29 Şubat, 2008


Beni Anlamadın Ya, Ona Yanıyorum Şimdilerde
Kendimi anlatmak istedim sana ama boşaydı.
Senin anlamak gibi bir niyetin yoktu.
Çırpınışlarım boşaydı. Çabalarım sonuçsuzdu.
İnsan görmek istediğini görür derler.
Sen bende görmek istediklerini gördün, bana ait olan şeyleri değil.
Beni anlamadın ya, ona yanıyorum şimdilerde!
Seven bir çift göz vardı bir zamanlar.
Sana her bakışında yaşlarla dolan bir çift göz.
Başkalarının kaybolmak için her şeyi hiçe saydığı, seninse görmediğin bir çift göz.
Şimdi nerelerde, ne yapıyor, kime bakıyor o gözlerdiye sorma bana!
Sana bakmayacak, baktığında huzur bulmayacak artık o gözler.
Sevdasını dillendirmeyecek. Onu anlamayan gözlerine "Beni anla." der gibi bakmayacak.
Beni anlamadın ya, ona yanıyorum şimdilerde!
Sen haketmedin ne beni ne de sevgimi... Sen saygı duymadın ki aşka...
Sen hiç bilmedin ki sevgi nedir? Sen hiç bilmedin ki seven bir yürek nasıl çarpar?
Sen hiç sıladakini özlemedin ki... Sen beni hiç anlamadın be sevgili.
Beni anlamadın ya, ona yanıyorum şimdilerde!
Yanışım boşa, biştişim boşa...
Bu alevlenen kor boşa... Küllerinden yeniden doğuğ yüreğimi yeniden yakmak mı niyetin?
Bu yangın boşa be sevdiğim.
Yine geleceksin, yine alevleneceksin yüreğimde
ve yine beni anlamadan çekip gideceksin buralardan...
Beni anlamadın ya, ona yanıyorum şimdilerde!
Bu son yanışım olacak bu son bitişim. Yeni bir yangın daha yok sana.
Yine gideceksin beni anlamadan... Ardından da küllerini göndereceğim.
Beni anlamadın ya, ona yanıyorum şimdilerde!
Dedim ya bu son yanışım olacak bu son bitişim. Yan-dım.Bit- tim
Sende bende bittin.Küllerinden tekrar doğmamak üzere bittin.
Bu son yangın! Artık ne sen varsın ne de ben.
Sende bende bu son yangında kül olduk!
Yeniden doğamayacak kadar yok olduk!
Aşk mı? O yiğitlerin işidir…
Aşk yiğitlerin yaşaması gereken bir duygudur ama herkes yaşamaya kalkar. Bu sebepledir ki aşk dediklerini ellerine yüzlerine bulaştırırlar.
Bu meydanda sonuna kadar kalabilmelisin.
Seni sarhoş edecektir, içerek susmalısın…Seni bir hoş edecek… severek susmalısın…
Yıldızlar, ayaklarının altından geçerken, sağlam durmalısın…
Aşk; yıkılıp kalmaya gelmez…
İçinin içine sığmadığı anlar olacaktır…hoyratlar duymamalı…susmalısın
Aşk; haykırmaya gelmez.
Kendini ifade edemediğin, çaresiz kaldığın, bu son nokta dediğin, kapıları çarparak gitmen gerektiğini düşündüğün anlar olacaktır. Kalmalısın
Aşk; çekip gitmeye gelmez…
Durmaksızın, geceni gündüzünü birbirine katarak, onun sana doğru gelmesini beklemeden O’nadoğru koşmalısın
Aşk; durup beklemeye gelmez…
Bana uğramadı deme. O, hayatında herkese en az bir kere uğrar.Sen, O’nu her an, her cenahtan beklemelisin. O’nun için kavramların hiçbir önemi yoktur bunları bilmediğinden bazen kapıyı, bazen pencereyi, bazen bakışı, bazen içten bir gülüşü, bazen gözyaşını kullanarak sana gelecektir. Beklemelisin
Aşk beklememeye de gelmez…
İlk bakışta kuralsızlıklar bütünü olarak gözükecektir.Bu seni yanıltmamalı. Aşk komplike bir duygudur ve O’nun da kendine göre doğruları vardır… Sana geldiği an kuralsız şartsız kabul etmelisin.
Aşk; kural koymaya gelmez…
Sana, bir çok seçenek sunacaktır. En kestirme gözükeni faturası en ağır olanıdır. En uzak gözükeni ise meyvesi en tatlı olanı olacaktır.Burada tadımlık veya doyumluk seçeneğini sen belirlemelisin…Tadımlık olanlar, aşk sınıfına girmeyecektir sadece aşk’ın küçük bir numûneleri olacaktır… O, Sana gitmemek üzere gelir O sebeple sakın kollarından kayıp gitmesine izin verme. Sıkıca sarılmalısın ama canını yakmadan, sıkıca sevmelisin Sabretmelisin…
Aşk; en kısa sürede en uzun sabrı, en uzun metaneti, bitmeyenhamiyeti gösterenlerin kazandığı yiğitler arenasıdır.
Aşk yiğitlerin işidir..

Gidişine Sebep Olan Bu Koyu Yasak AŞK...

Gidişine Sebep Olan Bu Koyu Yasak AŞK...

--------------------------------------------------------------------------------

Sen içimde karanlıklardan krallık kuran, yüreğimin en titrek anlarında içimi dolduran ve içimde çığlar düşüren, bir o kadar yaralayan ama bir o kadar da yaralarımı sarmaya çalışan, ne yaptığını, ne yapmaya çalıştığını asla anlayamayacağım sevgilim, bırak beni.




Ben yalnızlığıma alışmışım ve sana susamışlığım kadar da içine gömüldüğüm bu şehrin her karışına adını yazmışım. Bırak beni.

Ben burada öylece sessiz kalmaya çalışırken, sen bir yandan acımasız çığlıklar atmaya çalışan, bir yandan seven, bir yandan da nefret eden o aşk.




Sessizliğimi sorguladığın her anımda, içimde br şeylerin hep acıdığı, içme düş kırıklarımın battığı, yüreğimde o koca vapurların battığı sen. Anlamaya çalıştığın her an benim anlamsızlığımda boğulmaya çalışmanın da anlamını çıkaramıyorum bir türlü. Neden kendini beni anlamak uğruna bu kadar karanlığın içine attığını, neden beni anlamak uğruna bu kadar canına kastını, neden bu kadar üzüldüğünü ve neden bu kadar yaraladığını anlayamadığım; sen…

Kuru çöl geceleri gibi çatlak olan dudaklarımın sana susadığını bildiğin halde bu kadar neden kaçtığını, neden bu kadar ısrarla görünmezliğini ve bu kadar acemi sevişlerini hiç anlayamadığım sen, bir o yana bir bu yana savrulurken ellerimi tutmaya çalışan, bir yandan da tuttuğunu zannettiğim anda ellerimi bir boşluğa bırakan; neden?

Köpeklerin ısırmaları acıtmıyo ve sevdiğim her şey sıcaklığıyla yakıyor Bir yandan da sen üşütüyorsun içimi; yalnızlığım kadar gizemli olan sevdalı..…

Nedenini ve anlamsızlığını çözemediğim o mayışmış bakışlım.

Şifreli konuşmalarının ve şifresiz susuşlarının,gözlerimin içine bu kadar buğulu ve bir o yandan hiçbir anahtarın açmadığı o soğuk bakışların. Ki ne zaman anlamaya çalışsam beni daha da içe çeken, daha da onulmaz halde yaralayan ve neden bu kadar acı ile doldurduğunu anlamadığım kalbimi bu kadar çok karartan ki; fal karanlığında, sen; neden susuyorsun?

Sustuklarının ve bildiklerinin arkasına sığındığını gördüğümde gözlerime inanamadığım, gözlerimi aydınlık bakışların yüzünden açamadığım,sözcüklerimi hiçbir tümceye bağlayamadığım sen.

Ne anlatmaya çalıştığımı ve neyi özlediğimi bilmediğim halde özlediğim, seni ne kadar özlemem gerektiğini bilmediğim, hiçbir ışığın aydınlatmayacağı o karanlık kalbim, hepsi şimdi birer billinmezzz kalacak.

Hiçbir anahtar bu sırrı açamayacak, dudaklarım kilitli, gözlerim rüzgara küs kalacak…Sormadığım ve sormaya cesaret edemediğim o birkaç kelimeden biriydi seni yaralayan ve gidişinin sebebi olan bu KKoyu yasak aşKK. Karanlık sulardan geçecek ve bir daha asla geri dönmeyecek bu hisler.

Günün birinde sana yazılmış olan bu yazıyı okuduğunda kime yazıldığı, kimi anlattığı, kimden hesap sorduğu anlaşılmayacak olan bu yazıyı belki bir başkasına yazıldığını zannederek ki, büyük zahmet ederek okuyacaksın. O zaman gözlerin mi buğulanır, yoksa senin de kalbine benim gibi düş kırıklarımı batışır, yoksa gözlerin kapanıp yaşlar mı boşalır bilemiyorum ama, ben, hala…….neyse…….

28 Şubat, 2008

Sen ACI Mıydın?... Ben AŞK Sanmıştım


Yalnış yollarda yürümekten, yürüyüp de bir menzile erememekten yoruldum!...

Hep mi kanayacak bu yürek!?... Hep mi kanayacak!?... Dinmiyor sızım... Kapanmıyor yaralarım... Ne halimden anlayan var, ne de bir yoldaşım.... Yalnızım.......! Yalnızlık en kara geceden daha kara!.. Aşk adına ne varsa, hepsi terk edip gitmiş beni... Öylece umutsuz, çaresiz, sessiz kalmışım... BEN ACIYI, SEVDA SANMIŞIM...!!!

Hiç böyle olacağımı düşünmezdim oysa... Bitmez sanırdım! Tükenmez bilirdim! ''GİTMEZ'' derdim...! GİTTi...!!! Giderken geride bir enkaz bırakacağını bile bile gitti...! Ne kaldı şimdi bana acıdan başka!?... Susmaktan ve acıyı yaşamaktan başka, ne gelir elimden!?...

''Her aşk biter!'' derler ama; böyle yıkıcı, böyle yakıcı olması gerekmiyor ki bitişlerin... Hem benim AŞKIM bitmedi! Bitmeyecek de... Daha hiçbirşey yaşamadan, hayatı paylaşmadan nasıl bitsin!?... Bu yürek onun için atmaya devam ederken, nasıl tükensin!?...

Yüreğim bir firara daha tanıklık etti işte!.. Hep hüzünle hatırlanacak dünler... Nasıl geçeceği meçhul bugünler ve gelmeyecek yarınları yaşamanın zamanı şimdi!.. ''Ondan bana ne kaldı!?...'' diye düşünüyorum da, aklıma yalanlardan başka hiçbirşey gelmiyor...! O mu daha çok USTAYDI, yoksa ben mi çok SAFTIM!?... Anlayamıyorum... Hiçbir soruya yanıt bulamıyorum!

Al işte!...
Yine ağlıyorum!!!
Kelimeleri durdurmayı öğrendimde, birtek gözyaşlarıma söz geçiremiyorum...!!!

Ben hayata ve aşka karşı üzerime düşen herşeyi hakkıyla yerine getirirken, böyle acı çekmek reva mı!?... Ya da gerçek hayat başka bir boyutta, bu gördüğüm rüya mı!?... Gittiği yerden dönse, ''Hata yapmışım!'' dese, sevdiğini söylese, geçer mi bu KALP AĞRISI!?... Diner mi AŞK ACISI!?... Korkuyorum acıya alışmaktan... Korkuyorum HER ACIYI SEVDA sanmaktan...!!!

Şimdi böylesine zayıfken, böylesine kırılmışken, yine yalnış bir yola saparım ben!.. Yüreğimin sızısını dindirecek diye, yalnış kollara sarılırım!.. Sonra yine gelsin hüzün, gelsin acı...



Oysa;

AÇIM BEN SAF SEVDALARA!

YALANLARA BULAŞMAMIŞ AŞKLARA!!

İHANETLERLE ANILMAYAN İNSANLARA!!!

AÇIM, HİÇ BİRŞEY BEKLEMEDEN SEVENLERE!!!!

KALP GÖZÜYLE, GÖREBİLENLERE!!!!!

DÜRÜSTLERE, GÜVENİLİRLERE!!!!!!


Madem aşkım bu kadar korkutuyor herkesi, madem sevdamın büyüklüğünü görüp kaçıyorlar!!! ÖyLeyse ne ismim, ne cismim kalsın geride! Savrulup gideyim toz bulutlarıyla, hiçkimsenin erişemeyeceği topraklara...!

Yeter ki acısız yaşansın.......

Geri Dönme Şansımız Olsa Belki Söylerdim...


Geri Dönme Şansımız Olsa Belki Söylerdim...
Yalanmış ne varsa yaşadığımız.
Ne varsa söylediğin, ne varsa hissedilen, her şey yalanmış.
Bu kadar geç mi anlamalıydım?
Bu kadar çok mu bağlanmış olmalıydım?
Neden en başında değil de şimdi?
Ben miydim yüreğine seçtiğin oyuncak?
Kaybolan zamanlar, yitik umutlar gelir mi geri?
Issızdım. Yapayalnızdım. Çaresizdim.
Karanlık ve de tükenmiştim gittiğinde.
Sustum, söyleyemedim.
İçim ağlıyordu da bir damla gözyaşı dökemedim.
"Seviyorum" diyemedim.
Toprağın kokusunu, havanın kokusunu, çiçeklerin kokusunu hepsini bir bir çektim içime
bir Senin kokundu bilmediğim.
Alâkadar olmadığım ne varsa bildim.
Hepsini ezberledim.
Yalnızca Sendin bir kelime edemediğim.
Sesini bilmediğim, yüzünü görmediğim, sadece hayal edebildiğim bir güzelliktin.
Dolaşıyordun damarlarımda.
Sen sadece kendini anlattığın kadardın.
Bir de Seni içimde büyüttüğüm kadar.
Suskundum. Tek başınaydım.
Âşıktım.
Yanmış ve de kahrolmuştum gittiğinde.
Yaşamak bile istemedim.
Ölmeye de cesaret edemedim.
"Seviyorum" diyemedim.
Dur! deseydim, kal! deseydim kalır mıydın benimle?
Gitme! Desem, dinler miydin beni?
"Sevdim Seni hem de aklının alamayacağı kadar"
deseydim inanır mıydın?
Sen de beni en az benim kadar sever miydin?
Of! Yanıyor içim.
Sen böyle gitmemeliydin......!!!!
Hani ben vazgeçilmezindim.
Hani uğrumda her şeyi göze alırdın?
Hani "Çık gel!" desem en uzak yollardan bana varırdın?
Hani imkânsızlık denen bir şey yoktu?
Hani seven her engeli aşardı?
Yeminlerin, sözlerin hani?
O büyük sevdan nerede hani?
Şaşkındım. Yıkık ve viraneydim sen gittiğinde.
Gitmezdin!
Ya sevseydin ya da yokluğuma dayanamaz gelirdin.
Ama gittin ve ben bakakaldım arkandan.
"Seviyorum"diyemedim.
Yalanların, yanlışların, hataların ve de pişmanlıkların hepsi Senin olsun gelme..!!!!
Gittiğin yer, hiç olmadığın dünyamdan daha fazla mutluluk vermeyecek sana bilesin!
Affım yok!
Ne sana ne de yaptıklarına.
Vazgeçmiştim.
Rest Çekmiştim.
Savrulmuştum.
Harabe ve yok olmuştum sen gittiğinde.
Yaşamadıklarıma pişmanlık şöyle dursun,
yaşadıklarıma lanet olsun..........
Geri dönme şansımız olsa belki söylerdim.
Tekbir şey kaldı içimde; "Seviyorum" diyemedim.

Sen Kaybet Beni

bin ölüm sığdırdığım yirmi asrın satıraralarında
zamansız kapımı çalması yok mu aşkın
üryan gecelerde yastığımın yüzünü ıslatmalarım hep bu yüzden
bu yüzden bütün saçmalamalarım'
natamam şiirlerim okunuyor şimdi aklımın bulvarlarında
c vitamini yüksek portakal dilimleri ve kaynatılmış nane limon
aşkın soğuk algınlığına ne kadar iyi gelir bilmiyorum ama
sesini duyduğum anda diniyor vücudumun yüksek gerilim sancıs
ı en çok kapalı gri havalarda atıyorum cüssemi sokağa
yağmurun en kadınsı ve en doğurgan olduğu anlarda ağlıyorum ennnn çoook
ve hiç bir dudağa deymemiş dudaklarımla yağmurun dudaklarından asılıyorum
ıslak senfoniler eşlik ediyor yağmurla dansıma
toprak ortapedik yatak çamur beyaz çarşaf şimşek yağmurun şeffaf geceliği oluyor
alıyorum yağmuru koynuma bütün ıslaklığıyla geceler boyu sürüyor
yağmur sevişmelerim
her transparan sabahta erozyona uğramış tabiatımın döküntülerini topluyorum
zamansız kapımı çalması yok mu aşkın
hep bu yüzden yalın ayak ağır aksak kaldırımları arşınlıyorum
bu yüzden her gece yastığımın yüzüne içimi boşaltıyorum
kumbaramda saklıdır yirmiyedi damla yaşım
ve her sabah karşıma dikilen 'Ağrı' kadar dumanlı başım
yakın mazinin uzak maziden farkı yok
her şey aynı hala hala hiç bir şey için her şeyimi harcamaktayım
hala gözümün önünde boyacı sandığım
yüzyıllardır sevmeye yüzyıllardır sevilmeye yasaklıyım
natamam şiirlerim okunuyor şimdi
sınırkentin tenha sokaklarında sevince başlattım şiiri
acılarımla olgunlaştırdım sevdikçe çoğalttım
ve hiç bir şiirde mutluluktan ağlamadım
hiç bir doğum günümde iyi ki doğdun sözünü duymadım bağışla.......
bu yüzden sana uzak üzüntülerine yakınım ...................
..........................
......................................
bizim buralarda çocuklar boyundan büyük işlerle hayata başlar
yaşam onları pazarlayan tüccar
şimdi uzak mazimin siyah beyaz tozlu sayfalarında terör çığlıkları arasında
yaşam savaşının ortasında çocuk yüreğindeki temiz aşkıyla hagidik bugidik büyümeyen hayatında bir kez olsun uçurtma uçurmayan uçurtma uçurmasını bilmeyen ve mutluluğu rüyasında dahi görmeyen bir çocuk hatırlarım........
'''''''''''o çocuk ben'''''''''''''''''''
yakın mazide bir düzine ahmaklığım intihara yakınlığım
mezar yatakta yatmalarım kefen yorganıma sarılmalarım var
şimdi sana dertlerime ortak ol diyemem
her şeyimi bil bil ki uzak ol benden
ben sana yakın olayım yeter bırak da eskisi kadar kalabılığa uzak olayım
bırak da birinci tekil şahıs olarak kalayım
zamansız kapımı çalması yok mu aşkın ben böylesini istemiyorum
yağmurlarım var benim karabasanlarım var anlamsız kaçışlarım var
susuşlarım ve nevalemde saklı nice karınağrısı hüzünlerim var
benim Ağrı’nın Korhan eteklerine gömdüğüm naaşım
İshakpaşa’da tarihi kalıntılarım
Hanibaba’ya emanet mavi rüyalarım var
benim işte böyle.......
her şeyi bil bana dair her transparan sabahta enkazımdan kopan parçalarımı topluyorum bundandır tabiatımın erozyonu bundandır
eklemlerimin korozyonu her şeye katlanılır bir kayıba daha
asla anla bağlandıkça sana seni de kaybetmekten korkuyorum
can eriğini canına ışığını layık olana sakla
göz görmez seni gönlüm görür sen kaybet beni

Neden hep unutmak istedikçe karşıma çıkıyorsun ki?
Neden ağırlığın hiç hafiflemiyor?
Neden ben sensiz yaşamayı başaramıyorum?
Ve Neden bunları sana söyleyemiyorum?
Çek artık sevgini yüreğimden ağır diyorum,
Çok ağır....

Neden ağlıyorsun yüreğim?

Neden ağlıyorsun yüreğim?
Nedir bu kızgınlığın hayata?
Ne yüzün gülüyor nede zevk alabiliyorsun hayattan
Günlerdir kendi köşene çekilmiş, kaçıyorsun adeta insanlardan
Korkarcasına yarınlardan, ölmeyi bile düşünüyorsun zaman zaman…
Neden, neden yüreğim
Yoksa baharını mı özledin?
Fırlatıp atmak isterken onu yüreğinden,
Gölgesi gitmiyor mu gözlerinden?
Yazık sana yüreğim
Oysa baharın seni çoktan unuttu, bak ne güzelde gülüyor…
Anılar,hatıralar,yaşanılanlar bomboş ona göre
Geçmiş senin gibi ona acı vermiyor…
Aslında haklı yüreğim, geçmiş sana da vermemeli acı,
Sevilen çıkmışsa hayırsız yalancı, sende unutmalısın.
Ama biliyorum ki olmuyor,Cezalar veriyorsun kendine
Görmeme, duymama sevdiği şarkıları dinlememe cezası
yinede yapamıyorsun..
Sen kendinde değilsin yüreğim, gitgide bitiyorsun
İlaçlara verdin kendini, güngeçtikçe eriyorsun…
Kızdırma beni artık, hani nerde o çok sevdiğin baharın?
Sadece şarkılarda kaldın onun için,sahile vuran bir kum tanesi gibi.
Bundan öte birşey değilsin,
Senin için böyle düşünenden daha ne bekleyebilirsin?..
Hadi,hadi sil gözyaşlarını...biliyorsun ki ağlamasını sevmez o
Biliyorum,gözyaşlarını saklıyorsun ondan ama yinede ağlamamalısın.
Madem ki çok seviyorsun onu, onu onsuz yaşamalısın…
Çünkü o artık yok, olmayacak...
Gerçekler acıdır ama bunu böyle bil yüreğim
Aslında boşa konuşuyorum çünkü bunları sende biliyorsun.
İmkansızlığı,çaresizliği,vefasızlığı benden çok sen görebiliyorsun.
Sana, sana onu unutturmayı isterdim ama ne yapsam boş
Tıpkı han sarhoş,hancı sarhoş misali…
Ama unutma ki yüreğim, baharlar çiçekleriyle güzeldir
Çiçekleri solmuşsa anlamını yitirmişse bahar,
Bana göre unutmakta fayda var,
Unutmakta fayda var yüreğim,unutmak da fayda var.

11 Şubat, 2008

Yetmedimi

Merhaba güzel gözlüm!
Sana bu mektubu gözlerim yaşlı,yüreğim sancılı bir halde yazdım
Sitemlerimi hoş gör kara saçlım,evkarlı kederli bir başla yazdım..
Bana kızıp sakın bu mektubu yırtıp atma yar
Satır aralarında gözyaşlarım var
Hangi yana dönsem bin hatıran var
Bana bıraktığın kalemle yazdım..
Nerden başlıyacağımı nerde bitireceğimi bilmiyorum
Hasret kokan türküleri dinliyorum seni bana anlatsın diye
Evi sevdiğin renklere boyadım
Yerden halıları kaldırmadım ayak izlerin kaybolmasın diye..
Siyah ile beyazım karışmış son günlerde
Herşey inatla seni hatırlatıyor bu yerlerde
Dostlarlada arayı bozdum bu günlerde..
Sen nasılsın mutlumusun bilmiyorum hayatım
Umutla kaç kez bekledim yollarını
Şimdi çıkıp gelsen karşılıksız ve çıkarsız vermeye hazırım
Ömrümün geri kalan yıllarını..
Yaşlı gözlerimde aşk perde perde
Ben hep seninleyim görüşmesekte
Sende seviyorsun inkar etsende
Ben senin aşkını kalbime yazdım..
Yetmedi mi yar yetmedi mi ağladığım
..dön artık…
Yetmedi mi zalım yetmedi mi?
Çektiklerim yetmedi mi
Gel vefasız güldür beni
Ağlattığın yetmedimi..
Aslında bu zarfın içine kalbimi koyup sana göndermek isterdim
Nasılsa bana bir hayrı yok yaramaz bir söz dinlemiyor artık
Sensizlik öfkeye dönüştü bu gün,ayrılık isyanı başlattı bu gün
Bütün gece seni düşünüp kalemi canıma batırıp yazdım..
Dilimde sözler sitemkar,kalbimde hüzün
Hayalimde kara gözlerin ay parçasıdır yüzün
Nasıl kurtulacağım nedir çözüm
Bu gece bütün yeminleri bozdum..
Doktora gideceğim yarın sabah
Ameliyat olacağım uyarsa hesaba
Kalbimi yerinden söküp çıkarsın
Dayanamıyorum artık bu acıya..
Güzel gözlüm hoşça kal demeden önce
Birkaç satır yazmak istersen bana
Zarfın içine kömür karası saçlarından bir tel koy
Hatıra kalsın bana..
Ellerimi yüzümü sürüp koklamak istiyorum
Yıllardır hasretim sana
Nerde yaşarsan yaşa
Sen ne kadar uzaksan bana
Ben o kadar yakınım sana
Aklımla barışık değilim ama
Gönlüm hep senden yana
İlk günkü gibi hala aşığım sana..
Yetmedi mi zalım yetmedi mi?
Çektiklerim yetmedi mi
Gel vefasız güldür beni
Ağlattığın yetmedimi..
(İbrahim DİZLEK)

10 Şubat, 2008

Suskunum Sana

Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun
Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde
Hangi güzelliği özlesem suskunum sana
Yürek boşluğunda bir of kadar suskun
Özlüyorum seni masmavi
Koşuyorum sana bembeyaz
Ve kahroluyorum bir anda kapkara
Ah oluyorum Of oluyorum
Ve susuyorum
Oysa haykırabilsem
Işık yumağı bir pınar olur soluğum
Hangi türküye uzansam suskunum sana
Ağıt ağıt, özlem özlem suskun
Tut ki vurulmuşum
Aşktan ve kandan bir damla olmuşum
Hangi dalga silebilir beni senden
Hangi kasırga koparabilir
Ben saç tellerinde bir ezgi olmuşum
Coşkuların her şahlanışında
Sana deprem deprem susmuşum
Ve sana susmaktan inan ki yorulmuşum
Yeter olsun gözlerinde ışık fırtınası
Sözlerinde baskı yasası yeter
Hangi kavgayı özlesem suskunum sana
Zafer sabahlarında gece kadar
Bayram sabahlarında yas kadar suskun
Böyle güzelliklere de
Böyle suskunluklara da lanet olsun
Al bu suskunluğumu al artık
Al ki Bütün gürültüler kahrolsun
Adnan Yücel

Issız gecelerden biri....

Yine o soquk.. Issız gecelerden biri....
Radyoda eski bir şarkı...
Gecenin karanlığı beni içine çekiyor,boquyor sanki...
Konusmak istiyorum!
Çığlık çığlıqa bağırmak..
Ama olmuyor...Yapamıyorum!
İçimde öyle bir sey varki tarifi imkansız...
Günden güne beni ele geçiriyor..
Ben eski ben diğilim artık...
Hayata karşı o kadar güçsüzüm ki suan..
Yine yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide buluyorum kendımı.
Bir adım atsam diyorumsonsuz boşluğa dogru...
Herşeyden kutulurmuyum???
Mutsuzluktan,acılardan,mutlu gibi görunup rol yapmaktan....
Sonra diyorum kendı kendıme bu bi çaremi?Başka bi yolu yokmu bu çaresizliğin?...............................Bi cevap bulamıyorum..
Yine kendı karanlığımda buluyorum kendımı.
O aciz,çaresiz,mutusuz bir ''ben''le karşılasıyorum.
O an anlıyorum ki tum yasadıklarım mutsuzlugum
benim kaderim ve ne yaparsam yapayım kaderimden kurtulamıyorum...
Ve ben yine en iyi yapabildiğim şeyi yapıyorum..
Susuyorum!Çığlık çıglığa susmak benimkisi...
Susuyorum!Ben sustukça içimdeki acılar büyüyor...
Susuyorum!Hayata teslim oluyorum...
Vazgeçiyorum herseyden..Evet! Ben Susuyorum!
Sustuklarım konusuyor...Susmalarım anlatıyor bendekı çaresizligi..
Bitmek bilmeyen çığlık çığlığa haykırışları..
Ama ne duyan var nede anlayan...Çareler çaresiz yine...
Umutlar tükendi!Mutluluk toprağın altında!
Ve ben yine Çığlık çığlığa susmaların koynunda....

04 Şubat, 2008

Sila Aşktır

Ülkedeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlıklardan yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki Yar vardır
Yoktan da vardan da Öte bir var vardır
Hep suç bende değil
Beni yakıp yakan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme
Kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş
Göklerden gelen bir karar vardır
Sezai Karakoç

sustum..

siz sebebini bilmeseniz de olur...
konuştuğum zamanlarda da tanırdım ben sizi...
"Bir ben vardı içimde çok sevdiğim
Kaçtım kendimden çok uzaklara
Baka kaldım ardından umarsızım..!
Yakmış başımı düşmüş uzaklara..
"oysa söyleyeceğim ne çok şey vardı hayata dair..
daha çok gülecektim,daha çok sevinecektim ve
mutluluk olacaktı gözyaşı sebebim ama sustum..
sebebini sormayın,siz çok iyi bilirsiniz..sustum..
kanayan yaralarıma tuz bastım yani...sızladı tenim..
o kadar çok yandı ki canım........
ama siz bilmezsiniz bilemezsiniz....
sizin kanayan yaralarınınz olmadı hiç,kanattıklarınız oldu hep...!!!
tuz bastıklarınız değil,bastırdıklarınız..bu yüzden yanmadı canınız sizin..
can yakmaktan fırsat kalmadı...
"Başka bir denizde yüzüyorum artık
Derinlere dalmaktan korkuyorum!
Herşeyi olduğu gibi kabullendim
Neden incittiniz diye sormuyorum..
"evet sustum..acılarımı anlatmamak için..!!
bilmeyin ne denli ağır yaralarım,kaybettiğim kan ne denli çok görmeyin.....!
sustum konuşmuyorummmmmmmmmmmmm..
zehirdir kelimelerim duymayın!!
öyle kolay değildir beni dinlemek..
can yakarım konuşursam,kanatırım,kapatılamaz yaralar açarım..ısrar etmeyin....
ben yine sizin için sustum..anlayamazsınız..
nefret değil suskunluğum..
kin asla değil..ben o kadar BASITTTTTTTTT duygular beslemedim hiç..........!!!!!!
sustum..size sustum,kendi içime kan kustum..yoruldum..gidiyorum..
"Taş duvarlar ördünüz
Beni kime döndürdünüz..!
İçimde yanardınız
Nihayet söndürdünüz.."

Gitti Ah Gitti


Gitti Ah Gitti gitti ah..,
gecelere hüzünleri serperek yarali bir kus gibi kanarcasina gitti..,
yalvaran gözlerime, elemi pay ederek, bir kabahatmis gibi, kacarcasina gitti...
gitti ah.. sarkilara bel baglamak faydasiz.
üstüme kapilari kaparcasina gitti...
gecenin geldigini haber vermeden; hirsiz...
yasanmis bir ömrü calarcasina gitti gitti ah...
bir nehirdi, yazamadigim siirdi.
yüzüme son bir defa bakarcasina gitti...
gitti ah... gözyaslari yanaklarimda kaldi.
hayatin perdesini cekercesine gitti...
belki doyulmamis toz pembe bir masaldi.
gögsümden yüregini sökercesine gitti...
gitti ah... karsilasmak ömür boyu imkansizzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz.
beni hazanda koyup bahar dalina gitti...
ööffffffffffffffffff bilmiyorum ne yapsam, ne söylesem anlamsiz.
ayrilmisti dünyamiz; kendi yoluna gitti...
gitti ah... bir mevsimdi, cizemedigim resimdi.
kalbime bir civiyi, cakarcasina gitti...
Yusuf Hayaloğlu

Kırılgan


  • Kırılgan bir çocuğum ben
  • Yüreğim cam kırığı
  • Bütün duygulardan önce
  • Öğrendim ayrılığı
  • Saldırgan diyorlar bana
  • Oysa kırılganım ben
  • Gözyaşlarım mücevher
  • Saklıyorum herkesten
  • Ürküyorlar gözümdeki ateşten
  • Ürküyorlar dilimdeki zehirden
  • Ürküyorlar o dur durak bilmeyen gözükara cesaretimden
  • Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum, Bir yanı çılgın dağ doruğu.
  • Oysa böyle yapmasam ben
  • Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
  • Bir yanım çılgın nar ağacı
  • Bir yanım buz sarayı.
Murathan Mungan

02 Şubat, 2008

Sen Bitti Say Ben (...) Koyuyorum

Sen Bitti Say Ben (...) Koyuyorum

Her gün birşey daha kaybediyorum senden öte..

Varlığın bir hiç gibi. Yokluğun bedenimi yakar...

Yine gördüm seni. Yanıma oturdun. Ama konuşmadın bile.

Sessizlik çökmüştü içine sanki.. Sana sevdiğimi söylemek istedim.. ama sadece istedim.. [ yapamadım ]

Yanımdayken kokunu duydum ya.. Bittiğim an "o" andır.. İçime çektim doya doya. Hissettim yüreğimde.

Kalbime söz geçiremedim yine... İsmini bile bilmediğim sevdiğim.. Özledim seni! Seninleydim "o" an. Sadece senindim..

Söylemek istedim sana. Haykırmak istedim dağa,taşa. ama sadece istedim.. [ yapamadım ]

Her gün birşey daha kaybediyorum senden öte..

Varlığın bir hiç gibi. Yokluğun bedenimi yakar...

Yüreğimin çarptığı, sana söyleyemediği an "o" andır..

Yine gördüm seni sevdiğim.. Sen ise hiç konuşmadın.. Bende sessizlik elbisemi giydim işte "o" an... Yüreğimde çığlıklar...

Çok yalnızım sevdiğim.. Sana aç.. Sana susuz.. Sana hasret.. İsmini bile bilmediğim sevdiğim.. Yalnızım şimdi. Yoksun yanımda.

Ağladım gecelerce uğrunda. Dinsin yüreğimdeki bu sancı.. Bedenim kavruluyo.. Yüreğim acıyo.. Dayanamıyorum..

Anlamsızlıklar içinde kayboldum. Çözüm yolu aranıyorum.. [ Senden ba$ka ]

Yalvarırım geri dön..

Yada yok dönme. Yada istersen dön..

Ama boşver. Sen sana yakışanı yap. Gitmeler sana yakışır!

Ayrılığın hakkını ver... Anlamsız kıl tüm yaşanmışlığı... Kalmayı BECEREMEDİN, Bari gitmesini öğren !

Ne bileyim vur sırtımdan mesela, Adı AYRILIK olsun !

Gidişlerden gidiş beğen, yeterki GİTMELER senin olsun...

Offfffff sevdiğim offfffffffff Çok oluyorsun ! Böyle gitmek mi olur ?

Her gidişinde kendini bende unutuyorsun...

Hiç kimse

yağan kar altında kulağıma senin gibi şiirler okumadı.
Hiç kimse bana senin baktığın gibi bakmadı...
Hiç kimse beni, senin sevdiğin gibi sevmedi...
Ve hiç kimse ama hiç kimse yüreğinin sıcaklığı bana senin kadar hissettiremedi.
İşte, O gecede, ne dışarıda yağan kar, ne de aradaki mesafeler bana şiirler okumana,
beni sevdiğini söylemene engel olamamış,
o ana kadar hiç kimse beni senin kadar mutlu edememişti.
Sevdan bana yakıştığı için, sevdam sana yaraştığı için seviyordum seni...
Sana kavuşmak, seni sevmek kadar yasak ve imkânsızdı... Ben sadece olabilme ihtimallerini sevdim.
Ben kara kaplı bir defterin, bembeyaz sayfalarını sevdim... Beyaz sayfalarsa kendisine dokunan her eli...
Ben sana âşıktım... Sense aşk'a... Ben seni seviyordum... Sense mevsimleri...
Gelen her mevsimin kendine özgü bir güzelliği vardı, bu yüzden sen, sevemedin sadece beni...
Sen, baharda açan her bir gül tanesini sever gibi sevdin, yeni gelen her sevgiliyi...
Baharla her gelen sevgili için, unutup, sildin beni...
Bil ki! bir ben silemedim yüreğimden seni...
Çünkü ben seni
UNUTMAK İÇİN SEVMEDİM Kİ...

01 Şubat, 2008

SEVMEK

SEVMEK
Kişi sevdiğiyle olmak ister!.
Sevdiğinin hâliyle hâllenir… Sevgisi kadarıyla, onunla yaşar!.

Sevginin ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz için,
çoğunlukla, “beğeni” ile “sevgi”yi birbirine karıştırırız..

“Beğeni” yanında “sahip olma” arzusuyla açığa çıkar!.

Bir nesneden hoşlandığında, beğendiğin şeye sahip olmak ve
üzerinde tasarruf edebilmek arzusuyla yaşarsın…

Bu tüm mahlukatta çok yaygın bir duygudur!.

Kimi, beğendiğini cebine sokar;
kimi beğendiğine tasma takıp yanında taşıyarak onunla hava atmak ister;
kimi yakalayıp inine sürükler… Her mahlûk yaradılış fıtratına göre,
beğendiği üzerinde tasarruf etmek ister.

“Sevmek” ise bundan çok farklıdır…

Sevince, yanlızca sevdiğin için yaşamak istersin!.
Yalnızca yanında olmak, yalnızca onun olmak,
yalnızca onun zevk aldığıyla zevk alıp, sevmediğinden kaçmak istersin!
Sevdiğin öylesine sarmıştır aklını, fikrini, ruhunu ki, her şey sana,
onu hatırlatır; yanında iken bile onun içinde olmak istersin!…
Yakınlık bile uzak gelir sana!…
Sen kaybolursun, sende; sevdiğin kalır yalnızca, beyninde!..
Onun bakışıyla bakar, onun değerlendirmesiyle değerlendirir,
onun diliyle konuşmaya başlarsın!. Gözün ondan başkasını görmez,
kulağın ondan başkasını duymaz,
elin ondan başkasına uzanmaz olur!.
Her an sana sahip olmasını; varlığının, tasarrufunun her an
üzerinde olmasını, her an seni kucaklamasını istersin!…
Bedensel yakınlık bile, korkunç uzaklık gibi gelir sana;
ve onunla tek bir beden, tek bir ruh, tek bir şuur olmayı dilersin!.
Sevgi, fıtratın müsait ise, sevdiğinde yok edesiye yakar seni;
ve gün gelir kaşında-gözünde, yüzünde-dilinde
sevdiğini görürler de, “sen o olmuşun” derler!
Beğenen sahip olmak ister…
Seven ise sevdiğinde yok olur; feda eder her şeyi sevdiği uğruna!.
Bazılarının da sevgi kokusu sürülür üstüne; “aşığım” sanır!.
Ama sevdiği uğruna, fedakarlık etmeye gelince sıra,
o koku siliniverir üzerinden “kopamama” sabunuyla!.
Parasından kopamaz… Mevkiinden kopamaz…
Yakınlarından kopamaz… İçinde yaşadığı ortamın
güzelliklerinden kopamaz… “Etraf”tan kopamaz!.
Derken kusurlar belirmeye başlar sevdiğini sandığının üzerinde…
Eksiklikler görmeye başlar başlar, yetersizlikler görmeye başlar…
Bunlar önce acıma duygusuna dönüştürür sevgisini;
uzaktan acıyarak seyretmeye başlar…
Sonra tatlı bir anıya dönüşür, sevgi sandığı duyguları!.
Bu tecrübe gösterir ki, onun fıtratında sevgi programı yoktur!..
Beğeniyi, sevgi sanmıştır!..
Uzaklaşma ondan gelmemiş de, karşısındakinden gelmişse,
bu defa “nefret”e döner “beğeni”; ondan intikam alma duygusu
gelişir içinde; ve vicdanla intikam dalgaları arasında
bir o yana bir bu yana sürüklenir durur; terkedilmişliğin, uzaklaşmanın,
layık olmadığını yaşamanın sanısı içinde!..

Oysa yanlızca, fıtratında olmayan gerçek sevginin sonuçlarını yaşamaktadır!.
Cüzdanı için, güzelliği-yakışıklılığı için, kendisine hoş gelen huyları için,
mevkii-koltuğu için, ilmi için beğenmiştir; sevdiğini sanmış;
sahip olamayınca da arzusuna erişememenin düş kırıklığı içinde kopmuş;
yalnızca çıkarları doğrultusunda yaşamayı tercih etmiştir…
Seven ise göze almıştır kopmayı… Dışlanmayı…
Paradan-puldan, namdan nişandan, dosttan akrabadan uzak kalmayı…
Fıtratından gelir sevgi!. Kulluğu sevmek üzeredir!.
Onunla, sevmeyi yaşamak istediği için yaratmıştır onu Yaratan…
O yüzden kopar anadan-babadan; dünyadan paradan!
Seven, karşılıksız sever!…
Beğenen karşılığını ister!.
Benim istediğim gibi yaşarsan seni boğarım sahip olduklarıma, der beğenen!..
Onun zaten fıtratında yoktur sevgi, bilmez aşkın ne olduğunu!..
Ne üzere yaratılmışsa, odur tüm meşgalesi… Karınca gibi çalışır;
maymun gibi çiftleşir; aslan gibi yavrularına sahip çıkar…
Ama pervane gibi sevemez!. Atamaz kendini ateşe!.
Sevgi sonunda yanmayı getirir!.. Beğeni ise sonunda kaçmayı!.
Beğenen mahlûkat çoğunluğuna göre, “sevgi” delilikten bir türdür!..
Anlamazlar onlar, sevdiği uğruna, etraf ne derse desin deyip,her şarta katlanmayı!
Ve “delillik bu” derler…
Beğenme bir tür “hobi”dir!…
Bazen ömür boyu sürer, bazen bir kaçyıl, bazen bir kaç ay!..
Sevgi bir ömür boyudur!…
Bitmez, tükenmez, bazen durulur, bazen coşar ama hiç gerilemez!.

Ahmed Hulûsi

Blog Arşivi