardı…
Tutsaklığım sanaydı…
Cezam..
Unutamamaktı…

Hapsolmuş duygularım bekçi kesilmişti başıma,
Senli sensizlikteki çırpınışlarımda balta kürek oyarlardı içimi…
Cezaları hüznü işlemekti benliğime…
Cezaları seni bende esir tutmaktı bir ömür…

Tutsaklığım sanaydı..
En büyük cezam…
Hapsolmuş duygularımdı…


Hapsolmuş duygularım vardı sana dair.
Yok olmak üzereyken sıkıştırıp köşeye yakaladığım ve senden habersiz benliğime sakladığım…
Senden ve herkesten sakındığım…


Not:Sana dair olan tutsak sevmelerim vardı…
Bir gece ansızın özgür kaldı ama; tutsaklığım noktalanmadı.
Dilim özgürlüğe adım attı ama; sevdan içimde kaldı…
Esaretim ömür boyu yar..
Ve sevdam…
Ve sözlerim ise sana doğru...




Herkesin biraz faili olduğu meçhul bir cinayetti yüreğim... Olay yeri incelemesi için gelen dedektifler, parmak izlerinin kime ait olduğunu anlayamamıştı...

O kadar çoktu ki cinayetimin failleri... O kadar çoktu ki üzerime yağan kurşunlar... O kadar kan akmıştı ki canımdanO kadar çoktu ki canımdan can alanlar !!!

Üstlenen olmamıştı cinayetimi... Sahip çıkan da Hiçbir masal kahramanı o yüreğe sahip değildi Cesedimi teşhis etmek için morga çağırılanlar, tanımadıklarını söylediler o soğuk yüzlü kadın cesedini

Timsah gözyaşları bile dökemeden ardımdan, arkalarını dönüp gitmişlerdi koşarak Yüzleşmeye cesaretleri var mıydı ki Ne benimle, ne de kendileriyle Muhasebe yapacak vicdanları da yoktu onların Kendilerince, verilecek hesapları da

Ben ise

Gözleri açık soğuk cesedimle ve buz kesmiş yüreğimle manşetlerdeydim artık...

Herkesin biraz faili olduğu meçhul bir cinayet olarak!!!



"Sana mucizeler vaadedemem ama, mucize aratmayacak kadar çok sevebilirim seni"

Bir sevda masalı bu... Yazmaya henüz başlamadım... İnsan yaşarken yazamıyor bazı şeyleri, aynı kelimelerin arasında gidip geliyor.... Ne zaman yazmaya kalksam hep aynı cümleler... Onun için, yazmaya başlamadım daha...Ama bu bir masal... Bu bir sevda...

Ben seni sevdiğimde, aklım hür bir çocuktu... Ne istersem yapabileceğimi, ol dersem olabileceğini, dünyanın ekseninde ömrümü geçireceğimi sanıyordum... Ben seni sevdiğimde en çok kendimi seviyordum...Şimdiyse, seni...

Sana dair ilk cümlem -korkuyorum senden- di... O anki gülüşün hala aklımda... Anlayamayan, hoşuna gitmiş, kafası karışmış bir gülüş... -masalları sever misin?- demiştin bana, sonra da küçük kızının masal kitabından bir masal okumaya başlamıştın... Ben de bu sevda masalını yaşamaya... Masalları severdim, evet... Ama bunu sana söyleyemedim. Korkuyordum senden... Şimdiyse, seni kaybetmekten...

Konuşamıyordum, anlatamıyordum, dinleyemiyordum, dizginleyemiyordum duygularımı, içimde deli bir nehir gibi çağlayan aşkı tutamıyordum...

Yapamadığım çok şey vardı... Ama sevdim seni...

Sana mucizeler vaadetmedim... Ama sen, mucizenin ta kendisiydin... Ben de seni mucize aratmayacak kadar sevdim...


"Sana Mucizeler Vaadedemem... Ama mucize aratmayacak kadar sevebilirim seni..."

Bir mucize arar gibiydin seni tanıdığımda... Gözlerin nereye baksa aynı soruları soruyordu bana... "Gerçekten aşk var mı?" "Gerçekten mavi sevebilir mi insan?" "Gerçekten bir MaSaL yazılabilir mi bir yaşamdan"...

Öyle çok kırılmıştın ki, korkuyordun... Bense hiç kırılmamıştım daha ve sana yenilmekten korkuyordum... Senin korkularının üzerine giderken kendi korkumun içine düştüm... Yenildim sana... Hayatım boyunca, yapmaktan korktuğum tek şeyi yaptım ve aşık oldum sana...

Ama hiç pişman olmadım sonrasında....

Gerçekten aşk vardı...Gerçekten mavi sevilebiliyordu...Gerçekten bir MaSaL yazılabiliyordu bir hayattan...

Ve ben sana, Mavi bir MaSaL yazdım...İnanıp inanmayacağını düşünmeden masallara... Masalımı maviyle donattım. Bunlar mucize değildi, hayır...Sana mucize vaadetmedim...Ama seni mucize aratmayacak kadar çok sevdim...

Korkularını silerken senin, esiri oldum mavinin


"Sana mucize vaadetmiyorum; ama mucize aratmayacak kadar seviyorum seni..."

Sana dair anlatılacak o kadar çok şey var ki aslında... Dedim ya, yaşarken anlatamıyor insan... Ne zaman yazmaya kalksam,içimden geçen cümleler hep aynı yerde takılıp kalıyor... "Seni çok sevdim ben".... Bundan bir adım öteye geçemedim yıllardır... Yıllardır ne zaman seni yazmak istesem, kelimelerim düğümlendi...

Artık senli zamanlarıma "yıllardır" diyebilmenin mutluluğu da eklendi senli mutluluklarıma... Seni tanıdığım için, seni sevdiğim için, benim olduğun için mutluydum zaten... Ve artık sana "Seni çok sevdim" derken, çok geniş bir zamanı anlatıyor geçmiş zamanım...

Ve şimdiki zamanım da çok büyük bir sevdayı...

Bir sevda masalı bu... Ama yazmaya henüz başlamadım... Yazıldığında göreceksin, ne çok sevildin...Yazıldığında göreceksin... "Ben seni çok sevdim"...




Kaybedilmiş öznesiyle zifiri gecelerden mor sabahlara gözlerim açıyor ve evet belki gün doğuyor ama ışığı göremeyecek kadar yorgun gecelere alışmış gözlerim...



Bir yanım matem siyahları içinde karalar bağlamış, bir yanım ışığa aç zifiri karanlık zindanlarda esir kalmış.. Şimdi bu kentte mor sabahlar doğsa da, yüreğim bir damla ışığa yüzlerce yıllık mahkumiyetlerinde aç kalmış olsa da ne çare..
Açamıyorum ki ne gün görmemiş yüreğimi, ne de ışığı bilmeyen gözlerimi güneşlere...
Ve o hümanist yapımla en acımasız kavgalarım yine kendimle...



Hoş gerçi yüreğimde daha bir kör, içimde daha büyük bir zifiri karanlık
görmek istemediğim, kabullenmediğim şeylere karşı düşürmeden gardımı;
arıyorum bir parça aydınlığı
el yordamıyla....
Ve sana şuan tüm iyiser yanımla saf, katıksız sevgi sözcükleri yazamıyorum, içimdekine/kendime ihanet edip hümanist pollyanna yı bu kez layıkıyla oynayamıyorum..
''-Şimdi olmaz!..''
''-Şu an olmaz!..''
diyor içimdeki bastırmaya çalıştığım kötü yanlarım..


Yine en acımasız savaşlarım sadece kendimle...
Bu mor sabahlarda içimdeki canavarında yeni doğan günle uyandığı Kötü bi anımdaki duygu birikimlerimin kelime ürünlerini yaylım ateşi kusmama mücadelesi/gayreti veriyorum sadece kendimle...


Oysa o Tüm yalan nefret sözcüklerin geldi buldu ve vurdu beni zihinmde yine..
Birşeyleri daha kolay bitirmek adına o yalan ağır sözleri duymak mı daha
kötü? yoksa o sözlerin yalan olduğunu benim bildiğimi bildiğin halde defalarca acıta acıta
''beni düşünerek'' söylemen mi??
Doğru olsalarda senin beni hiç anlamaman/anlamaya çalışmaman mı?


Yine birikti zihnimde sonu soru işaretli soru ibaresi olmayan cümle öbekleri... Elimde sevgi denilen bir soyut materyal törpüleme çabasındayım yine o en zararlı, en kötü yanlarımı...
Ve derin bir soluk alıp, içimdekine sefkatle sarılıp bastırdım yine, bugünlükte gömmeyi başardım o içimdeki canavarı..
Ve bugünde o çok istediğin nefretimi kazanamadın..


Yine içimde sadece o hiç istemediğin, hiçbir zaman kabul etmediğin, görmeyi duymayı reddettiğin saf, temiz, hümanist sevgim kaldı ...
O öldürmek için elinden geleni yaptığın, kiralık katil kelimeler/sözler üzerime yolladığın, hedef nefretleri üstüne saldığın, varlığından rahatsız olduğun kirletilmemiş, el değmemiş Sevgimle büyütüyorum gebe kaldığım içimdeki çocuğu/seni..



Ruhumda kurduğum ince ayarlı hassas terazilerin
Doğru/Yanlış - Suçlu/Suçsuz denklemlerinde
Düşünüyorum da;
Ya ben şizofrenim, bir hayali yazıyorum ve sen 3. tekil olarak sana ait olmayan ve hiçbir zamanda olmamış bir hikayenin parçalarını okuyorsun...


Ya da ikimizde cevaplarını bildiğimiz soruları soruyor, ikimizde bildiğimiz bir hikayenin kahramanlarını oynuyoruz..



birimiz yazarak
birimiz kızarak
ikimizde susarak
sen yalan nefret sözleri söylemeyi beceremeyen Pinokyo'yu,
ben ise seni yakmaya kıyamayıp soğuktan donan Kibritçi Çocuğu yaşayarak....


Düşünüyorum da;
Zihin denilen derya denizim;
Çoğalt -azalt, böl - çarp istediğin kadar seçenekleri-ihtimalleri-komplo teorilerini,
topla - çıkart yalnızlığını/ kimsesizliğini
Terazinin suçlu tarafı ağır gelsede
Neyin doğru neyin yanlış olduğunun önemi yok ki
Sevgi hüküm sürdükçe içimdeki mabedlerde
Adalet dediğin kör kadının tuttuğu terazinin vereceği
hükmün önemi yok ki
İçimdeki yaşatmaya, yaşamaya, saflığa, iyiliğe, temizliğe,
güzelliğe gebeyse
O Bütün yanlışları götürebilen tek doğrudur o halde...


O bütün zamanların bütün yanlışlarını doğru yapabilecek içimdeki koskocaman tapınağın tek başınalığında hüküm süren melikesini şimdi istediğin kadar öldürmeye çalış o tüm doğru/can yakıcı/zehir zemberek sözlerin sahibi sevgili;
Sen bile en ufak kötü bir niyetle dokunamazsın - yaklaşamazsın ona...
O öylesine özel, öylesine kutsal ki...
İçinde ve içimde bir gram kötülükle büyümedi ki.



Önce geldiğin, bir süre kalıp geçtiğin sonra da Gittiğin, terkettiğin yolların yüreğindeki izdüşümlerinde - izlerinde saklı hüzünleri/acısı


''Sakın kaybolma içimde, hep böyle özelimde/kutsalımda/mahremimde kal... Kimseler bilmesin diye sessizlik yeminleri edip, kimseler görmesin diye içime/mabedime sakladım seni.. Ordaki varlığın kendime kendimce olan karanlık yolculuklarımda bir parça huzura kavuşacağım çıkış kapısının anahtarı...
Bu zifiri karanlığıma güneş doğmayacağına, fırtınalı-sisli okyanuslarımda deniz fenerimi bulamayacağıma, siyahın içinde başka bir rengin yaşayamayacağına inanmak batırır tüm gemilerimi..
İnancımı kaybetmek istemiyorum
Onun için Sakın kaybolma içimde.. Hep böyle derinimde kal..
Bir ikinci tekil içimde saklı...''


İşte bu onun tek duası



Yoklugunla el eleyim artık ...
O bana alışmaya çalışmakta bende ona , Fırtınalarımız öyle esmekteki sensizlik beni sımsıkı tutmakta ! Görünen o ki aslada bırakmayacak yoklugun peşimi Her gidişinle bir geliş planlayan sen !
Artık planlanma kötü yalanlara Gelişlerini istemiyor degilim ...
Nedeni belirsiz bir gelişini ben neyleyim ...

Ben kaçmak istedikçe sensizlik üzerime üzerime yürümekte . Her fırtınada biraz daha yaklaşmakta benligime ! Her an yoklugunla birlikte olan bu kalp bir daha seni ister mi bilemiyorum ...


Öylece bırakıp gitmiştin beni , Karanlıklara hapsetmiştin kör kuyulara itmiştin sen beni , Bir gidiş bin bitiş ! Kaybetme korkum yoktu seni , Kaybetmek diye bişeyde yoktu kelimelerimde .

Sen gittin ya , Ben kaybetmedim ! Baksaydın görürdün gerçekleri Giden sendin Ardından bakan ben kaybeden sendin O acıyı çekense ben ...

Paylaşmıştık işte adeta herşeyi ... Sen kaybettin Bense senin kaybediş acını üstlendim ,

Yinede seviyorum seni
Hepde sevecegimden emin olabilir yüregin . Sen kaybettin beni , Bende aşkı kaybettin Bense sana olan aşkımı asla kaybetmedim !
Anlayabilsen her kelimemde neler gizli Sırlarımı bir çıkarabilsen gökyüzüne bu aşka çözülürdü dügümlerinden belkide !

Ben seni hep özlüyorum
Yoklugunla her an başbaşa kalmak ne demek? bilirmisin sen ! Yapışmış yakama sorar geçmişin acısını Cevaplar vermeye dermanım kalmaz , bilirmisin sen sensizlikle savaşmayı ... Keşke bendeki herşeyini alıp öyle gitseydin yüregimden , Kendini alıp gittin benden Göremedigin çok büyük birşey vardı yüregimde Aşkın - Keşke onuda söküp alsaydın benden taşıyamadıgımdan degil bunu istemem ,
Yoklugunla verdigim savaşı kaybetmemden ...

Bunları neden yaşıyorumki ?


Beni bırakıp Neden gittinki Sanki ?
Yokluguna gebe bıraktın beni, el eleyim artık onunla dönsende bulamazsın beni yuvanda !





İçimdeki iSyanım Kendime..Sevda içindeki Sevgisizlik kendi cehennemim ve kendime yaRattığım cehennem sevgiLinin yüreğindeki acıdır..’’Sevmek kimi zaman reziLce korkuLudur’’kendi reziL korkuLarımda biLe asLa vazgeçmeyen yüreğimin sesi,benim özgürLüğüm.Hiçbir şey yüreğimdeki sesin sıcakLığını benden aLamaz,sevgiLinin sitemLeri biLe.

KardeLen ve hercainin umutsuz öyküsündeki vefasızLık aşkın doğasındaki vefasızLıktır.KardeLenden hercaiye giden yoL iki saman yoLu arasındaki mesafeLerden uzak oLsada her sevda doLu yürek dokunmasını biLir hercaiye..Otobüsün camındaki soğukluğu aşan yüreğimizden gelen sıcacık gözyaşLarımızdır..Vefasız sevgiLiye giden yoLda yaşadığımız mutLuLuk,yüreğimizin korLarıdır..kOrLanan her yürek sevdaya yazıLıdır oysa,sevdanın ateşindeki közLerden savruLan küLe döndükçe,her dem yeniLenir yaşam…Kendi mutsuzLuğunda kaLan yürek küLLenmeden sönen taLihsiz aLevLere benzer,yaşanmışLığın ortasında yaşanmamış gibi kalan mum aLevi kadar yakıcı,mum aLevi kadar gerçek ve kaLıcı oLmayan…Oysa közLerimizden yeniden yangınLar sarar bizi,közden aLeve dönen yaşamLarda sakLıdır hayatın özü……

HercaiLer karşıLık vermez belki sevgiliye,ama hercaiye oLan aşkımız öLümsüzdür en güzeL şiirLerde ve öyküLerde.Hercai daha şansLı değiLdir o nedenLe,beLkide kardeLenin mutLuLuğu bundandır…Kaç yangın yaşadın diye sormaLı insanLara,kaç sevda? Sevdasız kaLanLar kendi cehennemLerinde yaLnız oLanLardır..Oysa hiçbir insan hak etmez sevdasız bir yaşamı..ßirde gözLeri buğuLu bakan dünyanın en güzeL kadını aşksız kaLmışsa yüreğinin derinLerindeki sessizLiğe bakmaLıdır… BakmaLıdır ki insan oLan yanında aşk kokan yanına dönebiLsin diye… GözLerinden geLen iki damLa göz yaşını mutLuLuk bürüsün diye……ßuğuLu gözLerLe bakan hiçbir kadın aşksız oLmamaLı ßeLkide…’’a$k’’ kokan kadınLar aşksızsa dünyanın en büyük yaLanıdır yaşanan…

ßir meridyenden akıp giden sevgiLi dönüp bakmıyorsa ardına,ardında sevda doLu bakan bir çift gözden yoksundur,o gözLer ki hayata yaLansız bakarLar..yaLansız bir çift gözden uzak kaLmak ne büyük BAHTSIZLIK…….

YasakLar dinlemez yüreğimiz,korkulardan uzaktır içimizdeki sevdamız.Hiçbir tiran sevdaya yasak koyamaz,biLir ki her yasak geçerLidir ‘’a$k’’tan gayrı…Ondandır sevdaLıLarın öLümü hiçe sayışLarı…

Her baharı sevgiye açar sevgiLiLerin,bahtsızLarın baharı oLmaz..Her sonbaharda döküLen yaprakLar hüzün değiL geLecek baharın müjdecisidir sevdaLı yürekLerde… Oysa sevgisiz kaLan yürekLerde bitmeyen kışın başLangıcıdır her düşen yaprak…



Ben baharı severim her mevsim ya bahardır yada baharı müjdeLer..Hayat her daim ışığa ve mutLuLuğa kesiLir…DüşLerden süzüLen mavide yüreğim yüreğini maviye kesecektir sevdiceğim,biLiyorum………….

23 Mayıs, 2008

Ayrılığı Sen İstedin

neyse arka plandaki neden
îtiraz etmeme ve direnmeme rağmen,
ayrılığı sen istedin! ..
hem de geciktirmeksizin...hemen! ..
yalvarmalarımı dinlemedin! ..

Giderken bomboş gözlerle baktın,
hiçbir şey demedin! ..
düşündüğünü sanmıyorum...
arkanda ne bıraktın?

içimi...evet içimi;
bir daha unutamayacağım şekilde yaktın! ..
ve gözlerimi...
kan çanağı yapana dek ağlattın! ..

arkan sıra bakmamı bile istemedin...
söylesene! ..
Allah aşkına îtiraf etsene! ..
sen bunu niçin, nasıl yaptın?

Kalakaldım öylesine
yıkık vîrâne;
dolaştım durdum günlerce deli...dîvâne
o günden sonra her şeyim gitti ters,
yaşamaya çalıştım,
tabii yaşamak denilirse! ?
seni beklemeye ve
seni düşünmeye ayırarak bütün vaktimi,
bozmadan akdimi!

Merak etme,
düşünme hiç;
nasılım ve nerdeyim ben?
Ne zaman gelirsen gel,
bıraktığın yerdeyim ben! ..


ABDULKADIR KARAMAN









Öykünün içine koyunca tüm acılar katlanılabilir hale geliyor* Demiş birileri.
Ben de acılarımı öykülerin içine koymayı denedim.
Sayfalarca yazdım bana bıraktığın acıları, yine de katlanamadım sensizliğe.
Yokluğunun acısı bilindik acılardan değil çünkü.
Yazdıkça azalacak, paylaştıkça yok olacak bir acı değil. Zamanla geçecek bir yara hiç değil. İnsanın içini buran, yüreğini acıtan, hayatını solduran bir acı sensizlik. Sensizlik hayatı bomboş hale getiren bir sessizlik.

Yazmasam çıldıracaktım**biliyordum,
fakat yazdıkça da ağırlaşıyor içimde sancıların.
Sensizliğin çıldırtan sessizliğine ilaç olmuyor hiç bir şey.
Ne yazmak, ne yazmamak, ne ağlamak ne de kendini kandırmak,
yaşamaya çalışmak sahte bir mutluluğu.
Yoksun işte tek gerçek bu.
Gidişinin acı gerçeği; ne şekilde söylersen söyle, ne şekilde yazarsan yaz; Terk etmek işte.
Terk ettin beni, beni ve içimdeki kırılgan sevgiyi. Fırtınalardan korumaya çalıştığım narin gelinciği. Paramparça ettin camdan yüreğimi. Şimdi kalbime ne zaman dokunsam elimde aşkının kesikleri...
Terk ettin işte, ömrümce doyamam dediğin gözlerimin yeşilini.
Yerle bir ettin, hiç bir şeye değişmem dediğin sevgimin değerini.

Terk ettin beni.
İşte gidişinin yazmakla tükenmeyen gerçekliği.







Gecenin giz dolu sessizliğinde
kalem oynatıyorum yine
sana yazasım geldi...

Adın iki hece
gözlerin bilinmez gece
her hayat mı böyle bilmece?

çıldırtıyor beni sonu gelmeyen yalnızlıklar
geri dönemediğin yollar
söylemediğin sözler..

Hayat hep ters mi akar bana doğru?
ya insanlar hep sana mı benzer?

EYY hayat...!
nerde adaletin
nerde mükemmelliyetçiliğin?
iki yaş akan göze merhametin?
yalan olsa da sevişlerin?

güneş beni görmeden doğar oldu
nerde ısıtan yüreğin?

İsyanlardayım..

ruhumu parçalıyor yokluğu
canım yanıyor
can onu istiyor..

her gecenin sabahında
mezarlar kazıyorum kendime
toprak da kabul etmez ya beni
İsyanlardayım...

Şimdi sen kaparsın ona giden tüm yolları
susturursun ona susamış dudakları
sağır edersin kulakları
koymazsın elinden geleni ardına...

Seven yüreğe acımadan basıp geçersin
tanırım seni..

Şimdi dinle hayat!!!

vursanda prangalar gönlüme
yaralı kalbi susturamazsın..

Sen sen hayat olsan ne yazar

KeLimeLer BuLur Gideni Giden CiG Süt EmmemiSSe Döner Geri...

OZNUR DICLE OZ





Cezası hasret-i müebbet olsa da
Bir aşk-ı isyandır bu…

Nihayete erdi yürekten kaleme kalemden sayfaya düşen kan…
Ben inandım!
Sen de inan!
Renksiz kokusuz duygusuz ve uykusuz bir sabahı karşıladım az önce.
Puslu perdeleri açarken, renkli umut bilyelerim düştü elimden.
Her bilye düştüğü yerde kırıldı, her kırktan bir umutsuzluk yayıldı…

Bitti…
Özlemek bitti
Beklemek bitti
Ağlamak bitti
Güldüm mü?
Asla!
Gülemeyecek kadar onurlu
Gözyaşlarımı nefretin siyahına boyamayacak kadar derin yaşadım hasreti.
Tıpkı varlığında sevdanı yaşadığım gibi…

Sildim;
Görünen her yerden
Yetişebildiğim her yerden adını
Sildim;
Seni rahatsız eden, bana seni bekleten her şeyi…
Gözlerimden hayalini
Gözyaşımdan resmini
Künyemden ismini
Yüreğim mi?
Oraya dokunamadım
Sen en çok orada güçlüydün sevgili
Gene orada yendin beni…

Yenildim…
Seni beklemeye ve anladım
Bunca hasret bir vuslata bedel değilmiş…
Anladım da!
Anladığımı anlatamadım.
Beklemekten vazgeçtim sevgili
Tarih “beni en çok umursamadığın zamandı”
Saat “Gözyaşıma güldüğün andı”
Ve vuslatın takvimi “o anda yandı”
Zaten sen de inan diyordun ya
Mahşeri bir ihtilalle olsa da
Yüreğim öldüğüne inandı
Mutlu musun şimdi?


IHSAN TURHAN











Bakışlarımdan çıktığından beri
Üç mevsim yer değiştirdi gönlümde...
Önce sarardım yokluğunda
Sonra üşüdüm
Şimdi içimdeki buzullar
Eriyor günden güne...

Ama hala,
Hiçbir şey olmamış gibi şiirlerdesin...
Bıktım gecelerce seni okumaktan!
Bir şarkı çalıyor, dilimdesin...
Derken kadehlerde...
Söyle, ne zaman çekip gideceksin ufkumdan?

Haydi yad ol.....
Gecemde kaybol....
Ben seni arayayım mevsimler boyu,
Sen illaki,
Yok ol...

Hiç gözükme,
Bak böyle daha güzel her şey.
Düşüyorsun kağıtlara yine de....
Ve sevilesi bir yokluğun var
Ne olur sevdiğim, bir an bile dönme....

OKAN SAVCI








Kar tanelerini eriyordu dudaklarında, seni alıp çıkardıgımda kirletilmiş sevdalardan.Kar beyazın masumiyetiydi ben yanıbaşında melekler kadar masum yürek.Fırtınalar atlatıp, teknene sıgınmış gibiydim kollarında.Gözlerindeki sıcaklıga vurulmuştu yüreğim.Benzer parçalar bulup hayatlarımızdan, kenetlemeye çalışır gibiydik kalbimizi.İçim ürkek,biraz da kırgınlıktan savunmasız kalmış kalbimle sıgınıverdim senin sevgi kokan kollarına.Parmak uçların sevda kokardı bilirmisin.Hayata yeniden başlamış gibi çocuklaşırdı kalbim yanında.Sen de çocuk olurdun,kıyamaz öperdim seni yeniden.Hiç doyamazdım seni öpmelere.Çocuklugunu yaşamamış bir kalbin çocukça aşkıydın sen.

Birkaç aya sıgmazdı benim kalbimdeki aşk.Gidişini görmüştü gözlerim bana ilk geldiğinde.Yüreğimden sesler geldi “gidecek” dedi bir yanım.Bazen sitemler çıkardı dudaklarımdan “gitme” dercesine.Sen gitmemeye yeminler ederdin peşi sıra.Sevdiğine dair ettiğin yeminler gibi..

Hayat tekrarlardan ibaretti,ayrılıklar tekrarlanırdı sürekli çevremde.Ben daha bir kenetlerdim yüreğimden taşan sevdanı ruhuma.Gidenle gitmezmiş oysa kenetli ruhlar.Sen gidince ögrendim.Oysa kalpten parçalar koparmış gidene kenetli kalan ve asla geri alınamayan.Her ayrılıkta eksildi yüreğim ama en büyük,en degerli parçam senle gitti.Gitmeyen sevdansa yapıştı kaldı açık yaralarıma.Koparmaya çalıştıkça kabuklarını yaralanmış yüreğimin, kanlar damlar hala ruhumun derinliklerine.Ruhum karanlık, senden gittin gideli.Tek bir adak mumu yanar içimde bir daha sevebilmek adına.

“O” sen değilsin artık ayyüzlüm.Senin kirletemeyecegin bir aşk umudu tüter kandillerimde.Sana dairlerden arınmış bir aşk..İçine senin gözlerini katmayacagım,anılarımızı sıkıştırmayacagım,senli düşlerden arınmış,seni unutmayı başarabildiğim bir aşk..

Unutmak yıllara sıgmazmış oysa.Dalmayı düşlediğim her aşk sen kokar oldu.Senin kokunun oldugu,senin sıcaklıgının oldugu her sevgiden el çekti yüreğim.Sana değil artık konuşmalarım,aşk fısıltılarım. Tutsan ellerimi yine kavrar mı avuçlarım ellerini yine.Yine sıcak bakar mı sanki gözlerim.Ya da bakmayı başabilir mi yine gözlerim aynı sevgiyle.

Sen sus yine…Sus bitanem….
Sen gelme yine.. Gelme melek yüzlüm…
Sen dönme çıktıgın yoldan geri….

Bir melek kaydı gözlerimden…Benim melek olduguna inanmak istediğim aslında hiç olmamış bir melek…
Bir düş gördüm.Düşlerde yaşanır bir aşk yarattım…Düş bitti, gözlerim gerçege uyandı..
Bir aşk çizdim, senaryosu bana ait.Parçalandı düşüp gözlerimden..Ben yapbozlarda kayboldum…

Şimdi bir umut yanar gözlerimde seni unutmaya dair gerçek aşkı yaşayabilmeye dair…








Dönüp arkamı giderim sandım, arkamı döndüm, gidemedim.
Durup kendime baktım; bir de üstelik gördüğümden utandım.
Kendimce yürüdüm yolumda, yaşanınca biter sandım, oysa bilirdim ki her kaldırım taşında sen vardın, izlerine basamadım.
Oturdum yosun kokan kayalara, orda bile hala senin kokun vardı…

Bu şehirden bana acılar kaldı
Şarap sundum aya ben ayrılık tattım
Seyyah oldum şu alemde öyküler yazdım
Oturup anlattım kendi halimce
Seyyah oldum şu alemde türküler yaktım
Oturup söyledim kendi halimce


Bir dal tutum, tutunamadığım o dalda bile sen vardın.
Kokladığım çiçekte, dokunduğum tende, aldığım her nefeste sen, uzanamadığım uzakta, sol yanımda yine sen.
Biliyorum ki sendin aslında; o ağaç gölgesinde beni koruyan yada bu deli yağmur sendin beni ıslatan, sırılsıklam…

Gözlerinden mektup ellerinden su
Bekledim durdum ben ne zor yolmuş bu
Seyyah oldum sözüm bildim gizlendim içime
Çığlık oldu gözlerim kendimi vurdum
Seyyah oldum şu alemde niceler gördüm
Anladım ki insan kalbine yolcu


Kapandım içime nicedir, içimde sen varsın diye.
Yüzümdeki gülümseyişin adı sensin, gözlerimden akan yaşların adı sen.
Kahkahalarımda gizlisin, ve akıyorsun ağladığımda gözlerimden gizlice ; damla damla anlasana…

Bana aşk lazım
Aşkta ateş ararım
Kapanmış kapılardan geçtim
Yanmayan bedenlerden güzelim ben yolumu sildim
Dünyanın hali
Çeker giderim
Yalnızlık yolcusu gönlüm
Bir garip seyyahım ama kendime göçerim


Gözlerime bak ve dinle; Bir yağmur damlasıydım, yüreğine düştüm. Ne olur beni de götür yanında, fark etmez nereye döküldüğün..






Güünümüz insanı aşka aşık, aşığa değil… Aşkların kısa dönem askerlik gibi kısa sürmesinin nedeni herhalde bu.

Zaplanan aşıklar dönemi bu dönem! Kanaldan kanala geçer gibi aşıktan aşığa geçiliyor. Peki bu neden böyle oluyor? Çünkü insan insana sevgisiz, insan insana tahammülsüz, insan insan için fedakarlık duygusunu yitirmiş, insan insana kendini adamaktan kaçıyor.

Oysa fedakarlık, adanmışlık varsa vardır aşk. Fedakarlığın, adanmışlığın yaşamadığı yerde yaşamaz aşk. Ne yazık ki uğruna kendini adadığı ne bir ideali var günümüz insanının…
Ne de uğruna kendini adadığı bir aşkı…
Nerde ideali, aşkı uğruna her şeyden vazgeçen dünün insanı…
Nerde hiçbir şey için hiçbir şeyden vazgeçmeyen bu günün insanı…

Bu günün insanı aşkta köşe dönmeci. Emek harcamadan yaşamak istediği gibi, emek harcamadan aşk yaşamak istiyor. Sevmeden sevilmek, vermeden almak istiyor. Hiç değilse bir koyup üç almak istiyor. Bir koyup üç alamadı mı ilişki bitiyor. İlişkiler çıkar menfaat üzerine kurulu.

Elektriklenmeler kısa devre. Bir günlük elektriklenmeler, bir gecelik sevişmeler aşk sanılıyor.
Sevgili bayanlar baylar, aşka ayıp oluyor….!









Umarsızca geçen vaktim meğer ne çok değerliymiş…

Değerini bilemediğim zaman dilimlerinde,
paha biçilmez anlar yaşanılmış meğer.
İnsan bir gece vakti bunca kalabalıkta böyle
yalnız hissedince anlayabiliyor,
yalnızlığının boyutunu.

Ve ne kadar kalabalık olursa olsun çevresi,
hep yalnız kalacağını biliyor bir yarısı, yani yarası bir başka kentteyken…

Yarasını sarmak bir yana,
görememekmiş en büyük acısı insanın.
Kanayan bir yara değil gerçekte her daim devam edecek olan…
Kanamayan, bilinmeyen,
görünmeyen ve içini bir haşere misali milim milim kemiren bir illetmiş meğer yara…

Şimdi ne kadar yazarsam yazayım, sen bana gelmeyeceksin bilirim.
“Ben” yine “ben” im işte yapacak hiç bir şey yok.
Yazabildiğim sürece acımı dindiriyorum ve bu yazı işte o yüzden hiç bitmesin istiyorum.
Yazdıkça aklımda canlanan hayaline bir kez daha aşık oluyorum. “Bir daha olmaz”
dediğim çok şeyi içimde bir volkan gibi patlatıyorum. Sana dair
ne varsa önce üzerindeki örtüleri kaldırıyorum, tozunu siliyorum ve
paslı sandıklardan çıkarıyorum yavaş yavaş…

Yüzleşmek zorunda olduğum “gerçek” bir şeyse eğer
anlıyorum ki tek “gerçek” “sen” oluyorsun.

Şimdi ne zaman içinde “sen” geçen cümleler kursam,
boynumu eğiyorum. Gözlerin karşımda değiller biliyorum, ama bakamıyorum…

Bir gün bu yazıları okuyacaksın elbet,
ve işte filmleştirmek istemem ama, belki ben çok uzaklarda olacağım,
eğer çok uzaklardaysam şunu bil ki, aslında hep senin yanındayım.

Ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım, yuvarlak bir dünya işte ya,
sana yakınlaşıyorum en nihayetinde. Birileri hala bir denizde bir geminin önce dumanını,
sonra bacasını, sonra gövdesini görmeyi beklerken,
ben çıkıveriyorum önce acılarım, sonra gözyaşlarım ve sonra bir
“sen” olarak. Ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım, yeryüzünün kanunlarına karşı çıkamıyorum işte,
yine sana dönüyorum.

Uzaklaştığım uzaklıklar sana erişirken, yakınlaştığım uzaklıklar,
uzaklaştığım yakınlıklar, uzaklaşamadığım yakınlıklar,
yakınlaşamadığım uzaklıklar hep aynı yere geliyor; sana…

Dünya ne kadar dönerse dönsün, güneşten kurtulamıyor.
Her günün ertesi akşamlar, her akşamın ertesi dünler birbirini kovalıyor sürekli.
Anladım ki, bende yerçekimsel bir kuvvetin etkisinde,
sençekimsel bir hayatta sadece sana dair yaşıyorum.

İnsan bazen en uzağındayken anlıyor, sevdiğinin kıymetini.
İki nokta arasındaki en kısa yol bir doğruyken, ben hep yanlışları tercih ettim biliyorum.
Tercihler belki bana ait değildi, belki çok kavrayamadım kavramları, ama işte en nihayetinde,
sen bir ucundasın dünyanın, ben diğer ucunda.
Ve biliyorum ki artık bizim aramızdaki en kısa yol bir doğru; “Seni seviyorum”…

Karanlıklar hiç bu kadar kararmamıştı…

Yalnızlıklar hiç bu kadar yalnız, sensizlikler hiç bu kadar sensiz,
gözyaşları hiç bu kadar ıslak, acılar hiç bu kadar sancılı,
ben hiç bu kadar bensiz olmamıştım…

Nerdesin..?

Özledim işte seni…

Şimdi ağlamak istiyorum,

Bilmem ağlamak nasıl olur,

Ama özlemeyi bana sor…

Bir hançeri bağrıma basmak gibi,

Her gece koynumda bir yılan,

Gözlerimde bir alevle yatıyorum.

Beynimde karıncalanmış,

Sana ait anıları anıyorum.

Özledim işte diyebiliyorum…

Aklımdaki dua gibi,

Her gece seni okuyorum…














Sadece bunu söyleyip susmak isterdim… Ebediyyen susmak.
Çünkü canım acıyor… Konuştukça, arzuladıkça, özledikçe, en kötüsü yaşadıkça canım acıyor.
Ruhumu yaktıktan sonra, şimdi de damarlarımda dolaşan sensizliğin etimi yakan acısını mı?
O acıyı uyutsun diye sığındığım, ama sevgini orada da hep ama hep kaybettiğim soğuk rüyalarımı mı?
Odamın tavanındaki yoksulluğumu ve kimsesizliğimi harç yapıp içine doldurduğum o derin,
o sonsuz çatlakların altında, sen diye her gece koynuna girdiğim o zamansız ölümlerimi mi?
Şimdi burada değilsin. Ama beni duyabiliyorsun, biliyorum. Kapat gözlerini
benim için ve dinle n’olur. Çünkü bunu sana ancak bir kez söylemeye cesaretim var.
Seni ait olduğun çevre için değil, bana ait olman için değil, karşılığında
beni sevmeniz için değil.
Sadece sen olduğun için sevdiğimi söyleyebilseydim..
Ne zaman sevgine acıksam kendi kalbimi yedim.
Kendi etimi.. Aşkımı.. Ruhumu yedim
“YÜREĞİMİN EN SAKLI YERİNDE YALNIZCA SENİN ELİN DOLAŞMIŞTI”
Seni yollarca, şehirlerce uzağından sevdim.
Seni kelimelerce, şiirlerce yakınından sevdim.
Seni, dünya üzerinde sanki ilk kez benim için kalemi eline alıp yazdığın
mektuplarca sevdim.
Seni umutsuzca, beklentisizce, hayallerce sevdim uzağından.
Zamanla kırgınlık kimlik değiştirdi ve vazgeçiş oldu benim için.
Unutmanın en ağırı unutamadan unutmaktır.
Seni sonsuza kadar kaybetmek, kimlik değiştirdi ve unutmak oldu benim için…
Anlamadın mı artık, varlığım sana acı vermek için değil,
sadece seni sevebilmek için yaşadım ben..
Hala seninle geçireceğim anların telaşıyla, tüketir gibi yaşıyorum sensiz geçen günlerimi..
Seninle geçen zaman bir daha tekrarı mümkün olmayan, doğaçlama bir melodi gibi benim için.
Sanki birlikte yazılmış kaderimizin sayılı dakikalarından an çalıyorum.
Öyle birikmişsin ki içimde..
Seni yaşamakla tüketmem, seni sıradanlaştırmam mümkün değil.
İçime çektikçe çoğalıyorsun sevgili…
“Sevgilim, beni bensiz bırakma olur mu?
Çünkü sen nereye gidersen git, ben oradayım. Benim başka gidecek bir yerim yok.
Benim senden başka gerçeğim yok.
Sende yaşıyorum ben sadece.
Senin kalbinin topraklarında yaşıyorum ben. Beni bensiz bırakma olur mu?



Artık sensizliği umursamıyor muyum nedir?
Geceleri hala aklıma geliyorsun ama ne hayallerimde nede rüyalarım da istemiyorum artık seni…
Seni hatırlatan her anı, her şarkı, beraber gidilen her köşe başı bana boş ve manasız geliyor….
Kimdi bunlara her baktığında ağlayan?
Yüreğinin kanamasından nefes alamayan… ben mi?

Ara sıra senden haberler geliyor, gözlerime bakarak anlatıyorlar.
Acımı görmek için, bundan zevk almak için…. Onlara bakıyorum…
anlattıkları sana deli gibi aşık olan bana değil ki… kime anlatıyorlar seni?
Ben seninle vardım, ben sende kayboldum, ben sende yok oldum….
yerime gelen seninle ilgilenmiyor ki…. Ufak da olsa bir ipucu arıyorlar gözlerimin içinde….
Ama artık bulamazlar…. Kim seni sevdiyse o senin gidişinle öldü….

Yeni birisiyim artık ben… hiç bir şey acıtmıyor canımı…
Seninle birlikte duygularım da gitti benim.
Gözümden bir damla yaş akmıyor, kanayan bir yüreğim yok artık…

Bunun için mi girdin hayatıma….
Benden yeni bir ben yaratmak için mi?
Eski ben bu dünyaya dayanamayacak kadar mı zavallıydı ki bir an önce yok edilmesi gerekiyordu?
Görevin bu hayata devamımı sağlamak mıydı?
Görevin beni yüreksiz bırakmak mıydı?

Umarım başarının zaferini yudum yudum içiyorsundur…
Umarım aldığın yüreğimi tepe tepe kullanıyorsundur… nasıl olsa o hep senindi…

Yarattığın yeni ben’in artık ne sana ne bir yüreğe ihtiyacı var…. Tebrik ederim…





Gidiyorum…

Ne kadar avunulur ki hayallerle? Hayalinle… Yoksun
işte,gitmişsin,tüketmiş, tükenmişsin…
Ne demem gerek bilmiyorum.
Ne dememi bekliyorsan onu say, onu söyle, onu dinle kendinden…
Artık kandıramıyorum kendimi, kendime yalan söylemek olmuyor artık,inanmıyor çocuk yanım,”üşüdüm” diyor ha bire
(Bilirsin kolay değil alışmak ve bilirsin farklıydı senin iklimin, sıcacıktı…)
Biliyor musun kirlenmeye başladı içimdeki çocuk, artık saf değil,
artık inatçı, artık hoyrat, hırpalamaya başladı beni ve sorgulamaya…
Büyüyor o çocuk ve dinlemiyor artık beni.
Önceden yaralarından tutardım,acırdı yaraları ve susardı …
Şimdi nasır bağlamış yaraları, acımıyor.
O yüzden galiba beni dinlememesi…

Ne yapacağım?
Bilmiyorum doğrusu, ne yapılır ki?
Kanarım bir süre , sen benim her dem kanamaya müsait olduğumu da bilirsin, hani sızar ya inceden ince…
Bir taş bağlayacağım yüreğine içimdeki çocuğun (öyle karar verdim) ve atacağım yokluğundan aşağı,öldüreceğim…
artık ateş böcekleri ile kandıramıyorum yıldız diye (keşke yıldızlarını bıraksaydın gecelerimde.

İkimiz, buluşmuştuk bir yerinde zamanın.
Sen çekip gittin,ben kaldım yangınlar ortasında…
Şimdi yığıyorum ne hayâlim varsa ateşe atıyorum…
Ve bende gidiyorum sahipsiz kalsın
zaman.

Evet
Gidiyorum
İçimdeki cam kırığı suskunluğunu bırakıp avucuna…
Hoş kal, Hoşça kal…









Tüm güneyin sıcaklarını getirsen, ısıtabilir misin ki içimi…
Ben bu gece gene sana üşüyorum…
Gençken yaşamımızda her şey maviydi değil mi?
Hep oyunlardaki gibi olacak sandık yaşam…
Kırıldık artık kırılan yerine konmuyor…
Yaralar kapanır sanırdık…
Bir sabah anında unutulur her şey…
Ben neden hala aynı ateşle yanıyorum ki sana…
Yüreğime gizledim seni ve tüm isyanlarımı…
Biliyorum bu sefer de duyamayacaksın çığlıklarımı!
Ben gene bildiğin üzere gene sessiz bir haykırıştayım…
İçimde eski bir his var aşk… Unutmaya çalışıyorum seni…
Bir ara nasıl da tutkuyla sevdiğimi..
Beni sevdiğin yalanına inanmak istiyorum…
Sana da söylediğim gibi:
"Güneş her gün biraz daha parlak doğarmış."
Seni hayata bağlamak için nasıl da damarlarına kadar işlemeye çalışmıştım bu sözü…
Şimdileri, beni hayata bağlayan seni arıyorum…
Sevgimde bencil olmadığımı bilirsin…
Beni gene sevme, bu beni yaralamaz…
Sen mutlu ol, bu bana yeter…
Ama ne olur arada yaşadığını bilmeme izin ver…
Kabuslarıma izin verme…
Ve şunu da unutma ki: Büyük bir aşkla bağlandığım sen;
her zaman benim en iyi dostum olarak kalacaksın…
Göz yaşın daha yüreğine inmeden ben yanında olacağım…
Çünkü yüreğimde gizlisin sen… Hissetmeme imkan yok acıyan yanını…
İçinde sakladığın o çocuğu benimle paylaştığın için sağol…
İyi ki tüm yaralamalarına rağmen, hayatıma girmişssin…







"Güneşin ufka değdiği yer
Oraya git ama yine gel
Döneceksin diye söz ver!
Böylesi hepsinden güzel,,
Git özlet kendini yine gel..."



Öyle ulaşılmaz ki uzaklığın!
Bir hevesle yola çıkıp koşar adımlarla devam edince vuslata doğru,elini uzatsan tutabilicekmişsin gibi gelse de...

Kocaman okyanusların bitmek bilmeyen sınırsızlığı kadar uzun sana çıkan tüm yollar...

Durmalı öyleyse! Beklemeli! Umutla,hevesle beklemeli ....
Gittiğin yer uzak..Uzaklığın ulaşılmaz..

Ve işte o ulaşılmazlığın...Vazgeçilmez!!
Dursam öyleyse..Beklesem..

Umutla hevesle beklesem...Döner misin!
Bir söz çıksa dudaklarından...

özlesem..özlesem..Daha çok daha da çok özlesem..
Gelir misin...

"Dinle uzaktan.çalan şarkı hicazdan,,
Yaktık seninle biz bir yangını yeni baştan!
Dinle uzaktan,küllerin arasından,
Madem herşey biter,yine başlar yeni baştan.."

Geldiğinde yine sen mi olursun yanımdaki....

Uzaktan gelenler,hani çok uzun zaman görmeyipte yanında olanlar hep bir parça değişmiş gelir ya bekleyene!

Burnumda tütmene neden olan bu özlem değiştirmiş midir bendeki seni!

Yine yeniden tutuşmaya başlayan bir alev harlar mı aniden...

İçin için yanıp dumanları tüterek,küllerinin arasında soğumak değil midir kader..
Yeniden başlasada bir avuç sudur bitimleri..
Bir söz çıksa dudaklarından..

Tutuşsam..Yansam..Sonra tekrar soğusam..
Yine başlar mısın yeni baştan...

"Bana ne olur ellerini ver,
Gideceksin ama yine gel...
Döneceksin diye söz ver..."

Verdiğin sözler çınlarken kulaklarımda,
Bir zamanlar hayatımın gerçekleri ilan ettiğim herşey
'aslında hepimiz birer yalandık' diye konuşurlarken büyük harflerle zihnimde...

Korkuyorum!
İçimdeki bu derin korku geçene kadar,benliğimi saran tü bu karabasanlardan kurtulana kadar,tutar mısın ellerimden..

Ellerini verir misin sanki hala benimlermiş gibi!
Bir söz çıksa dudaklarından...

Aldansam...İnansam..Sonra korksam ama çok korksam..
Gideceksen bile yine gelir misin...

Gelsende aslında sen bu kadar beklemeye değer misin!!!




Korktum bu savastan, kactim kalbine saklandim, en guvenli yer sandim...
özür dilerim sevgilim!
o kalbin ihanet yuvasi oldugunu farkedemedim, kendi cehennemimde yanip kavrulurken, serinligin pesinde sigindigim yerden, gercek sanip gordugum ruyalardan uyandirdigin icin;
Tesekkur ederim sevgilim!
Hic gormedin degilmi, hic hissetmedin beni, sevdam oyle usuldu, öyle derindiki, hic bilmedin, belki de bilmeyi hic istemedin, bu yuzden hep mutsuz son yazdi romanlarimin sonunda...
Asik oldugum kente bile dusman kesildim,kacisim bu yuzden o sehirden, kacarken almadim bavuluma aski, ama yinede pesimden suruklemisim...
keske hic yasanmamis olsaydin, kacak sevdalarimin pususu olmasaydi yuregin, sen de son bulmasaydi umutlarim, korkmasaydim baska kalpler siginmaktan, kacmasaydim baska sevdalardan...
Simdi tum tumcelerim uc noktayla bitiyor...sonu yokmus gibi davraniyorum, bitmemis gibi, koyamiyorum noktalari, korkuyorum... her defasinda yeniden cumleye baslamak belki de asil korkum, hic yeni cumlem yok henuz... ve gozlerin, civilenmis her satirima, her harfime, öyle belirgin ki izleri, bakmaya korkuyorum, okumaya cesaretim yok...
Cik git artik ruyalarimdan, yikma kentlerimi daha fazla, gerilla savaslarina gucum yok, tek siginagim savastigim cepheyken, GIT nolur!...Harabeyim artik, GIT.....
Teslim olmak ölumdur, GIT !








Ansızın ayrı düştük aynı uçurumdan,


Aynı zamanda, ayrı noktalara.
Şaşkındık...
Şaşkınlığımıza gülmekten yola çıkıp,
Ağlamaklara vardığımız ve hıçkırıklarımızla yorduğumuz
O geceyi hiç unutamadım ben.
Yani tümüyle bir uçuruma feda etmedim seni yar.

Kaldın yine bende biraz
O en kocaman "Sen" yanlarınla,
Ve en çok o geceye döktüğün gözyaşlarınla.
Bilsen ne çok sorguladım kendimi "Hala mı?..." diye.
İyi niyetimden değil inan,

Unutamadığımdan unutamadım seni.
İki taraflı başkalaşmalarda,
En başkalaşan olduğum için belki de unutamadım seni.
Haklıydın, en çok bendim artık sence olmayan.
Sence ben, bence sen değildik artık yar,
"En çok"ların ne önemi var?

Biz gideli çok oldu, üzme kendini.
Gönüllerimizde sevdamızın çürümüş artıkları
Tümüyle yok olma çabası içerisindeyken,
Ve yüreklerimiz
Var oluşlarının en yorgun dönemlerinde
Usul usul demleniyor,... hayır düğümleniyorken...

Yorma kendini "çoktan bitmiş"ler için,
Üzme kendini yar.
Bir adamın bal tatlısı gözlerine
Ne kadar yakışırsa sel gibi yaşlar,
İşte o kadar yakıştı sana aşk için ağlamaklar.

İÇİMDEN ATAMAM" dediklerinden kurtulabilmek adına,

Yüzünü yol yol eriten,
İçimi delik deşik eden,
Yüreğimin en yaralı köşelerine düşen,
Kezzap formüllü yaşlar akıttın gözlerinden.

İlk kez o gün tümden yitirdiğimiz o en kara sevdamız,...
O en derin yaramız ve en çaresiz yanlarımız,...

Ardınca el salladığımız aşkımız için,
Gözümüz aydın yar!Beni yaz bir kenara.
İlk kez adımladığın ve bir daha asla uğramayacağın
Hayal mayal bir şehrin,
İl sınırındaki şehir tabelasının nüfus hanesine.
Sıradan bir taşa tebeşir kılığı giydirerek...

Silerek...
Gerçeklere yalan anlamlar yükleyerek...
Yaz beni yar.


Beni yaz bir kenara.


Hayatın tek kenarlarına,
Sevdanın en geometrik yanlarına,
Siyah kılıklı koyu gri tüm duvarlara.
Aşkın;
"İmkansızdı" başlığının yakışabileceği neresi varsa,
Oraya yaz beni yar.

Yaz işte. bir yerlere yaz beni.
Kaybetmemiş olmak adına,
Aradığında bulamayacağından emin olduğun
Hayatın en kuytu çıkmazlarına,

En derin girdaplarına,
En karanlık köşelerine yaz beni.
Yaz beni.
Beni yaz bir kenara yar.










Bana yazık!... Sana yazık!... ortaDa Dönen sevgiye yazık!...
Kalbe yazık!... Senin kalbine benim kalbime
Bu sevgi Anlaşılan zincirleme
Sen beni ben onu ne olacak bu işin sonu.

Bu Dünyanın işleyişi bu aDaleti bu
Sevgiye karşılık yok bu işin kanunu
isyan etsem olmuyor sussam olmuyor
SuskunlugumDa bir haykırış oluyor.

Haykırmak istiyorum Kurala kanuna
isyanım var benim bu sevgi oyununa
NeDen sevilmez Seven anlamam
Bir son vermeli artık bu acı sonlara.

Bir sevDimi insan veriyor ruhunu
Sevmeyince sevilen ölüyor ruhu
İnsan olan benmiyim yoksa omu
Ben sevebiliyorsam neDen sevmiyor o

Bu bir oyunsa eğer roller ne
Bu oyunDa bu kaDar acı neye
Oyunlar verir zevk verir eğlence
Bu oyun yaşamsa bu oyunDa yokum.

Bu oyunDa acı çeken bana yazık!...
Bu oyunDa acı çeken sevenlerime yazık!...
Ben seviyorum onu sevenlerime buDur sebebim
Sebebsiz beni sevmeyen o yürege yazık!....

İmam bakır Ercanlar(BiNDALLI)








Elimde kalem senli birşeyler yazmak isterken,
hani küçüklüğümüzde defter kenarlarına yaptığımız süsler vardır ya,
onlarla dolduruyorum kağıdın her yanını...
" SEN BİR YERLERDE BEN BİR ŞEHİRDE AKŞAM OLUNCA BENİ HATIRLA!..."
Seninle konuşur gibi konuşmak istiyorum kağıtla...
Ama olmuyor cümlelerim kenar süslerinin arasında asılı kalıyor!...

Aklımdan deli fikirler geçiyor, sonra kendi düşüncelerime oturup kendim gülüyorum, yok olmaz diye...
O en sevdiğim resmini açıyorum, bakıyor, bakıyor, sonra susuyorum!!!...
Ben senin resimlerini değil ki, ruhunu özlüyorum, bunu bal gibi biliyorum!...
Cümlelerini, paragraflarını, onlara kattığın manayı seviyorum, bunu ben bal gibi biliyorum ama kimbilir sen bilmiyorsun?...
Aklıma yolculuklar geliyor, yolun sana varacağını bildiğimden iptal ediyorum tüm biletleri...

Korkuyorum, geldiğim de, seni gördüğüm de, içimdeki seni bulamıyacağımdan çok korkuyorum İNAN!...
Yokluğun da, içimde büyüyen sen, sana benziyor mu, kestiremediğimden çok korkuyorum!!!...
Bir kartalın ki kadar keskin bakışların, bakıyor mu başkalarına?...
Düşüncesi bile kanımı donduruyor, iliklerime kadar üşüyorum, O AN!!!...

Seni düşünmeye başlayınca, hani derler ya,
kelimenin tam anlamıyla çin işkencesi yapıyorum kendime, olabileceklerin en acısını düşünerek!...
Sonra durup düşünüp içime düşürdüğüm yangınlara, yine kendim su serpiyorum...
Hayalinle, hasretimin sınırlarını ölçüyorum!!!
Öyle bir an gelecek ki, hasretimin sınırı bulunduğum şehrin sınırlarını aşacak,
yolculukları göze alıp sana koşacağım!!!
Sonu, hayalimdeki seni kaybetmek bile olsa göze alacağım bunu!!!
Göze alacağım!....










bir aşk mevsiminde öldürülmüştüm
geri dönmedi katilim cinayet yerine

dönüyorum sardunya zamanlarıma
ilkyaz çiçekleri kokularını salsın
belki unutulmuştur adım,
tozlu çekmecelerde saklanan sevda mektuplarında
ya da yürek dağlayan bir şarkının dalga kıran ritminde
olsun...yine de dönüyorum,
kadınlığımın ağrıyan uyluklarında barınan düş tomurcuklarına

aldandığım mavileri geri alsın Ege
dualarla yıkadım ruhumu
ve arındım soytarı vedalardan....dönüyorum

geç oldu ama anladım....kimse giderken götürmüyor sevgileri yanında
yanılgılarımı yüzüme vurmayın,
içimdeki çocuğun masal saatine denk geldi aşk
anladım dedim ya....daha fazla yormayın

şarkılar kadar sevmiştim....ama bitti
ciddiyetini yitiren vaatler utansın,
ben utanmıyorum öznesi tutku olan sevi*melerimden
yürüyüp geçtiğim yollar bir zahmet karşılasın beni
vedalar vesikamdır artık....dönüyorum

Blog Arşivi